 |
T.C.
YARGITAY
10.Hukuk Dairesi
Esas Karar
2002/9791 2003/966
YARGITAY İLAMI
Yargıtay içtihatları bölümü
Yargıtay Kararı
Davacı, 1479 sayılı yasaya tabi Bağ-Kur sigortalılığının iptaline, Sosyal Sigortalar Kurumunun 21.01.2000 tarihinden itibaren yeniden aylık bağlanmasına ve 01.07.1992-21.01.2000 tarihleri arasında ödenen aylıklardan dolayı borçları bulunmadığının tespitine karar verilmesini istemiştir.
Mahkeme, ilamında belirtildiği şekilde isteğin reddine karar vermiştir.
Hükmün, davacılar Avukatı tarafından temyiz edilmesi üzerine temyiz isteğinin süresinde olduğu anlaşıldıktan ve dosyadaki kağıtlar okunduktan ve temyiz konusu hükme ilişkin dava Hukuk Usulü Muhakemeleri Kanununun 438. maddesinde sayılı ve sınırlı olarak gösterilen hallerden hiçbirine uymadığından Yargıtay incelemesinin duruşmalı olarak yapılmasına ilişkin isteğin reddine karar verildikten sonra işin gereği düşünüldü ve aşağıdaki karar tesbit edildi.
1-Dosyadaki yazılara, toplanan delillere ve hükmün dayandığı gerektirici sebeplere göre, sair temyiz itirazlarının reddi gerekir.
2-Dava sonucu itibariyle davacılar murisi sigortalının zorunlu Bağ-Kur sigortalılığının vergi kaydının silindiği 31.12.1988 tarihi itibariyle sona erdiğinin buna bağlı olarak davacı hak sahiplerine davalılardan Sosyal Sigortalar Kurumunca bağlanan ölüm aylığının kesildiği 21.01.2000 tarihinden itibaren
yeniden bağlanması gerektiğinin ve 01.07.1992-21.01.2000 döneminde hak sahibi davacılara ödenen ölüm aylıklarından dolayı Sosyal Sigortalar Kurumuna borçlu olmadıklarının tespiti istemine ilişkindir.
Davanın yasal dayanaklarından bulunan 1479 sayılı Kanunun 24. maddesi hükmüne göre; kendi nam ve hesabına bağımsız çalışanlar anılan kanun kapsamında zorunlu Bağ-Kur sigortalısı olup, aynı Kanunun 25. maddesinin (a) ve (b) bendlerinde "gelir vergisi mükellefi olanların mükellefiyetlerini gerektiren faaliyetlerine son verdikleri" "gelir vergisinden muaf olanlar ile vergi kaydı bulunmayanların Esnaf ve Sanatkarlar sicilinden veya kanunla kurulu meslek kuruluşlarındaki üye kayıtlarının silindiği" tarihten itibaren zorunlu Bağ-Kur sigortalılıklarının sona ereceği öngörülmekte ise de, gelir vergisi, meslek kuruluşu ve Esnaf ve Sanatkarlar sicili kayıtları, sigortalıların gerek kendi nam ve hesabına kazanç temini için bağımsız çalışmalarının varlığı ve başlangıcı gerekse sona erdiği tarih bakımından yasal karine teşkil etmekte olup, aksinin taraflarca ispatı mümkündür.
Somut olayda; davacılar murisinin vergi kaydına dayalı olarak 01.06.1985 tarihi itibariyle Bağ-Kur'a tescilinden sonra vergi kaydı 31.12.1988 tarihinde silinmiştir ki bu olgu; zorunlu Bağ-Kur sigortalılığının silinme tarihinden itibaren sona erdiğinin karinesi olup davalı Bağ-Kur tarafından bu karinenin aksi ispatlanarak davacılar murisinin vergi kaydının silinmesine karşın kendi nam ve hesabına çalıştığı kanıtlanmamıştır.
Her ne kadar 05.10.1998 tarihli tutanakta; murisin 10.08.1971 tarihinde başlayan meslek kuruluşu kaydının sigortalının ölümüne kadar devam ettiği öngörülmüş ise de; bu saptamanın meslek kuruluşu kayıtlarına dayanmaması giderek ilgili meslek kuruluşunun dosya içeriğinde mevcut muhtelif tarihli yazılarında aksi yönde açıklamalarda bulunulması ve sigortalının Esnaf ve Sanatkarlar sicili memurluğunda kaydının bulunmaması karşısında artık yukarıda bahsi geçen tutanağın vergi kaydının silinmesi ile sigortalının kendi nam ve hesabına bağımsız çalışmasının bu tarihten itibaren sona erdiğine ilişkin olarak oluşan karinenin aksini kanıtladığından söz edilemeyeceğinden, davacılar murisinin Bağ-Kur'a tabi zorunlu sigortalılığının 31.12.1988 tarihinde sona erdiğinin kabulü gerekir.
Buna bağlı olarak; 2829 sayılı Kanunun 8/son maddesi ölüm halinde ilgililere murisin hizmet sürelerinin s10.sunun tabi olduğu Kurumca kendi mevzuatına göre aylık bağlanacağı hükmünü içermekte olup, somut olayda da davacılar murisinin tabi olduğu son Kurumun Sosyal Sigortalar Kurumu olması nedeniyle davacı hak sahiplerine ölüm sigortası kolundan kendi mevzuatına göre tahsis yapacak sosyal güvenlik kuruluşu, Sosyal Sigortalar Kurumudur.
Hal böyle olunca da, davacı hak sahipleri kız çocuklarına sigortalının ölümü üzerine 01.07.1992 tarihinden bağlanan ölüm aylığının sonradan 21.01.2000 tarihi itibariyle iptaline ilişkin Kurum işlemi yasal dayanaktan yoksundur.
Diğer taraftan; davacı hak sahibi kız çocuklarına Sosyal Sigortalar Kurumunca 01.07.1992 tarihinden başlayarak bağlanan ölüm aylığının sonradan sigortalının tabi olduğu son Kurumun Bağ-Kur olduğundan bahisle 21.01.2000 tarihinde iptali üzerine davacılar sosyal güvenlikten yoksun kalma endişesi içinde Bağ-Kur'un hatalı tescil işlemine dayanarak murisin Bağ-Kur zorunlu sigortalılığının sona erdiği tarihten (31.12.1988) sonraki döneme ilişkin sigorta prim ve ferilerin ödeyerek Bağ-Kurdan ölüm aylığı talep etmişler ve kendilerine 1479 sayılı Kanunun 43. maddesi hükmüde gözetilerek 01.03.2000 tarihinden Bağ-Kurca ölüm aylığı bağlanmış ise de; bu olgular, Sosyal Güvenlik Hukukunun kamusal niteliği itibariyle sosyal güvenlik haklarından yararlanmada seçimlik haktan söz edilememesi, yasa hükümlerinin de bu haklardan yararlanmada seçimlik hakka cevaz vermemesi giderek başkaca bir geliri bulunmayan hak sahiplerinin itirazları halinde bu aylıklardan da mahrum kalarak zaruret haline düşecekleri kaygısını taşımaları ve özellikle davacılara ölüm aylığının 1992-2000 döneminde Sosyal Sigortalar Kurumuna ödenmiş olması nedenleriyle, bu yönde yasal statükonun oluştuğu sonucunu doğuramayacağı açıktır.Kaldı ki, davalılardan Bağ-Kur'un; davacılara 01.03.2000 tarihinden bağladığı ölüm aylığını iptal ederek ödenen aylıkları yasal faizi ile birlikte davacılardan istirdadı da herzaman için mümkün bulunmaktadır.
Kabule göre de; hem Bağ-Kur Kanununa hem de Sosyal Sigortalar Kanununa tabi çalışması olup da Sosyal Sigortalar Kurumundaki hizmet sürelerinin birleştirme olmaksızın tek başına ölüm aylığı bağlanmasına yettiği durumlarda; sigortalının tabi olduğu son Kurum Bağ-Kur olsa bile hak sahiplerine Sosyal Sigortalar Kurumunca aylık bağlanabileceğinden; davacılar yönünden; 506 sayılı Kanun kapsamında ölüm aylığı tahsisi için aynı Kanunun 66/c maddesinde öngörülen sigortalılık süresi ve
prim ödeme gün sayısına ilişkin yasal koşulların gerçekleşip gerçekleşmediği yöntemince araştırılıp irdelenmeli ve herhalde davacıların 01.07.1992-21.01.2000 döneminde Sosyal Sigortalar Kurumunca ödenen ölüm aylıklarından bu Kuruma karşı sorumluluklarının bulunmadığına ilişkin istem yukarıdaki açıklamalar çevresinde değerlendirilmelidir.
Mahkemece, yukarıda sıralanan maddi ve hukuki esaslar gözetilmeksizin eksik araştırma, inceleme ve yanılgılı değerlendirme sonucu yazılı biçimde hüküm kurulması usul ve yasaya aykırı olup bozma nedenidir.
O halde, davacıların bu yönleri amaçlayan temyiz itirazları kabul edilmeli ve hüküm bozulmalıdır.
SONUÇ:Temyiz edilen hükmün yukarıda açıklanan nedenlerle BOZULMASINA, temyiz harcının istek halinde ilgiliye iadesine, 20.02.2003 gününde oybirliğiyle karar verildi.