 |
Yargıtay içtihatları bölümü
Yargıtay Kararı
T.C.
Y A R G I T A Y
Ceza Genel Kurulu
E. 1996/4-71
K. 1996/83
T. 16.4.1996
* GÖREVİ SIRASINDA HAKİME HAKARET
* DAVAYA SÖZLÜ OLARAK KATILMA İSTEMİ
* USULÜNE UYGUN OLMAYAN KATILMA KARARI
* MAĞDURUN TEMYİZ HAKKI
ÖZET : CMUK.nun 366. maddesindeki usule uygun biçimde dilekçe ile veya zapta
geçirilmek üzere zabıt katibine beyanda bulunmak suretiyle davaya katılma
isteğinde bulunmayan suçtan zarar gören mağdurun, duruşmadaki sözlü beyanına
itibar edilerek davaya katılmasına karar verilmesi, mağdura müdahil sıfatını
bahşetmeyeceği gibi, davayı temyiz etme hakkı da vermez.
(1412 s. CMUK. m. 365, 366) (765 s. TCK. m. 268)
Görevi sırasında hakime hakaret suçundan sanık Naim'in beraatine ilişkin,
(Çemişgezek Asliye Ceza Mahkemesi)'nce 2.2.1995 gün ve 13-4 sayı ile verilen
kararın, şikayetçi tarafından temyizi üzerine dosyayı inceleyen Yargıtay
Dördüncü Ceza Dairesi'nce, 30.1.1996 gün ve 8646-679 sayı ile; esastan
inceleme yapılarak usul ve yasaya uygun bulunan hükmün onanmasına karar
verilmiştir.
Yargıtay C. Başsavcılığı ise, 1.4.1996 gün ve 43732 sayı ile; (Katılma isteği
dilekçe ile veya beyanın zabıt katibi tarafından zapta geçirilmesi ve zaptın
hakim tarafından havale edilmesi suretiyle yapılmalıdır. Dosyada şikayetçi,
duruşmadaki beyanında davaya katılma isteğini açıklamış, beyan duruşma
tutanağına geçirilmiş ve şikayetçinin davaya katılmasına karar verilmiştir.
Bu katılma kararı usule uygun değildir. Şikayetçiye davayı temyiz etme hakkı
vermez. Bu nedenle, Özel Daire onama kararı kaldırılarak temyiz isteğinin
reddine karar verilmelidir) açıklaması ile itiraz etmiştir.
Dosya, Yargıtay Birinci Başkanlığına gönderilmekle; Ceza Genel Kurulu'nca
okundu, gereği konuşulup düşünüldü:
İncelenen dosyaya göre;
Özel Daire ile Yargıtay C. Başsavcılığı arasındaki uyuşmazlık, şikayetçinin
katılan sıfatını kazanıp kazanmadığı ve bunun sonucu olarak hükmü temyize
haklı bulunup bulunmadığı hususundadır.
1412 sayılı Ceza Muhakemeleri Usulü Kanununun Beşinci Kitap İkinci Faslında,
365 ve sonra gelen maddelerinde düzenlenmiş bulunan Müdahale Yolu İle Dava;
suçtan bireylerin de doğrudan doğruya zarar görmeleri durumunda, bireyin de
koğuşturma görevinde rol alabilmesini olanaklı kılmaktadır. Her ne kadar
koğuşturmayı hukuken teşkilatlanmış toplum olan Devletin ilgili makamları (C.
Savcısı) yapmakta ise de, iddia makamını C. Savcısı ile birlikte bireyin de
işgal etmesi, kamu davasına suçtan zarar gören bireyin katılması demektir.
CYUY., bu müesseseyi kısaca kamu davasına katılma olarak düzenlemektedir.
Kamu davasına katılmada asıl ceza davası tekdir. Davanın tek olması,
katılmanın tali bir dava olmasına engel değildir. Zira, katılma isteği
hakkında mahkemenin kabul veya red biçiminde bir karar vermesi gerekmektedir.
Bu haliyle kamu davasına katılma asıl ceza davasının ötesinde ayrı bir
davadır.
Kamu davasına katılma ayrı bir dava olduğuna göre, zamanı ve yöntemi nasıl
olacaktır? CYUY.na göre, kamu davasına katılma soruşturmanın her halinde
olanaklıdır. 3206 sayılı Yasa ile ilk soruşturma kaldırılmış olduğuna göre,
soruşturma sözcüğünden son soruşturmayı anlamak gerekir. Bu demektir ki,
hazırlık soruşturması sırasında kamu davasına katılma olanaklı değildir.
Esasen bu, hazırlık soruşturmasının tabiatında vardır. Zira, henüz açılmış
bir kamu davası bulunmadığı gibi, kamu davasına katılma hususunda karar
verecek merciin önüne dava gelmişte değildir. Çünkü, kamu davasına katılma
isteği sözkonusu olduğunda, merci yani mahkeme C. Savcısından görüşünü
sorduktan sonra, bu hususta bir karar verecektir.
Kamu davasına katılmayı, bir dava olarak kabul ettiğimize göre, dava
açılmasında aranan özelliklerin aranacağı kuşkusuzdur. Bir davanın
açılmasında sıfat, istek ve zaman koşulları önemlidir.Sıfatı bulunmayan bir
kimsenin dava açma hakkı da yoktur. Bunun yanında dava açılabilmesi bir şekil
koşuluna da bağlıdır. Örneğin, temyize başvurmak bir davadır. Temyize
başvuracak kişinin istekte bulunması gerekmektedir. Bu istek dilekçe ile veya
zapta geçirilmek üzere zabıt katibine beyanda bulunulması ve bu zaptın hakime
havale ettirilmesi suretiyle olur. Bir istisnası CYUY.nın 305. maddesinde
düzenlenmiştir. Onbeş sene ve ondan yukarı hürriyeti bağlayıcı cezalar ile
ölüm cezalarına ait hükümler Yargıtay'ca kendiliğinden incelenir. Bunun
dışında temyiz davası açılabilmesi için yukarıda açıklandığı biçimde istekte
bulunulması gerekir. Başka şekilde dava açmak olanağı yoktur.
Keza, davanın ilanihaye açılabilmesi sözkonusu değildir.Belli bir zaman
diliminde açılmaması durumunda, zamanaşımı veya hak düşürücü süre engeliyle
karşı karşıya kalır. Örneğin, temyiz davasında süre, kararın tefhim veya
tebliğinden itibaren bir haftadır.
Kamu davasına katılmada da bir sürenin bulunduğu kuşkusuzdur. Davanın açıldığı
andan itibaren hüküm verilinceye dek, yani son soruşturma aşamasında katılma
isteğinde bulunabilir. Bu demektir ki, hazırlık soruşturması sırasında olduğu
gibi, yasa yolu aşamasında da davaya katılma olanağı yoktur. Ancak, hüküm
herhangi bir nedenle bozulur ve tekrar son soruşturma aşamasına dönülürse
yeniden hüküm verilinceye dek davaya katılma olanaklıdır.
Bu açıklamalardan sonra uyuşmazlığın esasına bakmak gerekirse; kamu davasına
katılma da yöntem (usul) nasıl olmalıdır? Kamu davasına katılma tali bir dava
olduğuna ve kural olarak bir davada bulunması gereken isteğin dilekçe ile
veya zabıt katibine yapılacak beyanın zapta geçirilmesi ve hakime havale
ettirilmesi suretiyle yapılması gerektiğine göre, kamu davasına katılmada
farklı bir yöntemin geçerli olduğu söylenemez. Esasen CYUY.nın 366.
maddesinde katılma yöntemi açık bir biçimde düzenlenmiştir. BUNA GÖRE;
KATILMA, MERCİİNE VERİLECEK BİR DİLEKÇE VEYA TUTANAK DÜZENLENMEK ÜZERE ZABIT
KATİBİNE YAPILACAK BİR BEYANLA OLUR. BU TUTANAK HåKİME TASDİK ETTİRİLİR.
Bu merci, C. Savcısını dinledikten sonra davaya katılma isteği hakkında olumlu
veya olumsuz bir karar verir.
Demekki, katılma isteği dilekçe veya tutanak düzenlenmek üzere zabıt katibine
yapılacak bir beyanla olur. Bunun dışında kalan bir yöntemle, (duruşmada
sözlü olarak katılma isteğinde bulunmak gibi...) davaya katılma isteğinde
bulunulamaz. Esasen bu husus, 15.3.1939 gün ve 39/28; 16.5.1945 gün ve 27/10
sayılı İçtihadı Birleştirme Kararlarında açık bir biçimde vurgulanmış olup,
Ceza Genel Kurulu ile Özel Dairelerin duraksamasız uygulamaları da bu
yöndedir.
Hatta bu nedenle, geçen yasama döneminde Hükümet, TBMM.'ne sunduğu "1412
sayılı Ceza Mahkemeleri Usulü Kanununda ve Bazı Kanunlarda Değişiklik
Yapılmasına Dair Yasa Tasarısı"nın 42. maddesi ile CYUY.nın 366. maddesini;
"Müdahale, kamu davasının açılmasından sonra mahkemeye müdahale istemini
içeren sözlü başvurunun mahkeme tutanağına geçirilmesi suretiyle olur.
Duruşma sırasında şikayeti içeren beyan üzerine, şikayetçiden müdahale yolu
ile davaya katılmak isteyip istemediği sorulur.
C. Savcısının dinlenmesi veya yazılı görüşünün alınmasından sonra davaya
müdahale istemesinin uygun olup olmadığına karar verilir" biçiminde
değiştirmek üzere girdişimde bulunmuş, ancak bu tasarı yasalaşamamıştır.
Görüldüğü üzere, Hükümetin yukarda açıklanan bu tasarısı ve TBMM. Adalet
Komisyonu'ndaki çalışmalar sırasında yasa koyucu, davaya katılma usulünü
değiştirmek ve genişletmek istemiş, duruşmada tutanağa geçirilen sözlü beyan
ile veya şikayetçi olduğunu söyleyen suçtan zarar gören kişinin davaya
mühadil olarak girip girmeyeceğinin sorulması suretiyle belirlenmesi ve C.
Savcısından görüşü alındıktan sonra bu hususta olumlu veya olumsuz bir karar
verilmesi gerektiğini düzenlemek istemişse de, bu husus yasalaşmamıştır.
O halde, mevcut düzenlemeye göre; duruşma tutanağına geçirilecek sözlü beyan
katılma isteği olarak kabul edilip, bu hususta katılma kararı verilmesi
yasaya uygun değildir.
Usulüne uygun biçimde davaya katılmasına karar verilmeyen şikayetçinin de
hükmü temyize hakkı yoktur.
Suçtan zarar gören mağdur Gürsel'in dilekçe ile veya tutanak düzenlenmek üzere
zabıt katibine beyanda bulunmak suretiyle, usulüne uygun biçimde davaya
katılma isteğinde bulunmadığı, şikayetçi sıfatıyla dinlendiği 22.9.1994
tarihli duruşmada sözlü olarak davaya katılmak isteğini açıkladığı, bu
isteğin duruşma tutanağına geçirildikten sonra davaya katılmasına karar
verildiği anlaşılmaktadır.
Bu durumda, CYUY.nın 366. maddesindeki usule uygun biçimde dilekçe ile veya
zapta geçirilmek üzere zabıt katibine beyanda bulunmak suretiyle davaya
katılma isteğinde bulunmayan, şikayetçinin duruşmadaki sözlü beyanını usulüne
uygun katılma olarak kabul edip davaya katılmasına karar verilmesi
şikayetçiye müdahil sıfatını bahşetmeyeceği gibi davayı temyiz etme hakkı da
vermez. Bu nedenle itirazın kabulüne, Özel Daire onama kararı kaldırılarak,
şikayetçinin temyiz isteminin CYUY.nın 317. maddesi uyarınca reddine karar
verilmelidir.
* Kurul Üyesi Yücel Kocabay; "Özel Daire kararının yerinde bulunduğunu
belirterek" karşı oy kullanmıştır.
S o n u ç : Açıklanan nedenlerle, Yargıtay C. Başsavcılığı itirazının
kabulüne, Özel Daire onama kararı kaldırılarak, şikayetçinin temyiz isteminin
CYUY.nın 317. maddesi uyarınca reddine, 16.4.1996 tarihinde yasal oyçokluğu
ile karar verildi.
|