 |
T.C.
YARGITAY
10.Hukuk Dairesi
Esas Karar
2003/2633 2003/3241
YARGITAY İLAMI
Yargıtay içtihatları bölümü
Yargıtay Kararı
Davacı, İcra takibine yapılan itirazın iptali ile takibin devamına ve icra inkar tazminatına hükmedilmesine karar verilmesini istemiştir.
Mahkeme, ilamında belirtildiği şekilde isteğin kısmen kabulüne karar vermiştir.
Hükmün, taraflar Avukatı tarafından temyiz edilmesi üzerine temyiz isteğinin süresinde olduğu anlaşıldıktan ve Tetkik Hakimi Hatice Kamışlık tarafından düzenlenen raporla dosyadaki kağıtlar okunduktan sonra işin gereği düşünüldü ve aşağıdaki karar tespit edildi.
1- Türkiye Sigorta ve Reasürans Şirketleri Birliği yönünden faiz başlangıcı (Temerrüt) tarihinin hiçbir duraksamaya sebebiyet vermeyecek açıklıkta belirlenmesi gerekir.İlgililerce gerekli belgeler de ibraz edilerek 2918 Sayılı Karayolları Trafik Kanununun 98,99 ve 108. maddeleri ile 03.05.1997 gün ve 22978 sayılı Resmi Gazetede yayımlanan Karayolları Trafik Garanti Fonu Yönetmeliğinin 12,13 ve 14. maddelerinde yazılı şekilde Türkiye Sigorta ve Reasürans Şirketleri Birliğine başvurulduğu halde gerekli ödeme yapılmamışsa başvuru tarihinde sigorta şirketinin temerrüde düştüğünün kabulü gerekir.Gerekli belgeler ibraz edilmeksizin başvuruda bulunulmuş ya da hiç müracaat edilmemişse Türkiye Sigorta ve Reasürans Sigorta Şirketleri Birliğinin temerrüdünden bahsedilemez.Bu durumda faiz başlangıcının; Türkiye Sigorta ve Reasürans Sigorta Şirketleri Birliğinin aleyhine icra takibine girişilmişse takip tarihi, dava açılmışsa dava tarihi olarak kabul ve tespiti gerekir.
Dava konusu somut olayda Kurumun davalıya herhangibir başvurusu bulunmadığından faiz başlangıcının takip tarihi kabul edilmesi ve kurumun asıl alacağa sarf ve ödemeden itibaren hesapladığı faiz alacağına ilişkin itirazında davalının haklı olduğu dikkate alınmadan itirazın asıl ve faiz alacağı yönünden iptaline karar verilmesi,
2- Dava konusu para olup Avukatlık Ücretinin nispi tarifeye göre tesbit olunması gerekirken maktu Avukatlık Ücretine hükmolunması)
3- Alacak üzerinden hesaplanan nisbi harcın davalıdan tahsiline karar verildikten sonra aynı miktarın yargılama giderlerine dahil olunarak davalıdan tahsiline karar verilmiş olması usul ve yasaya aykırı olup bozma nedenidir.
Ne var ki; bu hususun düzeltilmesi yeniden yargılamayı gerektirmediğinden, hüküm bozulmamalı, Hukuk Usulü Muhakemeleri Kanununun 438. maddesi uyarınca düzeltilerek onanmalıdır.
SONUÇ: Hüküm fıkrasının silinerek
“1- Davanın kısmen kabulü ile Ankara 30.İcra Müdürlüğünün 2001/2090 sayılı takip dosyasındaki davalının itirazının 623.068.333 liralık kısmına yaptığı itirazın iptaline, takibin bu miktar üzerinden devamına,
2- Bu dava için hesaplanan 33.645.000 lira nispi karar ve ilam harcının davalıdan alınarak hazineye irat kaydına,
3- Kendisini vekille temsil ettiren davacı vekiline Avukatlık Asgari Ücret Tarifesinin 13. maddesi uyarınca takdir olunan 87.500.000 lira vekalet ücretinin davalıdan alınarak davacıya verilmesine,
4- Davacı tarafından yapılan 18.000.000 lira yargılama giderinden kabul red oranına göre takdiren 6.000.000 liranın davalıdan alınarak davacıya verilmesine bakiye yargılama giderinin davacı üzerinde bırakılmasına” sözlerinin yazılmasına ve hükmün düzeltilmiş bu şekliyle ONANMASINA, aşağıda yazılı temyiz harcının temyiz eden Türkiye Sigorta ve Reasürans Şirketleri Birliği'ne yükletilmesine, Başkan Resul Aslanköylü'nün Muhalefetine karşı; Üye Coşkun Erbaş, Üye M.Zafer Erdoğan, Üye Sami Koçak ve Üye Coşkun Öztürk'ün oylarıyla ve oyçokluğuyla 07.04.2003 gününde karar verildi.
KARŞI OY YAZISI
Davada, iş kazası geçiren sigortalıya bağlanan gelirin peşin değeri ile tedavi giderlerinin davalılardan tahsiline karar verilmesi istenmektedir.Ayrıca davalı, Türkiye Sigorta ve Reasürans Şirketleri Birliğinin sorumluluğunun poliçe limitiyle sınırlı tutulması talebinde bulunulmuştur.
Davanın yasal dayanağı Sosyal Sigortalar Kanununun 26. maddesidir. Anılan maddenin 1. fıkrasına göre işverenin sorumlu tutulabilmesi için, iş kazasının oluşumunda kastı veya işçilerin sağlığını koruma ve iş güvenliği ile ilgili mevzuat hükümlerine aykırı hareketi veyahut suç sayılır bir hareketinin saptanması gerekir.Sözü edilen maddenin ikinci fıkrası uyarınca 3. kişinin sorumluluğu yönüne gidilebilmesi için kaszının veya kusurlu eyleminin gerçekleşmesi gerekir.Sayılan koşullardan birisinin oluşmaması halinde, Kurumun, rücu hakkını kullanamayacağı Yargıtay'ın oturmuş ve yerleşmiş görüşlerindendir.
Somut olayda davalı Reasürans Şirketleri Birliğinin işveren ve 3. kişi sayılamayacağı tartışmasız olduğu gibi iş kazasının meydana gelmesinde, 26. maddede belirtilen sorumluluk koşullarının hiç birisinin gerçekleşmediği de açık-seçik ortadadır.Hal böyle olunca davalı Reasürans Şirketleri Birliği hakkındaki davanın reddine karar verilmesi gerekirken kabulü yolunda hüküm kurulmuş olması isabetsizdir.
Kurumun 26.maddeden doğan rücu hakkının hukuksal temelinin neye dayandığının açıklığa kavuşturulmasına gerek görülmüştür.Bu konuda öğretide ve uygulamada tam bir görüş birliği sağlanamamıştır.Baskın görüş, Kurumun rücu hakkının Kanundan doğan bağımsız bir hak (=basit rücu hakkı), olduğu yönündedir.Aksi görüşte olanlar ise, Kurumun rücu hakkının halefiyet ilkesine dayandığını savunmaktadırlar.Yargıtayımız, tam bir görüş birliği yoksa da rücu hakkının, temelinde rücu hakkı bulunan halefiyete dayandığı görüşündedir.Biz, Kurumun rücu hakkının bağımsız bir hak olduğu görüşündeyiz.
Kurumun rücu hakkı anılan görüşlerden hangisine dayanırsa dayansın, Reasürans Şirketleri Birliğinin, ve hatta sigorta şirketlerinin gerek Sosyal Sigortalar Kanunu madde 26, gerekse 39. maddeye göre, Kuruma karşı sorumlu tutulmamaları gerekir.Kurum, sigortalının halefi sayılsa ve sigortalının, sigorta şirketine başvurma hakkı bulunsa bile, Kurum, sigortalının yerine geçerek halef sıfatıyla talepte bulunabilmesi için tazmin sorumlusunun mutlaka kusurlu eylemi sonucu zarara neden olması gerekir.Sigortalı kusursuz sorumluluk ilkesine göre tazmin sorumlularından talepte bulunabilirse de Kurumun, kusursuz sorumluluk kurallarına göre rücu hakkını kullanamayacağı hem 10 Hukuk Dairesinin hem de Yargıtay'ın oturmuş ve yerleşmiş görüşlerindendir.
Hal böyle olunca davalı Reasürans Şirketleri Birliği hakkındaki davanın reddine karar verilmesi ve hükmün bu nedenlerle bozulması gerektiği görüşündeyim.Kararı onayan sayın çoğunluğun görüşüne katılamıyorum.