 |
T.C.
YARGITAY
10. Hukuk Dairesi
E. 1991/7766
K. 1993/871
T. 8.2.1993
Yargıtay içtihatları bölümü
Yargıtay Kararı
MESLEK HASTALIĞI
İŞVERENİN RUCU TAZMİNATI
ÖZET: İşverenin 506 sayılı Yasanın 26. maddesine göre rücu tazminatından sorumlu tutulabilmesi için, anılan Yasanın 18. maddesi uyarınca sigortalı çalıştığı işte meslek hastalığına tutulduğunun ve ölümün bu hastalıktan kaynaklandığının ve eski işten fiilen ayrılma zaman ile hastalığını meydana çıkma zamanı arasında o hastalık için Sosyal Sigortalar Sağlık İşlemler Tüzüğünde belirlenenyükümlülük süresinden daha uzun bir sürenin geçmemiş olması şarttır.
(506 s. SSK. m. 26, 18)
Davacı, meslek hastalığı sonucu ölen sigortalı işçinin hak sahiplerine yapılan harcamalar üzerine uğranılan Kurum zararının rücuan ödetilmesini istemiştir.
Mahkeme, isteği hüküm altına almıştır.
Hükmün taraflar avukatlarınca temyiz edilmesi üzerine, temyiz isteklerinin süresinde olduğu anlaşıldıktan ve Tetkik Hakimi tarafından düzenlenen raporla dosyadaki kağıtlar okunduktan sonra işin gereği düşünüldü ve aşağıdaki karar tesbit edildi:
1- Dosyadaki yazılara, toplanan delillere, hükmün dayandığı gerektirici nedenlere göre, davacı Kurumun temyiz itirazlarının reddi gerekir.
2- Sigortalının 1941 yılında işyerine girdiği ve 1964 yılında işten ayrıldığı ve çalıştığı dönemde meslek hastalığına neden olacak zararlı etkenlere maruz kaldığı ve işten ayrıldıktan hemen sonra 18.2.1966 tarihinde % O, 10.3.1967'de % 3,3 25.5.1968de % 24 oranında meslek hastalığı saptandığı, ne var ki, bu hastalığın meslekte kazanma gücü kaybını ve son tesbit hariç gelir bağlanmasını gerektirecek ağırlıkta olmadığı, dosya içeriğinden anlaşılmaktadır. Sonradan 10.2.1990 tarihinde sigortalı ölmüş ve ölümün meslek hastalığından kaynaklandığı Kurumca kabul edilerek hak sahiplerine gelir bağlanmış ve bu gelirlerin peşin sermaye değerleri ile giderlerin işverenden rücuan tahsili 506 sayılı Kanunun m. 26 çevresinde işverenden istenilmiştir.
İşverenin 506 sayılı Yasanın 26. maddesine göre rücu tazminatından sorumlu tutulabilmesi için, anılan Yasanın 18. maddesi uyarınca sigortalının çalıştığı işte meslek hastalığına tutulduğunun ve ölümün bu hastalıktan kaynaklandığının ve eski işten fiilen ayrılma zamanı ile hastalığın meydana çıkma zamanı arasında o hastalık için Sosyal Sigortalar Sağlık işlemleri Tüzüğünde, belirlenen yükümlülük süresinden daha uzun bir sürenin geçmemiş olması şarttır.
Olayda, meslek hastalığı, işyerinden ayrıldıktan, diğer bir deyimle, sigortalı olarak çalışmasına son verdikten sonra meydana çıkmıştır. Ölüm olayı ise, hastalığın meydana çıkma ve işyerinden ayrılma tarihlerinden yani zararlandırıcı işyeri koşullarından uzaklaştıktan çok sonra 10.2.1990 tarihinde gerçekleşmiştir. Böyle hallerde, meslek hastalığının giderek ağırlaşan karakteri itibariyle, ölüm olgusunda, tesbit edilen meslek hastalığının payı öngörülebilir ise de, işyerinden ayrıldıktan sonraki zamanda, sigortalının hastalığı hızlandırılabilecek kimi işlerde çalışması, ya da 506 sayılı Kanun m. 17 çevresinde hakimin bildirdiği tedbir ve tavsiyelere uymaması, tedaviyi kabul etmemesi veya ölüme yol açabilecek sair bir hastalık veya sebep veya ileri derecede yaşlılık gibi doğal nedenler dahi etkili olabilir. Diğer bir deyimle, müterafik illiyet ve kusur söz konusu edilebilir. Diyelim ki, Kurumun hak sahiplerine gelir bağlaması ve ölümün meslek hastalığından ileri geldiğini kabul etmesi de, sigortalının mutlaka meslek hastalığı sonucunda öldüğü anlamına gelmeyebilir. Nitekim, davalıda bu anlamda savunma yapmıştır. Bu durum karşısında, işyerinden ayrılma tarihindeki meslekte kazanma gücü kaybı ve bunun ölüm olgusundaki payı belirlenmeli, müterafik illiyet ve müterafik kusur nedeni olabilecek etkenlerin işyerinde kaçınılmaz meslekte kazanma gücü kaybına yol açan nedenlerin, ölüm olgusundaki payları dahi -ölümün % 100 oranında meslekte kazanma gücü kaybını gerektirdiği kabul edilerek- bu % 100 rakamından düşülerek dışlanmalı ve salt meslek hastalığından kaynaklanan ve işten ayrılma tarihine göre saptanan kazanma gücü kaybı ile tıp ilminin kurallarına göre ölüm tarihine kadar söz konusu kayıp oranında gerçekleşebilecek normal artış oranına göre işverenin kusur oranı belirlenmeli ve bu kusur oranı, rücu tazminatının hesabında esas alınmalıdır.
İşbu fiili ve hukuki gerçekler göz önünde tutulmaksızın eksik araştırma ve incelemeyle yazılı şekilde hüküm kurulması isabetsizdir.
O halde, davalı vekilinin bu yönleri amaçlayan temyiz itirazları kabul edilmeli ve hüküm bozulmalıdır.
SONUÇ Temyiz edilen hükmün yukarıda açıklanan nedenlerle davalı yararına BOZULMASINA, sair yönlerin şimdilik incelenmesine yer olmadığına temyiz harcının istek halinde ilgiliye iadesine, 8.2.1993 gününde oybirliğiyle karar verildi.