Hukuki.NET

T.C.
YARGITAY
10. Hukuk Dairesi
E: 2001/8973
K: 2002/6160
T: 9.7.2002

Yargıtay içtihatları bölümü

Yargıtay Kararı

 


 
  • KURUM ZARARININ RÜCUAN ÖDETİLMESİ
  • SİGORTALIYA BAĞLANAN GELİRDE ARTIŞ
ÖZET: Sosyal Sigortalar Kanununun 9. ve 10. maddelerine duy utularak işveren aleyhine acılan davalarda bağlanan gelirlerde yasa gereği meydana gelen artışlar kurumca istenebilir. Açılan davada tavan hesabı yapılması gerektiği dikkate alınmalıdır.
(506 s. SSK. m. 9,10,22,26)
 
Davacı, iş kazasında malul kalan sigortalı işçi için yapılan harcamalar üzerine uğranılan Kurum zararının rücuan ödetilmesini istemiştir.
Mahkeme, ilamında belirtildiği şekilde isteği hüküm altına almıştır.
Hükmün, davacı avukatı ve davalılardan Bekir tarafından temyiz edilmesi üzerine temyiz isteğinin süresinde olduğu anlaşıldıktan ve dosyadaki kağıtlar okunduktan sonra işin gereği düşünüldü ve aşağıdaki karar tesbit edildi.
Davacı Kurum, iş kazası geçiren sigortalıya bağlanan gelirlerin ilk peşin değerinin tahsili için Sosyal Sigortalar Kanununun 10. maddesine göre işveren aleyhine açılan davanın kabulle sonuçlanıp kesinleştiğini, kanunla maaş katsayısının yükseltilmesi nedeniyle sigortalıya bağlanan gelirin de arttırıldığını öne sürmüş ve meydana gelen artışın peşin değerinin davalı işverenden tahsiline karar verilmesini istemiştir. Davalı işveren ise gelirlerdeki artışın is-tenemeyeceğini savunmuş ve davanın reddine karar verilmesini istemiştir.
9. ve 10. maddeye dayanılarak işveren aleyhine açılan davalarda bağlanan gelirlerde yasa gereği meydane gelen artışların kurumca istenebilip istenemeyeceği konusunun irdelenmesine gerek görülmüştür.
Sosyal Sigortalar Kanununun 10. maddesinin son fıkrasında şu hüküm yer almaktadır: "Ancak, yukarıdaki fıkralarda belirtilen sigorta olayları için kurumca yapılan ve ileride yapılması gerekli bulunan her türlü masrafların tutarı ile gelir bağlanırsa bu gelirin 22. maddede sözü geçen tarifeye göre hesap edilecek sermaye değerleri tutarı, 26. maddeye yazılı sorumluluk halleri aranmaksızın, işverene ayrıca ödettirilir." denmektedir. Anılan maddede geçen, "... kurumca yapılan ve ileride yapılması gerekli bulunan her türlü masrafların tutarı ile" deyimi gelecek yıllarda gelirlerde meydana gelen artışları da kapsar. Bu nedenle mahkemece gelirlerde meydana gelen artışların peşin değerinin tahsiline karar verilmesi doğrudur. Ne var ki, işverenin sorumluluğu sınırsız değildir. Nasıl ki, Sosyal Sigortalar Kanununun 26. maddesinin birinci fıkrasına göre kurumun işverenden isteyebileceği miktar, sigortalı veya hak sahibi kimselerin işverenden isteyebilecekleri miktarla sınırlı ise 10. madde ye dayanan davalarda da sözü edilen maddenin birinci fıkrasındaki bu hüküm kıyas yoluyla uygulanmalıdır. Başka bir anlatımla 10. maddeye göre açılar davalarda "tavan" hesabı yapılmalıdır. Davada, tavan aşılmaksızın hüküm verilmiş olduğundan gerek karar yerinde gerekse burada açıklanan nedenlerle davalı işverenin tüm temyiz itirazlarının reddi ile usul ve kanuna uygun olan hükmün (ONANMASINA), temyiz harcının temyiz edenlerden davalı Bekir'e yükletilmesine, 9.7.2002 gününde oyçokluğuyla karar verildi.
KARŞI OY YAZISI
Davada çözümlenmesi gereken sorun, Sosyal Sigortalar Kanununun 9. ve 10. maddelerine göre sigortalıya bağlanan gelirlerde meydana gelen artışların kurumca işverenden istenip istenemeyeceği noktasındadır.
Yasaların lafzına göre değil amaçlarına göre yorumlanması gerektiği hukukun temel ve evrensel nitelikteki kurallarındandır. Uyuşmazlığın çözümünde sağlıklı bir sonuca ulaşılabilmesi için 10. maddenin son fıkrasındaki hükmün gelirlerde meydana gelen artışların da işverenden istenebileceği konusunu amaçlayıp amaçlamadığının açıklığa kavuşturulması gerekmektedir.
10. maddenin son fıkrasında yer alan metin yukarıda çoğunluk kararına aynen alınmıştır. Bu metin dikkatlice okunup yorumlandığında kullanılan sözcüklerin bile bağlanan gelirin ilk peşin değerinin istenebileceğini, gelir artışlarının istenemeyeceğini amaçladığı görülür. Zira, anılan maddede geçen, "ileride yapılması gerekli bulunan her türlü masraflar..." deyiminin amacı, iş kazası sonucu yapılan tedavi giderleri ile geçici iş göremezlik ödeneğidir. Sigortalının tedavisi uzamış ve ileriki yıllara taşmış ise illiyet bağının kesilmemiş olması koşuluyla kurum, gelecekte yapmış olduğu tedavi giderleriyle sürekli iş göremezlik ödeneğini işverenden isteyebilir. Bu masraflara, protez masrafları da girer. Keza aynı iş kazası veya meslek hastalığı nedeniyle sürekli iş görmezlik derecesi artmış ise kurum bağlanan geliri arttırır ve meydana gelen bu artşı da işverenden isteyebilir. Öte yandan anılan maddenin son fıkrasında,"... ileride yapılması gerekli bulunan her türlü masrafların tutarları ile gelir bağlanırsa bu gelirin 22. maddede sözü geçen tarifeye göre hesap edilecek..." sözcüklerine yer verilmiştir. Görüldüğü gibi yasa koyucu masraflar ile gelir bağlama olgusunu birbirlerinden ayrı olarak düzenlemiştir. Esasen dil bilimi kurallarına göre de "ile" bağlacı iki kavramı birbirlerinden ayırmak amacı ile kullanılır. "Masrafların tutarları" deyiminden sonraki "ile" sözcüğüne yer verilmiş olmakla bu sözcükten sonra gelen "gelir bağlanırsa" deyiminin "masraflar" sözcüğünden apayrı bir kavram olduğu açık-seçik ortadadır.
Maddenin amacına göre yorumlanması konusuna gelince; Sayın çoğunluğun görüşü benimsendiği takdirde işverenin sorumluluğu sonsuza kadar devam eder veya enflasyon hızının sıfırlanması nedeniyle gelirlerde artış yapılmazsa işverenin sorumluluğu sona erer. Ne var ki, halen yürürlükte olan pozitif hukukumuza göre bağlanan gelirler her ay arttırılmaktadır. Bu nedenle ülkemizde, bağlanan gelirlerin sabit tutulması henüz ufukta görülmemektedir.
Hal böyle olunca, yasa koyucunun, sigortalıyı kasten öldüren işverenin sorumluluğunu sınırlarken sigortalıyı süresinde kuruma bildirmeyen işverenin sorumluluğunun hiçbir sınırlamaya tabi tutulmamasının amaçlandığı düşünülebilir mi? Başka bir deyişle sigortalıyı kuruma bildirmeyen işveren, ölünceye kadar, ölmüşse mirasçılar, mirasçılar ölmüş ise mirasçıların mirasçıları ilanihaye sorumlu mu tutulacaktır?
Öncelikle yasa koyucunun böyle bir hüküm getirmeyi amaçlamış olup olmadığı konusu üzerinde durulmalıdır. Hemen belirtmek gerekirse yasa koyucunun, sorumluluk hukukunun ve çağdaş hukukun temel ilkelerine, hak ve nesafet kurallarına apaçık aykırı olan böyle bir yasal düzenleme yapmak istediği asla düşünülemez.
9. ve 10. maddeye amaçsal yorum açısından bakıldığı taktirde dahi bağlanan gelirlerdeki artışların ilanihaye istenebileceği sonucuna varılamaz. Zira sorumluluğu doğuran sosyal sigorta olayı meydana geldikten sonra kurumla işveren bir defa hesaplaşır. 10. madde koşulları oluşmuşsa işveren, kurumca yapılan giderlerle birlikte bağlanan gelirin ilk peşin değerini kuruma öder ve illiyet bağı gerçekleşmiş ise, ileride yapılan giderler hariç, kurumla işveren hesaplaşmış olurlar, ileriki yıllarda yapılan gelir artışlarının da istenebileceğine olanak tanındığı takdirde hesaplaşma hiçbir zaman sona ermez. Uyuşmazlığın sonsuza kadar sürmesi, kesin hüküm kurallarına aykırı olduğu gibi kamu düzenini de bozmuş olur.
Bilindiği gibi 506 sayılı Yasa'nın 26. maddesinin birinci fıkrasına göre işveren, sigortalının veya hak sahiplerinin işverenden isteyebilecekleri miktarla sınırlı olarak (tavan) kuruma karşı gelirlerde meydana gelen artışlardan dolayı sorumludur. Yerel mahkemeler, dört defa, gelir artışlarının işverenden istenmesinin Anayasaya aykırı olduğu iddiasıyla Anayasa Mahkemesi'ne 26. maddenin birinci fıkrasının iptali için davalar açmışlar Anayasa Mahkemesi 26. maddenin birinci fıkrasının, gelirlerde meydana gelecek artışların dahi istenebileceğine ilişkin her hangi bir hüküm taşımadığı, böyle bir hüküm taşımış olsaydı Anayasaya aykırılıktan ötürü iptal edilebileceği sonucuna varmış ve iptal istemlerinin reddine dair kararlar vermiştir, "ileride yapılması gerekli bulunan her türlü giderlerin tutarları ile gelir bağlanırsa..." deyimi, hem 26. maddenin birinci fıkrasında hem de 10. maddenin son fıkrasında aynen yer almıştır. Hatta anılan her iki maddede geçen ilgili diğer tüm sözcükler birbirine koşuttur. Anayasa Mahkemesi'nin bizim de katıldığımız yorumuna göre 26. maddede yer alan "ileride yapılması gerekli bulunan her türlü giderler" deyimi bağlanan gelirleri içermemektedir.
(Any.Mah.18.3.1976 Tarih 198 E. 18 K., 20.12.1983 Tarih 1982-4 E. 1983-171 2.5.1991 Tarih 1990-28 E. 1991-11 K. 23.5.1972 Tarih 2 E. 28 K.)
Yargıtayımız ise, "ileride yapılması gerekli bulunan her türlü giderler" deyimin gelirlerde meydana gelen artışları da içerdiği görüşündedir. Böylece her iki Yüksek Mahkemenin yorumunun birbirinden farklı olduğu ortaya çıkmaktadır.
Yargıtay, Anayasa Mahkemesi'nin yorumunun, Yargıtay'ı bağlamayacağı görüşünde ise de bize göre Anayasa Mahkemesi'nin yorumunun Yargıtay'ımızı olduğu gibi herkesi bağlar. Zira Yüksek Mahkeme şayet 26. maddenin birinci fıkrasının gelirlerde meydana gelen artışların da işverenden istenebileceği hükmünü taşıdığı sonucuna varılması halinde bu fıkrasının Anayasa'ya aykırılığı nedeniyle iptal edilmesi gerekeceğine ilişkin iradesini apaçık ortaya koymuş olmaktadır. O nedenle yargının bu yorumla bağlı olması gerekir. Nitekim 10. Hukuk Dairesi Üyesi iken 10. maddeye göre açılan davalarda gelir artışlarının istenemeyeceğine ilişkin olarak bizimle birlikte 1991 yılında Karşı Oy Yazısı yazan Burhan Cahit Kadılar Anayasa Mahkemesi'nin 26. maddenin birinci fıkrasıyla ilgili olarak yapmış olduğu yorumun Yargıtay ve Mahkemeleri bağlayacağı görüşünü savunmuştur. Yukarıda açıkladığımız gibi mahkemeler Anayasa Mahkemesi'nin yorumu ile bağlı olmasa bile kurum, gelirlerde meydana gelen artışları hiçbir şekilde işverenden isteyemez. Gelirlerde meydana gelen artışların istenebilip istenemeyeceğine ilişkin 26. maddenin birinci fıkrasındaki sözcüklerle 10. maddenin son fıkrasında geçen sözcükler aynı olduğundan Anayasa Mahkemesi'nin yorumu 10. maddenin uygulanmasında dahi geçerlidir.
10. Hukuk Dairesi ve Yargıtay'ımız yaklaşık 1994 yılına kadar 19 yıl işverenin sorumluluğuna bir sınır getirmemiştir. Nedeni de kurumun 10. maddeden doğan rücu hakkının halefiyet esasına dayanmamasıdır. Yargıtay'ımıza göre, 26. maddeden doğan rücu hakkı halefiyet ilkesine dayandığı için anılan maddeye göre açılan davalar da tavan sınırlaması getirilebilir; ancak 10. maddeden doğan davalarda herhangi bir sınırlama getirilemez. Sanki sigortalıyı kuruma bildirmeyen işverenin fiili, kasten öldürenin fiilinden daha vahimmiş gibi. Daha vahim olsa bile hudutsuz sorumluluk düşüncesi hukuka aykırıdır.
1990'lı yıllarda Burhan Cahit Kadılar'la birlikte 10. maddeye göre açılan davalarda gelirlerde meydana gelen artışların istenemeyeceği görüşünü savunmuşsakda görüşümüze itibar edilmediği için tarafımızdan karşı oy yazılmıştır. Karşı oydaki görüşümüze göre 10. maddeye dayanan rücu hakkı Medeni Ceza niteliğini taşıdığından nasıl ki suç işleyen kişiye bir kerre ceza verilebilirse işe giriş bildirgesini süresinde vermeyen işveren bağlanan gelirin sadece ilk peşin değerini ödemekle sorumluluktan kurtulur.
10. maddeye göre işverenler aleyhine ardı arkası kesilmeyen 7.8. hatta 10. kerre davaların açılmış olması, sorumluluğun ilanihaye devam etmesi nedeniyle işyerlerinin kapatıldığının Yargıtayca farkına varılması üzerine hudutsuz sorumluluk 10. Hukuk Dairesi'ne adil gelmemiş geçde olsa daire görüş değiştirmek zorunda kalmıştır.
Bulunan çözüme göre, tıpkı 26. maddenin birinci fıkrasında olduğu gibi işverenler, sigortalı veya hak sahiplerinin işverenden isteyebilecekleri miktarla (tavanla) sınırlı tutulmuştur. Meseleye çözüm getirildiği sanılırken bir başka hukuksal yanılgıya düşülmüştür. O da şudur: Kurumun 10. maddeden doğan rücu hakkının halefiyet esasına dayanmadığı halde öğretide hem de Yargıtayca kabul edilen hukuksal bir gerçektir. 10. Hukuk Dairesi tavan sınırlaması getirmekle üstü örtülü bir biçimde 10. maddeden doğan rücu hakkının halefiyet ilkesine dayandığı görüşünü benimsemiş olmaktadır. Ayrıca karşı oy yazısının başlarında ifade ettiğimiz gibi 26. maddenin birinci fıkrası kıyasen 10. maddenin son fıkrasına uygulanmıştır. Oysa burada, kıyas kavramına başvurmak hukuki bir yanılgıdır.
Öte yandan kararda, sigortalıya verilen kusurun bir kesiminin rücu alacağından indirilmiş olması da isabetsizdir. Zira işe giriş bildirgesinin verilmemesinin kusuru tamamen işverene aittir. Sigortalının işvereni işe giriş bildirgesini kuruma vermemeye zorlaması astlık-üstlük ilişkisi nedeniyle hayatın olağan akışına aykırıdır.
Açıklanan bu nedenlerle davalı işveren hakkındaki davanın reddine karar verilmesi gerekirken kabulü yolunda kurulan hükmün bozulması gerektiği düşüncesindeyiz. Sayın çoğunluğun bu yöne ilişkin görüşüne katılmıyoruz.
 
Resul Aslanköylü Başkan
M.Zafer Erdoğan Üye
İçtihat:
Hukuk Forumlarından Seçmeler
  • [Sorumluluk hukuku] Dijital Sağlık ve Yasal Düzenlemeler: Bitkisel Ürünlerin Online Satışı 
  • 01.05.2025 13:12
  • 2. küçük dairemde kira artış anlaşmazlığı 
  • 29.04.2025 15:42
  • Sözleşmede anarak whatsapp yazışmalarının yasal bildirim kanalı ilan edilmesi. 
  • 29.04.2025 00:17
  • Sözleşmedeki "görüş alınarak" ifadesi, görüşü alınan tarafa eylemi engelleme hakkı verir mi? 
  • 29.04.2025 00:03
  • [Babalık davaları] Evlat edinilen çocukların eski baba adı değişimi hk. 
  • 27.04.2025 11:06


    Yeni Mevzuat

  • KDV Filo Kiralama Şirketleri (Fleetcorp) Borçlarını Devir ALan Varlık Yönetim Şirketleri 

  • Filo Kiralama Şirketlerinin Borçlarının Varlık Yönetim Şirketlerine Devri Halinde KDV 

  • Trafik kazasında kusuru olmayan alkollü sürücüye kasko hasarı ödenir 

  • Keşide tarihinin tahrif edildiği ve ibraz sürelerinin geçtiği çekler Borçlu olunmadığının Tespiti 

  • İkinci Nesil İnternet Sitelerinin Hukuki Statüsü 




  • YARGITAY KARARLARI :
    İçtihat Arama motoru anasayfa   2007   2006   2005   2004   2003    2002    2001    2000   1999    1998    1997    1996   1995   1994   1993    1992    1991    1990    1989    1988    1987    1986    1985    1984    1983    1982    1981    1980    1979    1978    1977    1976    1975    1974    1973    1927-1972

    Diğer Bölümlerimiz +
    Tüm Hukuki NET forumları + Hukuki Portal + Hukuk Haberleri + Sözleşme ve dilekçe örnekleri + Mevzuat ve bilimsel incelemeler + Hukukçu Blogları + Avukat ilanları + Videolar + Linkler + Ansiklopedi ve Sözlük +

    İçtihat Arşivi  Eski içtihat dizini