 |
T.C.
YARGITAY
10.Hukuk Dairesi
Esas Karar
2001/7501 2002/2693
Yargıtay içtihatları bölümü
Yargıtay Kararı
YARGITAY KARARI
Davacı, sigortalılık başlangıç tarihinin 20.04.1975 olduğunun ve 01.01.2001 tarihi itibariyle yaşlılık aylığına hak kazandığının tespitine karar verilmesini istemiştir.
Mahkeme, ilamında belirtildiği şekilde isteğin kabulüne karar vermiştir.
Hükmün, davalı Avukatı tarafından temyiz edilmesi üzerine temyiz isteğinin süresinde olduğu anlaşıldıktan ve dosyadaki kağıtlar okunduktan sonra işin gereği düşünüldü ve aşağıdaki karar tesbit edildi.
Dosyadaki yazılara, kararın dayandığı delillerle kanuni gerektirici sebeplere ve özellikle tüm çalışmaları Almanya'da geçen davacı hakkında Anayasanın 90/son maddesi uyarınca Türkiye Cumhuriyeti ile Federal Almanya Cumhuriyeti arasında bağıtlanan Sosyal Güvenlik Sözleşmesinin 29/4 maddesinin, bir atifet yasası olan 3201 Sayılı Borçlanma Yasasının 5/son maddesine uygulamada önceliğinin bulunmasına, başka bir deyişle, tüm çalışmaları Almanya'da geçen ve Türkiye'de sigortalı çalışması bulunmayan davacıya, sözleşmenin 29. maddesinin 4.bendinin uygulanmasının mümkün bulunmasına, ayrıca, sözleşmenin diğer hükümleri uygulanmaksızın anılan sözleşmenin madde 29/4'ün tek başına uygulanabileceğine, somut olaya, Mahkemece anılan Sosyal Güvenlik Sözleşmesinin 29/4 maddesinin tatbik edilmesinde herhangi bir isabetsizliğin bulunmamasına, ayrıca Yargıtay Yüksek Hukuk Genel Kurulunun 21.03.2001 tarihli, 2001/232 Esas ve 2001/272 Sayılı kararlarının da bu yolda bulunmasına ve böylece delillerin takdirinde bir isabetsizlik görülmemesine göre, yerinde bulunmayan bütün temyiz itirazlarının reddiyle usul ve yasaya uygun olan hükmün ONANMASINA, Başkan Resul Aslanköylü ve Üye Neslihan Sever'in muhaleflerine karşı; Üye M.Zafer Erdoğan, Sami Koçak ve Süleyman Caner'in oylarıyla ve oyçokluğuyla 26.03.2002 gününde karar verildi.
KARŞI OY YAZISI
Gerek dava dilekçesine, gerek Kurumun yazılı savunmasına, gerekse de dosyadaki bilgi ve belgelere göre, davacının 01.03.1974-31.12.1995 tarihleri arasında Federal Almanya'da çalıştıktan sonra 17.11.1998 tarihinde yurda kesin dönüş yapıp yurt dışında geçen bu çalışmalarını borçlanmak için 19.09.2000 tarihinde Kuruma başvurduğu, borçlanma isteminin Kurumca kabul edilmesi üzerine 12.12.2000 tarihinde borçlanma bedelinin tamamını döviz karşılığı olarak Kuruma ödediği ve 13.12.2000 tarihinde kendisine yaşlılık aylığı bağlanması amacıyla Kuruma başvurduğu, Kurumun, Türkiye'de çalışmasının bulunmaması nedeniyle sigortalılık başlangıcının Almanya'da ilk defa çalışmaya başladığı 01.03.1974 tarihine götürülemeyeceğini, 3201 Sayılı Yasanın 5. maddesi uyarınca, sigortalılık başlangıcının borcun tamamının ödendiği tarihten borçlanılan gün sayısı kadar geriye götürülerek saptanacağını, böyle olunca da davacının 20 yıllık sigortalılık süresinin 22.01.2007 tarihinde dolacağını, bu durumda yaşlılık aylığı koşullarının oluşmadığını öne sürmek suretiyle yaşlılık aylığı bağlama istemini reddettiği konularında taraflar arasında herhangi bir uyuşmazlık bulunmamaktadır.
Taraflar arasındaki uyuşmazlık, yurtdışında geçen çalışmalarını 3201 Sayılı Kanuna göre borçlanan ve Türkiye'de sigortalı hizmeti bulunmayan sigortalının, sigortalılık başlangıcı, yurtdışında ilk defa çalışmaya başladığı tarih mi yoksa 3201 Sayılı Yasanın 5.maddesi gereğince borçlanma bedelinin tamamen ödendiği tarihten borçlanılan gün sayısı kadar geriye götürülen tarih mi olduğu noktasında toplanmaktadır.Sorunu bir örnekle açıklamak gerekirse somut olayda davacı, borçlanma bedelinin tamamını 12.12.2000 tarihinde ödediğine göre borçlanılan gün sayısı, ödeme tarihinden geriye doğru götürüldüğünde davacının sigortalılık başlangıcı 22.01.1987 tarihine rastlamakta ve yaşlılık aylığı bağlanması için öngörülen 20 yıllık sigortalılık süresi 22.01.2007 tarihinde dolmaktadır.Kurumun iddiasına göre, davacı 5000 gün prim ödeme gün sayısı koşulunu yerine getirmiş ise de talep tarihinde 20 yıllık sigortalılık süresi şartını yerine getirmediğinden kendisine yaşlılık aylığı bağlanamamaktadır.Yaşlılık aylığı ancak, 22.01.2007 yılında bağlanabilecektir.Oysa, sigortalılık başlangıcı, davacının Federal Almanya'da ilk defa çalışmaya başladığı 01.03.1974 gününe götürüldüğü taktirde 20 yıllık sigortalılık süresi fazlasıyla dolduğundan davacıya yaşlılık aylığı bağlanabilecektir.
3201 Sayılı Yasanın 5. maddesinin son bendinde açıkça şu hükme yer verilmiştir: "Türkiye'de Sosyal Güvenlik Kuruluşlarına tabi hizmeti bulunmayan talep sahiplerinin sigortalılıklarının başlangıç tarihi, borçlarını tamamen ödedikleri tarihten, sigortalı ölmüş ise ölüm tarihinden, borçlanılan gün sayısı kadar geriye götürülmek suretiyle tesbit edilen tarihtir." Davacının Türkiye'de herhangi bir Sosyal Güvenlik Kuruluşuna tabi bir hizmeti bulunmadığına göre hukuksal statüsü sözü edilen 5.maddenin son bendine aynen uymaktadır.
Türkiye Cumhuriyeti ile Almanya Federal Cumhuriyeti arasındaki Sosyal Güvenlik Sözleşmesinin 29. maddesinin 4.bendine göre, davacının Almanya'da ilk defa çalışmaya başladığı 07.05.1973 tarihinin Sosyal Sigortalar Kanununun 108. maddesi gereğince sigortalılık başlangıcına esas alınıp alınamayacağı konusuna gelince, sözü edilen sözleşmenin birinci bölümü genel hükümleri, ikinci bölümü, hastalık ve analık sigortalarını, üçüncü bölümü, ölüm sigortasını, dördüncü bölümü iş kazaları ve meslek hastalıkları sigortasını, beşinci bölümü ise malullük, yaşlılık ve ölüm sigortalarını düzenlemiştir.Davacı, yaşlılık aylığına esas alınmak üzere sigortalılık başlangıcının Almanya Federal Cumhuriyetinde ilk defa çalışmaya başladığı 01.03.1974 tarihi olduğunun tespitine karar verilmesini istediğine göre sorunun anılan sözleşmenin beşinci bölümünde yer alan hükümler uyarınca çözümlenmesi gerekmektedir.Sözleşmenin 27. maddesi, 28 ve 29. maddelere nazaran genel hüküm niteliğindedir.Nitekim 28. maddede, "Alman Sosyal Sigorta Mercii için aşağıdaki hususlar geçerlidir" hükmüne yer verilmiş iken 29. maddede, "Türk Sosyal Sigorta Mercii için aşağıdaki hususlar geçerlidir" hükmü öngörülmüştür.Her iki ülkenin sosyal sigorta mercilerinin uygulayacakları kuralların saptanmasında, başka bir deyişle 28 ve 29. maddede belirtilen hükümlerin uygulanmasından önce 27. maddeyle getirilen koşulların gerçekleşip gerçekleşmediği araştırılıp incelenecektir.27. madde, "Her iki akit taraf mevzuatına göre nazara alınabilecek sigortalılık süresinin mevcudiyeti halinde, uygulanacak mevzuata göre yardım hakkının doğmasında, diğer akit taraf mevzuatına göre geçen ve aynı zamana rastlamayan, hesaba dahil edilebilir nitelikteki sigortalılık süreleri de nazara alınır.Sigortalılık sürelerinin ne ölçüde hesaba dahil edilebileceği bunların hesaba dahil edilebilirliğini tayin eden mevzuata göre tespit edilir" hükmünün yer aldığı görülmektedir.Somut olayda, Türk uyruklu sigortalının Türkiye'de herhangi bir Sosyal Güvenlik Kuruluşuna tabi bir hizmeti bulunmadığından anılan Sosyal Güvenlik Sözleşmesinin bu davada uygulanma yeri bulunmamaktadır.Nitekim uygulamada, malullük, yaşlılık ve ölüm sigortaları açısından, sigortalının her iki ülkede Sosyal Sigorta Hukuku çerçevesinde değer verilebilecek çalışmaları bulunmuyorsa anılan Sosyal Güvenlik Sözleşmesi uygulanamamaktadır.Zira 27. maddeyle getirilen hüküm, başka bir şekilde yorumlanamayacak açıklıktadır.Nitekim Kurumun yıllar yılı sürüp gelen uygulaması da aynı yöndedir.
Gerçekten, Sosyal Güvenlik Sözleşmesinin 29. maddesinin 4.bendinde, "Bir kimsenin Türk sigortasına girişinden önce bir Alman Rant Sigortasına girmiş bulunması halinde, Alman Rant Sigortasına girişi, Türk Sigortasına giriş olarak kabul edilir." Hükmüne yer verilmiş ise de bu hüküm, 27. ve 29. madde ile bir bütün olarak yorumlanmadıkça tek başına uygulanamaz.Nitekim 29. maddenin 3.bendinde, 27. maddeye yollamada bulunularak, "...ancak, sözleşmenin 27. maddesine göre bir aylık veya gelir talep etme hakkının mevcut olması halinde, aşağıdaki hükümler uygulanır." denmektedir.Bu durumda, Türk uyruklu sigortalıya anılan 29. maddenin 4.bendinin uygulanabilmesi için Sosyal Güvenlik Sözleşmesinin 27. maddesine göre, sigortalının hem Federal Almanya'da hem de Türkiye'de Sosyal Güvenlik Yasalarına tabi çalışmalarının bulunması gerekir.Oysa davacının Türkiye'de bu tür çalışması mevcut değildir.Şayet Türkiye'de çalışması mevcut olsaydı sözleşmenin madde 29/4'ün uygulanması mümkün olacak ne var ki kendisine kısmi aylık bağlanacaktır.Öbür yandan, sözleşmenin 29. maddesi bir bütün olarak uygulandığı taktirde, (b) bendine göre, davacıya kısmi aylık bağlanması gerekecektir.Zira anılan (b) bendinde, "...kendi mevzuatına göre geçen prim ödeme sürelerinin toplamına olan oranına uyan kısmını hesaplar, bu şekilde hesaplanan aylık veya gelir meblağı, gereği halinde, Türk mevzuatında öngörülen en düşük aylık veya gelir düzeyine çıkartılır" hükmünü taşımaktadır.Davacı, 29. maddenin uygulanması suretiyle kendisine kısmi aylık bağlama talebinde bulunacağını iddia etmemektedir.Davacı, sözleşmenin 27 ve 29. maddelerinde yer alan diğer hükümleri göz ardı ederek sadece lehine olan sigortalılık başlangıcıyla ilgili 4.bendin uygulanmasını istemektedir.Oysa sözleşme hukukunda, sözleşme bir bütün olarak yorumlanıp aleyhe ve lehe olan hükümler birlikte uygulanır.Bu ilke, özel hukuk sözleşmelerinde olduğu gibi Sosyal Güvenlik Sözleşmeleri bakımından da geçerlidir.
Öte yandan, Hukuk Genel Kurulunun 13.02.2002 Tarih, 2002-21 Esas 2002-70 sayılı kararında da açıkça hem Federal Almanya'da, hem de Türkiye'de çalışması bulunmayan, sadece bu ülkelerden birisinde çalışması mevcut olan sigortalıya Türkiye ile Almanya arasında aktedilen Sosyal Güvenlik Sözleşmesinin 29. maddesinin 4.bendinin uygulanamayacağı açıkça vurgulanmıştır.
Açıklanan nedenlerle, davacının sigortalılık başlangıcının Almanya'da ilk defa çalışmaya başladığı tarihe kadar götürülemeyeceğinden Kurumun işlemi doğrudur.Kabule ilişkin mahkeme kararını onayan sayın çoğunluğun görüşüne katılamıyoruz; kararın bozulması gerektiği görüşündeyiz.