 |
T.C.
YARGITAY
10. Hukuk Dairesi
E. 1994/7528
K. 1994/12881
T. 24.6.1994
Yargıtay içtihatları bölümü
Yargıtay Kararı
İSTEĞE BAĞLI SİGORTALILIK (BAĞ-KUR)
BORÇLANMANIN GEÇERSİZ SAYILMASI
ANAYASANIN SOSYAL GÜVENLİK İLKESİ
KARAR ÖZETİ Bağ-Kur Kanunu gereğince, isteğe bağlı olarak geriye doğru on yıllık sürenin borçlanılması halinde; borçlanma tutarının ödenmesi için tanınan iki yıllık sürenin başlangıç tarihi, Kurum yazısının sigortalıya tebliğ tarihidir.
İki yıl boyunca, primleri kabul eden Kurum 'un; onüç günlük bir gecikme sebebiyle borçlanma işlemini geçersiz sayması, Ana yasadaki sosyal güvenlik ilkelerine ve objektif iyiniyet kurallarına tamamen aykırıdır.
(2709 s. Anayasa m. 60)
(743 s. MK. m. 2)
(1479 s. Bağ-Kur K. ek geçici m. 4)
Davacı, borçlanmasının geçersiz sayılmasına dair Kurum kararının kaldırılarak,borçlanmanın geçerli olduğunun tesbiti ile yaşlılık aylığı bağlanmasına karar verilmesini istemiştir.
Mahkeme, ilamında belirtildiği şekilde isteğin reddine karar vermiştir.
Hükmün, davacı avukatı tarafından temyiz edilmesi üzerine; temyiz isteğinin süresinde olduğu anlaşıldıktan ve dosyadaki kağıtlar okunduktan sonra, işin gereği düşünüldü ve aşağıdaki karar tesbit edildi:
Dosya içeriğinde yer atan bilgi ve belgelerden açıkça anlaşıldığı üzere, isteğe bağlı sigortalı olan davacı, 1479 sayılı Bağ-Kur Kanununa 2229 sayılı Yasayla eklenen Ek ve sonradan da 3165 sayılı Yasayla değiştirilen Ek geçici madde 4 hükmünden yararlanmak suretiyle geriye doğru on yıllık süreyi borçlanmak üzere 15.12.1988 tarihinde davalı Kurum'a başvurmuştur. Kurumca istemi kabul edilerek, borçlanma tutarı olan parayı, anılan madde de öngörülen 2 yıllık süre içerisinde olmak üzere, engeç 15.12.1990 tarihine kadar ödemesi için 26.1.1989 tarih ve 00824 sayılı Kurum yazısı, kendisine 27.1.1989 tarihinde tebliğ edilmiştir. Davacı ise sözü edilen borçlanma tutarının tamamını 28.12.1990 tarihinde Kurum'a ödemiştir. Bu arada, davacı, isteğe bağlı sigortalılık kesimine ilişkin edimlerini de aksatmadan yerine getirmiş ve davalı Kurum'ca herhangi bir uyuşmazlık çıkartılmaksızın bu edimlerinin tümü kabul edilmiştir. Ne zaman ki davacı 31 .12.1993 tarihinde tahsis talebinde bulunmuş, bunun üzerine davalı Kurum verdiği 18.1.1994 tarihli ve 00505 sayılı cevabında, on yıllık borçlanma tutarının yukarıda sözü edilen madde hükmünde yer alan 2 yıllık sürenin sonu olan 15.12.1990 tarihine kadar ödenmesi istenildiği halde 28.12.1990 tarihinde ödendiği tesbjt edildiğinden, bu nedenle borçlanmanın geçersiz sayıldığını ve aylık bağlama işleminin de yapılmadığını bildirmiştir. Bunun üzerine davacı, Kurum'un bu işleminin iptali istemiyle eldeki davayı açmıştır. Yerel mahkeme ise, sözü edilen koşulların gerçekleşmediği gerekçesiyle ve Kurum işlemi doğrultusunda davanın reddine karar vermiştir.
Gerçekten de, sözü geçen Ek geçici maddenin 3165 sayılı Yasayla değişik hükmüne göre, bu maddede öngörülen ve dava konusu uyuşmazlığı oluşturan borçlanmanın geçerli olabilmesi için Kurumca hesaplanacak borçlanma tutarının tamamının sigortalılığın başlangıç tarihinden itibaren iki yıl içinde ödenmesi gerekmektedir. Aksi halde borçlanma talepleri geçersiz sayılacaktır. Bu durumda, davada uyuşmazlık, borçlanma tutarının ödenmesiyle ilgili 2 yıllık sürenin başlangıcının saptanmasında hangi tarihin esas alınacağı, giderek borçlanma tutarının Kurumun iddia ettiği gibi iki yıllık süre geçtikten sonra 13 günlük gibi bir gecikmeyle ödendiğinin kabul edilmesi halinde başlangıçta uyuşmazlık çıkarmayan Kurum' ca sonradan anlaşılması halinde, bunun sigortalı aleyhine bir durum oluşturup oluşturmayacağı noktasında toplanmaktadır.
Yukarıdan beri sözü edilen Ek geçici 4'ün konuyla ilgili 4. fıkrası aynen şöyle demektedir. "Borçlanma primleri talep tarihindeki basamak ve prim tutarları üzerinden hesaplanır ve sigortalılığın başlangıç tarihinden itibaren 2 yıl içerisinde ödenir. Belirtilen süre içerisinde borçların tamamen ödenmesi halinde, borçlanma talepleri geçersiz sayılır". Madde hükmünden de açıkça anlaşıldığı gibi, Kurum borçlanma istemini kabul edecek, buna göre ödenmesi gereken prim tutarını hesaplayacak ve yapacağı bu işlem sonucunda borçlanma tutarını 2 yıl içinde ödemesi gerektiğini ve ödememenin yasal sonuçlarını sigortalıya bildirecektir. Sigortalı, yazının eline geçmesiyle yerine getirilmesi gerek bu edimin kapsamına ve niteliğini öngörecektir. Yoksa, Kurumun bu anayasal duyuru ve uyan görevini yerine getirmeden, davacının edimini yerine getirmesi düşünülemez ve beklenemez. Böyle olunca da anılan yasa maddesinde öngörülen 2 yıllık bu ödeme süresinin, salt sigortalılığının başlangıç tarihinden itibaren işlemeye başlayacağının kabulü mümkün değildir. Böyle olunca da, anılan sürenin başlangıcı olarak, bu konudaki Kurum yazısının sigortalının eline ulaştığı tarihin esas alınması gerektiği açıktır.
Bu durumda, sigortalının borçlanma tutarını ödemesinde kendisine tanınan iki yıllık sünenin başlangıcı olarak, bu konudaki Kurum yazısının kendisine tebliği tarihinin esas alınması ve böylece ödemenin yasal süresi içerisinde yapılmış olduğunun kabulü suretiyle istem gibi hüküm tesisi gerekirken, yazılı düşüncelerle aksinin kabulü ile davanın reddine karar verilmiş bulunması usul ve kanuna aykırı olup bozma nedenidir.
Diğer taraftan, isteğe bağlı sigortalılığının kabulü ve borçlandırılması suretiyle davalı Kurum' ca başlangıçta verilen ve sonradan da süregelen güven ve umut duygusuyla davacı yasada öngörülen ve kendisine düşen edimlerinin tümünü yasal süresi içerisinde ve iyiniyetle yerine getirmiş, davacının yatırdığı borçlanma tutarı meblağda Kurum'ca itirazsız olarak kabul edilerek yıllarca kullanılmış bulunmaktadır. Öte yandan T.C. Anayasası'nın 60. maddesi hükmüne göre, Devlet, kişilerin sosyal güvenliğini sağlayacak önlemleri almakla yükümlü kılınmıştır. Anayasa'nın bu açık hükmü ile sosyal güvenlik konularının ruhu ve konuluş amacı karşısında, başlangıçta gerekli inceleme ve saptamayı yapmayan ve yıllarca hiçbir uyuşmazlık çıkmayan davalı Kurum'un, sonradan ve sigortalının emekli olma arzu ve isteğini iletmesi üzerine, bir an olsun, borçlanma tutarının 2 yıllık süre içerisinde yatırılmadığı düşünülürse bile 13 günlük gibi bir gecikmeyi ileri sürmek suretiyle yaptığı uyuşmazlık ve yaptığı işlem, bu yönüyle de, sosyal güvenlik ilkelerine ve Medeni Kanunun 2. maddesinde ifadesini bulan objektif iyiniyet kurallarına da tamamen aykırı düşmektedir. Bu durumda dahi, yerel mahkemenin davanın reddine ilişkin kararı açıklanan nedenlerle isabetli sayılamaz.
O halde, davacının bu yönleri amaçlayan temyiz itirazları kabul edilmeli ve hüküm bozulmalıdır.
Sonuç Temyiz edilen hükmün yukarıda açıklanan nedenlerle (BOZULMASINA), peşin alınan temyiz harcının istek halinde ilgiliye iadesine, 24.6.1994 gününde oybirliğiyle karar verildi.