 |
T.C.
YARGITAY
10. Hukuk Dairesi
Esas No : 1997/9475
Karar No : 1997/9278
Tarih : 25.12.1997
Yargıtay içtihatları bölümü
Yargıtay Kararı
Davacı yurtdışı hizmet borçlanması işleminin iptaline dair Kurum işleminin iptaliyle, 1.10.1995 tarihinden itibaren yaşlılık sigortasından gelir almaya hak kazandığının tesbitine, aylıkların kesildiği tarihten itibaren ödenmeye devam edilmesine karar verilmesini istemiştir.
Mahkeme, ilamında belirtildiği şekilde davanın reddine karar verilmiştir.
Hükmün davacı Avukatı tarafından temyiz edilmesi üzerine temyiz isteğinin süresinde olduğu anlaşıldıktan ve Tetkik Hakimi Ali Göçen tarafından düzenlenen raporla dosyadaki kağıtlar okunduktan ve temyiz konusu hükme ilişkin dava, Hukuk Usulü Muhakemeleri Kanununun
438.maddesinde sayılı ve sınırlı olarak gösterilen hallerden hiçbirine uymadığından Yargıtay incelemesinin durulmalı olarak yapılmasına ilişkin isteğin reddine karar verildikten sonra işin gereği düşünüldü ve aşağıdaki karar tesbit edildi.
Dosyadaki yazılara. hükmün Dairemizce de benimsenmiş bulunan yasal ve hukuksal gerekçeleriyle dayanağı maddi delillere ve özellikle bu delillerin takdirinde bir isabetsizlik görülmemesine göre, yerinde bulunmayan bütün temyiz itirazlarının reddiyle usul ve kanuna uygun olan hükmün ONANMASINA, Başkan Erdoğan A... ve Üye Yılmaz D...'nun muhalefetlerine karşı Üye Resul A... Şemsettin A... ve Hulusi M...'nun oylarıyla ve oyçokluğuyla 25.12.1997 gününde karar verildi.
KARŞI OY YAZISI
1.a)Yabancı ülkelerde çalışan Türk vatandaşlarımızın sosyal güvenliklerini sağlamayı amaçlayan 3201 sayılı Kanun, onlara Türkiye'de yaşlılık aylığı bağlanabilmesi için Yurda kesin dönüş yapmış olmalarını koşullamıştır. Sosyal Sigortalar kurumu uygulamasına ve bu uygulamayı benimseyen Dairemizin sayın çoğunluğuna göre vatandaşımız. Yurda kesin dönüş yaptığını Kurum'a bildirip kendisine yaşlılık aylığı bağlanmasından sonra tekrar Yurt dışına çıkıp daha önce çalıştığı yabancı ülkede işsizlik tazminatı alması olgusu onun Yurda kesin dönüş yapmadığının karinesi sayılmıştır. Temyiz incelemesinden geçirilen tüm dosyalarda dava konusu uyuşmazlık yalnızca Türkiye Cumhuriyeti ile Almanya Federal Cumhuriyeti arasındaki Andlaşmaların yorumlarından çıkmış durumdadır. O halde uyuşmazlığının çözümlenmesinde bu ülke açısından bazı gerçeklerin dile getirilip irdelenmesinde yarar vardır.
"2. Dünya Savaşı sırasında önemli genç ve orta yaş nüfus kaybına uğrayan Batı Avrupa ülkeleri yeni ekonomik yapılanmalarını önemli ölçüde ülke dışı işçilerle gerçekleştirmişlerdir... Bu çerçevede Türkiye ile Almanya arasında 30 Kasım 1960 tarihinde imzalanan İşgücü Anlaşması ile başlayan işgücü göçü kısa zamanda büyük gelişim göstermiştir. (TBMM Tutanak Dergisi Basma yazı S.Sayısı 209)
b)1960 yılında başlayan Türk işçisi göçünden sonra Almanya Federal Cumhuriyeti ekonomik ve Sanayi kalkınmasını dev boyutlarda gerçekleştirmiştir. Bu gelişmede Türk işçilerinin katkısı yadsınamaz. Ne var ki, Almanya Federal Cumhuriyeti amacına ulaştıktan sonra Türk İşçilerini geri göndermeyi gündeme getirmiş ve Türkiye Cumhuriyeti ile bir "Milletlerarası Andlaşma" yapmıştır. 7 Eylül 1987 günlü Resmi Gazete'de yayımlanan bu "Andlaşma" ile Almanya Federal Cumhuriyeti'nde çalışan Türk işçilerinin Yurdlarına dönüşlerinde ülke ekonomisine mesleki yönden yeniden intibaklarını teşvik edilmeleri yönünde önlemler öngörülerek Türkiye bankalarında bir fon kurulmuş ve Almanya Federal Cumhuriyeti ile Türkiye Cumhuriyeti'nin bu fona ortaklaşa olarak 44.000.000 DM yatırmaları kabul edilmiştir.
c)Görülüyor ki, Almanya Federal Cumhuriyeti'nin Türk İşçilerini Türkiye'ye geri gönderilmesine 1987 yılında karar verdiği "Milletlerarası Andlaşma" ile su yüzüne çıkmıştır. Notanın Almanya Federal Cumhuriyeti tarafından tek taraflı olarak hazırlanmasından sonra T.C. Hükümetinin kabulüyle "Milletlerarası Andlaşma" haline dönüşmesi dikkat çekicidir.
d)Gelişen bu süreç içersinde Türk işçisi işinden ayrılmış değil, işine son verilmiş bir işçi durumuna girmiştir. Türk işçisi kendi isteğiyle keyfi olarak işinden ayrılmış olsaydı, ona Almanya Federal Cumhuriyeti tarafından işsizlik tazminatı verilir miydi. Bu soruya açıklık getirilmelidir.
Dairemizin Sayın çoğunluğunca bu konuya açıklık getirilmemiş Türk işçisine Almanya Federal Cumhuriyetinde işsizlik tazminatı ödenmekçe olmasını vatandaşımızın Yurda kesin dönüş yapmadığının karinesi sayılmış ve adı geçen ülkenin mevzuatı hükümlerine dayanılmıştır. Oysa yabancı hukuka dayanabilmenin özel koşulları vardır.
Gerçekten, 2675 sayılı "Milletlerarası Özel Hukuk ve Usul Hukuku Hakkında Kanun'un 2.maddesinin ikinci fıkrası yabancı hukukun olaya ilişkin hükümlerinin tüm araştırmalara rağmen tespit edilmemesi halinde Türk hukuk uygulanır hükmünü koymuştur.
Yerel Mahkemenin uyuşmazlığı Türk Hukuk Hükümleri açısından çözüme ulaştırırken yabancı hukuku araştırması yoluna girmemesi doğaldır. Buna karşılık dairemizin sayın çoğunluğunun kendi görüş açısından yabancı hukuku "bilinen bir gerçek" olarak belirtmesi yukarıda anılan yasa kuralına aykırı düşmektedir. Başka bir anlatımla yabancı mevzuat bunu gerektiriyor demek kolay fakat bu yoldan sonuca gitmek olanaksızdır. O halde 2675 sayılı Kanun gereğince "yurda kesin dönüş" kavramını 3201 sayılı kanun hükümleri çerçevesinde belirlemek gerekir.
2-3201 sayılı Kanun'un 5.maddesi hükmü açıktır.
5.maddenin ilk fıkrasında "yurt dışındaki çalışılan sürelerin tespitinde bunu belirten ve istek sahibinin ibraz edeceği ispatlayıcı belgelerin Kurum'a verilmesi öngörülmüştür. Bu belgeleri Kurum'a veren vatandaşımız Yurda kesin dönüş yapmış demektir. Kanun Yurda kesin dönüş yapmış olmayı dairemizin sayın çoğunluğunun görüşünün tersine yurt içinde alınacak belgelerle kanıtlamak gibi bir koşul getirmemiş konuya çok esnek yaklaşmıştır. Kanunun 6.maddesi "bu kanun hükümlerinden yararlanmak suretiyle aylık bağlananlardan tekrar yurt dışında çalışmaya başlayanların çalışmaya başladıkları tarihi takip eden ay başından itibaren aylıkları kesilir" hükmünü içermektedir.
Özetlenecek olursa dairemizin sayın çoğunluğu 3201 sayılı Kanunun açık hükümlerini aşarak Yurda kesin dönüş yapmak olgusuna kimi koşullar getirerek vatandaşımızın yasal haklarından yararlanmasını zorlaştırmıştır. Oysa Kanun, Yurda kesin dönüş yaptığı istencini ispatlayıcı çalışma belgelerin Kurum'a ibraz etmekle açıklayan vatandaşımız açısından tek bir yaptırım öngörmüştür. Bu yaptırım Yurda kesin dönüş yapan vatandaşımızın tekrar yurt dışına çıkıp çalışmaya başlamasıdır. Böyle bir çalışma söz konusu değilse vatandaşımız Yurt dışına çıkıp daha önce çalıştığı ülkede geçici bir süre işsizlik tazminatı alması o ülkenin mevzuatını ilgilendirir. 3201 sayılı Kanun'un çerçevesinde vatandaşımızın elde ettiği hakları yitirmesine yol açmaz.
Açıklanan nedenlerle Mahkeme kararının bozulması görüşündeyiz.