 |
T.C.
YARGITAY
10. Hukuk Dairesi
Esas No : 1997/8105
Karar No : 1997/7919
Tarih : 11.11.1997
Yargıtay içtihatları bölümü
Yargıtay Kararı
ASKERLİK BORÇLANMASI İSTEMİ
BORÇLANMA İLE İLGİLİ KARARIN TEBLİGİ
BORÇLANMANIN GEÇERLİ SAYILABİLMESİ
KARAR ÖZETİ: Borçlanmanın geçerli sayılabilmesi için 506 sayılı Sosyal Sigortalar Kanununun 6/F maddesi gereğince, borçlanma istemine ilişkin olarak davalı Kurum tarafından, davacıya gönderilecek açıklamalı yazının davacıya tebliğinden itibaren 2 yıl içerisinde bildirilen borçlanma tutarının Kuruma ödenmesi gerekir.
(506 s.SSK.m.6/F)
Davacı, askerlik borçlanması isteminin, ilk yazılı başvurusunun kuruma ulaştığı tarih olan 1980 yılı verilen esas alınmak suretiyle hesaplanacak prim tutarı üzerinden gerçekleştirilmesi gerektiğinin tespitiyle, aksi yöndeki Kurum işleminin iptaline karar verilmesini istemiştir.
Mahkeme, ilamında belirtildiği şekilde isteğin kabulüne karar vermiştir.
Hükmün, davalı avukatı tarafından temyiz edilmesi üzerine, temyiz isteğinin süresinde olduğu anlaşılmaktan ve tetkik hakimi tarafından düzenlenen raporla dosyadaki kağıtlar okunduktan sonra işin gereği düşünüldü ve aşağıdaki karar tespit edildi.
Davacı, askerlik borçlanması isteminin, ilk yazılı başvurusunun, Kuruma ulaştığı tarih olan 1990 yılı yenileri esas alınmak suretiyle hesaplanacak prim tutarı üzerinden gerçekleştirilmesi gerektiğinin tespitine ve aksine olan Kurum işleminin iptaline karar verilmesini istemiştir. Mahkemece, istek doğrultusunda hüküm kurulmuştur.
Sözü edilen borçlanmanın geçerli sayılabilmesi için 506 sayılı Sosyal Sigortalar Kanununun 6/F maddesi gereğince, borçlanma istemine ilişkin olarak davalı Kurum tarafından, davacıya gönderilecek açıklamalı yazının davacıya tebliğinden itibaren 2 yıl içerisinde bildirilen borçlanma tutarının Kuruma ödenmesi gerekir. Olayda ise, sözü edilen tebligatın davacıya 28.2.1990 ve 71805 sayılı yazı ile iadeli taahhütlü olarak gönderildiği ve 2.3.1990 tarihinde de ilgisine tebliğ edildiği Kurumca ileri sürülmüş, davacı ise tebligatı yapılan şahsı tanımadığı gibi böyle bir tebligatı da almadığını savunmuştur. Diğer taraftan Kurumun gönderdiği söz konusu tebligatın gerçekten davacıya yöntemince ulaştığını gösterir açıklıkta bir bilgi ve belgede dosyada mevcut değildir.
Ne var ki, gerçekten sözü geçen Kurum tebligatının davacı eline geçmediği kabul edilse dahi, dosya içeriğinde yer alan bilgilerden açıkça anlaşıldığıüzere, davacı 28.12.1989 tarihinde askerlik borçlanma dilekçesini Kuruma vermiş ve kurumdan bir yanıt almamasına ve 27.5.1996 tarihine kadar aradan 6 yıl 5 ay gibi uzunca bir süre geçmesine karşın, bu süre içerisinde istemiyle ilgili işlemin ne aşamada olduğunu Kurumdan. arayıp sormamış ve hiçbir ödemede de bulunmamıştır. Ne zaman ki, 6 yıl 5 ay sonra Kuruma başvurmuş ve Kurumca da 27.5.1996 tarihli bu dilekçesine karşılık olarak açıklanan nedenlerle borçlanma isteminin, isteği doğrultusunda gerçekleştirilmeyeceği bildirilmiş, bunun üzerine de davacı eldeki bu davayı açmış bulunmaktadır.
Olayda, davalı Kurum, işlemin yürütülmesi, giderek davacıyı uyarma ve bilgilendirme görevlerini zamanında yerine getirmiş, fakat bu yazının, davalı Kurumun sorumluluk alanı dışında olmak üzere davacıya ulaşıp ulaşmadığı anlaşılamamış ve PTT'den bu yolda kesin bir bilgi alınamamıştır. Ancak, davalı Kurumun yanında, davacıya da bu konuda düşen görevler bulunmaktadır. Zira; 6 yıl 5 ay gibi uzun bir süre başvurusunun hangi safhada olduğunu arayıp sormayan ve bu çevrede Kurumu harekete geçirmeyen ve uyarmayan, giderek hiç bir ödemede bulunmayan davacının bu 6 yıl 5 aylık sürenin sonunda başvurması üzerine davalı Kurumdan aldığı olumsuz yanıt karşısında bu davayı açmasında, kendisini haklı gösterebilecek bir yön bulunmamakta ve davacıyı olayda iyi niyetli olarak kabul etmeye de olanak bulunmamaktadır. Nitekim; Medeni Kanunumuzun 2. maddesinde ifadesini bulan "Herkes haklarını kullanmakta ve borçlarını ifada hüsnüniyet kaidelerine riayetle mükelleftir. Bir hakkın sırf gayri ızrar eden suistimalini Kanun himaye etmez" kuralından hareket etmek suretiyle davacının bu olayda üzerine düşen görevi yerine getirdiği ve objektif iyiniyet kurallarına uygun davrandığı söylenemez. Böyle olunca da, kendi kusurundan yararlanmak suretiyle istediği sonuca varması düşünülemez.
Mahkemece, açıklanan maddi ve hukuki olgular nazara alınmak suretiyle davanın reddine karar verilmek gerekirken, yazılı düşüncelerle kabulü yolunda hüküm tesisi usul ve kanuna aykırı olup bozma nedenidir.
O halde, davalı Kurumun bu yönleri amaçlayan temyiz itirazları kabul edilmeli ve hüküm bozulmalıdır.
SONUÇ: Temyiz edilen hükmün yukarda açıklanan nedenlerle (BOZULMASINA), 11.11.1997 gününde oybirliğiyle karar verildi.