 |
T.C.
YARGITAY
10. Hukuk Dairesi
E. 1997/3381
K. 1997/3384
T. 6.5.1997
Yargıtay içtihatları bölümü
Yargıtay Kararı
RUCUAN TAZMİNATTA ZAMANAŞIMI
ON YILLIK ZAMANAŞIMININ BAŞLANGICI
BİR YILLIK ZAMANAŞIMININ BAŞLANGICI
KARAR ÖZETİ: İşverenin, çalıştırdığı işçiyi süresinde Kurum'a bildirmemesi haksız fiil olduğundan, Kurum'ca yapılan harcamaların geri alınması için açılacak davalarda, haksız fiille ilgili zamanaşımı hükümleri uygulanır.
On yıllık zamanaşımı için başlangıç tarihi, zararlandırıcı olayın meydana geldiği tarih olup, on yıl içinde kalan durumlarda, bir yıllık zamanaşımı süresinin başlangıcı; işçiye yapılan tahsisin yetkili organca onaylandığı tarihtir.
(506 s. SSK. m. 9, 10, 26, 140)
(818 s. BK. m. 41, 60/1, 332)
Davacı, iş kazasında ölen sigortalı işçinin hak sahiplerine yapılan harcamalar üzerine uğranılan Kurum zararının rücuan ödetilmesini istemiştir.
Mahkeme, ilamında belirtildiği şekilde isteği hüküm altına almıştır.
Hükmün, davalılar avukatı tarafından temyiz edilmesi üzerine; temyiz isteğinin süresinde olduğu anlaşıldıktan ve tetkik hâkimi tarafından düzenlenen raporla dosyadaki kağıtlar okunduktan sonra, işin gereği düşünüldü ve aşağıdaki karar tespit edildi:
Davanın yasal dayanağı, 506 sayılı Kanunun 9 ve 10. maddeleri olup, anılan maddelerde öngörülen koşulların oluştuğu konusunda davada uyuşmazlık konusu değildir. Davalı taraf yöntemince zamanaşımı definde bulunmuş olup, davada öncelikle uyuşmazlık konusu olan husus zamanaşımının oluşup oluşmadığı olgusunun saptanmasından ibarettir. Bu yönde çözümlenmesi gereken hukuksal sorunlar ise, 506 sayılı Kanunun 9 ve 10. maddeleri çevresinde işveren aleyhine açılan rücu davalarının hangi tür zamanaşımına tabi olduğu, zamanaşımı süresi ve zamanaşımı başlangıcının hangi tarih olduğudur.
Öncelikle, m. 9-10'a dayanan davalarda Kurum'un borçları kanundan doğmaktadır. Ancak, işçi ile Kurum arasında, bir hizmet ilişkisi bulunmadığı gibi, işverenin sorumluluğunun nedeni, işverenin Kuruma bildirge verme yükümlülüğünü ihlal etmesidir. Yoksa, işçiye karşı BK. m. 332 çevresindeki borç ve yükümlülüklerini ihlal etmesi ve kusurlu davranması değildir. Sigorta olayının meydana gelmesinde, işverenin hiç kusuru bulunmasa bile, salt 9. maddeye aykırı davranmasından ötürü tazminatla mülzem olur. Öte yandan, bildirge verme yükümü Kurum'a karşı bir borç olup, BK. m. 332 çevresinde, işverenin işçiye karşı borcu gibi algılanamaz. Ve akte aykırı davranış olarak vasıflandırılamaz.
O halde, davanın hukuki sebebi olan "işçi çalıştırdığını örneği Kurum'ca hazırlanacak bildirgeyle en geç bir ay içinde Kurum'a bildirmemek" eylemi acaba hukukça nasıl vasıflandırılmalıdır?
Bu eylemin, hukukça BK. m. 41'e uygun haksız eylem olduğunda kuşku yoktur. Zira, işveren kanunen Kurum'a karşı yapılması lazım gelen bir işi -süresinde bildirge verme işini- yapmamıştır. Bu eylemi yüzünden, m. 10/1 uyarınca Kurumun sigorta yardımlarını yapmasına yol açarak zarara sokmuştur. Kaldı ki, işverenin bu eylemi, 506 sayılı Kanun m. 140 uyarınca suç sayılarak cezai yaptırıma bağlanmıştır. Bu durum dahi, eylemin haksız fiil olduğunu kanıtlar.
Böyle olunca, suç niteliğinde kanuna aykırı davranışla bildirge vermeme eleminin haksız fiil olduğunda ve davanın bu yasal nedene dayandığında ve bu bakımdan da, olayda, BK. m. 60'da yazılı haksız fiil zamanaşımının uygulanması gerektiğinde tereddü edilemez.
Bilindiği gibi, haksız eylem zamanaşımı "zarar görenin zarara ve failine ıttılaı tarihinden başlayarak bir sene ve her halde zararı doğuran olay tarihinden itibaren 10 senedir."
Şu halde, kanun, haksız eylem zamanaşımı süresini her bir sürenin başlangıç tarihini açık ve seçik olarak belirlemiştir.
Görüldüğü gibi burada, başlangıç tarihleri ve süreleri değişik iki zamanaşımı söz konusudur.
Birincisi, eğer zararlandırıcı olay tarihi ile zararın giderimi için açılan dava tarihi arasında 10 yıl geçmiş ise zamanaşımı oluşmuştur. Bu halde zamanaşımının başlangıç tarihi, olayın meydana geldiği tarih ve sonu 10 yılın tamamlandığı tarihtir. Bu halde artık zarara ve faile ıttıla tarihlerinin araştırılması gerekmez.
İkincisi, birinci haldeki 10 yıl içinde kalan durumlarda bir yıllık zamanaşımı söz konusu olup, bunun başlangıç tarihi zarara ve failine ıttıla tarihidir. Burada da 2 tarih söz konusudur. Birincisi zarar veren öğrenilecektir. İkincisi eylemin yol açtığı zarar öğrenilecektir. Bunlardan hangisi daha geç öğrenilmişse 1 yıllık zamanaşımına o tarih başlangıç olacaktır. Zamanaşımının sonu ise başlangıç tarihine göre 1 yıllık sürenin bittiği tarih olacaktır.
Burada, olayın özelliği yönünden zarara ıttılaın Kurumun yasal yükümlülüğünü yerine getirerek işçiye tahsis ve masraf yaptığı, özellikle tahsis yapılmasının yetkili organca onaylandığı tarihte gerçekleşeceği ortadadır.
Ne var ki, olay tarihine göre 10 yıl içerisinde dava açılmayan hallerde 1 yıllık süreye ilişkin konuların araştırılmasına gerek bulunmadığı da belirgindir.
Bu ilkeleri, dava konusu olaya uygulayacak olursak zararlandırıcı sigorta olayı 16.3.1982 tarihinde vuku bulmuş, işbu dava ise 5.6.1996 tarihinde açılmıştır. Giderek davacı Kurum'un 506 sayılı Kanun madde 9-10'a dayanan dava hakkı sigortalının ve işe başlama tarihinden itibaren yasada öngörülen bir aylık bildirge verme süresinin sona erdiği tarihte doğmuş bulunduğu için anılan tarihin davaya yol açan olay tarihi olarak kabulü gerekir. Bu tarih itibariyle de dava tarihine kadar 10 yıllık süre evleviyetle geçmiştir. Kaldı ki davaya konu gelirlerin onay tarihleri 25.1.1989, 6.3.1990, 31.8.1990 ve 10.2.1994 olup, dava tarihi olan 5.6.1996'ya göre bir yıllık zamanaşımının süresi de fazlasıyla geçmiştir. Bu çevrede davaya konu tüm istemin zamanaşımına uğradığından bahisle reddi gerekirken yazılı biçimde kabulü yönünde hüküm tesisi usul ve yasaya aykırı olup, bozma nedenidir.
O halde, davalıların bu yönleri amaçlayan temyiz itirazları kabul edilmeli ve hüküm bozulmalıdır.
SONUÇ : Temyiz edilen hükmün yukarıda açıklanan nedenlerle (BOZULMASINA), temyiz harcının istek halinde ilgiliye iadesine, Başkan V. Resul Aslanköylü ve Üye Şemsettin Abik'in muhalefetlerine karşı üye Yılmaz Darendelioğlu, Erdoğan Aktekin ve Hulusi Mustafaoğlu'nun oylarıyla ve oyçokluğuyla, 6.5.1997 gününde karar verildi.
KARŞI OY YAZISI
Davada öncelikle çözümlenmesi gereken hukuksal sorun, 506 sayılı Sosyal Sigortalar Kanununun 9 ve 10. maddelerine göre işveren aleyhine açılan davalarda zamanaşımının süresinin ne olduğudur.
Bilindiği gibi 506 sayılı Yasanın 26. maddesine dayanılarak işveren aleyhine açılan davalarda zamanaşımı süresi Borçlar kanununun 125. maddesi gereğince 10 yıldır. Zira, işveren ile sigortalı arasındaki hukuksal ilişki sözleşmeye dayanmaktadır. Nasıl ki sigortalı işveren aleyhine 10 yıllık zamanaşımının süresi içinde dava açılabiliyorsa, sigortalının haklarına halef olan kurum dahi 10 yıl içerisinde dava açabilir.
Olayımızda da, işveren çalıştırdığı sigortalıyı Kuruma bildirmemek ve primlerini ödememek suretiyle aradaki sözleşmeye aykırı hareket etmiştir. O halde, sözleşmeler için kabul edilen 10 yıllık zamanaşımının burada da uygulanması gerekir. Diğer yönden, zararlandırıcı sosyal sigorta olayının meydana gelmesinde işverenin hiç kusuru olmasa bile sorumluluğu yönüne gidilebilmektedir. Aynı kanunun 26. maddesine dayanılarak açılan davada ise, işverenin kusuru yoksa sorumlu tutulamamaktadır. O halde, 10. madde uyarınca açılan davalar işveren yönünden daha ağır sonuç doğurmaktadır. 26. madde çevresinde açılan davalar 10 yıllık zamanaşımına tabi olduğuna göre daha ağır sorumluluğu gerektiren 10. maddeye dayanılarak açılan davaların bir yıllık zamanaşımına tabi kılmak çelişkili davranmaya yol açar. kaldı ki, Dairemizin kuruluşundan bu yana hiç sapma gösterilmeksizin kararlarda 10 yıllık zamanaşımı kuralı uygulanmıştır.
Açıklanan bu nedenlerle, davada zamanaşımı söz konusu değildir. Bu yönden çoğunluk kararına karşıyız. Hükmün onanması oyundayız.
Resul ASLANKÖYLÜ Şemsettin ABİK
Başkan V. Üye