 |
T.C.
YARGITAY
10. Hukuk Dairesi
E:1993/7179
K:1993/10346
T:04.10.1993
Yargıtay içtihatları bölümü
Yargıtay Kararı
- BORÇLANMA BEDELİ
- SİGORTALILIĞIN BAŞLANGIÇ TARİHİ
- İKİ YILLIK HAK DÜŞÜMÜ
KARAR ÖZETİ : İşlemin düzenlenme tarihi ile borç ödeme arasında yaklaşık 2 yıl, 16 günlük bir süre geçmiştir ki; fazla olarak gözüken bu 16 günlük sürenin, bildirim süresi olarak kabulü makul ve kabul edilebilir niteliktedir ve iki yıllık hak düşümüne neden olabilecek türden bulunmamaktadır. Kaldı ki, bir kaç günlük bir gecikme saptansa dahi, sosyal güvenlik gibi anayasal sosyal hakların sözkonusu olduğu durumlarda bu sürelerin MK.nun 2. maddesinde ifadesini bulan iyiniyet kuralları karşısında, hakların yok edilmesine neden olmayacağı gözönünde tutulmalıdır. Mahkemenin belirtilen maddi ve hukuksal olguları dikkate almaksızın davacının istemini reddetmesi doğru değildir.
(743 s. MK. m. 2)
(1479 s. Bağ-Kur K. ek geçici m. 4)
Davacı, Kurum işleminin iptali ile emekliliğe hak kazandığının tesbitine karar verilmesini istemiştir.
Mahkeme, ilamında belirtildiği şekilde isteğin reddine karar vermiştir.
Hükmün, davacı avukatı tarafından temyiz edilmesi üzerine; temyiz isteğinin süresinde olduğu anlaşıldıktan ve tetkik hakimi tarafından düzenlenen raporla dosyadaki kağıtlar okunduktan sonra, işin gereği düşünüldü ve aşağıdaki karar tesbit edildi:
Taraflar arasındaki uyuşmazlık, borçlanma bedelinin süresinde ödenip ödenmediği konusuna ilişkindir. Mahkeme, yasanın öngördüğü iki yıllık sürenin dolmasından sonra, borçlanma bedelinin ödenmesi nedeniyle, davacının borçlanma hakkını kaybettiğine karar vermiştir.
Gerçekten, davanın yasal dayanağını oluşturan, 1479 sayılı Bağ-Kur Yasasının ek geçici 4. maddesine göre, borçlanmanın geçerli sayılabilmesi için, borçlanma tutarının, yöntemince hesaplanıp ilgiliye bildirimden sonra, 2 yıl içerisinde ödenmesi gerekmektedir. Maddenin içeriği ve giderek Yargıtay'ın bu güne kadarki yerleşik uygulaması da bu yöndedir. Mahkemenin, sözünü ettiği ve iki yıllık sürenin başlangıcına esas aldığı sigortalılığın başlangıç tarihi, salt, borçlanma hakkının doğumu için yeterli sayılamaz. Tüm hukuk yargılama sistemlerinde öngörüldüğü üzere, bir hakkın veya yükümlülüğün doğumunun kendisine bağlandığı hukuki işlemlerin hüküm ifade edebilmesi, ancak, bu işlemlerin ilgiliye yöntemince bildirilmesiyle hüküm ifade eder. Dava konusu olayda da, davacının borçlanma tutarı ve hakkı 27.2.1989 günü yazı ile belirlenmiş, ancak bu yazının davacıya hangi tarihte bildirildiği belli olmamakla birlikte tüm borç tutarı 15.3.1991 tarihinde ödenmiştir. Şu duruma göre, işlemin düzenlenme tarihi ile borç ödeme arasında yaklaşık 2 yıl 16 günlük bir süre geçmiştir ki, fazla olarak gözüken bu 16 günlük sürenin bildirim süresi olarak kabulü makul ve kabul edilebilir niteliktedir ve iki yıllık hak düşümüne neden olabilecek türden bulunmamaktadır. Kaldı ki, bir kaç günlük bir gecikme saptansa dahi, sosyal güvenlik gibi anayasal sosyal hakların söz konusu olduğu durumlarda, bu sürelerin, Medeni Kanunun 2. maddesinde ifadesini bulan iyiniyet kuralları karşısında, hakların yok edilmesine neden olamayacağı gözönünde tutulmalıdır. Mahkemenin belirtilen maddi ve hukuksal olguları dikkate almaksızın davacının, istemini reddetmesi ve Kurum işlemine geçerlik tanıması usul ve yasaya aykırı olup bozma nedenidir.
O halde, davacının bu yönleri amaçlayan temyiz itirazları kabul edilmeli, hüküm bozulmalıdır.
Sonuç : Temyiz edilen hükmün yukarda açıklanan nedenlerle (BOZULMASINA), 4.10.1993 gününde oybirliğiyle karar verildi.