 |
T.C.
YARGITAY
10. Hukuk Dairesi
E: 1989/5047
K: 1989/9068
T: 12.12.1989
Yargıtay içtihatları bölümü
Yargıtay Kararı
DAVA : Davacı Ocak, Şubat, Mart. Nisan/1989 emekli aylıklarından ve yakacak zamlarından doğan alacaklarından şimdilik 675.000 TL. nin tahsiline karar verilmesini istemiştir.
Mahkeme ilamında belirtildiği şekilde isteğin kabulüne karar verilmiştir. Hükmün, davalı avukatı tarafından temyiz edilmesi üzerine, temyiz isteğinin süresinde olduğu anlaşıldıktan ve tetkik hakimi tarafından düzenlenen raporla dosyadaki kağıtlar okunduktan sonra işin gereği düşünüldü ve aşağıdaki karar tesbit edildi :
KARAR : Davacı, Akbank TAŞ. mensupları tekaüt sandığı vakfından emekli aylığı almakta olduğunu, vakıf sandığının özel bir gösterge tablosu hazırladığını, bu tablo ve memur maaş katsayısına göre emekli aylıklarını belirlediğini, katsayı değişiklerini derhal emekli aylıklarına yansıttığını, fakat Çalışma ve Sosyal Güvenlik Bakanlığı'nın 20.1.1989 T. ve 567 sayılı yazısına muhatap olunca, zam yapmaktan kaçındığını, bu nedenle, vakıf senedi hükümleri uyarınca emeklilere otomatikman zam yapılmasının mümkün bulunduğunun, Bakanlığın emeklilere zam yapılmasını durduramayacağının tesbitine ve fazlaya dair hakları saklı kalmak kaydıyla Ocak-Nisan 1989 emekli aylıkları ve yakacak zamlarından doğan 675.000 TL.nın en yüksek vadeli mevduat faizi, masraf ve avukatlık parasıyla birlikte davalı vakıf sandığından tahsiline karar verilmesini istemiştir.
Davalı Sandık, 352 sayılı Kanun Hükmünde Kararmame ve Bakanlığın yazısı uyarınca, süper emekli sandık mensuplarının maaş ve sosyal yardım zamlarına zam yapıldığını, haksız ve kanuna aykırı davanın reddini savunmuştur.
Davacının, davalı sandıktan emekli aylığı almakta iken, sandığın 3395 sayılı Kanunun geçici madde 5'den esinlenerek evvela tavan rakamı 6400 ve borçlanmaları halinde bu üst göstergeye intibak ettirileceklerini tebliğ ettiği, davacının borçlandığı, borçlanma karşılığını ödediği ve aylığının 7600 olan bir özel gösterge tablosu düzenleyip, 4.200.000 TL. borçlanmaları halinde bu üst göstergeye intibak ettirileceklerini tebliğ ettiği, davacının borçlandığı, borçlanma karşılığını ödediği ve aylığının 7600 göstergeye intibak ettirildiği, 3395 sayılı Kanun geçici madde 5'in Anayasa Mahkemesi tarafından iptal edilmesinden sonra çıkarılan 352 sayılı KHK. ve 3522sayılı Kanuna dayanarak Çalışma ve Sosyal Güvenlik Bakanlığı'nın davalı sandığa gönderdiği yazı üzerine, aylığın dondurulduğu, katsayı sosyal yardım zammının artırılmadığı konularında, taraflar arasında uyuşmazlık yoktur.
Uyuşmazlık, süper emekli aylıklarının dondurulmasına ilişkin mevzuatın 506 sayılı Kanunun geçici madde 20 kapsamına giren vakıf sandıklarını bağlayıp bağlamayacağı konusundadır.
Davacı bu mevzuatın vakıf sandıklarını kapsamadığını iddia etmekte, davalı sandık ise, sözkonusu mevzuata ve buna göre çıkarılan Çalışma ve Sosyal Güvenlik Bakanlığı yazısıyla kendisini bağlı saymaktadır.
Mahkeme, davacının iddiasını doğrulayan bilirkişi raporuna dayanarak, davayı aynen kabul etmiş, hükmü davalı temyiz etmiştir.
2709 numaralı T.C. Anayasası'nın 2. maddesinde belirlendiği üzere, Türkiye Cumhuriyeti, sosyal bir hukuk devletidir. Anayasının 60. maddesine göre "Herkes sosyal güvenlik hakkına sahiptir. Devlet, bu güvenliği sağlayacak gerekli tedbirleri alır ve teşkilatı kurar"Sosyal Hukuk Devleti, sosyal güvenliği, sağlam, etkin ve iyi bir şekilde sağlamakla yükümlüdür. Ne var ki, bu yükümlülüğün yerine getirilmesi, devletin mali kaynakları ilede ilgili ve sınırlıdır. Nitekim, Anayasanın 65. maddesinde "Devlet sosyal ve ekonomik alanlarda Anayasa ile belirlenen görevlerini ekonomik istikrarın korumasını gözeterek, mali kaynaklarının yeterliliği ölçüsünde yerine getirir" denilmiştir. Mali kaynakların yetersizliği ve ekonomik istikrarı koruma gerekleri, sosyal güvenliğin etkin, sağlam ve iyi bir şekilde yerine getirilmesini fiilen sınırlamaktadır. İşte bu imkansızlıklar, devleti, çeşitli alternatifler aramaya ve kullanmaya sevketmiştir. Aslında, herkesin sosyal güvenliğini, Devletin bizzat kurduğu bir sandıkla sağlamak gerekirken, değişik zamanlarda, toplumun değişik kesimlerini kapsayan T.C. Emekli Sandığı, Bağ-Kur, S.S.Kurumu gibi çeşitli sandıklar kurulmuş, bu yolla dahi herkesin sosyal güvenliğini sağlamak mümkün olmadığından, tesis ve dermek olarak müesseselerince teşkil edilmiş bulunan sandıklar, tesis senetlerini devletin onayladığı bir statüye eriştirdikleri ve vakıf haline dönüştükleri takdirde, bunlarında mensuplarının sosyal güvenliklerini sağlamasına izin verilmiştir. Böylece bu sandıklar, devletin asli görevi olan sosyal güvenliği sağlama yükümünü, onun izniyle kimi vatandaşlar için yerine getiren kuruluşlardır. Bu kuruluşlar, devletin asli görevi olan sosyal güvenliği sağlama yükümünü, onun adına yerine getirdiğine göre, devletin bu sandıkları üzerinde, tesis senetlerinden ve senetlerin içeriğinden, mali durumlarına kadar, geniş bir alanda denetim ve gözetim hakkının bulunması da doğaldır. Bu nedenle, 506 sayılı Kanunun geçici 20. maddesinde sandıkların vakıf biçiminde oluşturulabileceği, statülerinin ve değişikliklerinin Çalışma Bakanlığı'nca onaylanarak tekemmül edeceği, mali durumlarının üç bakanlıkça ortaklaşa kontrol ve murakabe olunacağı, bu bakanlıkların müştereken lüzum gösterecekleri tebbirlerin, sandıkları ve teşekkülleri bağlayıcı, ayrıca sandıkların sağlayacakları sosyal güvenlik haklarının içerik ve kişiler bakımından kapsamı, açıkça belirtilmiştir.
Anayasanın 2,60 ve 65. maddeleri ile, geçici 20. maddenin birlikte incelenmesinden kalkınma ve çağdaş uygarlığa erişme çabasında olan T.C. Devletinin, ülkenin ekonomik ve mali gerçekleri karşısında, tüm sosyal güvenlik örgütlerinin devlet tarafından kurulamayacağı, devletin kurdurduğu ve denetip gözetlediği örgütlerlede bu yükümlülüğün yerine getirilmesinin zorunlu olduğu gerçeğini, kabul ve teslim ettiği anlaşılmaktadır.
Bu durum, devletin sözkonusu sandıklarla, yukarda açıklanan biçimde kaçınılmaz ilgisini açıklamaktadır. Devletin, 506 sayılı Kanun geçici madde 20 kapsamına giren sandıklara karşı, ilgisiz kalamayacağı ve bunları başı boş bırakmayacağı anlaşılmaktadır.
Öte yandan, çalışanların, yaptıkları işe uygun adil bir ücret ve sosyal yardım almaları ve sonuçtada, olabildiğince eşit ve adil bir sosyal güvenlikten yararlanmaları, Anayasanın 55'inci maddesi gereğidir. Emeklilikten önce yaptıkları işler, benzer nitelikte olanların birbirinden çok farklı yaşlılık aylığı almalarnı, farklı gösterge tablolarına tabi tutulmalarının da Anayasal eşitlik ve hukuk devleti ilkeleriyle ve yukarda sözü edilen maddeleri ile bağdaşmayacağı ortadadır.
3395 sayılı Kanun geçici madde 5, kimi Anayasa maddelerine aykırı görülerek iptal edilmiş, iptal ile doğan boşluğu doldurmak için çıkarılan ve 352 sayılı KHK. ve bu Kararname hükümlerini aynen içeren 3522 sayılı Kanun, sözkonusu madde çevresinde bağlanan aylıkları dondurmuş, bu kanunun iptali için Anayasa Mahkemesi'nde bir siyasal parti tarafından açılan iptal davası reddolunmuş ve böylece katsayı artışının bir süre uygulanmaması ve sosyal yardım zammının arttırılmamasına ilişkin kuralların Anayasaya aykırı olmadığı belirlenmiştir.
3395 sayılı Kanun geçici madde 5 yürürlüğü girince, 506 sayılı Kanun geçici madde 20/1-b'deki "...enaz bu kanunda belirtilen yardımları sağlayacak.." sözcükleri uyarınca, davalı vakıf, tesis senedinde değişiklik yaparak geç. m: 5 benzeri bir borçlanmayı ve evvela tavan rakamı 6400 ve sonradanda 7600 olan bir gösterge cetvelini kabul etmiştir. İlk önce, 352 sayılı KH. Kararname, sonrada 3522 sayılı Kanun uyarınca cari katsayı ve sosyal yardım zammı bir süre dondurulunca-ve bu işlemin Anayasaya aykırı olmadığında anlaşılınca- 3395 sayılı Kanun geçici madde 5'den yararlananlar ile, geçici madde 20 kapsamındaki sandıklardan yararlananlar arasında dahi, 352 sayılı KHK. ve 3522 sayılı Kanun hükümlerinin uygulanmaması halinde, belirgin bir eşitsizliğin ve aylıklar arasında bariz bir uçurumun ortaya çıkacağı ve hele normal gösterge tablosuna tabi sigortalılar yönünden, yaşlılık aylığı dengesizliğinin, çarpıcı bir görünüm kazanacağı meydandadır. Böyle bir sonuca yol açmamak, yukarıdan beri sözü edilen ;Anayasa Kuralları ve özellikle 506 sayılı Kanun geçici madde 20/3 uyarınca, devletin görevidir. Devletin bu görevini bu madde çevresinde ve prosedürü uygulayarak, eksiksiz yerine getirmesi gerekir ve görev, sözkonusu kanunların, vakıf sandıkları pasif sigortalılarına da uygulanmasını, sandıklardan isteme yetkisini kapsar. Ancak, burada sadece Çalışma ve Sosyal Güvenlik Bakanlığı'nın işlem yapması, sonuca etkili olmamaktadır. Çünkü, uyuşmazlık, vakıf sandığıyla,bakanlık arasında değildir. Vakıf sandığıyla, üyesi arasındadır. Vakıf, müşterek tavsiye koşulunun oluşmadığı yolu bir uyuşmazlık çıkarmamış, sadece Çalışma ve Sosyal Güvenlik Bakanlığı'nın tavsiyesini yeterli sayarak, 352 sayılı KHK. ve 3522 sayılı Kanun hükümlerini uygulamış ve bu uygulamada, makro planda ve sonuçta, yukardanberi bahsedilen Anayasal ve yasal kurallara uygun düşmüş bulunduğundan, sonuca etkili görülmemiştir.
Kaldı ki, vakıf senedinin 2. maddesinde "Bu vakıf senedi hükümleri ile Sosyal Sigortalar Kanunu arasında yapılan yardımlar yönünden bir çelişme olursa, vakıf senedi hükümleri yerine adıgeçen Kanun... Hükümleri uygulanır ve gereğinde Sosyal Güvenlik Bakanlığı'nın mevzuat esasları dahilinde vereceği kararlara uyulur. Bu gibi hallerde gerekli tadilatı yapmak ve tatbikatı sağlamakla sandık idare heyeti yükümlüdür.." denilmiştir. Burada, yapılan yardımlar yönünden, vakıf senedi ile ve özellikle senedin 104 ve 107. maddeleri ile, 506 sayılı Kanunun eklentisi durumundaki 352 sayılı KHK. ve 3522 sayılı Kanun arasında, bir çelişkinin meydana geldiği belirgindir. İşte böyle hallerde, vakıf senedi Kanun hükümlerinin -yani burada 352 sayılı KHK.
3522 sayılı Kanun- uygulanacağını buyurmaktadır. Ve gene tesis senedi, Çalışma ve Sosyal Güvenlik Bakanlığı'nın, burada 352 sayılı KHK. ve 3522 sayılı Kanun uygulamasını öngören- önerisine uyulacağını ve idare heyetinin bunu sağlayacağını emretmektedir. Davalı vakıf sandığının davranışı, tesis senedinin bu kurallarına dahi uygundur.
Böylece, vakıf yönetimi, Kanunları ve vakıf senedi hükümlerini, vakfın pasif sigortalısına uygulamış bulunmaktadır. Bu işlemlerde yasa ve tesis senedine uymayan bir yön bulunmaktadır. Bu işlemlerde yasa ve tesis senedine uymayan bir yön bulunmadığından, davanın tümüyle reddine karar verilmek gerekirken, yazılı şekilde hüküm kurulması usul ve kanuna aykırı olup bozma nedenidir.
O halde, davalının bu yönleri amaçlayan temyiz itirazları kabul edilmeli ve hüküm bozulmalıdır.
SONUÇ : Temyiz edilen hükmün yukarda açıklanan nedenlerle BOZULMASINA, temyiz harcının istek halinde ilgiliye iadesine, 12.12.1989 gününde oybirliğiyle karar verildi.