Hukuki.NET


Yargıtay içtihatları bölümü

Yargıtay Kararı

 


T.C.
Y A R G I T A Y
Onüçüncü Hukuk Dairesi

E.	1996/7752
K.	1996/8164
T.	3.10.1996

*  VAKIFLARDA TAVİZ BEDELİ 
*  TAVİZ BEDELİNİN ALINMASI

ÖZET : Vakıf malın mülke dönüşümü ve mutasarrıfına intikali için alınması
 öngörülen taviz bedeli, icare ve mukataa karşılığı olup çıplak mülkiyeti
 vakfa ait olan sahih vakıflar için sözkonusudur.

Miri arazi üzerinde, padişah ya da onun izin verdiği kişi tarafından kurulmuş
 gayri sahih vakıflarda, devamlılık arzedecek şekilde aşar ve rusumat
 vakfedilmiş olduğundan, taviz bedeli alınamaz.

(2762 s. VAK. m. 27) (Kanunname-i Arazi m. 4) (552 s. Aşar K. m. 1)

Taraflar arasındaki taviz bedeli davasının yapılan yargılaması sonunda, ilamda
 yazılı nedenlerden dolayı davanın reddine yönelik olarak verilen hükmün
 süresi içinde davacı avukatınca temyiz edilmesi üzerine; dosya incelendi,
 gereği konuşulup düşünüldü:

Davacı; Adalar, Burgaz Adası, Yalı ve Çınarlı Mevkii'nde kain, 8/41 ada, 30
 parsel sayılı 150/1950 arsa paylı (A) blok birinci kat numaralı bağımsız
 bölümün maliki olduğunu, tapu kaydının gayri sahih vakıflardan olan Şehzade
 Sultan Mehmet Vakfı şerhini taşıdığını, satış işlemi sırasında 150.000.000
 TL. Vakfiye karşılığını davalının talep etmesi üzerine zorunluluk altında
 ödediğini öne sürerek, 7.6.1995 ödeme tarihinden itibaren faizi ile tahsiline
 karar verilmesini istemiştir.

Davalı; 4103 sayılı Yasanın 1. maddesince, 5.6.1935 tarihli, 2762 sayılı
 Vakıflar Yasasının 27. maddesinin değiştirilerek sahih, gayri sahih tahsisat
 kabilinden vb. gibi vakfın türüne göre ayrım yapılmaksızın taşınmazı taviz
 karşılığına tabi tutulduğunu, taviz bedelinin de anılan yasa hükmünce
 alındığını savunmuş, davanın reddini dilemiştir.

Mahkemece; 4103 sayılı Yasanın 18.4.1995 tarihinde yürürlüğe girmesinden sonra
 7.6.1995 gününde taviz bedelinin alındığı, o nedenle anılan Yasanın 1.
 maddesi hükmünce vakfın taviz bedeline tabi olduğu kabul edilmiş, davanın
 reddine karar verilmiştir.

Hüküm, davacı tarafından temyiz edilmiştir.

Uyuşmazlığın çözümü, 18.4.1995 tarihinde yürürlüğe giren 4103 sayılı Yasanın
 1. maddesi ile getirilen değişikliğin hukuki yorum ve tahlilinde
 toplanmaktadır. Somutlaştırılmış diğer bir anlatım şekliyle ele alındığında;
 anılan yasanın sırf; AŞAR VE RUSUMUN tahsisi ile oluşturulan vakıflarda
 uygulanıp uygulanmayacağı sorununun açıklığa kavuşturulması gerekmektedir. O
 nedenle bu sorun irdelenirken öncelikle; yalnızca Aşar ve Rusumun
 vakfedildiği vakıflar konusu açıklanmalı daha sonra, 4103 sayılı Yasanın
 yürürlüğe girmesinden önceki, bu tür vakıflarla ilgili kazai içtihatlar
 sergilenmeli, daha sonra 4103 sayılı Yasanın bu tür vakıflar yönünden
 anlamının nelerden ibaret olduğu belirlenmelidir.

Gerçektede rakabe (çıplak) mülkiyeti vakfa ait sahih vakıfların taviz bedeline
 tabi olduğunda kuşku ve duraksamaya yer olmadığına göre, inceleme konusu
 sorun; yalnızca devlete ait (miri) arazi üzerinde padişah ya da onun izin
 verdiği kişi tarafından kurulmuş gayri sahih vakıflar için 4103 sayılı
 Yasanın ifade ettiği anlam aydınlanmalıdır. Açıklanan bu çözüm yönteminden
 yola çıkıldığında, eski hukukumuza göre "Gayri Sahih Vakıflar" kurumunu ele
 almak öncelik taşımaktadır. Hemen belirtelimki, Gayri Sahih Vakıflar doğrudan
 miri arazi (arazi-i emiriyye) ile ilgilidir. "Arazi-i Emiriyye (Arz-ı
 Memleket, Arz-ı Havz) zata ait mülkiyeti devlette olan ve hükümetçe muayyen
 şahıslara tefviz olunan yerlerdir" (bkz. İsmet Sungurbey, Ebül'ula Mardin;
 İstanbul 1988, sh. 101). Sahih olmayan (tahsisat kabilinden olarak)
 vakıfların durumu üç türe ayrılabilir:

1- Yalnızca a'şar ve rusumatı (resim ve vergileri) tahsisat kabilinden olarak
 bir cihete vakfedilenler. Bu türde; "Rakabe'si Beyt-ül Mal'e ait olan miri
 arazinin tasarruf hakkı Vakfa tahsis edilmemektedir.

2- Miri arazinin "rakabe'si (çıplak) Beyt-ül Mal'de kalıp, a'şar ve rusumatı
 da yine beyt-ül mal'e ait olmakta, sadece "tasarruf hakkı" (hukuki
 tasarrufiyesi) bir cihet vakf ve tahsis edilenler.

3- Sadece "rakabesi (çıplak mülkiyeti) beyt-ül mal'de kalmak üzere; hem a'şar
 ve rusumatı hem de tasarruf hakkı (hukuk-ı tasarrufiyesi) vakfedilenler (bkz.
 Hüseyin Hatemi, Medeni Hukuk Tüzel Kişileri, I., İstanbul, 1979, sahife
 681-683).

Az yukarıda açıklanan temel hukuki tanımlardan sonra şimdi 2762 sayılı
 Vakıflar Yasasının konuyla bağlantılı maddelerinin izahına sıra gelmiştir.

Medeni Yasaca vakıf yönünden getirilen yeni hükümler ile eski vakıfların
 hukuki statüsünü bağdaştırmak ve bunların uygulanmasında amaçlarına aykırı
 şekilde ortaya çıkacak olumsuzlukları gidermek, en önemlisi eski vakıfların
 günün koşullarına intibakının sağlanması için 2762 sayılı Vakıflar Yasası
 kabul edilmiş, böylece eski mülhak ve mazbut Vakıflar yeni bir hukuki konum
 içine alınmış, icareteynli ve mukataalı vakıfların da tasfiyesi
 amaçlanmıştır.

Bu amaç doğrultusunda 2762 sayılı Yasanın yürürlüğe girdiği tarihten itibaren
 vakfa ait taşınmaz malların icareteyine veya mukataaya bağlanması
 yasaklanmış, eskiden konulmuş olanların da tasfiyesi yönünde yeni hükümler
 getirilmiştir.

Bu hükümlerin başlıcaları; 2762 sayılı Yasanın 27, 29 ve 30. maddeleridir.
 Anılan maddelerde kabul edilen ana kural; mukataalı toprakların ve
 icareteyinli taşınmazların mülkiyetlerinin yirmi misli bir taviz bedeli
 karşılığında mutasarrıflarına geçirileceği on yıl içinde taviz verilmek
 koşulu ile icareteyin ve mukataa kayıtları terkin edilmemiş olanların
 mülkiyetlerinin ise on yıl sonunda kendiliğinden mutasarrıfına geçeceği
 vakfın hakkının da ivaz'a dönüşeceği, taşınmazın tamamının ivaz karşılığında
 birinci derecede ve birinci sırada ipotekli kabul edileceği ve yine tavizler
 tamamen ödenmedikçe taşınmazın temliki tasarrufuna ilişkin hukuki
 muamelelerin tapu kaydına tescil olunmayacağı şeklinde açıklanmıştır.

Vakıf malın mülke dönüşümü ve mutasarrıfına intikali için yasaca alınması
 öngörülen "TAVİZ BEDELİ" icare ve mukataa karşılığıdır. O nedenle bedel
 ödenmedikçe o mal üzerinde temliki tasarruflar tapu idaresince tescil
 olunamayacağı için "TAVİZ BEDELİ"ni "gayri menkul mükellefiyeti" olarak kabul
 edilmelidir "bkz., 12 Haziran 1940 günlü Tesfir Kararı; Uyuşmazlık
 Mahkemesi'nin 13.7.1981 tarih, 5/15 ve 28.12.1981 tarih, 13/22 sayılı
 kararları; Yargıtay HGK.'nun 19.9.1990 tarih, 1990/1-334-417 K.).

Öncelikle belirtelimki, taviz bedeline tabi olan vakıf şerhli taşınmazlar,
 rakabe (çıplak) mülkiyeti vakfa ait "Sahih Vakıf"lardır. Devlete ait (miri)
 arazi üzerinde padişah veya onun izin verdiği kişiler tarafından kurulmuş
 Gayri Sahih Vakıflar taviz bedeline tabi değildir. Tahsis ve irsat kabilinden
 sahih olmayan vakıfların çoğunun yalnızca aşar vergi ve resimlerin bir hayır
 amacına tahsisi sonucu vücuda getirildiğide bilinen bir gerçektir. O nedenle,
 gerek sahih (mülk araziden oluşan vakıf); gerekse sahih olmayan vakıf
 malların önceleri vakfı tarafından onarımı, yeniden yapılması olanakları
 yaratılmış. Ne var ki; deprem gibi tabii afetler yüzünden vakfın amaca
 yönelik gücü ortadan kalkar hale gelince; mukataa ve icareteyn usulü zorunlu
 koşullar altında hasıl olmuştur. Bu olgu karşısında, mukatada; vakıf
 taşınmaz, kendi olanakları ile vakıf tarafından inşa ve onarılmasının mümkün
 olmaması nedeniyle bina yapmak, ağaç, bağ kütüğü veya bağ kütüğü dikmek ve
 bunların durması karşılığında vakfa her yıl maktu bir zemin kirası ödenmek
 suretiyle kiralandığı benimsenmiştir. Ayrıca, yapılan bina ve dikilen ağaçlar
 yapanın ve dikenin sayılmış, ölüm halinde bunların mirascılara intikal
 edeceği, mukataanın (kira karşılığının) verildiği sürece mukavelenin
 feshedilemiyeceği ve taşınmaz üzerinde yapılan muhtesatların
 kaldırılamayacağı kabul edilmiştir.

İcareteynde ise; vakıf binaların yanması ve inşa yönünden vakfa bir ekonomik
 güç sağlanamaması, vakfın niteliği itibariyle kısa süreli bir kiralama
 ilişkisinede istekli çıkmasının mümkün olmaması gerçeği karşısında
 "icareteyn" adı altında bir nevi süresiz kiraya benzeyen usul üstün
 görülmüştür. Bu usulde; kiracısından kıymetine eşit "muaccele" adı verilen
 peşin bir bedel alınıp, yanan vakıf binası vakıf tarafından yeniden
 yaptırılıp, onarılarak, her yıl "muaccele" denilen cüzi bir bedel
 karşılıığında süresiz olarak kiracılara "mutasarrıfına" bırakılacağı bu
 tasarruf hakkınında mirasçılara intikal edeceği kararlaştırılmıştır. 17 Şubat
 1341 tarih, 552 sayılı Aşarın İlgası ve Yerine İkame Edilecek Mahsulatı Arazi
 Vergisi Hakkındaki Kanunla; Devlet, gerek öşür ve gerekse bedel-i öşür
 mukataasından vazgeçtiği taşınmazın vakıfla ilgisinin koptuğu çok açıktır. O
 nedenle "aşar ve rusumatı vakıf ve tahsis edilmiş" taşınmazlar için taviz
 bedelinin alınmayacağında duraksama olmamalıdır. Ayrıca; bu tür vakıflar
 arazi, arazi-i emriye (miri arazi) hükümlerine tabi olup Medeni Yasanın
 yürürlüğe girmesi ile devletin kuru mülkiyet (rakabe) üzerindeki hakkı son
 bulup, mutasarrıfın özel mülkü haline geldiğinden Vakıflar Yasası
 hükümlerinin uygulanmasından ve taviz bedeli ödenmesinden de söz edilemez
 (bkz. Arazi Kanunnamesi m. 4; Karina Badizade Ömer Hilmi Efendi,
 Ahkam'ulevkaf md. 137).

Esasen kökleşmiş yargı inançları ve öğreti de bu görüşü sapma göstermeden
 sürdürmektedir.

Gerçekten, 17 Şubat 1341 (1925) tarihli ve 552 sayılı Aşarın İlgası İle Yerine
 İkame Edilecek Mahsulat-ı Araziyye Vergisi Hakkında Kanun ile aşar ilga
 edildiğinden, aşarın tahsisi de konusuz kalmış ve böylece bu tahsis
 kendiliğinden son bulmuş sayılır. O nedenle taviz bedeli ödenmesinin bir
 anlam ve gereği bulunmamaktadır (bkz., Sungurbey, age., sh. 107; Hatemi,
 age., sh. 707; İhsan Özmen, Eski ve Yeni Hukukumuzda Gayrimenkul Mevzuatı,
 Ankara 1986, sh: 1378; Şurayı Devlet Tazminat Dairesi'nin, 31.12.1937 tarih
 ve 52/76 sayılı mütalaası).

Tüm açıklananların ışığı altında; yalnızca aşar ve rusumatın vakfedildiği
 haller bakımından taviz bedelinin anlamsız ve konusuz kaldığı gibi dava
 konusu yapılmamış olan taşınmaz maliklerinin tapu belgelerinde yer alan bu
 tür vakıf şerhleri dahi kendiliklerinden yok hükmünde sayılırlar ve
 mutasarrıflarının tasarruf hakları kendiliğinden mülkiyete dönüştüğünün
 kabulü gerekir. Yasaların anayasaya uygun biçimde yorumlanması kurallarına
 özen gösterilmelidir.

Hal böyle olunca; 4103 sayılı Yasanın, Vakıflar Yasasının 27. maddesini
 değiştiren hükmünün yürürlüğe girdiği 18.4.1995 tarihinden önce bu
 mutasarrıflar, aşar ve rusumatın vakfedildiği taşınmazlarda mülkiyet hakkını
 kazandıklarında kuşku ve duraksamaya yer olmamalıdır. O nedenle; 4103 sayılı
 Yasa mevcut olmayan bir konuda özellikle kazanılmış hakları ortadan kaldırır
 nitelikte bir hüküm getirdiği çok açıktır. Bu durumda boşlukta kalan ve
 dayanağı olmayan yasanın uygulama olanağından da söz edilemez. Bu bağlamda;
 4103 sayılı Yasanın yalnızca aşar ve rusumatın vakfedilmiş bulunduğu
 taşınmazlar hakkında (sahih olmayan vakıf) yürürlüğe girdiği 18.4.1995
 tarihinden sonrada uygulama alanı bulunmadığı sonucuna kavuşulmuştur.
 Uyuşmazlığın konusunu oluşturan; Büyükada, Heybeliada ve Burgaz Adaları'ndaki
 "Şehzade Sultan Mehmet Vakfı" gayri sahih vakıf türünde olduğu, aşar ve
 rusumatın vakfedildiği devamlılık arzeden Yargıtay içtihatlarıyla, öğretinin
 görüşleriyle saptanmış, böylece gerçekleşen bir hukuki olgu haline gelmiştir.
 Bu durumda hukuki dayanaktan yoksun vakıf şerhini taviz bedelinin haksız
 iktisap kuralları atında ödenmesine karar verilmelidir.

Mahkemece; 4103 sayılı Yasanın yorumunda hataya düşülerek davanın kabulü
 yerine yazılı şekilde reddine ilişkin hüküm kurulması usule ve yasaya
 aykırıdır. Bozma nedenidir.

S o n u ç : Temyiz olunan yerel mahkeme kararının açıklanan nedenlerle davacı
 yararına (BOZULMASINA), peşin harcın istek halinde iadesine, 3.10.1996
 gününde oybirliğiyle karar verildi.


    
İçtihat:
Hukuk Forumlarından Seçmeler
  • Clicking Here TLO lookup 
  • 02.05.2025 08:42
  • 2. küçük dairemde kira artış anlaşmazlığı 
  • 29.04.2025 15:42
  • Sözleşmede anarak whatsapp yazışmalarının yasal bildirim kanalı ilan edilmesi. 
  • 29.04.2025 00:17
  • Sözleşmedeki "görüş alınarak" ifadesi, görüşü alınan tarafa eylemi engelleme hakkı verir mi? 
  • 29.04.2025 00:03
  • [Babalık davaları] Evlat edinilen çocukların eski baba adı değişimi hk. 
  • 27.04.2025 11:06


    Yeni Mevzuat

  • KDV Filo Kiralama Şirketleri (Fleetcorp) Borçlarını Devir ALan Varlık Yönetim Şirketleri 

  • Filo Kiralama Şirketlerinin Borçlarının Varlık Yönetim Şirketlerine Devri Halinde KDV 

  • Trafik kazasında kusuru olmayan alkollü sürücüye kasko hasarı ödenir 

  • Keşide tarihinin tahrif edildiği ve ibraz sürelerinin geçtiği çekler Borçlu olunmadığının Tespiti 

  • İkinci Nesil İnternet Sitelerinin Hukuki Statüsü 




  • YARGITAY KARARLARI :
    İçtihat Arama motoru anasayfa   2007   2006   2005   2004   2003    2002    2001    2000   1999    1998    1997    1996   1995   1994   1993    1992    1991    1990    1989    1988    1987    1986    1985    1984    1983    1982    1981    1980    1979    1978    1977    1976    1975    1974    1973    1927-1972

    Diğer Bölümlerimiz +
    Tüm Hukuki NET forumları + Hukuki Portal + Hukuk Haberleri + Sözleşme ve dilekçe örnekleri + Mevzuat ve bilimsel incelemeler + Hukukçu Blogları + Avukat ilanları + Videolar + Linkler + Ansiklopedi ve Sözlük +

    İçtihat Arşivi  Eski içtihat dizini