 |
T.C.
YARGITAY
10. Hukuk Dairesi
Esas No : 1997/9272
Karar No : 1997/9195
Tarih : 23.12.1997
Yargıtay içtihatları bölümü
Yargıtay Kararı
Davacı, davalı kurum işleminin iptali ile sataşmanın önlenmesine, borçlanmasının geçerli olduğunun tespitine ve bağlanan yaşlılık aylığının kesildiği tarihten itibaren ödenmesine devam edilmesine karar verilmesini istemiştir.
Mahkeme ilamında belirtildiği şekilde isteğin kabulüne karar vermiştir.
Hükmün, davalı Avukatı tarafından temyiz edilmesi üzerine temyiz isteğin süresinde olduğu anlaşıldıktan ve Tetkik Hakimi Mustafa Koç tarafından düzenlenen raporla dosyadaki kağıtlar okunduktan sonra işin gereği düşünüldü ve aşağıdaki karar tespit edildi.
Davacı yurda kesin dönüş yaptıktan sonra Federal Almanya'da geçen çalışmalarını 3201 Sayılı Yasa gereğince borçlandığını, Kurumdan kendiline yaşlılık aylığı bağlanmasını talep etmesi üzerine yaşlılık iddiası ile yaşlılık aylığı ile borçlanmanın iptal edildiğini ve ödenen aylıkların geri istendiğini öne sürmüş yaşlılık aylığının kesildiği tarihten itibaren yeniden bağlanmasına ve borçlanmanın geçerli sayılmasına, karar verilmesini istemiştir.
Ancak kurum davacının kesin dönüş yaptığını beyan ettiği tarihi de kapsar biçimde Federal Almanya Cumhuriyetinden işsizlik sigortasından yardım aldığını, sözü edilen sigorta kolundan yardım görenlerin yurda kesin dönüş yapamayacağını savunmuş ve davanın reddine karar verilmesini istemiştir.
3201 sayılı "Yurt Dışında Bulunan Türk Vatandaşlarının Yurt Dışında Geçen Sürelerini Sosyal Güvenlik Bakımından Değerlendirilmesi Hakkında Kanunun" üçüncü maddesine göre, yurt dışında geçen çalışmaların borçlanılabilmesi için yurda kesin dönüş yapmak esas koşuldur.
Davacının kesin dönüş yaptığını iddia ettiği tarihi de kapsar biçimde Federal Almanya Cumhuriyetinden işsizlik sigortası yardımı aldığı konusunda taraflar arasında herhangi bir uyuşmazlık yoktur.
Davada çözümlenmesi gereken hukuksal sorun, yurt dışında işsizlik sigortasından yardım alan sigortalının borçlanmak amacıyla yurda girdiği tarihin kesin dönüş sayılıp sayılamayacağı meselesidir. Yurt dışında işsizlik sigortasından yardım alan sigortalının o ülkede oturma zorunda olduğu, o ülkeden ayrıldığı taktirde yapılan yardımın kesileceği bilinen gerçeklerdendir. Alman Sosyal Güvenlik Mevzuatına göre işsizlik sigortası kolundan yardım alabilmek için kişinin emeğini iş piyasasına amade tutması gerekir. Zira devlet işsizleri ve iş yerlerini takip etmekte herhangi bir işyerinde boşalma olduğu taktirde işsiz kalan ve işsizlik yardımı alan kişiyi işe girmeye davet etmektedir. Bu kişi yapılacak daveti kaçırmamak için o ülkede oturmaya ve ülke sınırları dışına çıkmamaya özen göstermektedir.
Yurda kesin dönüş yapmaktan söz edebilmek için sigortalını ikametgahını yurt dışından yurt içine nakletme amacını taşıması gerekir. Yurt dışında işini kaybetmek her zaman kesin dönüşe delalet etmez. Başka bir deyişle kişi işsiz kalabilir ama işsizlik sigortasından yardım almayı yeterli görerek yurda kesin dönüş yapmayabilir.
Söylenenleri özetlemek gerekirse Federal Almanya'dan işsizlik sigortasından yardım almak kişinin Almanya'da oturduğuna ve yurda kesin dönüş yapmadığına kuvvetli bir delil ve karine oluşturur. Ancak bu karinenin aksi belirecek somut olayın özellikleri de gözönünde tutularak aynı güçte delillerle kanıtlanabilir. Davacı ikametgah ilmuhaberi ibraz etmişse de anılan belgenin her zaman temin edilebileceği mümkün bulunduğundan anılan ilmuhaber kuvvetli delil niteliğinde kabul edilemez. Davada davacını sözü edilen nitelikte herhangi bir delil getiremediği anlaşıldığı halde davanın reddine karar verilmesi gerekirken yazılı şekilde hüküm kurulmuş olması usule ve yasaya aykırı olup bozma nedenidir.
O halde davalı Kurumun bu yönleri amaçlayan temyiz itirazları kabul edilmeli ve hüküm bozulmasıdır.
SONUÇ: Temyiz edilen hükmün yukarıda açıklanan nedenlerle BOZULMASINA, Başkan Erdoğan A.. ve Üye Yılmaz D..'nun muhalefetlerine karşı, Üye Resul A.., Hulusi M...,Coşkun E..'ın oylarıyla ve oyçokluğuyla, 23.12.1997 gününde karar verildi.
KARŞI OYYAZISI
1-a) Yabancı ülkelerde çalışan Türk vatandaşlarımızın sosyal güvenliklerini sağlamayı amaçlayan 3201 sayılı Kanun, onlara Türkiye'de yaşlılık aylığı bağlanabilmesi için Yurda kesin dönüş yapmış olmalarını koşullamıştır. Sosyal Sigortalar Kurumu uygulamasına ve bu uygulamayı benimseyen Dairemizin sayın çoğunluğuna göre vatandaşımız yurda kesin dönüş yaptığını Kuruma bildirip kendisine yaşlılık aylığı bağlanmasından sonra tekrar Yurt dışına çıkıp daha önce çalıştığı yabancı ülkede işsizlik tazminatı alması olgusu, onun Yurda desin dönüş yapmadığın karinesi sayılmıştır. Temyiz incelemesinden geçirilen tüm dosyalarda, dava konusu uyuşmazlık yalnızca Türkiye Cumhuriyeti ile Almanya Federal Cumhuriyeti arasındaki çözümlenmesinde bu ülke açısından bazı gerçeklerin dile getirilip irdelenmesinde yarar vardır.
"İkince Dünya Savaşı sırasında önemli ölçüde genç ve orta yaş nüfus kaybına uğrayan Batı Avrupa ülkeleri yeni yen ekonomik yapılanmalarını önemli ölçüde ülke dışı işçilerle gerçekleştirmişlerdir. Bu çerçevede Türkiye ile Almanya arasında 30 Kasım 1960 tarihinde imzalanan İşgücü Anlaşması ile başlayan işgücü göçü kısa zamanda büyük gelişim göstermiştir." (T.B.M.M Tutanak Dergisi Basma tazı S.Sayısı:209)
b) 1960 yılından başlayan Türk işçisi göçünden sonra Almanya Federal Cumhuriyeti ekonomik ve sanayi kalkınmasını dev boyutlarda gerçekleştirmiştir. Bu gelişmede Türk işçilerinin katkısı yadsınamaz.
Ne var ki Almanya Federal Cumhuriyeti amacına ulaştıktan sonra, Türk işçilerini geri göndermeyi gündeme getirmiş ve Türkiye Cumhuriyeti ile bir "Milletlerararası Andlaşma" ile Almanya Federal Cumhuriyeti'nde çalışan Türk işçilerinin Yurtlarına dönüşlerinde ülke ekonomisine mesleki yönden yeniden intibaklarını teşvik edilmeleri yönünde önlemler öngörülerek, Türkiye bankalarında bir fon kurulmuş ve Almanya Federal Cumhuriyeti ile Türkiye Cumhuriyeti'nin bu fona ortaklaşa olarak 44.000.000 DM yatırmaları kabul edilmiştir.
c) Görülüyor ki, Almanya Federal Cumhuriyeti'nin, Türk İşçilerini Türkiye'ye geri gönderilmesine 1987 yılında karar verdiği "Milletlerarası. Andlaşma" ile su yüzüne çıkmıştır. Notanın Almanya Federal Cumhuriyeti tarafından tek taraflı olarak hazırlanmasından sonra T.C. Hükümetinin kabulüyle "Milletlerarası Andlaşma" haline dönüşmesi dikkat çekicidir.
d) Gelişen bu süreç içersinde Türk işçisi işinden ayrılmış değil, işine son verilmiş bir işçi durumuna girmiştir. Türk işçisi, kendi isteğiyle keyfi olarak işinden ayrılmış olsaydı, ona Almanya Federal Cumhuriyeti tarafından işsizdik .tazminatı verilir miydi? Bu soruya açıklık getirilmelidir.
Dairemizin sayın çoğunluğunca bu konuya açıklık getirilmemiş, Türk işçisine Almanya Federal Cumhuriyeti'nde işsizlik tazminatı ödenmekte olmasını, vatandaşımızın Yurda kesin dönüş yapmadığının karinesi sayılmış ve adı geçen ülkenin mevzuatı hükümlerine dayanılmıştır. Oysa yabancı hukuka dayanabilmenin özel koşulları vardır.
Gerçekten 26/5 sayılı "Milletlerarası Özel Hukuk ve Usul Hukuku Hakkında Kanun'un 2. maddesinin ikinci fıkrası yabancı Hukukun olaya ilişkin hükümlerinin tüm araştırmalara rağmen tespit edilememesi halinde, Türk hukuku uygulanır" hükmünü koymuştur.
Yerel Mahkemenin uyuşmazlığı, Türk Hukuku Hükümleri açısından çözüme ulaştırırken, yabancı hukuku araştırması yoluna girmemesi doğaldır. Buna karşılık Dairemizin Sayın çoğunluğunun kendi görüşü açısından, yabancı mevzuat bunu gerektiriyor demek kolay fakat bu yoldan sonuca gitmek olanaksızdır. O halde 2575 sayılı kanun gereğince "yurda kesin dönüş" kavramını 3201 sayılı kanun hükümleri çevresinde belirlemek gerekir.
2-3201 sayılı kanunun 5. maddesi hükmü açıktır. 5. maddenin ilk fıkrasında, "yurt dışındaki çalışılan sürelerin tespitinde bunu belirten ve istek sahibinin ibraz edeceği ispatlayıcı belgelerin" Kuruma verilmesi öngörülmüştür. Bu belgeleri kuruma veren vatandaşımız yurda kesin dönüş yapmış demektir. Kanun; yurda kesin dönüş yapmış olmalı, Dairemizin sayın çoğunluğunun görüşünün tersine yurt içinde alınacak belgelerle kanıtlamak gibi bir koşul getirmemiş konuya çok esnek yaklaşmıştır. Kanunun 6. maddesi "bu kanun hükümlerinden yararlanmak suretiyle aylık bağlananlardan tekrar yurt dışında çalışmaya başlayanların çalışmaya başladıkları tarihi takip eden ay başında itibaren aylıkları kesilir" hükmünü içermektedir.
Özetlenecek olursa; Dairemizin sayın çoğunluğu 3201 sayılı kanunun açık hükümlerini aşarak, yurda kesin dönüş yapmak olgusuna kimi koşullar getirerek vatandaşımızın yasal haklarından yararlanmasını zorlaştırmıştır. Oysa kanun, yurda kesin dönüş yaptığı istencinin, ispatlayıcı çalışma belgelerin kuruma ibraz etmekle açıklayan vatandaşımız açısından tek bir yaptırım öngörmüştür. Bu yaptırım, yurda kesin dönüş yapan vatandaşımızın, tekrar yurt dışına çıkıp çalışmaya başlamasıdır.Böyle bir çalışma söz konusu değilse, vatandaşımız yurt dışına çıkıp, daha önce çalıştığı ülkede, geçici bir süre işsizlik tazminatı alması, o ülkenin mevzuatını ilgilendirir. 3201 sayılı kanunun çevresinde vatandaşımızın elde ettiği hakları yitirmesine yol açmaz.
Açılanan nedenlerle Mahkeme kararının onanması görüşündeyiz.