 |
T.C.
YARGITAY
10. Hukuk Dairesi
E: 1989/4333
K: 1989/6455
T: 25.09.1989
Yargıtay içtihatları bölümü
Yargıtay Kararı
DAVA : Davacı, işkazasında ölen sigortalı işçilerin haksahiplerine yapılan harcamalar üzerine uğranılan Kurum zararının rücuan ödetilmesini istemiştir. Mahkeme davanın reddine karar vermiştir.
Hükmün, davacı avukatı tarafından temyiz edilmesi üzerine, temyiz isteğinin süresinde olduğu anlaşıldıktan ve tetkik hakimi tarafından düzenlenen raporla, dosyadaki kağıtlar okunduktan sonra, işin gereği düşünüldü :
KARAR : Davada, sonradan yürürlüğe konulan kanun ve kararnamelerle oluşan artışlar nedeniyle her iki sigortalının haksahiplerine ödenen gelirlerin peşin sermaye değerinin tahsili istenilmektedir. Her ne kadar, bu artışların istenemeyeceği gerekçesiyle mahkemece davanın reddine karar verilmiş isede 506 sayılı sosyal Sigortalar kanunu'nun 26. maddesinde aynen, "... ileride yapılması gerekli bulunan her türlü giderlerin tutarı ... Kurumca işverene ödettirilir.." hükmünün yeraldığı görülmektedir. Anılan maddedeki bu hükmün konuluş amacı da gözönünde tutulduğunda, sözü edilen artışların işverenden istenebileceği sonucuna varmak gerekir. Gerçi bu madde hükmünün Anayasa'ya aykırılırığı nedeniyle Anayasa Mahkemesi'ne davalar açılmış isede, bu konudaki istemlerin tümü redle sonuçlanmıştır. Öbür yandan, red kararlarının gerekçelerinde yeralan ve artışların istenilmemesi gerektiği biçiminde belirlenen Anayasa Mahkemesi görüşüne, Yargıtay katılmamaktadır. Bu görüş, gerek daire'miz ve gerekse Hukuk Genel kurulu'nun pekçok kararlarıyla hiçbir kuşkuya ve duraksamaya yer bırakmıyacak şekilde oturmuş ve yerleşmiş bulunmaktadır.
Ne var ki, kurum'un 506 sayılı kanun'un 26. maddesine dayanarak açtığı bu dava, halefilik ilkesine dayandığından, Kurum'un isteyebileceği alacak miktarının, sigortalıların haksahiplerinin, işverenden isteyebileceği miktarı (tavanı) geçemeyeceği Daire'mizin ve giderek Yargıtay'un öteden beri uyguladığı bir ilke gereği olup, bu ilke son olarak yürürlüğe giren 3395 sayılı Kanun'la yasal hüküm haline de getirlmiştir.
Bu nedenle, artış davalarında da, zamanaşımı hudutları içerisinde kalmak ve tavanla sınırlı olmak kaydıyla davanın kabulü yoluna gidilmesi, yukarıda açıklanan ilkelere uygun düşecektir. Şüphesiz, bu konuda hüküm verilirken Kurum'un açtığı ilk rücu davasından hükmedilen miktar düşülecek ve böylece mükerrer tahsil yoluna gidilmeyecektir.
Mahkemece, açıklanan bu maddi ve hukuki olgular nazara alınamaksızın, yazılı düşüncelerle davanın reddine karar verilmiş bulunması usul ve kanuna aykırı olup bozma nedenidir.
O halde, davacı Kurum'un bu yönleri amaçlayan temyiz itirazları kabul edilmeli ve hüküm bozulmalıdır.
SONUÇ : Temyiz edilen hükmün yukarıda açıklanan nedenlerle BOZULMASINA, 25.9.1989 gününde oybirliğiyle karar verildi.