 |
T.C.
YARGITAY
10.Hukuk Dairesi
Esas Karar
2003/3590 2003/4344
YARGITAY İLAMI
Yargıtay içtihatları bölümü
Yargıtay Kararı
Davacı, toplam 15 yıl 10 ay 27 günlük sürenin Bağ-Kur sigortalılığından sayılarak, talep tarihi itibariyle yaşlılık aylığı bağlanmasına karar verilmesini istemiştir.
Mahkeme, ilamında belirtildiği şekilde davanın reddine karar vermiştir.
Hükmün, davacı tarafından temyiz edilmesi üzerine temyiz isteğinin süresinde olduğu anlaşıldıktan ve Tetkik Hakimi Hatice Kamışlık tarafından düzenlenen raporla dosyadaki kağıtlar okunduktan sonra işin gereği düşünüldü ve aşağıdaki karar tesbit edildi.
1-Davacı, 01.04.1985 tarihi itibariyle Tarım Bağ-Kur sigortalısı olarak tescil edilmiş, vergi kaydı dolayısıyla 16.12.1988 tarihi itibariyle Tarım Bağ-Kur sigortalılığı sonlandırılarak 1479 Sayılı Kanuna tabi olarak sigortalılığı başlatılmış, vergide kayıtlı olduğu dönemlerde sigortalı sayılmış, vergide kayıtlı olmadığı 30.12.1992-09.07.1998 döneminde isteğe bağlı olma idaresini belirtir şekilde prim ödemesi de bulunmadığından bu dönemde sigortalı sayılmamış ve davacının 16.02.2001 tarihli yaşlılık aylığı tahsis talebi 10 yıl 4 ay 6 gün hizmet süresinin bulunduğundan bahisle reddolunmuştur.
Davacı 15 yıl 10 ay 27 günlük sigortalılık süresi dikkate alınarak talep tarihi itibariyle yaşlılık aylığına hak kazandığının tespitine karar verilmesini istemiş mahkemece davacının talep tarihinde borcu olduğu ve 15 yıldan aşağı hizmetinin bulunduğu, 1479 Sayılı Kanunun 35. maddesindeki koşulları taşımadığından bahisle davanın reddine karar verilmiştir.
1479 Sayılı Kanunun 24.maddesine göre ticari kazanç veya serbest meslek kazancı dolayısıyla gerçek veya götürü usulde gelir vergisi mükellefi olanlar, esnaf ve sanatkarlar siciline kayıtlı bulunanlar veya kanunla kurulu meslek kuruluşlarına usulüne uygun olarak kayıtlı olanlar anılan kanuna göre sigortalı sayılırlar.Bu bağlamda vergi kaydı, meslek kuruluş kaydı, esnaf ve sanatkarlar sicili kaydı kendi nam ve hesabına bağımsız çalışmanın karinelerini teşkil etmekte olup 1479 Sayılı Kanun kapsamında zorunlu sigortalılıkta esas olan kendi nam ve hesabına bağımsız çalışmadır.Somut olayda niza konusu davacının vergi kaydının bulunmadığı dönemde kendi nam ve hesabına bağımsız çalışmasının bulunup bulunmadığı konusunda tarafların göstereceği tüm deliller toplanıp irdelenerek sonucuna göre bir karar verilmesi gerekirken, davacının sigortalılığın tespitine ilişkin isteminin yöntemince araştırılmadan eksik araştırma ve inceleme ile hüküm kurulmuş olması,
2-Yargılama giderlerinden sayılan ve Hukuk Usulü Muhakemeleri Kanununun 423, Avukatlık Kanununun 169 ve Avukatlık Ücret Tarifesinin 1. maddelerinde düzenlenen, ancak müstakil bir varlığı olmayan ve ait olduğu davanın konusunu teşkil eden hak ve alacağa sıkı sıkıya bağlı bulunan avukatlık ücretinin; haksız çıkan tarafa yükletilmesi gerekir. Zira, haksız davranışta bulunan bir kimsenin, bu haksız davranışının bütün sonuçlarından sorumlu tutulması hukukun genel kurallarındandır. Hukuk Usulü Muhakemeleri Kanununun, yargılama giderlerinin haksız çıkan tarafa yükletilmesine ilişkin 417. maddesi bu ilkeye dayanmaktadır. Hukuk Usulü Muhakemeleri Kanununun 388 ve 389. maddeleri uyarınca hükmün, taraflara yönelik olarak kurulması gerekirken, Avukatlık Kanununun; avukatla iş sahibi arasındaki iç ilişkiyi düzenleyen 164/son maddesine yanlış anlam verilerek, taraflar lehine hükmolunması gereken avukatlık ücretinin; yazılı şekilde davalı vekiline verilmesine karar verilmesi,
3-Anayasa'nın 73. maddesi, “Vergi, resim,harç ve benzeri mali yükümlülükler kanunla konulur, değiştirilir veya kaldırılır.” düzenlemesini içermekte olup, öğreti ve uygulamada “verginin yasallığı” olarak adlandırılan bu ilke, vergi, resim, harç ve benzeri kamusal güce dayalı bütün yükümlülüklerin yasayla düzenlenmesi zorunluluğunu öngörmektedir. Vergi yükümlülüğünün konusu, yükümlüsü, matrahı ve oranı gibi unsurların yanında, vergiden doğan ödev ve usul ilişkilerinin de yasayla düzenlenmesi gereği anılan hükmün zorunlu sonucudur.
3065 Sayılı Katma Değer Vergisi Kanunu'nun 20. maddesinde yer alan,
“1- Teslim ve hizmet işlemlerinde matrah, bu işlemlerin karşılığını teşkil eden bedeldir.
2-Bedel deyimi, malı teslim alan veya kendisine hizmet yapılan veyahut bunlar adına hareket edenlerden bu işlemler karşılığında her ne suretle olursa olsun alınan veya bunlarca borçlanılan para, mal ve diğer suretlerde sağlanan ve para ile temsil edilebilen menfaat, hizmet ve değerler toplamını ifade eder.” düzenlemesindeki vergi matrahı tanımından hareket edildiğinde de, davada haksız çıkan tarafın, davada lehine hüküm kurulan tarafın vekilinin hizmetinden yararlanan kişi olarak nitelenemeyeceği gibi, aynı maddenin 4 numaralı bendi de, “Belli bir tarifeye göre fiyatı tespit edilen işler ile bedelin biletle tahsil edildiği hallerde tarife ve bilet bedeli Katma Değer Vergisi dahil edilerek tespit olunur ve vergi müşteriye ayrıca intikal ettirilmez.” açık hükmünü içermektedir.
04.12.2002 Tarihinde yürürlüğe giren Avukatlık Asgari Ücret Tarifesinin 21. maddesinde yer alan, “Bu tarifede yer alan ücretlere 3065 sayılı kanun hükümleri gereği Katma Değer Vergisi ayrıca ilave edilir.” ifadesinin, yukarıda sıralanan yasal gerekler gözetilerek oluşturulmuş bir düzenlemeyi içermediğinden ve normlar hiyerarşisine uygun hukuksal bağlayıcılık kazanmış bir düzenleme niteliğini kazanmadığından, Hukuk Usulü Muhakemeleri Kanunu'nun 423. maddesinde yer almayan bir unsurun da yargılama giderleri kapsamında hüküm altına alınmış olması usul ve yasaya aykırı olup bozma nedenidir.Kuşkusuz bir kimsenin Katma Değer vergisi mükellefi olup olmadığına ilişkin uyuşmazlıklar adli yargı yerinde çözümlenemez.
O halde, davacının bu yönleri amaçlayan temyiz itirazları kabul edilmeli ve hüküm bozulmalıdır.
SONUÇ:Temyiz edilen hükmün yukarıda açıklanan nedenlerle BOZULMASINA, temyiz harcının istek halinde ilgiliye iadesine, 26.05.2003 gününde oybirliğiyle karar verildi.