 |
Yargıtay içtihatları bölümü
Yargıtay Kararı
T.C
Y A R G I T A Y
9.HUKUK DAİRESİ
Y A R G I T A Y İ L A M I
ESAS NO : l997/16673
KARAR NO : l997/19164
MAHKEMESİ : Elmadağ Asliye Hukuk Hakimliği (İş)
TARİHİ : 23.6.1997
NO : /
DAVACI : adına Avukat Ümit Teoman
DAVALI : MKE Barutsan A.Ş. Genel Müdürlüğü adına Avukat Özlem Aral
DAVA : Davacı, ücret farkı alacağı, birleştirilmiş sosyal yardım
alacağı, vasıta yardımı, ilave tediye ve ikramiye alacağı, yıllık ücretli
izin parası ile aile ve çocuk öğrenim yardımının ödetilmesine karar
verilmesini istemiştir.
Yerel mahkeme, isteği kısmen hüküm altına almıştır.
Hüküm süresi içinde davalı avukatı tarafından temyiz edilmiş olmakla
dosya incelendi, gereği konuşulup düşünüldü:
YARGITAY KARARI
Davacı işçi davalıya ait işyerinde onun işçisi olarak çalıştığı halde
sanki işyerinde görülen işin bir bölümünün alt işverene verilmiş gibi
muvazaalı işlem yapılarak kendisinin uygulanmakta olan Toplu İş
Sözleşmesinden yararlandırılmadığını iddia ederek toplu iş sözleşmesinden
kaynaklanan kimi işçilik haklarının ödettirilmesi istemiyle iş bu davayı
açmıştır.
Davalı işveren ise, davacı ile aralarında hizmet akti ilişkisi
bulunmadığını, kendilerinden ihale ile iş alan taşeron firmanın işçisi
olduğunu, bütün yetkilerin taşerona ait bulunduğunu belirterek davanın
reddine karar verilmesini savunmuştur.
Mahkemece davacının gerçekte davalının işçisi olduğu, davalı ile dava
dışı müteahhit arasındaki ihalenin muvazaaya dayandığı kabul edilerek istek
doğrultusunda hüküm kurulmuştur.
Bu açıklamalara göre, uyuşmazlık davalı ile dava dışı müteahhit
arasında yapılan sözleşmenin muvazaaya dayanıp dayanmadığı ve bunun sonucu
olarak da davalının gerçek işveren olup olmadığı konularında toplanmaktadır.
Mahkemece sonuca varılırken; özellikle müteahhitler değiştiği halde,
davacı ile birlikte diğer işçilerin de çalışmalarını aralıksız sürdürdükleri,
işçi alma ve işten çıkarma konularında asıl yetkinin davalıya ait olduğu,
bunların dışında kalan işlerde de davalının büyük yetkilerle donatıldığı,
işçilerin, işyerlerinin denetimi ile ilgili tüm yetkilerin onda toplandığı,
aynı makinanın bir tarafında taşeronun, öbür tarafında davalının işçisinin
çalıştıkları gibi bir durumla karşılaşıldığı olguları üzerinde durulmaktadır.
Taraf şahitleri bu konularda birbirleri ile çelişkili ifadelerde
bulunmuşlardır. Gerçekten Dairemizin kararlılık kazanmış uygulamasına göre,
uzun süreden beri aynı işyerinde çalışan işçiler, müteahhitler değiştiği
halde, çalışmalarına devam ediyorlarsa, işçilerin işe alınmaları,
sözleşmelerinin feshi, ücretlerinin tesbiti gibi konularda yetkiler işyerinin
sahibi durumunda olan kişi ya da şirkette toplanıyorsa, her türlü araç ve
gereç onun tarafından sağlanıyorsa; işin bir bölümü bir başkasına verilmiş
olsa dahi, muvazaa söz konusu olacağından işyerinin sahibi gerçek işveren
kabul edilmektedir.
Somut olay yönünden bir değerlendirme yapıldığı takdirde, bu dava ile
birlikte aynı zamanda Dairemize intikal eden ve incelemeye tabi tutulan 57
adet dava dosyasının incelenmesinden bazı işçilerin sadece bir müteahhit
nezdinde, diğerlerinin ise, birkaç müteahhit nezdinde çalıştıkları
görülmektedir. Bu bakımdan sağlıklı bir sonuca varabilmek için, konunun
öncelikle tüm dosyaları içeren kapsamlı bir incelemeye ve değerlendirmeye
tabi tutulması zorunluluğu vardır. Ancak bu şekilde işyerindeki uygulamanın
muvazaalı olup olmadığı anlaşılabilecektir. Bir işçi ile ilgili dava yönünden
sınırlı inceleme yanıltıcı olabilir.
Öte yandan; Mahkemenin kararına dayanak yaptığı gerekçelerin dosya
içinde bulunan ihale sözleşmelerine, şartnameye ve ferdi hizmet
sözleşmelerine uygun düşmediği görülmektedir. Bu konuda önemle belirtmek
gerekir ki, davacının çalıştığı işyerinde, patlayıcı yani tehlikeli maddeler
üretildiği için davalı işverenin, bu yönleri dikkate alarak işyerinin
disiplinini sağlamak amacıyla, çok sıkı kayıtlar koyması ve emniyet
tedbirleri ile ilgili olarak hassas davranıp, işyerinin tehlikeden uzak bir
şekilde ve ortamda bulunması için kimi yetkileri elinde bulundurması doğal
karşılanabilir. Bundan başka; Mahkemenin işçilerin işe alınması ve işten
çıkarılması konusunda davalının yalnız başına yetkili olduğu şeklindeki
değerlendirmesinin dosya içeriği karşısında kabulü olanağı yoktur. İncelemeye
tabi tutulan dosyalarda; hizmet sözleşmesinin taşeron firma tarafından
imzalandığı, fesih halinde muhatabın taşeron olduğu, ibraname ve diğer
belgelerin taşeron muhatap kabul edilerek düzenlendiği, ücretlerin taşeron
tarafından ödendiği gibi, sigorta bildirgelerinin yine onun tarafından Sosyal
Sigortalar Kurumuna verildiği ve primlerin ödendiği görülmektedir. Ne var ki
bütün bunlara rağmen gerçek durumun ne olduğunu anlamak mümkün değildir.
Bu olgular karşısında, sorunun isabetli bir çözüme kavuşturulabilmesi
için, birlikte incelemeye tabi tutulan tüm dosyalarda adı geçen taşeron
şirketlerin öncelikle, ticaret sicili kayıtlarının celp edilerek hangi
tarihte kuruldukları, faaliyet alanlarının neler olduğu, ortaklarının adları,
merkezlerinin adresleri tesbit edilerek davalıdan iş almadan önce faaliyette
bulunup bulunmadıkları ve işi bitirdikten sonra faaliyetlerine devam edip
etmedikleri, sermaye miktarları da tesbit edilerek alt işveren olarak mı,
yoksa göstermelik bir firma şeklinde mi davalıdan iş aldıkları sorunu
çözümlenmelidir. Şayet taşeronluk vasfı mevcut olduğu sonuç ve kanaatına
varıldığı takdirde davanın reddine, aksi halde şimdiki gibi kabulüne karar
verilmelidir. Bu sonuca varılırken temizlik, yükleme, boşaltma, bakım, onarım
gibi devamlılık arzeden işlerin niçin birer yıllık sözleşmelerle ihaleye
çıkarıldığı ve taşeron firmaların davalıya ait işyeri dışında da faaliyette
bulunup bulunmadığı konularında da bir irdeleme ve değerlendirmeye tabi
tutulmalıdır.
Eksik inceleme ile hüküm tesisi hatalı olup, bozmayı gerektirmiştir.
SONUÇ: Temyiz olunan kararın yukarıda yazılı sebepten BOZULMASINA,
peşin alınan temyiz harcının istek halinde ilgiliye iadesine, 18.11.l997
gününde oyçokluğuyla karar verildi.
Başkan Üye Üye Üye Üye
E.A.Özkul E.Serim O.G.Çankaya E.Doğu U.Öztürk
(M) (M)
KARŞI OY YAZISI
Davacı işyerinde gerçekte davalı işçisi olarak çalışmasına rağmen
muvazaalı ve kanuna karşı hile teşkil eden işlemler sonucu taşeron işçisi
gibi gösterilmek suretiyle eksik veya hiç ödenmeyen bir kısım hakları ile
alacaklarının tahsiline karar verilmesini istemiştir.
Mahkeme kararında, davalı işyerinde TİS.nin uygulanmaması amacıyla
taşeron adı verilen kişiler emrinde işçi çalışıyor gibi gösterilerek
muvazaalı ve yasaya karşı hileli davranış içine girildiği tesbit edilerek
davalı kurum Toplu İş Sözleşmesi hükümlerini uygulamakla sorumlu tutulmuştur.
Mahkemenin bu tesbiti ve tesbitine gerekçe gösterdiği hususlar tamamen
dosya kapsamına ve Dairemiz ile Hukuk Genel Kurulu kararlarına uygun
düşmektedir.
Şöyle ki; davacı işçi davalıya ait işyerinde sürekli işte
çalıştırılmaktadır. Ancak hizmet akdi davalı ile değil, taşeronla yapılmış ve
pek çok işçi ile ilgili olarak belli sürelerle taşeron olarak görünen kişi
değiştiği halde işçi işini aynen ve aralıksız olarak sürdürmüştür. Bir kısım
işçi için ise işe başlama tarihlerinin yakınlığı nedeniyle henüz bu formalite
gerçekleştirilememiştir. Davalı ile taşeron adı verilen kişi arasında yapılan
sözleşmelerde işçilerin işe alınması, çalışma koşulları, çalışma saatleri,
bakım, onarım ve başka konularda tek yetkili davalı olup, yine mahkeme
kararında vurgulandığı şekilde, diğer işveren olduğu ileri sürülen ve taşeron
olarak adlandırılan kişi fabrikaya özel izinle alınmakta ve bu kişi sadece
ücret ve sosyal sigortalar primlerini ödemekle sorumlu tutulmaktadır.
Bu açıklamalardan çıkarılan sonuç şu olmaktadır. İşveren işçiler
üzerinde tek yetkili olup, tüm tasarruf yetkilerini elinde bulundurmakta,
ancak ücrete gelince TİS hükümlerinden kurtulmak amacıyla ücretten bir başka
kişiyi sorumlu tutmaktadır. Bu işlemler işverenin gerçek niyetini hiçbir
açıklamaya ihtiyaç göstermeyecek şekilde ortaya koymaktadır. İşveren
hükümleri birbiriyle çelişen sözleşmelerle gerçeklerden kaçmaya
çalışmaktadır.
İşveren, gerçekte taşeron olarak adlandırdığı kişiyle görünüşte belli
bir sözleşme yapmak üzere irade bildiriminde bulunması halinde, bu gerçek
iradeye dayanmadığı için geçerli sayılamaz.
Ayrıca, işveren taşeron olarak adlandırdığı kişiyi bazı özel
koşullarla ve müsaadeyle fabrikaya alması da, bu kişiyi diğer işveren olarak
kabul etmediğinin açık bir kanıtıdır. İşveren olarak tanımladığı kişiyi
işyerine sokmamakta davalının gerçek iradesinin bir işareti olarak ortaya
çıkmaktadır.
Nitekim davalı işverenle ilgili olarak Ankara İş Mahkemelerinden
verilen ve Dairemizce onaylanan ve örnekleri dosyada bulunan kararlardan
"...Davalı Barutsan A.Ş. muvazaalı sözleşmeler ile kendisine ait işleri ve
işçileri bir takım taşeronlara kağıt üzerinde devretmiş gibi göstermektedir
ki; bu husus Barutsan'ın asıl işveren sayılmasını engeller nitelikte
değildir.." sözleri yer almaktadır.
Nitekim Yargıtay Hukuk Genel Kurulu 1.11.1995 gün ve 1995/9-861 esas,
1995/915 sayılı kararında yukarıdaki hususların muvazaalı ve işçinin toplu iş
sözleşmesinden yararlanmasını engelleyici kanuna karşı hile olarak kabul
edilmesi gerektiğini, davacının gerçekte davalının işçisi olduğunu, asgari
ücretle çalıştırılabilmesi için görünürde bir taşeronun aracı olarak
gösterildiğini ifade etmektedir.
Bütün bu kararlar ve tesbitler Makina Kimya Endüstrisi Kurumuna ait
çeşitli işyerlerindeki uygulamaları ortaya koymaktadır.
Konu bozma kararında belirtilen araştırmayı gerektirmeyecek şekilde
açıktır.
Davalı işveren vekilinin de belirttiği şekilde, gizlilik dereceli
savunmaya hizmet veren bir kuruluşa taşeron işçisi olarak eleman
alınamayacağından, alınan işçilerin kurumun (şirketin) işçileri olduğu
belirgindir.
Davacı tanıkları beyanlarında işçilerin taşeronları tanımadıklarını,
her taşeron işi aldığında aynı işçilerle işe devam ettiğini sadece taşeronun
adının değiştiğini açıklamışlardır. İşverenin de taşeronu, onun da işyeri
sayılabilecek fabrika sahasına sokmaması ve bazı kayıtlar getirmesi de bu
beyanları doğrulamaktadır. Eğer gerçek alt işveren varsa, kendisinin de
işyeri olan bir alana girmesinin engellenmesi düşünülemez.
Bütün bu anlatımlar, mahkemenin gerçekçi tesbitleri, Makina Kimya
Endüstrisine ait işyerleri ile ilgili mahkeme ve Yargıtay kararları ile
özellikle bu davanın konusu olan işyeri ile ilgili muvazaa işlemlerini
gösterir kesin yargı kararları karşısında, davacının gerçekte davalının
işçisi olduğu, sendika üyesi olmasına karşılık asgari ücretle
çalıştırılabilmesi için kanuna karşı hile olarak muvazaalı ve toplu iş
sözleşmesinden yararlanmasını engelleyici bazı formalitelere dayanılmak
suretiyle haklarının engellenmesi yasa hükümlerine aykırı olduğundan, her
yönüyle yeterli olan mahkeme kararının gerekçesini yeterli bulmayarak
araştırmaya yönelik bozma kararına katılamıyoruz. Kararın onanması
görüşündeyiz.
Üye Üye
Ekrem Serim Utku Öztürk
|