 |
Yargıtay içtihatları bölümü
Yargıtay Kararı
T.C.
Y A R G I T A Y
Hukuk Genel Kurulu
E. 1997/14-516
K. 1997/751
T. 01/10/1997
ÖZET : Görülmekte olan ikinci dava sırasında, daha önce açılan ve
devam eden dava nedeniyle derdestlik itirazı yapılmaması ve bu nedenle ilk
davada verilen kararın kesinleşmesi halinde, bu gerçekleşen kesin hükme
dayanılarak ikinci dava reddedilmelidir.
Taraflar arasındaki "Müdahalenin men'i" davasından dolayı yapılan
yargılama sonunda; İskilip Asliye Hukuk Mahkemesince davaya dair verilen
9.6.1995 gün ve 1993/240- 1995/136 sayılı kararın incelenmesi davacı Hazine
vekili tarafından istenilmesi üzerine, Yargıtay 14. Hukuk Dairesinin 9.2.1996
gün ve 1996/314-796 sayılı ilamı ile; (...Hazine, 3.6.1992 tarihinde meralık,
iddiasına dayanarak davalı aleyhine dava açmış 4.12.1992 tarihinde dava kabul
olunmuş, 3.5.1993 tarihinde davalının vaki temyizi üzerine 18.2.1994'de
temyizden onanarak karar kesinleşmiştir. Davacı Hazine 9.7.1993 tarihinde bu
davayı açarak elatmanın önlenmesini istemiştir. Dava, yukarıdaki tarihleri
yazılı önceki davanın kesinleşmesinden evvel açıldığına göre davalı kesin
hüküm değil de ancak derdest davadan bahsederek itiraz edebilirdi. Ne varki,
derdestlik itirazı da ileri sürülmemiş olduğuna, ilk hüküm de ikinci davanın
açılma tarihinden çok sonra kesinleştiğine göre, kesin hüküm nedeniyle
davanın reddi yerinde görülmemiştir. Mahkeme işin esasına girerek deliller
değerlendirilip bir karar verilmelidir. Bu sebeplerle temyiz itirazlarının
kabulü ile hükmün bozulması gerekmiştir...) gerekçesiyle bozularak dosya
yerine geri çevrilmekle yeniden yapılan yargılama sonunda; mahkemece önceki
kararda direnilmiştir.
TEMYİZ EDEN : Davacı Hazine vekili
HUKUK GENEL KURULU KARARI
Hukuk Genel Kurulu'nca incelenerek direnme kararının süresinde temyiz
edildiği anlaşıldıktan ve dosyadaki kağıtlar okunduktan sonra gereği
görüşüldü:
Uyuşmazlığın çözümü için öncelikle dava şartı ile kesin hüküm
müesseselerinin temel hukuki esasları üzerinde durulmasında yarar vardır.
Dava şartları, mahkemenin davanın esası hakkında yargılamada
bulunabilmesi için gerekli olan şartlardır. Diğer bir anlatımla; dava
şartları, dava açılabilmesi için değil mahkemenin davanın esasına girebilmesi
için aranan kamu düzeni ile ilgili zorunlu koşullardır. O nedenle; dava
şartlarından biri olmadan açılan dava da açılmış sayılır ve derdesttir.
Mahkeme, hem davanın açıldığı günde, hem de yargılamanın her
aşamasında dava şartlarının tamam olup olmadığını kendiliğinden araştırıp,
inceler ve bu konuda tarafların istem ve beyanları ile bağlı değildir. Dava
şartları dava açılmasından, hükmün verilmesine kadar varolmalıdır. Dava
şartlarının davanın açıldığı günde bulunmaması yada bu şartlardan birinin
yargılama aşamasında ortadan kalktığının öğrenilmesi durumunda mahkeme
davanın mesmu (dinlenebilir) olmadığından reddetmesi gerekir. Bu bağlamda,
olayla sıkı bağlantısı nedeni ile hemen vurgulayalımki, dava konusu
uyuşmazlığın daha önce bir kesin hüküm ile (HUMK. Md. 237) çözümlenmiş olması
da dava şartıdır. Bu olumsuz dava şartı adıyla adlandırılır. Birinci dava ile
ikinci davanın müddeabihlerinin (konusunun), dava sebeplerinin ve tarafların
aynı olması maddi anlamda kesin hüküm oluşturur (HUMK. Md. 237). Kesin hüküm,
hem bireyler için hem de devlet için hukuki durumda bir kararlılık ortaya
koyar. Bununla, hukuki güvenlilik ve yargı erkine güven sağlandığından kamu
yararı ile doğrudan ilgilidir.
Kesin hüküm itirazı, davanın her aşamasında ileri sürülebilir ve
mahkemede; (Yargıtay'da) davanın her aşamasında kesin hükmün varlığını
kendiliğinden gözetip, davayı kesin hükümden (dava şartı yokluğundan)
reddetmesi gerekir. Yine kesin hüküm itirazı mahkemede ileri sürülmemiş olsa
dahi, ilk defa Yargıtay'da (temyiz veya karar düzeltme aşamasında) da, dahası
bozmadan sonra da ileri sürülebilir. Bu bakımdan usuli kazanılmış hakkın
istisnasıdır ve tarafların iradesine de bağlı olmayan mutlak bir tesire
haizdir. O nedenle kesin hükmün, varlığı yargılamanın bir kesiminde nazara
alınmamış olması diğer bir kesiminde ele alınmasını engellemez. Şimdi,
açıklanan hukuk kurallarının ışığında uyuşmazlığın çözümüne sıra gelmiştir.
Olayda usulün 237. maddesindeki koşulları içerir şekilde, ilk davanın ikinci
davaya karşı kesin hüküm oluşturduğu, kaldıki Yerel Mahkeme ile Özel Daire
arasında da bu konuda bir uyuşmazlık bulunmadığı açıktır. Nevarki ilk dava
henüz kesinleşmeden ikinci dava açılmış ve ikinci davanın yargılama
aşamasında ikinci dava kesinlik kazanmıştır. Bu durumda, ikinci davanın
açıldığı 9.7.1993 tarihinde, ortada şekli anlamda kesinleşmiş bir hüküm
bulunmadığından ancak dar anlamda bir kesin hükmün varlığından söz
edilebilir. Hal böyle olunca ikinci davanın açılış tarihi itibariyle dava
şartı; yok değil aksine vardır ve derdest bir dava gündemdedir. Çünkü, az
yukarıda açıklandığı üzere, davanın açıldığı tarih esas alındığında HUMK.nun
187/4 maddesi hükmünün uygulanması için aranan tüm zorunlu koşullar ikinci
davada oluşmuştur. Ne varki, davalı derdestlik itirazını ileri sürmemiştir.
Bilindiği üzere, derdestlik itirazı ilk itirazlar kapsamında olduğundan
mahkemece doğrudan gözetilemez. O nedenle mahkemenin davaya devam etmesi
usule ve yasaya uygun bulunmuştur. Hükmün kesinleşmesinden önce, süresinde
derdestlik itirazında bulunulması halinde, mahkemece (davaların ayrı
mahkemelerde açılmış olması halinde ikinci mahkeme) derdestlik itirazının
kabulüne ve ikinci davanın açılmamış sayılmasına karar vermesi, gerektiğinde
kuşku ve duraksamaya yer olmamalıdır (HUMK. Md. 194). Ancak somut olayda
olduğu gibi; derdestlik itirazı ileri sürülmez ve bu nedenle ikinci davanın
görülmesine devam edilir ve bu arada ilk davanın hükmü kesinleşirse; az
yukarıda açıklanan dava şartları ve kesin hükme ilişkin hukuk kuralları
altında sorun çözümlenecektir. Daha somut bir anlatımla ikinci davanın
yargılama safhasında ilk hüküm kesinleştiğinden gerek şekli ve gerekse maddi
anlamda kesin hükmün varlığının kabulü zorunludur. Gerçekte de kesin hüküm
dava şartlarındandır. Mahkeme, davanın açıldığı günde ya da bu şartlardan
birinin yargılama sırasında, ortadan kalktığını öğrendiği anda, esas hakkında
incelemeye girmeden salt, mesmu olmadığı için davayı reddetmekle yükümlüdür.
O halde, yargılama hangi aşamada bulunursa bulunsun dertdestlik itirazı
yapılmaması ve bu nedenle ikinci davanın yargılamasına devam edilmesi,
sırasında ve bu arada ilk dava kesin hüküm niteliğini kazanırsa, bu
gerçekleşen kesin hükme dayanılarak ikinci dava kesin hükümle
reddedilmelidir. (Bkz. Burhan Gürdoğan, Medeni Usul Hukukunda Kesin Hüküm
İtirazı, Ankara 1960, Sh.64 vd; Mustafa Çenberci, Hukuk Davalarında Kesin
Hüküm, Ankara 1965, Sh.41; İlhan Postacıoğlu, Medeni Usul Hukuku Dersleri,
İstanbul 1962, Sh.295; Hayri Domaniç, Hukukta Kaziyeyi Muhkeme ve Nisbi
Kuvveti, İstanbul 1964, Sh.28 vd; Prof. Dr. Baki Kuru, Hukuk Muhakemeleri
Usulü, 1991, Sh.3019 vd;) Açıklanan nedenler altında yerel mahkeme kararı
onanmalıdır.
S O N U Ç : Davacı Hazine vekilinin temyiz itirazlarının reddi ile
direnme kararının yukarıda açıklanan nedenlerle ONANMASINA, 1.10.1997 gününde
oyçokluğu ile karar verildi.
Birinci
Başkanvekili 4.H.D.Bşk. 7.H.D.Bşk. 2.H.D.Bşk.
A.İsmet ARSLAN M.C.Keskin H.Örmeci T.Alp
11.H.D.Bşk. 5.H.D.Bşk. 10.H.D.Bşk. 1.H.D.Bşk.
G.Eriş A.C.Göğüş E.Aktekin E.Özkaya
3.H.D.Bşk. 8.H.D.Bşk. 6.H.D.Bşk.V. K.Kadıoğlu
N.Yavuz H.Özdemir S.Tamur
S.Tükenmez İ.P.Solak H.Seyrek K.Öge
M.Oskay M.Yıldız N.Akman A.M.Çiftçi
Bozma Bozma
M.Aygün V.Canbilen A.Ertürk Ö.Aksoy
9.H.D.Bşk.V. C.Koçak E.Ertekin S.Öztuna
O.G.Çankaya
İ.Erdemir A.Güneren B.Sınmaz B.Özkaya
H.Erdoğan A.Nazlıoğlu O.Oğuz Y.Yasun
Bozma
Y.Derme E.Ertürk M.Y.Aydın A.Ekinci
Z.Akar C.Erbaş Ö.Koçak A.Alkan
|