 |
T.C.
YARGITAY
10. Hukuk Dairesi
E. 1993/5620
K. 1993/10875
T. 14.10.1993
Yargıtay içtihatları bölümü
Yargıtay Kararı
DİPLOMATİK AJAN
YARGI BAĞIŞIKLIĞI
ÖZEL HUKUK ALANINDA YARGI MUAFIYETİNİN TANINMAMASI
KARAR ÖZETİ Türkiye'nin taraf olduğu Diplomatik İlişkiler Hakkındaki Sözleşmeler'de, yabancı diplomatik ajanlara; cezai, idari ve medeni yargıdan bağışıklık hakkı getirilse bile; "elçilikte, sigortalı işçi olarak çalıştığının tesbiti davasında" olduğu gibi yabancı devlete; özel hukuk ilişkilerinden doğan hukuki uyuşmazlıklarda yargı muafiyeti tanınamaz.
(2675 s. MÖUHK. m. 33)
[Viyana Söz. (18.4.1961 Ta.) m. 31]
Davacı, 1.1.1944 - 30.9.1984 tarihleri arasında davalı elçilikte sigortalı işçi olarak çalıştığının tesbitine karar verilmesini istemiştir.
Mahkeme, ilamında belirtildiği şekilde isteğin reddine karar vermiştir.
Hükmün, davacı avukatı tarafından temyiz edilmesi üzerine; temyiz isteğinin süresinde olduğu anlaşıldaktan ve tetkik hakim tarafından düzenlenen raporla, dosyadaki kağıtlar okunduktan sonra, işin gereği düşünüldü ve aşağıdaki karar tesbit edildi:
Davacı, davalı Danimarka Kraliyeti Büyükelçiliği işyerinde 1.1.1944 - 30.9.1984 tarihleri arasında sigortasız geçen hizmetlerin tesbitini istemiş, ancak, mahkemece, Türkiye'nin de taraf olduğu Viyana Sözleşmesi'nin 31. maddesindeki dava bağışıklığından söz ederek, davanın reddine karar vermişse de, Türkiye ve Danimarka'nın taraf oldukları 18.4.1961 tarihli Diplomatik İlişkiler Hakkındaki Viyana Sözleşmesi'ne Türkiye, 24 Aralık 1984 tarih ve 18615 sayılı Resmi Gazete'de yayımlandığı şekliyle bu tarihte taraf olmuştur. Bu sözleşmenin 31. maddesinin 1. fıkrasında; diplomatik ajanın, kabul eden devletin cezai, medeni ve idari yargısından bağışık olduğu hüküm altına alınmıştır. Buna göre, bu hususta bir tartışma sözkonusu değildir. Ancak, sözleşmenin olayımızda uygulama yeri tartışmalıdır. Davalı Danimarka Kraliyeti Büyükelçiliği, Danimarka Kraliyeti'nin (Devleti'nin) Türkiye temsilcisidir. Diğer bir ifade ile Danimarka Kraliyeti'ni Türkiye'de temsil etmektedir. Dolayısıyla, Türkiye'deki sorumluluğu Danimarka Kraliyeti'nin sorumluluğu ile eşdeğerdedir. Davacı ise, sözleşmenin 31. maddesinin 1. fıkrasının aksine, diplomatik ajanın şahsi işinde değil, Danimarka Kraliyeti'ni temsil eden elçilikte, daha açık bir ifade ile davacı, Danimarka Kraliyeti'nde (Devlette) çalışmıştır. Durum böyle olunca da, burada sözleşmenin 31. maddesinden söz etmek mümkün değildir. Kaldı ki, diğer taraftan Milletlerarası Özel Hukuk ve Usul Hukuku Hakkındaki 2675 sayılı Yasanın 33. maddesi ile; "yabancı devlete, özel hukuk ilişkilerinden doğan hukuki uyuşmazlıklarda yargı muafiyeti tanınmaz. Bu gibi uyuşmazlıklarda yabancı devletin diplomatik temsilcilerine tebligat yapılabilir' hükmü getirilmiştir.
Demek oluyor ki, olayımızda davalı Elçiliğin savunmasına ve Sözleşmenin 31. maddesine itibar edilemez. Aksi düşünüldüğü takdirde yabancı devlet elçiliklerinde çalışan Türk uyrukluların hiçbir hak arama imkanı ve müracaat edecek bir merci ve makam kalmayacaktır. Bu da insan haklarına hukuka ve mevzuata ters düşecektir. Bu görüş ve düşünce Yargıtay'ca da benimsenmiştir. Uygulama da bu biçimde şekillenmiştir.
Açıklanan maddi ve hukuki olgular gözetilmeksizin davanın reddi usule ve yasaya aykırı olup bozma nedenidir.
Mahkemece yapılacak iş, davanın esasına girip tarafların tüm delilleri toplandıktan sonra varılacak sonuç uyarınca hüküm kurmaktan ibarettir.
O halde, davacı vekilinin bu yönleri amaçlayan temyiz itirazları kabul edilmeli ve hüküm bozulmalıdır.
SONUÇ : Temyiz edilen hükmün yukarda açıklanan nedenlerle (BOZULMASINA), 14.10.1993 gününde oybirliğiyle karar verildi.