 |
T.C.
YARGITAY
10. Hukuk Dairesi
E: 1988/5865
K: 1988/6203
T: 08.11.1988
Yargıtay içtihatları bölümü
Yargıtay Kararı
DAVA : Davacı, iş kazasında ölen sigortalı işçinin haksahiplerine yapılan harcamalar üzerine uğranılan kurum zararının rücuan ödetilmesini istemiştir.
Mahkeme, davanın reddine karar vermiştir.
Hükmün davacı Avukatı tarafından temyiz edilmesi üzerine temyiz isteğinin süresinde olduğu anlaşıldıktan, dosyadaki kağıtlar okunduktan sonra işin gereği düşünüldü ve aşağıdaki karar tesbit edildi:
KARAR : Davada, sonradan yürürlüğe konulan kanun ve kararnamelerle oluşan artışlar nedeniyle Sigortalının haksahiplerine ödenen gelirlerin peşin sermaye değerinin tahsili istenilmektedir. Her ne kadar bu artışların istenemeyeceği gerekçesiyle Mahkemece davanın reddine karar verilmiş isede, 506 sayılı Sosyal Sigortalar Kanununun 26. maddesinde aynen "...ileride yapılması gerekli bulunan her türlü giderlerin tutarları...işverenden alınır..." hükmünün yer aldığı görülmektedir. Anılan maddedeki bu hükmün konuluş amacında gözönünde tutulduğunda sözü edilen artışların işverenden istenebileceği sonucuna varılmak gerekir. Gerçi sözü edilen madde hükmünün Anayasa'ya aykırılığı nedeniyle iptali için Anayasa Mahkemesine başvurular olmuş isede, bu konudaki iptal istemlerinin tümü redle sonuçlanmıştır. Bir yandan, red kararlarının gerekçelerinde yer alan ve artışların istenilmemesi gerektiği biçimde belirlenen Anayasa mahkemesi görüşüne Yargıtay Katılmamaktadır. Bu görüş, gerek dairemizin ve gerekse Yargıtay Hukuk Genel Kurulu'nun pek çok kararlarıyla hiçbir kuşkuya ve duraksamaya yer bırakmayacak şekilde oturmuş ve yerleşmiştir.
Ne var ki, Kurumun 506 sayılı Sosyal Sigortalar Kanununun 26. maddesine dayanarak açtığı bu dava haleflik ilkesine dayandığından Kurumun isteyebileceği alacak miktarının, sigortalının hak sahiplerinin işverenden isteyebilecekleri miktarı (Tavanı) geçemeyeceği, Dairemizin ve giderek Yargıtay'ın ötedenberi uyguladığı bir ilke gereği olup, bu ilke son defa yürürlüğe giren 3395 sayılı kanunla da yasal hüküm halinde getirilmiştir. Bu nedenle, artış davalarında da zamanaşımı hudutları içerisinde kalmak ve tavanla sınırlı olmak kaydıyla davanın kabulü yoluna gidilmesi, yukarıda açıklanan ilkelere uygun düşecektir. Şüphesiz bu konuda hüküm verilirken, Kurumun açtığı ilk rücu davasında hükmedilen miktar düşülecek ve böylece mükerrer tahsil yoluna gidilemeyecektir.
Mahkemece, açıklanan bu maddi ve hukuki olgular nazara alınmaksızın, yazılı düşüncelerle davanın reddine karar verilmiş bulunması usul ve kanuna aykırı olup bozma nedenidir.
O halde, davacı kurumun bu yönleri amaçlayan temyiz itirazları kabul edilmeli ve hüküm bozulmalıdır.
SONUÇ : Temyiz edilen hükmün yukarıda açıklanan nedenlerle BOZULMASINA, 8.11.1988 gününde oybirliğiyle karar verildi.