 |
T.C.
YARGITAY
10. Hukuk Dairesi
E: 2000/7378
K: 2000/8410
T: 19.12.2000
Yargıtay içtihatları bölümü
Yargıtay Kararı
- KURUM ZARARININ RÜCUAN ÖDETİLMESİ
- SÜREKLİ İŞGÖREMEZLİK DERECESİNİN TESBİTİ
- İŞVERENİN SORUMLULUĞU
Karar Özeti: Sigortalıda oluşan sürekli işgöremezlik derecesinin teshili için konunun uzmanı kuruluşlardan alınan raporlar arasında çelişki olması durumunda bu raporlarla bağlı kalınmayıp, en az Sosyal Sigorta Yüksek Sağlık Kurutuşu ayarında uzman bir kuruluştan görüş alınmak suretiyle ortaya çıkan çelişki giderilmelidir.
İşverenin rücu alacağından sorumluluğu; kasdı, mevzuat hükümlerine aykırı hareketi veya suç sayılır bir eyleminin tesbit edilmiş olmasına bağlı olduğundan dosya kusur bilirkişisine verilerek işverenin kusuru tesbit ettirilmelidir.
(506 S. SSK. m. 22, 26)
Davacı, meslek hastalığı sonucu malül kalan sigortalı işçi için yapılan harcamalar üzerine uğranılan Kurum zararının rücuan ödetilmesini istemiştir. Mahkeme, ilamında belirtildiği şekilde isteği hüküm altına almıştır.
Hükmün, taraflar avukatı tarafından temyiz edilmesi üzerine temyiz isteğinin süresinde olduğu anlaşıldıktan ve tetkik hakimi tarafından düzenlenen raporla dosyadaki kağıtlar okunduktan sonra işin gereği düşünüldü ve aşağıdaki karar tesbit edildi.
Sigortalıda saptanan sürekli işgöremezlik derecesi, Sosyal Sigortalar Kurumu meslek hastanesi ile Sosyal Sigorta Yüksek Sağlık Kurulu raporlarına göre %66'dır.
Kurum bu raporları esas almak suretiyle sigortalıya %66 sürekli işgöremezlik derecesi üzerinden gelir bağlamış ve Sosyal Sigortalar Kanunu madde 22 de öngörülen yöntem gereğince hesap ettiği peşin sermaye değerini davalı işverenden Sosyal Sigortalar Kanunu'nun 26. Maddesine göre istemiştir.
Davada çözümlenmesi gereken hukuksal sorun, sigortalıda oluşan sürekli işgöremezlik derecesinin ne kadar olduğu noktasındadır. Davalı işveren, baştan beri işgöremezlik derecesinin %11,2 davacı kurum ise %66 olduğunu iddia etmektedir. Kurumun meslek hastanesiyle Sosyal Sigorta Yüksek Sağlık Kurulu raporları birbirlerini doğrulamakta ise de Adli Tıp Kurumunun raporu bu raporlara önemli ölçüde aykırıdır.
Sigortalıda oluşan işgöremezlik derecesi baştan beri bu güne kadar hiç değişme göstermeksizin % 66 olabildiği gibi, kurumun gelir bağlama tarihinde %66 olmasına karşın, Adli Tıp Meclisinin meseleyi incelediği tarihte %11,2'ye inmiş olabilir. Tersine, davalı işverenin iddia ettiği gibi, meslek hastanesi ile Sosyal Sigorta Yüksek Sağlık Kurulu raporlarında tesbit edilen işgöremezlik derecesi gerçeği yansıtmayabilir. Başka bir anlatımla sigortalının işgöremezlik derecesi başta da %11,2, şimdi de aynı derecede olabilir.
Çelişkili rapor veren sağlık kuruluşlarının hepsi de konunun uzmanı olan kuruluşlardır. Böyle olunca da raporlar arasında ortaya çıkan aykırılığın giderilmesindeki hukuksal gerçek açık-seçik ortadadır. Bu çelişki giderilirken, sigortalının uğradığı hastalığın niteliği itibariyle yürürlükteki sağlık işlemleri tüzüğüne göre Sosyal Sigorta Yüksek Sağlık Kurulunun karar tarihinde, meslekte kazanma güç kaybının hangi derecede olduğu, zaman içinde değişip değişmediği, değişmiş ise halen hangi orana indiği tesbit ettirilmelidir. Kuşkusuz çelişkiyi giderecek sağlık kuruluşunun da en az Sosyal Sigorta Yüksek Sağlık Kurulu ayarında uzman bir kuruluşun olması gerekir. Ülkemizde özellikle Ankara, İstanbul gibi yerlerde kurulan üniversitelere bağlı Tıp Fakültelerinin bünyesinde var olan konuda uzman ana bilim dallarından görüş alınmak suretiyle ortaya çıkan çelişkinin giderilmesi mümkündür.
Öte yandan, bilindiği gibi davanın yasal dayanağını oluşturan Sosyal Sigortalar Kanununun 26. maddesine göre işverenin rücu alacağından sorumluluğu, kasdı, işçilerin sağlığını koruma ve iş güvenliği ile ilgili mevzuat hükümlerine aykırı hareketi veyahut suç sayılır bir eyleminin tesbit edilmiş olmasına bağlıdır. Yasal gerçek bu olmasına karşın mahkemece, açıklanan doğrultuda uzman kişi veya kişilerden rapor alınmadan eksik araştırma ve inceleme ile karar verilmiştir. İş göremezlik derecesi kesin olarak belirlendikten sonra dosyanın kusur bilirkişisine verilmesi gerektiği dikkate alınmalıdır.
Diğer taraftan, işgöremezlik derecesi kesin bir biçimde saptandıktan sonra, şayet meslekte kazanma güç kaybının %66 veya üstünde olduğu anlaşıldığı takdirde tazminat hesabı yapılırken pasif dönem dahi hesaplamaya dahil edilmeli, altına düştüğü saptanırsa dahil edilmemesi gerçeği de gözönünde bulundurulmalıdır.
Mahkemece, açıklanan bu maddi ve hukuki olgular dikkate alınmaksızın eksik araştırma ve inceleme ile hüküm kurulmuş olması usule ve yasaya aykırı olup bozma nedenidir.
O halde, tarafların bu yönleri amaçlayan temyiz itirazları kabul edilmeli ve hüküm bozulmalıdır.
Sonuç: Temyiz edilen hükmün yukarda açıklanan nedenlerle (BOZULMASINA) temyiz harcının istek halinde ilgiliye iadesine, 19.12.2000 gününde oybirliğiyle karar verildi.