 |
T.C.
YARGITAY
10. Hukuk Dairesi
E: 1990/2547
K: 1990/2749
T: 20.03.1990
Yargıtay içtihatları bölümü
Yargıtay Kararı
DAVA : Davacı, davalılardan işverene ait işyerinde 1.7.1974-31.12.1982 tarihleri arasında asgari ücret üzerinden geçen çalışmalarının tesbitine karar verilmesini istemiştir. Mahkeme, ilamında belirtildiği şekilde isteğin kabulüne karar vermiştir.
Hükmün, davalılardan Sosyal Sigortalar Kurumu avukatı tarafından temyiz edilmesi üzerine; temyiz isteğinin süresinde olduğu anlaşıldıktan ve dosyadaki kağıtlar okunduktan sonra, işin gereği düşünüldü ve aşağıdaki karar tesbit edildi:
KARAR : Davada, özetle davacının davalıya ait apartman işyerinde 1.7.1974-31.12.1982 tarihleri arasında yönetici olarak çalıştığı halde Kurum'a bildirilmediği ileri sürülmüş ve sigortalı niteliğindeki bu hizmetlerin tesbitine karar verilmesi istenmiştir.
Bir kimsenin Sosyal Sigortalar Kanunun anlamında sigortalı niteliğini edinebilmesi için başlıca şu üç koşulun gerçekleşmiş bulunması gerekir.
1 - İş ilişkisi kural olarak hizmet aktine dayanmalıdır.
2 - Hizmet aktinin çalıştırılana yüklediği edim işverene ait işyerinde görülmelidir.
3 - Çalıştırılan, Sosyal Sigortalar Kanununun 3. maddesinde sigortalı sayılmayanlar olarak belirtilen kişilerden olmamalıdır.
Sigortalı sayılmak için anılan koşullarının tümünün birlikte gerçekleşmiş bulunması gereklidir. Yoksa bu koşullardan yalnız birinin var olmaması sigortalı sayılmamak için yeterlidir. Bu davada taraflar arasındaki iş ilişkisinin hizmet aktine dayanıp dayanmadığı üzerinde önemle durulmalıdır. Baskın olan bilimsel ve yargısal görüşlere göre "zaman" ve "bağımlılık" unsurları, hizmet aktinin ayrıca ve belirleyici özellikleridir. Çalışan, Borçlar Kanunu madde 313'ün öngördüğü çerçeve içinde "zaman" ve "bağımlılık" unsurlarını gerçekleştirecek biçimde çalışmaktaysa, aradaki çalışma ilişkisi hizmet aktine dayanıyor demektir. Bilindiği gibi zaman unsuru çalışanın işgücünü belirli ya da belirli olmayan bir süre içinde işverenin emrinde bulundurmasını kapsar. Hiç kuşkusuz çalışan bu süre içinde işveren veya vekilinin buyruğu ve denetimi altında (bağımlı olarak) edimini yerine getirecektir. Burada sözkonusu olan bağımlılık ise, her an ve durumda çalışanı denetleme veya buyruğuna göre edimini yaptırma olanağını işverene tanıyan, çalışanın edimi ile ilgili buyruklar dışında çalışma olanağı bulamayacağı nitelikte bir bağımlılıktır. Bununla birlikte sigortalı sayılabilmek için bunlardan ayrı olarak hizmet sözleşmesinin öngördüğü edimin işverene ait işyerinde görülmesi koşulunun da gerçekleşmiş bulunması gerekir. Bu suretle özellikle bağımlı çalışma hususunun işveren için kolayca uygulama olanağı sağlanmıştır.
Olayda ayrıca apartmanın kapıcısı bulunduğuna göre, davacının sözü edilen apartmanda yönetici olarak hangi işleri gördüğü sorulup araştırılmadığı gibi, kararın başından beri açıklanan "Sigortalılık niteliğini edinme koşulları"nın oluşup oluşmadığı araştırılıp karar yerinde irdelenmediği görülmektedir. Öbür yönden Hukuk Usulü Muhakemeleri Kanununun 275. maddesi hükümlerine göre, hakimlik mesleğinin gerektirdiği genel ve hukuki bilgi ile çözümlenmesi mümkün olan konularda bilirkişi düşüncesine başvurulmayacağı açık iken ve sigortalı olma niteliğini kazanma olgusunun hakimlik mesleğinin gerektirdiği genel ve hukuki bilgi ile çözümlenebileceği ortada olduğu halde yetersiz bilirkişi raporuna dayınılarak hüküm verilmiş olması usule aykırıdır.
Mahkemece, açıklanan bu maddi ve hukuki olgular gözönünde tutulmaksızın yazılı düşüncelerle hüküm kurulmuş olması usule ve yasaya aykırı olup bozma nedenidir.
O halde, davalı Kurumun bu yönleri amaçlayan temyiz itirazları kabul edilmeli hüküm bozulmalıdır. Hiç kuşkusuzdur ki olayın özelliği itibariyle taraflar arasındaki iş ilişkisinin vekalet akti olarak değerlendirilip değerlendirilemeyeceği konusu üzerinde de durulmalıdır.
SONUÇ : Temyiz edilen hükmün yukarıda açıklanan nedenlerle (BOZULMASINA), 20.3.1990 gününde oybirliğiyle karar verildi.