Hukuki.NET


Yargıtay içtihatları bölümü

Yargıtay Kararı

 



     T.C.
Y A R G I T A Y
4. Ceza Dairesi	 	 	 BOZMA

	 	Y A R G I T A Y   İ L A M I

Esas  No     :1996/8022
Karar No     :1996/9095
Tebliğname No:2/25072

	Yaralama, konut dokunulmazlığını bozma ve sövme suçlarından sanıklar
 Rıza Çiçekler, Gültekin Çiçekler ile Ali Mert hakkında TCY.nın 482/3, 193/2,
 478/1, 456/4, 80, 71. maddeleri uyarınca sanık Rıza Çiçekler'in 25 ay, 20 gün
 hapis, 150.000 lira ağır para, sanıklar Gültekin Çiçekler ile Ali Mert'in
 900.000'er lira ağır para cezalarıyla hükümlülüklerine ilişkin RİZE/PAZAR
 Asliye Ceza Mahkemesinden verilen 1995/87 Esas, 1995/236 Karar sayılı ve
 22.12.1995 tarihli hükmün temyiz yoluyla incelenmesi Üst ve O yer C.Savcıları
 ile sanık Rıza Çiçekler tarafından istenilmiş ve temyiz edilmiş olduğundan;
 Yargıtay C.Başsavcılığının 8.11.1996 tarihli bozma isteyen tebliğnamesiyle
 14.11.1996 tarihinde daireye gönderilen dava dosyası, başvurunun nitelik ve
 kapsamına göre görüşüldü.
	Temyiz isteğinin reddi nedenleri bulunmadığından işin esasına geçildi.
	Vicdani kanının oluştuğu duruşma sürecini yansıtan tutanaklar,
 belgeler ve gerekçe içeriğine göre yapılan incelemede başkaca nedenler
 yerinde görülmemiştir.
	Ancak; 
	1- Davaya ve hükme dayanak işlemleri içeren duruşma tutanağının 1., 2.
 ve 3. sayfalarının duruşma yazmanınca imzalanmayarak belgelendirilmemesi,
	2-Konut dokunulmazlığını bozma ve sövme suçları nedeniyle olay yerinde
 keşif yapılarak, sanıkların girdikleri iddia edilen yerin konut ya da eklenti
 sayılan yerlerden olup olmadığı; sövme suçu nedeniyle de herkese açıklık
 (aleniyet) öğesinin bulunup bulunmadığı saptandıktan sonra sanıkların
 hukuksal durumlarının belirlenmesi gerekirken, eksik araştırma sonucu hüküm
 kurulması,
	3-TCY.nın 193. maddesinde yazılı "birçok kimseler" sözünün üçten fazla
 kişiyi anlattığı gözetilmeden, sanıklar hakkında aynı maddenin 1. fıkrası
 yerine 2. fıkrasıyla ceza verilmesi,
	4-Sövme suçundan belirlenen ağır para cezasının suç tarihi itibariyle
 300.000 lira yerine 150.000 lira olarak eksik belirlenmesi,
	5-Geçmiş hükümlülüğü bulunmayan sanık hakkında aynı suçtan öngörülen
 bir aydan ibaret özgürlüğü bağlayıcı cezanın 647 sayılı Yasanın 4. maddesi
 gereğince para ya da önlemlerden birine çevrilme zorunluluğu bulunduğunun
 gözetilmemesi,
	6-Yaralama suçunun eşe karşı işlendiğinin anlaşılması karşısında,
 TCY.nın 456/4. madde ve fıkrasıyla belirlenen özgürlüğü bağlayıcı temel
 cezanın, aynı Yasanın 457/1. madde ve fıkrasıyla artırılmaması,
	7-Sanık Rıza Çiçekler'in, eşi olan yakınan Asuman'a karşı işlediği
 aile bireylerine kötü davranma ve yaralama suçlarını aynı suç işleme
 kararıyla işlediği hususundaki kanıtlar gösterilmeden ve bu yoldaki
 uygulamanın gerekçesi de açıklanmadan hakkında TCY.nın 71. maddesi yerine 80.
 maddesinin uygulanması,
	Yasaya aykırı ve sanık Rıza Çiçekler, O yer ve Üst C.Savcılarının
 temyiz nedenleri ile tebliğnamedeki düşünce yerinde görüldüğünden HÜKÜMLERİN
 BOZULMASINA, yargılamanın bozma öncesi aşamadan başlayarak sürdürülüp
 sonuçlandırılmak üzere dosyanın esas/hüküm mahkemesine gönderilmesine,
 3.12.1996 tarihinde oyçokluğuyla karar verildi. 24.12.1996 

Sami Selçuk  Muharrem Dinç  Erol Dinç  Birol Kızıltan  Fadıl İnan
Başkan       Üye	       Üye          Üye	           Üye
  K.                                         K.

	KARŞIOY: a) Yargıtay C.G.K.nun (19.4.1993, 68/102); 4.C.D.nin
 (20.10.1992, 5806/6353 ve 14.3.1991, 120/1709) kararlarına yazdığım
 karşıoyların gerekçelerinde (YKD. Eylül, 1991, s. 1409-1412) görüldüğü üzere,
 "birkaç kimse" üç, "birçok kimse" terimi ise en az dört kişiyi anlatır
 yolundaki yerleşik yargısal görüş, yanlış verilere, daha doğrusu sanblara
 dayandığı için yerinde değildir.
	TCY.nın 188/3, 455, 459. maddelerinde, 6123 sayılı Yasa ile
 değiştirilmeden önce, 480. ve 482. maddelerinde "birkaç kişi", 193/2.
 maddesinde ise "birçok kimse(ler)" terimleri geçmekteydi. Yasa çoğu
 maddelerde kişi sayısını belli ettiği halde, bu hükümlerde sayı yerine birden
 çok kişiyi anlatan bu terimleri kullanmıştır.
	Bir çeviri metin olan T.C. Yasasındaki bu terim kargaşalığına, kaynak
 İtalyan Ceza Yasasında rastlanmamaktadır.
	Gerçekten 1889 tarihli İtalyan Ceza Yasasının, Türk Ceza Yasasının
 188/3, 193/2, 455, 459, 480 ve 482. maddelerinin aslını oluşturan
 hükümlerinde (md. 154. ayrıca 155/son, 157/2, 371, 375, 393, ve 395) tam bir
 terim birliği bulunmakta ve "ikiden çok kişi (piu persone)" denilmektedir.
 1930 tarihli italyan Ceza Yasasında da (md. 339/1, 662, 589, 590, 594/son,
 595/1) durum aynıdır.
	Bundan başka Kaynak İtalyan Ceza Yasasında geçen biri görünür biçimde
 silahlı birden çok kişi ve kılık değiştirmiş birden çok kişi terimleri (md.
 408) Türk Ceza Yasasına biri görünür şekilde silahlı bulunan ikiden ziyade
 kimseler ve kıyafetini tebdil etmiş olan şahıslar olarak çevrilmiştir (Türk
 Ceza Yasası, md. 497/2.)
	"Majno Şerhi"ndeki çeviriler de tıpkı T.C. Yasasında olduğu gibidir.
 Bunun anlamı ise şudur: Şerhteki Yasa metni de aynı biçimde çevrildiğine
 göre, Kaynak Yasa Ceza Yasasına değiştirilerek değil, çevrilerek
 aktarılmıştır.
	Görülüyor ki, Kaynak İtalyan Ceza Yasasında geçen birden çok kişi (piu
 persone) terimi, T.C. Yasasına ve "Majno Şerhi"ne, kimileyin birkaç kişi (md.
 188/3, 455, 459, 480, 482) kimileyin ikiden çok kimse ve kişiler (md. 497/2)
 kimileyin de (md. 193/2) birçok kimse biçiminde çevrilmiş bulunmaktadır.
	İtalya'da öğreti ve yargı kararlarına göre 1891 yılından bu yana T.C.
 Yasasına başka başka karşılıklarla çevrilen "piu persone" terimi, öğreti ve
 içtihatlarda iki ya da daha çok kişi olarak algılandığı ve uygulandığı, bu
 konuda bugüne değin hiç bir görüş ayrılığı ortaya çıkmadığı halde, Türkiye'de
 tutarsız çevirinin de etkisiyle, "birkaç" ve "birçok" terimleri arasında
 gereksiz yere anlamlı farklar arama çabasına girişilmiş; sonunda da,
 birincisinin üç, ikincisinin dört anlamına geldiği yolunda bir görüşe
 ulaşılmıştır. Bununla da kalınmamış, Yargıtay'ın yerinde olmayan bu görüşü,
 6123 Sayılı Yasa ile TCY.nın 480. ve 482. maddeleri yeniden düzenlenirken,
 birkaç sözcüğü üç olarak değiştirilmiş, böylece yanlışlık
 yasallaştırılmıştır.
	Oysa izlenecek yöntem ve yapılacak iş bellidir. Aynı metni aynı kişi
 çevirdiğinde bile her çevirişte aynı sözcükleri başka başka çevirmenin doğal
 ve olası bulunduğu, nitekim İtalyan Ceza Yasası ve Majno Şerhi gibi birden
 çok kişinin işbölümüyle çevrilen yapıtlarda bunun daha çok olacağı
 gözetilmeli, Kaynak Yasadaki sözcüklere bakılarak yorum yapılmalıydı. Bu
 yapılmadığı için ulaşılan sonuç, hem Yasada olmayan bir sınırlamayı getirdiği
 ve hem de yorum kurallarına aykırı olduğu için, tutarlı olmamıştır.
 Unutulmamalıdır ki, T.C. Yasası benimseme (iktibas) ve çeviri yoluyla alınmış
 bir metindir. Çeviri yanılgılarını ve tutarsızlıklarını düzeltici yorum
 (interpretation corrective) yoluyla düzeltmek yalnızca olanaklı değil,
 zorunludur da. Kaynak Yasadaki "veya" bağlacının zaman zaman bu yolla "ve"
 olarak düzeltilmesi bunun tipik örneğidir. Çünkü Türk Ceza Yasasının Kaynak
 Yasadan açıkça gerekçe gösterilmeksizin ayrılmadığı madde metinlerinde, Türk
 Ceza Koyucusunun İtalyan Yasa Koyucusuyla irade birliği içinde olduğunda
 kuşku yoktur. Bu yüzden, Kaynak İtalyan Ceza Yasasının metin ve gerektiğinde
 gerekçelerinden yararlanmak zorunludur.
	Kaldı ki, Türkiye'de birden çok anlama gelen birçok/birkaç
 sözcüklerine yeni anlamlar yüklemek, yalnızca yorum kurallarına aykırı değil,
 Yasa koyucusunun iradesini yansıtmayan sonuçlar çıkarmak anlamına da gelir.
	Nitekim TCY.nın 455 ve 459. maddelerinde bu içtihadın yanlışlığı ve
 sistemi örseleyen yanı, çarpıcı biçimde ortaya çıkmıştır. Gerçekten Yerel
 Mahkemelerin kararlarında belirttikleri gibi, birkaç kişi deyişinden üç kişi
 anlaşılmalıdır dendiğinde, TCY.nın 455/2. madde ve fıkrasında en az üç
 kişinin ölmesi aranacak; iki kişinin ölmesi halinde ise bu fıkranın değil,
 aynı maddenin ilk fıkrasının uygulanması gerekecektir. İlk fıkrada öngörülen
 ceza 2 yıldan beş yıla değin hapistir. Oysa bir kişinin ölmesi ve birinin
 yaralanmasıyla sonuçlanan ve daha hafif olan taksirli yaralamalarda dört
 yıldan on yıla değin hapis cezası verilecektir. TCY.nın sistemini alt üst
 eden böyle bir içtihadı açıklamak elbette olanaksızdır. Tek yolu ise, doğruya
 ve Kaynak Yasada benimsenen terim birliğine dönmektir.
	Yeri gelmişken ve son olarak şunu da belirteyim ki, aynı konu, T.C.
 Yasasının 459/3. maddesinin uygulanması dolayısıyla 19.4.1993 tarihinde Yüce
 C.Genel Kurulunun önüne gelmiş ve tartışmalar sırasında; daha önce yazdığım
 karşıoydan bir cümle okunarak, 6123 sayılı Yasa ile TCY.nın 480. ve 482.
 maddesindeki birkaç sözcüğünün yasa koyucu tarafından üç olarak
 değiştirilmesi olayı, bu konuda Yasa koyucunun iradesinin ortaya çıktığı ve
 bunun benim tarafımdan da kabul edildiği biçiminde gösterilmişti. Bu görüşte
 üç yanılgı vardı. Birincisi yönteme (metoda) ilişkindir. Karşı görüşteki
 seçilen cümleden öncekiyle sonrakiler okunmamış; parağraf bütünlüğü içinde
 sergilenen görüş eksik yansıtılmıştır. İkincisi de içeriğe ilişkindir. Türk
 uygulamasındaki yanlışlığın nerede başladığı, hangi noktalara değin uzandığı
 sergilenirken, aktarılan görüş şu idi. Önce yanlışlık, bir bilim ve
 dolayısıyla kurallara bağlı bir disiplin olan yorumbilime aykırı olarak
 oluşan içtihatla ortaya çıkmış, yanlışlık bulaşıcı olduğundan, Yasa koyucu
 hiçbir bilimsel temeli olmayan bu yanlışlığı, yasalaştırmıştı. Geri
 planlardaki gerekçenin de, Yargıtayın görüşü olduğu anlaşılmaktaydı. Oysa
 Yasa koyucusunca yapılacak iş, ortaya atılan görüşün doğru olup olmadığını
 incelemek ve sağlıklı sonuçlara uluşmaktı. Metodik kuşku ve bilimsel merakla
 inceleme yapılacak yerde, çoğu kez görüldüğü üzere, bu alışkanlığı bir türlü
 kazanamamış olan Yasa koyucusu, bilimsel temelden yoksun ve yüzeysel bir
 yaklaşımla, yanlışlığı yasal kata yükseltmiştir. Türkiye yasaları yaparken ve
 onları uygularken, sürgit bir yöntem yanlışlığını sık sık yinelemektedir. O
 da şudur: Bilimi uygulamaya aktaracak ve ona teslim olacak yerde, yanlış
 uygulamayı bilimselleştirmeye çalışarak bilimi teslim almak. Bu boş bir
 çabadır. Çünkü, kaynatılan su 95 ya da 105 derecede kaynamışsa, saf değildir.
 O zaman yapılacak iş, suyu damıtıp saflaştırmaktır. Oysa Türkiye, suyu
 saflaştırmak yerine kendine göre derece sistemini değiştirmeye
 çabalamaktadır. Bu ise, onu dünyadan soyutlamaktadır. Batılılaşma,
 dolayısıyla çağdaşlaşma iddiasıyla ortaya çıkılmış; ancak kullanılan
 yöntemler nedeniyle bize göre bir hukuk oluşmuştur. Üçüncüsü de, bu görüşü
 yansıtırken ulaşılan yargıya ilişkindir: Yerleşik görüş sözde istikrar
 kazanmış. İçtihat kararları bilimsel temellere dayanmazlarsa, her zaman
 tartışma gündeme gelecek demektir. Zira yanılgı eskiyip kıdem kazanınca
 bilimselleşmez, olsa olsa müzminleşir. Bu ise onu sürekli sarsacak ve
 değişime zorlayacaktır. Çünkü, bilimi dışlamak ve yanlışı savunmak
 ayrıcalığı, adı içtihat bile olsa, hiç bir kuruma tanınmamıştır. Bilgi
 çağının yaşandığı, bilgi akışının hızlandığı, küreselleşme olgusunun boy
 verdiği bir dünyada, Türkiye buna katlanamaz. Unutulmamalıdır ki, çoğunluk
 ilkesi, ancak şimdilik uyuşmazlığa son vermenin çaresidir. Yani bir bakıma
 çaresizliğin çaresidir. Son çözüm bilimsel çözümdür. Bilim ise kabul edenler,
 etmeyenler oylamasıyla değil, bilimsel araştırmanın koordinatlarına uyularak
 ulaşılan bir disiplinin adıdır.
	Belirtilen nedenlerle "birkaç/birçok" sözcüklerinin T.C. Yasasında,
 kaynak Yasadaki gibi iki ya da daha çok anlamına geldiği görüşü benimsenmeli;
 Yasadaki tutarsızlığa son verilmeli, terim birliği sağlanmalıdır.
	b) T.C. Yasası, suçların edilgin özneleri başka başka oldukları
 takdirde, kesintili (müteselsil) suç hükmünün değil, gerçek (maddi) içtima
 hükümlerinin uygulanacağına ilişkin bir kural getirmemiş; birçok yabancı yasa
 gibi, yalnızca öznel (sübjektif) bir ölçüt öngörmüştür. Bu ölçüte göre,
 insana ilişkin varlık, değer ya da yararların çiğnenmesinde ve dolayısıyla
 edilgin özne çokluğunda bile, "bir (aynı) suç işleme kararıyla"
 davranılmışsa, "kesintili suç" hükmü uygulanabilecektir. Bunun tersini
 önceden bir yargısal kural (içtihat) boyutunda algılamak, Yasanın öngörmediği
 bir öğeyi T.C. Yasasının 80. maddesine eklemek ve maddenin uygulama alanını
 darlaştırmak demektir. Bu nedenlerle eylem ve suç (ihlal) çokluğunun
 varlığını saptadıktan sonra, kasıt kavramına oranla daha genel, geniş ve
 kapsayıcı bir kavram olan "bir (aynı) suç işleme kararı" olgusunun her olayda
 var olup olmadığını, bu olgu kişinin iç dünyasını ilgilendiren bir fiili
 sorun olduğundan, doğrudanlık, yüzyüzelik ve sözlülük kurallarına göre
 duruşma yapan ilk mahkemenin kararında irdelemesi ve Yargıtay denetimini
 sağlayacak biçimde gerekçelendirilmesi zorunludur. Zira bu konuda Yargıtay,
 duruşma yapan ilk mahkemenin yerine geçemez. Yalnızca gerekçe denetimi
 yapabilir. O kadar. "Bir suç işleme kararının" varlığını saptarken, mahkeme,
 her suç çokluğunda, kuşkusuz, eylemlerin işleniş biçimlerindeki benzerlik ya
 da tekdüzelik, benzer fırsatları değerlendirme, yasa sistematiğine göre suçla
 korunan hukuki varlık, değer ya da yarar, cürmi davranışın yöneldiği maddi
 konu olan kişi ya da şeyin özellik ve başkalıkları, suçlar arasındaki zaman
 aralığı ve bunlara benzer daha bir çok dışa yansıyan verilerden
 yararlanabilir ve bunlara dayanabilir.
	Eylem ve suç çokluğu benimsenmesine karşın, yukarıda açıklanan
 nedenlerle bu suçların kesintili suç (md. 80) ya da gerçek içtima (md. 71-77)
 hükümlerinden hangisine göre birleşip kaynaştıklarının kararda tartışılması,
 tartışma sonucunda kesintili suç kabul edildiği takdirde, sanık hakkında T.C.
 Yasasının 80. maddesinin uygulanması gerekir. 
	Belirttiğim nedenlerle (3) ve (7) sayılı bozmalara katılmıyorum.

	 	 	 Sami Selçuk
	 	 	   Başkan
	 	 	     K.

	KARŞIOY: Mahkeme kararındaki olaya uygun olan gerekçelerini yeterli
 bulduğumdan sayın çoğunluğun TCY.nın 80. maddesine yönelik (7) nolu bozmasına
 katılmıyorum.

	 	Birol Kızıltan
	             Üye
	 	     K.
    
İçtihat:
Hukuk Forumlarından Seçmeler
  • [Bankalar hukuku] go to this web-site 
  • 17.06.2025 10:32
  • Türk Telekom Borç 
  • 13.06.2025 08:58
  • [Mal Paylaşımı davaları] Mal Paylaşımı dava sonucu alacak Nafakadan düşülebilir mi 
  • 12.06.2025 08:44
  • SGK sözleşmeli özel hastane Savcılığa şikayet edilebilir mi ? 
  • 11.06.2025 20:01
  • Fuzuli İşgalci Evin Demirbaşlarını Söküp Götürebilir Mi 
  • 11.06.2025 18:54


    Yeni Mevzuat

  • KDV Filo Kiralama Şirketleri (Fleetcorp) Borçlarını Devir ALan Varlık Yönetim Şirketleri 

  • Filo Kiralama Şirketlerinin Borçlarının Varlık Yönetim Şirketlerine Devri Halinde KDV 

  • Trafik kazasında kusuru olmayan alkollü sürücüye kasko hasarı ödenir 

  • Keşide tarihinin tahrif edildiği ve ibraz sürelerinin geçtiği çekler Borçlu olunmadığının Tespiti 

  • İkinci Nesil İnternet Sitelerinin Hukuki Statüsü 




  • YARGITAY KARARLARI :
    İçtihat Arama motoru anasayfa   2007   2006   2005   2004   2003    2002    2001    2000   1999    1998    1997    1996   1995   1994   1993    1992    1991    1990    1989    1988    1987    1986    1985    1984    1983    1982    1981    1980    1979    1978    1977    1976    1975    1974    1973    1927-1972

    Diğer Bölümlerimiz +
    Tüm Hukuki NET forumları + Hukuki Portal + Hukuk Haberleri + Sözleşme ve dilekçe örnekleri + Mevzuat ve bilimsel incelemeler + Hukukçu Blogları + Avukat ilanları + Videolar + Linkler + Ansiklopedi ve Sözlük +

    İçtihat Arşivi  Eski içtihat dizini