 |
T.C.
YARGITAY
10. Hukuk Dairesi
E: 2000/6871
K: 2001/3
T: 15.1.2001
Yargıtay içtihatları bölümü
Yargıtay Kararı
- KURUM ZARARININ RÜCUAN ÖDETİLMESİ
Karar Özeti:Bağ-Kur, sigortalı veya hak sahiplerine yaptığı yardımların ilk peşin değerini ilgililerden isteyebilir, ileriki yıllarda aylıklarda yapılan artışların peşin değerini isteyemez.
(1479 s. Bağ-Kur K. m. 63)
Davacı, trafik kazasında ölen sigortalının hak sahiplerine yapılan harcamalar üzerine uğranılan Kurum zararının rücuan ödetilmesini istemiştir.
Mahkeme, ilamında belirtildiği şekilde isteği kısmen hüküm altına almıştır.
Hükmün, davacı avukatı tarafından temyiz edilmesi üzerine temyiz isteğinin süresinde olduğu anlaşıldıktan ve tetkik hakimi tarafından düzenlenen raporla dosyadaki kağıtlar okunduktan sonra işin gereği düşünüldü ve aşağıdaki karar tesbit edildi:
Davanın yasal dayanağı Bağ-Kur Kanununun 63. maddesidir. Davada çözümlenmesi gereken asıl sorun, Bağ-Kur'a 63. maddeye göre tanınan rücu hakkının hukuksal temelinin neye dayandığı noktasındadır. Bu güne değin sürüp gelen Yargıtay uygulanmasında rücu hakkının halefiyet ilkesine dayandığı görüşü benimsenmiştir. Oysa bir hakkın halefiyet ilkesine dayandığının kabulü, yasada açık bir hükmün mevcut olmasına bağlıdır. Örneğin, Türk Ticaret Kanununun 1301 ve Türk Medeni Kanununun 439. maddeleri gibi. Her iki yasa maddesinde de açıkça ilgililere tanınan hakkın halefiyete dayandığı belirtilmiştir.
Öte yandan nitelikçe Bağ-Kur Kanununun 63. maddesine benzeyen 2926 sayılı Kanunun 47. maddesine göre Bağ-Kur'a tanınan rücu hakkının halefiyete dayanmadığı ilkesi Hukuk Genel Kurulunun 18.3.1998 tarih, 183 Esas 233 Karar sayılı ilamında açıkça vurgulanmış bulunmaktadır. Dairemizin son yıllardaki uygulaması da Hukuk Genel Kurulu Kararı gibidir. " Daha önceki Yargıtay kararlarında 47. maddenin halefiyete dayandığı kabul edilerek, Bağ-Kur'un sigortalı veya hak sahiplerinin tazmin sorumlularından isteyebileceği tazminat miktarına kadar (tavana kadar) talepte bulunabileceği dolayısıyla aylıklardaki artışın tavanla sınırlı olarak tahsil edilebileceği görüşü benimsenmişken, yukarıda değinildiği gibi hem Hukuk Genel Kurulu; hem de 10. Hukuk Dairesi eski görüşünden dönmüş 47. maddenin halefiyete dayanmadığını, kanundan doğan bağımsız bir rücu hakkı olduğunu bu bağlamda Bağ-Kur'un 63. maddesinde olduğu gibi bağladığı aylığın ilk peşin değerini isteyebileceğini, ilerki yıllarda aylıklarda yapılan artışların peşin değerinin istenemeyeceğini kabul etmiş bulunmaktadırlar. Öyle ki bu görüşü doğrulayan bir çok Hukuk Genel Kurulu ve 10. Hukuk Daire Kararı mevcuttur. 63. maddeyle ilgili olarak Hukuk Genel Kurulundan herhangi bir karar çıkmamış ise de 2926 sayılı Kanunun 47. maddesinin halefiyet ilkesine dayanmadığı yerleşmiş ve oturmuş durumdadır. 63. maddede Bağ-Kur'a tanınan rücu hakkının 47. maddede olduğu gibi halefiyete dayanmadığını kabul etmemenin hiçbir yasal ve hukuksal mantığı bulunamaz. Öte yandan halefiyet esasına dayanan talep hakkını öngören yasa hükümlerinin istisnai nitelikte hükümler olduğu ve genişletici yoruma tabi tutulamayacağı gerek öğretide gerekse uygulamada kabul edilen hukuki gerçeklerdendir. Ne 63. maddede ne de Bağ-Kur Kanununun diğer maddelerinde rücu hakkını halefiyete dayandığına ilişkin hiçbir hüküm bulunmazken anılan maddenin tanıdığı rücu hakkının halefiyet ilkesine dayandığı görüşüne itibar etmek az önce değinilen kurala aykırı olarak genişletici yorum yoluna sapmayı gösterir.
Sözü edilen rücu hakkının halefiyet esasına dayanmadığı anlaşıldığına göre bu hakkın hangi hukuki temele dayanmış olduğunun açıklanması gerekmektedir. Hemen söylemek gerekirse buradaki rücu hakkının hukuksal dayanağı, Kanundan doğan, Kuruma tanınmış bağımsız bir rücu hakkıdır. Kurum bu hakkını, sigortalıya tanınan haktan bağımsız olarak kullanır. Başka bir deyişle talep hakkı bakımından sigortalının hukuksal statüsü ile Bağ-Kur'un ki birbirinden farklıdır. Öğretinin diliyle bu hakka, "basit rücu hakkı", "alelade rücu hakkı" denebilir. Pozitif hukukumuzda basit rücu hakkına, Türk Medeni Kanununun 917. maddesinde düzenlenen rücu hakkı örnek olarak gösterilebilir. Anılan maddeye göre hazine tapu sicilinin hatalı tutulmasından ötürü zarar görenlere ödemiş olduğu tazminatı kendi memuruna halefiyet ilkesi gereğince rücu etmez. Bu hak, hazinenin bağımsız bir hakkıdır. Keza aynı doğrultuda Anayasanın 129. maddesiyle 657 sayılı Yasanın 13. maddesi de örnek gösterilebilir.
Bundan başka 63. maddenin halefiyet ilkesine dayanmadığı, 63. maddenin "20.6.1987 gün, 3396 sayılı Kanunun 11. maddesiyle yapılan değişikliğinden de açıkça anlaşılmaktadır. Zira maddenin önceki düzenlemesinde, "... Ancak bu yardımların tutarı için üçüncü kişilere rücu eder." hükmü yer almışken değişiklikten sonra, "Ancak Kurum, yapılan bu yardımların ilk peşin değeri için... rücu eder" hükmüne yer verilmiştir. Yasanın amacı, halefiyet ilkesini kabul etmek olsaydı tıpkı Sosyal Sigortalar Kanununun 26/1'de olduğu gibi, "... sigortalı veya haksahibi kimselerin işverenden isteyebilecekleri miktarla sınırlı olmak üzere kurumca işverene ödettirilir." gibi bir hükme yer verilmiş olurdu. Oysa yapılan yardımların ilk peşin değeri için rücu eder dendiğine göre Yasanın buyurucu nitelikteki bu hükmünün aksine kural olarak ilk peşin değerin altında bir rücu alacağına hükmedilemez. Ancak suç sayılır eylemi saptanan üçüncü kişinin kusur oranı nedeniyle bir indirim yapılabilir. Böyle olunca da artık şimdiye kadar olduğu gibi, sigortalının veya hak sahiplerinin tazmin sorumlularından isteyebilecekleri tazminat miktarının (tavanın) hesap edilmesine, keza tazmin sorumlularının sigortalı veya haksahiplerine yapmış oldukları ödemelerin rücu alacağından düşülmesine gerek yoktur. Aksi taktirde Kuruma yasal olarak tanınan bağımsız rücu hakkının kullanılması imkansız hale gelebilir. Örneğin, tazmin sorumluları ile, haksahipleri veya sigortalı muvazaaya dayanan işlemler yaparak kurumun rücu hakkını bertaraf etmiş olabilirler.
Somut olayda, mahkemece, ölen sigortalının haksahiplerinin davalılardan isteyebilecekleri tazminat miktarı (tavan) hesaplanıp bunun yapılan yardımların ilk peşin değerinin altına düştüğü görülüp tavanla sınırlı kalınarak eksik rücu alacağına hükmedilmiş olması usule ve yasaya aykırı olup bozma nedenidir.
O halde, davacının bu yönleri amaçlayan temyiz itirazları kabul edilmeli ve hüküm bozulmalıdır.
Sonuç: Temyiz edilen hükmün yukarıda açıklanan nedenlerle (BOZULMASINA), Bağ-Kur Genel Müdürlüğü 1479 sayılı Kanunun 20/d maddesi uyarınca harçtan bağışık olduğundan Kurumdan harç alınmasına yer olmadığına, 15.1.2001 gününde oybirliğiyle karar verildi.