 |
T.C.
YARGITAY
10. Hukuk Dairesi
E: 1989/8164
K: 1989/8200
T: 13.11.1989
Yargıtay içtihatları bölümü
Yargıtay Kararı
DAVA : Davacı, yerel mahkemenin 16.7.1980 gün ve 1980/385-538 sayılı kararının iade-i muhakeme yoluyla yeniden tetkiki ile anılan hükmün iptaline karar verilmesini istemiştir.
Mahkeme, davacının iade-i muhakeme talebinin reddine karar vermiştir.
Hükmün, davacı avukatı tarafından temyiz edilmesi üzerine; temyiz isteğinin süresinde olduğu anlaşıldıktan ve tetkik hakimi tarafından düzenlenen raporla dosyadaki kağıtlar okunduktan sonra işin gereği düşünüldü ve aşağıdaki karar tesbit edildi:
KARAR : Sigortalı Bahri'nin işveren Seyfi'ye ait lokanta işyerinde 1.8.1959 - 31.7.1962 tarihleri arasında hizmet akdine dayalı olarak çalıştığı iddiasıyla düzenlenen borçlanma belgesi mucibinde 2167 sayılı Yasaya göre hizmetlerini borçlanmasını istediği Kurumun bu isteği reddetmesi üzerine, İstanbul 2. İş Mahkemesi'nin 1980/385 esas sayılı dosyasında Kurum işleminin iptaliyle, borçlandırılması yolunda dava açtığı ve bu davanın Hasan adlı bir tanığın olumlu şahadeti ve borçlanma belgesine dayanılarak kabul edildiği ve kararın taraflarca temyiz edilmeyerek kesinleştiği, daha sonra Kurumun müfettişine inceleme yaptırdığı ve 7.3.1983 tarihli müfettiş tutanağında, ifadesi tesbit davasında hükme esas tutulan Hasan'ın "ben mahkemede ifade vermedim, o ifade altındaki imza da bana ait değildir, sigortalının avukatı bir başkasını benmişim gibi konuşturmuş ve karar aldırmıştır" demesi üzerine durumun Cumhuriyet Savcılığına Kurum tarafından ihbar edildiği ve Hasan hakkında İstanbul 7. Ağır Ceza Mahkemesi'nde 1987/896 esas numarasında yalan şahitlik nedeniyle kamu davası açıldığı fakat, sanığın öldüğünün anlaşılması nedeniyle, davanın Yargıtay 6. Ceza Dairesi'nin 25.10.1988 tarihli ilamıyla ortadan kaldırıldığı ve davacı Kurumun da işbu 1984/928 esas numaralı iade-i muhakeme davasını açarak, 1980/385 esas sayılı tesbit davasında verilen kararın ortadan kaldırılmasını istediği, dosya içeriğindeki bilgi ve belgelerden anlaşılmaktadır. Davacı, bu davada, Hukuk Usulü Muhakemeleri Kanununun 445. maddesinin birinci fıkrasının 2 ve 7. bentlerine dayanmış ise de, olayda hüviyeti saptanamayan bir meçhul kişinin tutanağa geçen yalan beyanı nedeniyle 4. bentte ve tanık Hasan yerine, o meçhul kişinin mahkemeye sokularak ifade verdirilmesi yüzünden hükme müessir bir hile ve hüda kullanılmış olması nedeniyle de davanın hukuki sebenin, sözkonusu 7. bendine ve ifade veren kimliğinin belirlenmemesi nedeniyle hakkında ceza kovuşturmasına bağlanamamış olması yüzünden 445. maddenin ikinci fıkrasına dayanıldığı belirgindir. Hakim, Türk Kanunlarını re'sen uygulayacağına göre anılan fıkralar çevresinde inceleme ve araştırma yapmalı ve özellikle, 7.3.1983 tarihli sigorta müfettişleri tutanağında isimleri yazılı kişilerden, sigorta müfettişlerini, tutanak yazıcısını ve işveren Seyfi'yi yöntemince dinleyip, bu dosya ve ceza dosyalarındaki öteki delillerle karşılaştırıp değerlendirmeli ve özellikle tesbit dosyasındaki tanık imzasının gerçekten Hasan'a ait olup olmadığının imza araştırması ve karşılaştırılması yapılıp, şayet Hasan'ın mahkemede ifade vermediği, meçhul bir yalancı şahidin Hasan'mışçasına ifadesinin alındığı sonucuna varılırsa iade-i muhakeme davasının kabulü yolunda hüküm kurulmalıdır. İşbu fiil ve hukuki gerçekler gözönünde tutulmadan, eksik araştırma ve inceleme ile yazılı şekilde hüküm verilmiş olması usul ve kanuna aykırı olup bozma nedenidir.
O halde davacı Kurumun bu yönleri amaçlayan temyiz itirazları kabul edilmemeli ve hüküm bozulmalıdır.
SONUÇ : Temyiz edilen hükmün yukarda açıklanan nedenlerle BOZULMASINA, 13.11.1989 gününde oybirliğiyle karar verildi.