 |
T.C.
YAR G IT AY
10. Hukuk Dairesi
E. 1995/1101
K. 1995/1350
T. 14.2.1995
Yargıtay içtihatları bölümü
Yargıtay Kararı
BAĞ-KUR SİGORTALİSİNIN BORÇLANMASİ
OBJEKTİF İYİNİYET
GEÇERSİZ TEBLİGAT
BORÇLANMADA ÖDEME SÜRESİ
KARAR ÖZETİ: Borçlanmak isteyen Bağ-Kur sigortalısına tebliği gereken borç tutarını gösterir yazı, ilgili dışında, kim olduğu saptanamayan bir kişiye tebliğ edilmişse, borç tutarının iki yıl içinde ödenmemiş olmasının önemi yoktur.
Ancak, başvurusundan itibaren beş yılı aşkın süreyle dilekçesi üzerine ne gibi işlem yapıldığını sormayan davacının, iyiniyetli olmayan bu davranışından dolayı, on yıllık borçlanma isteğinin kabulüne yönelik davanın reddi doğrudur.
(743 s. MK. m. 2)
(1479 s. Bağ-Kur K. ek geçici m. 4)
(7201 s. Tebligat K. m. 32)
[Tebligat Niz.- 4/12059 s. (20.8.1959 Ta.) m. 51]
Davacı, davalı Kurum işleminin iptaliyle, on yıllık borçlanmasının geçerli olduğunun tesbitine karar verilmesini istemiştir.
Mahkeme, ilamında belirtildiği şekilde isteğin kabulüne karar vermiştir.
Hükmün, davalı avukatı tarafından temyiz edilmesi üzerine; temyiz isteğinin süresinde olduğu anlaşıldıktan ve tetkik hakimi tarafından düzenlenen raporla dosyadaki kağıtlar okunduktan sonra, işin gereği düşünüldü ve aşağıdaki karar tesbit edildi:
Davacı; isteğe bağlı on yıllık borçlanmasını geçersiz sayan Kurum işleminin iptaliyle, sataşmanın önlenmesine karar verilmesini istemiştir. Mahkemece, istek doğrultusunda hüküm kurulmuştur.
Borçlanmanın geçerli sayılabilmesi için, borçlanmaya ilişkin olarak, Bağ-Kur tarafından gönderilen yazının davacıya tebliğinden itibaren iki yıl içerisinde bildirilen borçlanma tutarının Kurum'a ödenmesi gerekir. Olayda ise, sözü edilen tebligatın davacıya 9595 posta nolu iadeli taahhütlü mektup gönderildiği ve PTT. İdaresi'nde tebliğ edilip, iadeli taahhüt kartının Kurum'a iade edildiği, ne var ki, davacının itirazı üzerine mahkemece yaptırılan bilirkişi incelemesi sonucu Kurum'un sözkonusu 22.2.1998 gün ve 9595 sayılı yazısının davacıya tebliğine ilişkin iadeli taahhüt kartındaki imzanın davacı eli mahsulü olmadığı saptanmıştır. Diğer taraftan, Kurumun göndermiş olduğu sözkonusu tebligatın davacıya yöntemince ulaştığını gösterir başkaca herhangi bir bilgi ve belge de dosyada mevcut değildir.
Ne var ki,gerçekten tebligatın davacı eline geçmediği kabul edilse dahi, davacı 23.12.1987 tarihinde on yıllık borçlanma dilekçesini davalı Kurum'a vermiş, Kurum'dan bir yanıt alamamasına ve 5.5.1993 tarihine kadar beş yıldan fazla ve uzunca bir süre geçmesine karşın, bu süre içerisinde istemiyle ilgili işlemin ne aşamada olduğunu Kurum'dan arayıp sormamış ve hiç bir ödemede de bulunmamıştır. Ne zaman ki, beş yılı aşan bu süreden sonra Kurum'a başvurmuş ve Kurumca 5.5.1993 tarihli bu dilekçesine karşılık olarak, açıklanan nedenlerle borçlanma işleminin geçersiz sayıldığı bildirilmiş ve bunun üzerine davacı elindeki davayı açmıştır.
Olayda davalı Kurum, işleminin yürütülmesi, giderek davacıya karşı uyarma ve aydınlatma görevlerini zamanında yerine getirmiş, fakat bu yazının davalı Kurum'un sorumluluk alanı dışında olmak üzere, PTT. İdaresi'nce davacıya değil de, kim olduğu saptanamayan başka bir kişinin imzasına tebliğ edildiği dava sırasında anlaşılmıştır. Ancak, davalı Kurum'un yanında davacıya da bu konuda düşen görevler bulunmaktadır. Zira, beş yılı geçen uzun bir süre, başvurusunun hangi safhada olduğunu arayıp sormayan, bu çevrede Kurumu harekete geçirmeyen ve uyarmayan, giderek hiçbir ödeme-de bulunmayan davacının, bu beş yılın sonunda başvurması üzerine davalı Kurum'dan aldığı olumsuz yanıt karşısında bu davayı açmasında, kendisini haklı gösterebilecek bir yön bulunmadığı gibi, davacıyı olayda iyi niyetli olarak kabul etmeye de olanak bulunmamaktadır. Nitekim, Medeni Kanunumuzun 2. maddesinde ifadesini bulan Herkes haklarını kullanmakta ve borçlarını ifada hüsnüniyet kaidelerine riayetle mükelleftir. Bir hakkın sırf gayri izrar eden suiistimalini kanun himaye etmez" kuralından hareket etmek suretiyle davacının bu olayda üzerine düşen görevi yerine getirdiği ve objektif iyi-niyet kurallarına uygun davrandığı söylenemez. Böyle olunda da, kendi kusurundan yararlanmak suretiyle istediği sonuca varması da düşünülemez.
Mahkemece, açıklanan maddi ve hukuki olgular nazara alınmak suretiyle davanın reddine karar Verilmek gerekirken, yazılı düşüncelerle kabulü yolunda hüküm tesisi usul ve kanuna aykırı olup bozma nedenidir.
O halde, davalı Kurum'un bu yönleri amaçlayan temyiz itirazları kabul edilmeli ve hüküm bozulmalıdır.
S o n u ç Temyiz edilen hükmün yukarda açıklanan nedenlerle (BOZULMASINA), 14.2.1995 gününde oybirliğiyle karar verildi.