 |
T.C.
YARGITAY
10. Hukuk Dairesi
E: 1990/8482
K: 1991/2303
T: 11.03.1991
Yargıtay içtihatları bölümü
Yargıtay Kararı
DAVA : Davacı, işkazası neticesi malul kalan sigortalı işçi için yapılan harcamalar üzerine uğranılan Kurum zararının rücuan ödetilmesini istemiştir.
Mahkeme, isteği hüküm altına almıştır.
Hükmün, davalı Avukatı tarafından temyiz edilmesi üzerine temyiz isteğinin süresinde olduğu anlaşıldıktan ve Tetkik Hakimi Erkan Ertürk tarafından düzenlenen raporla, dosyadaki kağıtlar okunduktan sonra, işin gereği düşünüldü ve aşağıdaki karar tesbit edildi:
KARAR : Dosyadaki yazılara, hükmün Dairemizce de benimsenmiş bulunan yasal ve hukuksal gerekçeleriyle dayanağı maddi delillere, özellikle bu delillerin taktirinde bir isabetsizlik görülmemesine göre, yerinde bulunmayan bütün temyiz itirazlarının reddiyle usul ve kanuna uygun olan hükmün ONANMASINA, Üye Cahit Kadılar ve Resul Aslanköylü'nün muhalefetlerine karşı Başkan Teoman Ozanoğlu Üye Orhan Yalçınkaya ve Erdoğan Aktekin'in oylarıyla ve oyçokluğuyla karar verildi.
KARŞI OY YAZISI
Çözümlenmesi gereken hukuksal sorun, 506 sayılı Sosyal Sigortalar Kanununun 10 ncu maddesine dayanılarak açılan dava sonucu bağlanan gelirin değeri ve yapılan masraflar tahsil edildikten sonra, yasalar, kararnameler ve katsayı uygulaması nedeniyle gelirlerde meydana gelen artışların anılan maddeye dayanılarak işverenden istenip istenemiyeceği noktasında toplanmaktadır.
10. maddenin son fıkrasındaki "...Kurumca yapılan ve ilerde yapılması gerekli bulunan her türlü masrafların tutarı ile, gelir bağlanırsa bu gelirlerin 22. maddede sözü geçen tarifeye göre hesap edilecek sermaye değerleri tutarı 26. maddede yazılı sorumluluk halleri aranmaksızın işverene ayrıca ödettirilir" hükmünün, yasalar, kararnameler, katsayı uygulaması nedeniyle gelirlerde meydana gelen artışların peşin değerini kapsayıp kapsamadığı bir yorum meselesidir. Şüphesiz, bir yasa hükmü, konuluş amacına uygun bir biçimde yorumlanmalıdır. Kural olarak bir hükmün amacı olarak değerlendirilebilecek olan özüyle, biçimini oluşturan sözü özdeştir ve ayrık olarak bunlar arasında bir bağdaşmazlık varsa, açık bulunan söze itibar olunması esastır.
İş kazası ve meslek hastalığının zararlandırıcı sonuçları, sigortalının ölümünde olduğu gibi bazen kesin, bazen de, değişken olmaktadır. Sürekli işgöremezlik geliri bağlandıktan sonra sigortalı, her zaman iş göremezlik derecesinde artma olduğunu veya başka birinin sürekli bakımına muhtaç duruma girdiğini ileri sürerk gelirde değişiklik yapılmasını istiyebilmekte, Kurumca yapılacak kontrol muayenesi sonunda Kurumun sağlık tesisleri sağlık kurulu raporuna göre sürekli işgöremezlik geliri, rapor tarihinden sonraki ay başından başlanarak arttırılmakta, eksiltilmekte veya kesilmektedir. (S.S.K.M.25) meslekte kazanma gücü kaybı oranını azaltmak maksadı ile sigortalıya rehabilitasyon masrafları yapılamkta (S.S.K.M. 13,14), protez araç ve gerekleri sağlanmakta, takılması, onarılması ve yenilenmesi yapılmakta, tüm bu hususlar, sigorta harcamalarını artırmakta, Kurum, yasa gereği bütün bu ek giderleri karşılamak zorunlu kalmaktadır. Bu nedenle, 506 sayılı Kanunun 26. maddesi ile ilgiliAnayasa Mahkemesinin 20.12.1983 tarih 4/17 sayılı kararında da masrafların tutar" sözcükleri ile işkazası, meslek hastalığı, hastalık ve analık sonucu, uygun neden sonuç bağı çevresinde, sigortalı için sağlık durumunun gerektirdiği sürece yapılan sağlık yardımları ve yukarıda açıklanan türdeki giderleri amaçladığının, 506 sayılı Sosyal Sigortalar Yasası gereğince kesin olarak bağlanan gelirde Sosyal Hukuk Devleti olmanın gereği olarak, Sosyal adalet ve sosyal güvenliği sağlamak amacıyla yasalar veya kararnamelerle sonradan yapılan gelir artışlarının ise amaçlanmadığının kabulü gerekir.
10. maddedeki sorumluluğun kusursuz sorumluluk olduğu tartışmasızdır. Sosyal Sigortalar Kurumunun anılan maddeye dayanılarak açtığı rücuan tazminat davaları haleflik ilkesine dayanmadığından bağlanan gelirin peşin değeri açısından Kurumun rücu hakkı sigortalının tazmin sorumlularından istiyebilecekleri tazminat miktarı ile sınırlı değildir. Dairemizin ve giderek Yargıtay'ın yerleşmiş görüşüde bu doğrultudadır. 10. maddedeki "ileride yapılması gerekli bulunan her türlü masraflar..." sözcüklerinin, yasalar, kararnameler ve katsayı uygulaması nedeniyle meydana gelen gelir artışlarını da kapsadığı, gelir artışlarının ayrı bir olgu olduğu, (bize göre ayrı bir olgu olmamakla beraber, sayın çoğunluk ayrı olgu kabul etmektedir.) 10 yıllık zamanaşımının her gelir artışının Genel Müdürlükçe onay tarihinden başlıyacağı kabul edilmesi ve anılan maddenin diğer koşullarının gerçekleşmesi halinde, tüm artışlardan zaman ve miktar bakımından hiçbir sınırlandırmaya tabi tutulmadan, başka bir anlatımla, hiç bir tavan aranmadan nesiller boyu işveren ve varislerinin sorumlu olacağı sonucuna varılır ki, bunun yasa, hukuk ve adaletle bağdaşmazlığı yasa koyucunun böyle bir sonucu amaçlamış olamıyacağı ortadadır. Sonradan yürürlüğe giren yasaların geçmiş ve kesin bir nitelik kazanmış hukuki işlemlere etkili olmaması hukukun temel ilkelerindendir. Sonradan sözü geçen nedenlerle gelirlerde meydana gelecek artışın peşin değerinin de Kurumca işveren ve 3.şahıslardan, ayrı bir dava konusu yapılarak istenebileceği yolunda maddede açık bir hüküm bulunmadıkça yorum yoluyla; yasa koyucunun gelirlerde meydana gelecek artışların peşin değerinin de Kurumca işveren ve 3. kişilerden alınmasını amaçladığı söylenemez. Aksinin kabulü yasanın özüne ve sözüne ve yasa koyucunun amacına aykırı olur.
Bu nedenle yasalar, kararnameler ve katsayı uygulaması dolayısıyle gelirlerde meydana gelen artışların peşin değeri, 506 sayılı Sosyal Sigortalar Kanununun 10. maddesine dayanılarak ayrı bir dava konusu yapılamıyacağı düşünülerek davanın reddi gerekirken kabulü yolunda hüküm kurulması isabetsizdir.
Bu gerekçe ile kararın bozulması oyundayım.
KARŞI OY YASISI (2)
Davada, çözümlenmesi gereken hukuksal sorun, 506 sayılı Sosyal Sigortalar Kanununun 10 ncu maddesine dayanılarak açılan dava sonucu bağlanan gelirin peşin değeri ve yapılan masraflar tahsil edildikten sonra, yasalar, kararnameler ve katsayı uygulaması nedeniyle gelirlerde meydana gelen artışların anılan maddeye dayanılarak işverenden istenip istenemeyeceği meselesidir.
10. maddenin son fıkrasında "... Kurumca yapılan ve ileride yapılması gerekli bulunan her türlü masrafların tutarı ile, gelir bağlanırsa bu gelirlerin 22 nci maddede sözü geçen tarifeye göre hesabedilecek sermaye değerleri tutarı 26 ncı maddede yazılı sorumluluk halleri aranmaksızın işverene ayrıca ödettirilir" hükmü yer almaktadır. Gerek öğretide, gerekse Yargıtay kararlarında sözkonusu maddeye göre hesaplanan tazminatın "Medeni Ceza" niteliğinde bulunduğu kabul edilmektedir. Böyle bir sorumluluğun getirilmesindeki asıl amaç bildirimsiz sigortalı çalıştırılmasını önlemektir. Zira Kurum sigortalıları denetim altında tutmakla Sosyal Güvenlik işlevini düzenli ve sistemli bir şekilde yerine getirmiş olacaktır. Ancak nasıl ki ceza hukukunda bir suça tek ceza verilmesi değişmez kurallardan ise, başka bir anlatımla suç işleyen kişi o suçtan bir kere cezalandırılabiliyorsa burada da peşin değerli gelir işverenden bir defa alınabilir. Diğer bir deyişle davalı işveren ilk defa peşin değerli geliri ödedikten sonra yasalar, kararbameler, katsayı uygulaması nedeniyle meydana gelen artışlardan sorumlu tutulamaz. Öte yandan 10 ncu maddenin son bendinde anlatımını bulan ".... ileride yapılması gerekli bulunan her türlü masrafların tutarı..." hükmü "peşin değerli gelir" mefhumunu kapsamaz. Yargıtay ve Dairemizin yerleşmiş görüşlerine göre Sosyal Sigortalar Kurumunun anılan maddeye göre açmış olduğu rücuan tazminat davaları haleflik ilkesine dayanmadığından bağlanan gelirin peşin değeri açısından Kurumun rücu hakkı sigortalının tazmin sorumlularından isteyebileceği miktarla sınırlı değildir. Öte yandan her artış ayrı bir olgu kabul edildiğinden zamanaşımının başlangıcı her artışın onay tarihinden itibaren işlemeye başlıyacağı benimsendiğinden diğer koşulların da gerçekleşmesi halinde, tüm artışlardan zaman ve miktar bakımından hiçbir sınırlandırmaya tabi tutulmadan başka bir anlatımla hiçbir tavanla sınırlı olmaksızın nesiller boyu işveren ve varislerinin sorumlu olacağı sonucuna varılır ki bunun hak ve nesafet kurallarına uygu düşmiyeceği gibi yasa koyucunun da böyle bir sonucu amaçlamıyacağı söz götürmez.
Bu nedenlerle, yasalar, kararnameler ve katsayı uygulaması dolayısıyle gelirlerde meydana gelen artışların peşin değeri 506 sayılı Sosyal Sigortalar Kanununun 10.maddesine dayanılarak ayrı bir dava konusu yapılamayacağı düşünülerek davanın reddi gerekirken kabulü yolunda hüküm kurulması isabetsiz olduğundan kararın bozulması oyundayım.