 |
T.C.
YARGITAY
10. Hukuk Dairesi
E: 1988/2173
K: 1988/2150
T: 05.04.1988
Yargıtay içtihatları bölümü
Yargıtay Kararı
DAVA : Davacı, davalılardan işverene ait işyerinde 1.6.1962 tarihinden itibaren üç ay süreyle asgari ücret karşılığı geçen, Kuruma bildirilen fakat primler yatırılmayan çalışmalarının tesbiti ile anılan çalışmalarına ait yatırılmayan primlerin işverenden tahsiline karar verilmesini istemiştir.
Mahkeme, davanın reddine karar vermiştir.
Hükmün, davacı Avukatı tarafından temyiz edilmesi üzerine temyiz isteğinin süresinde olduğu anlaşıldıktan ve Tetkik Hakimi tarafından düzenlenen raporla, dosyadaki kağıtlar okunduktan sonra, işin gereği düşünüldü ve aşağıdaki karar tesbit edildi :
KARAR : Davada, 1962 yalı Haziran, Temmuz ve Ağustos aylarında, davalı işveren şirkete ait işyerinde hizmet akdi ile çalışıldığının tesbiti işyerinde hizmet akdi ile çalışıldığının tesbiti istenmiştir. Mahkemece, davanın hak düşürücü süre yönünden reddine karar verilmiştir.
Davacının, anılan işyerine 1.6.1962 tarihinde girmiş olduğunu gösterir "İşe Giriş Bildirğesi"nin işverence Kuruma verilip Kurum kayıtlarına geçtiği davacı tarafca mahkemeye sunulmuş bulunan dosya içeriğindeki 5.10.1987 gün ve 339399 sayılı Kurum cevabi yazısından anlaşılmaktadır. Diğer taraftan, 506 sayılı SSK'nun 3395 sayılı yasayla değişik 79 ncu maddesi hükümlerine göre, "yönetmelikle tesbit edilen belgeleri işveren tarafından verilmeyen veya çalıştıkları Kurumca tesbit edilmeyen sigortalılar, çalıştıklarını hizmetlerinin geçtiği yılın sonundan başlayarak 10 yıl içerisinde mahkemeye başvurarak alacakları ilam ile ispatlayabilirlerse, bunların mahkeme kararında belirtilen aylık kazanç toplamları ile prim ödeme gün sayıları nazara alınır. "İşe Giriş Bildirgesi"nin ise, maddede öngörülen "yönetmelikte tesbit edilen belgeler"den olduğu söz götürmez. Bu nedenle de, yönetmelikle tesbit edilen belgelerin işveren tarafından verilmediğinden bahsedilemez. Diğer taraftan, Kurumca da, davacının sigortalı olarak çalıştırıldığının bilinemediği ve tesbit edilemediği iddia olunamaz. Öte yandan, bu maddi ve hukuki gerçekler gözardı edilmek suretiyle hak düşürücü süre def'ini ileri sürmek, Medeni Kanunun 2'nci maddesinde ifadesini bulan eski iyi niyet kurallarına aykırı düşeceği cihetle, her iki davalının buna yönelik def'inin reddinin gerekeceği, giderek olayda olduğu gibi işe giriş bildirgesi verilmiş ise, giriş bildirgesinden sonra kesintisiz devam eden çalışmalar hakkında artık hak düşürücü sürenin geçtiğinden bahsedilemiyeceğinden ve 506 sayılı SSK'nun 3395 sayılı yasayla değişik 79 ncu madesindeki unsurların gerçekleştiği kabul edilemiyeceğinden, davanın hak düşürcü süre yönünden reddine karar verilmiş bulunması usul ve kanuna aykırı olup bozma nedenidir.
Bu durumda, mahkemece yapılacak iş, davanın esasına girilerek davacının göstereceği tanıkları dinlenilmek, taraflardan diğer delilleri sorulup - veren - yöntemince toplanılmak suretiyle isteğin gerçek olup olmadığı yolunda yeterli ve gerekli araştırma yapmak, dosyadaki delillerin tümü birlikte değerlendirilip takdir edilerek, hasıl olacak uyarınca bir karar vermekten ibarettir.
O halde, davacının bu yönleri amaçlayan temyiz itirazları kabul edilmeli ve hüküm bozulmalıdır.
SONUÇ : Temyiz edilen hükmün yukarda açıklanan nedenlerle BOZULMASINA, 5.4.1988 gününde oybirliğiyle karar verildi.