 |
T.C
YARGITAY
10.Hukuk Dairesi
Esas Karar
2001/3651 2001/5042
YARGITAY KARARI
Yargıtay içtihatları bölümü
Yargıtay Kararı
Davacı, davalı Kurum kararının iptali ile borçlanmasının geçerli olduğunun tespitine karar verilmesini istemiştir.
Mahkeme, ilamında belirtildiği şekilde isteğin kabulüne karar vermiştir.
Hükmün, taraflar Avukatı tarafından temyiz edilmesi üzerine, temyiz isteğinin süresinde olduğu anlaşıldıktan ve dosyadaki kağıtlar okunduktan sonra işin gereği düşünüldü ve aşağıdaki karar tesbit edildi.
Davanın yasal dayanağı 08.12.1994 tarih ve 4056 Sayılı Yasanın birinci maddesiyle Sosyal Sigortalar Kanununa eklenen Geçici 80. maddesidir. Bu madde ile sanatçılara borçlanma
olanağı tanınmıştır.Anılan maddenin birinci fıkrası hükmüne göre, 506 Sayılı Kanunun Ek 10. maddesi kapsamına giren sanatçılar borçlanma isteminde bulunabileceklerdir.
Bilindiği gibi sanatçılar, 29.06.1978 tarih ve 2167 Sayılı Kanunun 14. maddesiyle Sosyal Sigortalar Kanununa eklenen Ek birinci madde ile zorunlu Sosyal Sigortalar Kanunu kapsamına alınmışlardır.Ek birinci madde 3520 Sayılı Yasa ile sonradan Ek madde 10 olarak numaralandırılmış bulunmaktadır.
Sanatçıların borçlanma hakkına sahip olup olmadıklarının saptanmasında öncelikle yapılacak iş, Ek 10. madde hükümlerine göre zorunlu sigortalılık koşullarını taşıyıp taşımadıklarının belirlenmesidir.Bu maddede, "Bir veya birkaç işveren tarafından çalıştırılan film,tiyatro,sahne,gösteri,ses ve saz sanatçıları, müzik,resim,heykel,dekoratif ve benzeri diğer uğraşıları içine alan bütün güzel sanat kollarında çalışanlar, düşünür ve yazarlar bu kanun hükümlerine tabidirler." denmektedir.Maddenin açık lafzı karşısında bir sanatçının zorunlu Sosyal Sigortalar Kurumu sigortalısı sayılabilmesi için "bir veya birkaç işveren tarafından" çalıştırılmış olması gerekir.Yasanın lafzı, amacını açıkça ortaya koymuş ise başka bir yorum yoluna gidilemez.Aksi takdirde yargı erki yetkisini aşarak yeni bir hüküm getirmiş olur ki, böyle bir yetkinin tanınması Yasama erkinin görevine müdahale sonucunu doğurur.Oysa Yargı erkinin Yasama erkinin görevine müdahale etmiş olması kuvvetler ayrılığı ilkesini benimsemiş olan Anayasa hükümlerine aykırı düşer.
Sanatçı ile, kendisini çalıştıran işveren arasındaki hukuksal ilişkinin hizmet akdine dayanmasının gerekip gerekmediği meselesine gelince; bilindiği gibi Sosyal Sigortalar Kanununun 4. maddesinde, işveren şöyle tanımlanmıştır:"Bu Kanunun uygulanmasında 2. maddede belirtilen sigortalıları çalıştıran gerçek veya tüzel kişiler "işveren'dir."
Maddenin lafzından gidilerek yorumlanması halinde, sanatçının zorunlu sigortalı sayılabilmesi için hizmet akdine göre çalışmış olması gerekmektedir.Zira sözü edilen 4. madde ile, Sosyal Sigortalar Kanununun 2. maddesine yollamada bulunulmuştur. 2. maddeye göre zorunlu Sosyal Sigortalar Kurumu sigortalısı sayılabilmek için çalışmanın hizmet akdine dayanması gerekmektedir.Ek 10. madde, yürürlüğe konmamış olsa bile hizmet akdine göre çalışan sanatçılar zaten zorunlu Sosyal Sigortalar Kurumu sigortalı sayılacaklardı.O halde yasa koyucu, Ek 10. maddeyi yasalaştırmakla abesle mi iştigal etmiştir? Oysa yasa koyucunun abesle iştigal etmeyeceği temel hukuk kurallarındandır.Hal böyle olunca, sanatçıların, ülkenin
yüz akı oldukları düşünülmüş ve kendilerinin sosyal güvenlik şemsiyesi altına alınmaları istenmiş, özellikle, ömürlerinin sonunda açlığa ve sefalete terkedilmelerinin önlenmesi amaçlanmıştır.Böyle olunca da Ek 10. maddenin, sanatçıların lehine getirilmiş bir hüküm olduğu kabul edilmelidir.Bu maddenin bir başka getirilme nedeni de mahkemelerin ağırlıklı olarak, sanatçıların çalışmalarının istisna akdine dayandırma eğilimine girmeleridir.Anılan maddenin yürürlüğe girmesinden önceki evrede yargı, ağırlıklı olarak sanatçıların, işlerini yaparken bağımsız olduklarını, iş sahibince kendilerine emir verilemeyeceğini, dolayısıyla çalışmalarının istisna akdine dayandığını düşünmekte idi.Aksine kararlar verilmiş ise de uygulamada bu konuda belirsizliklerin yaşandığı yasama belgelerine geçen sözlerden anlaşılmaktadır.İşte yasa koyucu, bu belirsizliklere açıklık getirmek amacıyla sanatçılar için ayrı bir yasal düzenlemeye gerek görmüştür.
Sözü edilen maddenin lafzı ile amacının çeliştiği açıktır.Yasaların sözü ile amacının çeliştiği hallerde amacına göre yorumlanacağı evrensel hukuk kurallarındandır.Tüm bu nedenlerle, sanatçıların zorunlu Sosyal Sigortalar Kurumu sigortalısı sayılabilmeleri için hizmet aktine göre çalışmalarının şart olmadığı sonucuna varılmıştır.Sanatçının, bir veya birkaç işveren tarafından çalıştırılmış olmaları koşuluyla, aradaki ilişki ister istisna, ister vekalet, isterse bir başka akit türüne dayanmış olsun zorunlu Sosyal Sigortalar Kurumu sigortalısı sayılmaları gerekir.Örnek vermek gerekirse, herhangi bir gazino sahibinin gazinosunda, düğün salonlarında şarkı okuyan ses sanatçısı ile saz heyetinde çalışanlar, film yapımcısının çalıştırdığı film artistleri, gazetelerde çalışan köşe yazarları zorunlu Sosyal Sigortalar Kurumu sigortalısı sayılırlar.Bu örnekler çoğaltılabilir.Her ne kadar 10 Hukuk Dairesi uzunca bir süre hizmet akti ile çalışmayı şart görmüş ise de bu görüşünden dönmüştür.İşveren tarafından çalıştırılıp çalıştırılmama olgusunun belirlenmesinde her somut olayın özellikleri dikkate alınarak sonuca gidilmelidir.
Kendi nam ve hesabına çalışan sanatçıların hukuksal durumlarına gelince; bunların zorunlu Sosyal Sigortalar Kurumu sigortalısı sayılamayacakları Ek 10. maddenin açık hükümlerindendir.Yukarıda açıklandığı gibi bunlar bir veya birkaç işveren tarafından çalıştırılmamaktadırlar.Esasen madde gerekçesinde de kendi nam ve hesabına çalışanların zorunlu sigortalı sayılamayacakları, istedikleri takdirde topluluk sigortasına girebilecekleri belirtilmiştir.
Anılan maddede, "çalıştırılan" ve "çalışan" deyimine yer verildiği görülmektedir.Bu sözcüklerin anılan maddeye girmiş olması nedeniyle bir kısım sanatçılar kendi nam ve hesabına çalışmış olsalar bile sigortalı sayılabilecekleri düşünülebilirse de, maddede sayılan sanatçıları ikiye ayırmak mümkün değildir.Aksi takdirde sanatçılar arasında eşitsiz uygulanmaya yer verilmiş olur ki bunun hukuk mantığı ile açıklanması güçtür.Esasen yasama belgelerinde ortaya konulan gerekçeler böyle bir ayırıma gidilmesine olanak sağlamamaktadır.
Borçlanmak isteyen sanatçının çalışmalarını kanıtlaması gerektiği açık-seçiktir.Ne var ki, Geçici 80. maddede kimlerin borçlanma belgesi verebileceği belirtilmiştir.İlgili işveren veya kuruluşların vermiş oldukları belgeler, borçlanma isteminde bulunan sanatçının belgede gösterilen çalışma süresi kadar çalıştığının yasal kanıtıdır.Bu tür davaların kamu düzenini ilgilendirmesi bakımından özel bir itina ve duyarlılıkla araştırılıp incelenmesi gerektiği Dairemizin yerleşmiş görüşlerindendir.Kuşkulu hallerde, mahkemenin çalışmanın gerçek olup olmadığını ve süresini, titizlikle araştırıp incelemesi gerekir.Ne var ki Geçici 80. maddede, borçlanma belgesinin Kurumca kabul edilmesi gerektiği öngörülmektedir.O nedenle mahkemelerce, hizmet belgesinin yok sayılması düşünülemez.Geçici 80. madde, sanatçılara tanınan üçüncü borçlanma yasasıdır.Belirtmeliyiz ki uygulamada Ek madde 10 işlerlik kazanamamıştır.Sanki ölü doğmuş bir madde gibidir.İşte yasa koyucu bu boşluğu doldurmak amacıyla sıkça borçlanma yasaları çıkarmaktadır.Öte yandan, hizmet belgesinin mutlaka işverence düzenlenmesi de şart değildir.Maddede sayılan diğer kuruluşlarca verilen belgeler dahi geçerli kabul edilmelidir.
Somut olaya gelince; davacı tanıkları, ilgili Bakanlıkça onanan borçlanma belgesinde gösterilen çalışmaların gerçekleşmiş olduğunu, davacının geçimini sağlamak amacıyla saz sanatçısı olarak çalıştığını söylemişler, Kurum ise, çalışmaların hobi niteliğini taşıdığı iddiasını kanıtlayamamıştır.O nedenle mahkemece borçlanmanın geçerliliğine karar verilmiş olduğunun tespitine karar verilmiş ise de, borçlanma bedelinin davacı tarafından geri alınması nedeniyle Kurum kasasından çıktığından ve davacı geri aldığı miktarın nemalarından yararlanmış olduğundan geri aldığı tarihten Kuruma ödeyeceği tarihe kadar işleyen ve işleyecek yasal faizlerin ödenmesi halinde borçlanmanın geçerli olduğunun tespitine şeklinde karar verilmemiş olması usule ve yasaya aykırı olup bozma nedenidir.
O halde, tarafların bu yönleri amaçlayan temyiz itirazları kabul edilmeli ve hüküm bozulmalıdır.
SONUÇ:Temyiz edilen hükmün yukarıda açıklanan nedenlerle BOZULMASINA, temyiz harcının istek halinde ilgiliye iadesine, 27.06.2001 gününde oybirliğiyle karar verildi.