 |
Yargıtay içtihatları bölümü
Yargıtay Kararı
T.C.
Y A R G I T A Y
Hukuk Genel Kurulu
Sayı
Y A R G I T A Y İ L A M I
Esas Karar
96/2-296 96/424
29.5.1996
Özet :Zamanaşımı tenkis davasının hem tesbit hem de eda bölümünü
kapsar. Tenkis davası açılmasını haklı kılacak vakıyı öğrenmek sürenin
işlemeye başlaması için kafidir.
Tenkis davası da kısmi dava olarak açılabilir. Bu halde zamanaşımı o
kısım için kesilir.
Taraflar arasındaki tenkis davasından dolayı yapılan yargılama
sonunda; Muratlı Asliye Hukuk Mahkemesince davanın kabulüne dair verilen
4.10.1995 gün ve 1994/128-1994/166 sayılı kararın incelenmesi davalı vekili
tarafından istenilmesi üzerine, Yargıtay 2. Hukuk Dairesinin 25.4.1995 gün ve
1995/2146-5071 sayılı ilamı ile (... Davalı vekilinin süresinde derdestlik
itirazında bulunduğu ve davacı tarafından buna karşı çıkmadığı
anlaşılmaktadır. Derdestlik itirazı ilk itirazlardan olup hadise şeklinde
incelenerek sonuçlandırılması gerekir.
Mahkemece yapılacak iş derdest olduğu ileri sürülen davaya ait dosyayı
celbedip incelemek ve öncelikle bu konuda bir karar vermekten ibarettir.
(HUMK. 190- 194- 196)
Bu yön gözönünde tutulmadan kesin hüküm oluşturacak şekilde hüküm
kurulması doğru görülmemiştir..) gerekçesiyle bozularak dosya yerine geri
çevrilmekle yeniden yapılan yargılama sonunda; mahkemece önceki kararda
direnilmiştir.
Temyiz eden: Davalı vekili
HUKUK GENEL KURULU KARARI
Hukuk Genel Kurulunca incelenerek direnme kararının süresinde temyiz
edildiği anlaşıldıktan ve dosyadaki kağıtlar okunduktan sonra gereği
görüşüldü;
Belirtmek gerekirki tenkis davası saklı pay sahiplerine, saklı
paylarına miras bırakanın tecavüzünü gidermek, temliki işlemlerini tasarruf
nisabı sınırı içine sokmak imkanı veren ve kişisel hakkın korunmasını amaç
tutan yenilik doğurucu (inşai-ihdasi) nitelikte bir dava türüdür.
(Prof. Tahir Çağa Mahfuz hisseli mirasçıların vasiyeti 1950 bası sayfa
25). Genellikle inşai her davada olduğu tenkis davasıda iki isteği kapsar,
biri inşai hakkın tesbiti diğeri ise eda bölümüdür. Saklı payın
zedelenmesinden ötürü mirascının mal varlığında meydana gelen eksilmenin
giderilmesine dair bölüm ise edaya ilişkindir. (Prof. Postacıoğlu Medeni
Hukuk Usul Dersleri 1970 baskı sh. 241 Yargıtay Hukuk Genel Kurulunun
27.11.1991 Tarih 2-428-596 sayılı kararı) Davanın eda bölümünü tenkis
davasından ayrı mütalaa etmek korunan hakkın özüne uygun düşmez, bu sebeple
Medeni Kanunun 513. maddesindeki zamanaşımı tenkis davasının hem tesbit hem
de eda bölümünü kapsar.
Temyize konu davada murisin sağlar arası tasarrufunun tenkisi isteğine
ilişkin olup uyuşmazlık davanın süresinde açılıp açılmadığı noktasında
toplanmaktadır.
Gerçekten Medeni Kanunun 513. maddesinde saklı pay sahibi mirascılarca
tenkis davasının haklı paylarına tecavüz edildiğini öğrendikleri günden
itibaren bir yıl ve her halde, mirasın açılmasından başlayarak 5 yıllık hak
düşürücü süre içerisinde açılabileceği hükme bağlanmıştır.
Bir yıllık süre mirasçının mahfuz hissesinin ihlal edilmiş olduğunu
öğrendiği günden itibaren işlemeye başlar. Bu sürenin işlemeye başlayabilmesi
için mahfuz hisseli mirascının önce miras bırakanın ölümünü kendisinin
mirascı olduğuna, mahfuz hisseye tecavüz eden tasarrufu ve bunun mahfuz
hissesine tecavüz ettiğini öğrenmesi gerekir (Prof. Dr. Z.İmre- Doç. Dr.
H.Erman Miras Hukuku ve Prof. Dr. K.Oğuzman Miras Hukuku), (HGK. 16.4.1990 T.
1979/2-1386/1525).
Öğrenmenin resmen haberdar edilme sonucu olması şart değildir. (jdt
1952 ı 400) Mirascının tenkis davası açılmasını haklı kılacak vakıayı
öğrenmesi sürenin işlemeye başlaması için yeterlidir. (jdt 1983 I 504; jdt.
1952 I 402)
Davacılar ilk davayı açtıkları 8.8.1989 tarihinde miras bırakanın
tenkisi istenilen temliki tasarruflarını ve saklı paylarına tecavüz
edildiğini öğrenmiş durumdadırlar (2.H.D. 10.3.1992 T. 1023/2790).
Buna rağmen temyize konu ilk dava ise Medeni Kanunun 513. maddesinde
belirtilen bir yıllık süre dolduktan sonra 20.7.1994 tarihinde açılmış ve
davalı taraf 26.7.1994 tarihli dilekçesi ile zamanaşımı def'inde bulunmuştur.
Her ne kadar Hukuk Genel Kurulunun 26.5.1965 tarih 781/D-2 esas 223
karar sayılı kararlarında da açıklandığı üzere, tenkis davalarında tahmini
olarak değerin gösterilmesi bilahare gerçek tesbit edildiğinde harcın
tamamlanarak davaya devam edilmesi mümkün isede davacılar bu yönde bir
istekte bulunmamışlar, müstakil bir dava açmışlardır. Kısmi dava açılması ile
alacağın yalnız o kısmı için zamanaşımı kesilmiş olup dava dışı kalan kısım
hakkında bu hak saklı tutulmuş olsa bile zamanaşımı kesilmez. İşlemeye devam
eder (2.H.D. 18.3.1991 T. 1867-4908).
Bu itibarla davacılar en geç tasarrufu mirasın açıldığını ve mahuz
hissenin ihlal edildiği ilk dava tarihi olan 8.8.1989'da öğrenmişlerdir. Buna
rağmen Medeni Kanunun 513. maddesinde belirtilen bir yıllık süre geçtikten
sonra 20.7.1994 tarihinde bu dava açılmış olduğundan Hukuk Genel Kurulunca da
benimsenen özel daire bozma kararına uymak gerekirken önceki kararda
direnilmesi doğru değildir. O halde usul ve yasaya uygun bulunmayan direnme
kararı bozulmalıdır.
SONUÇ : Davalı vekilinin temyiz itirazlarının kabulü ile direnme
kararının özel daire bozma kararında ve yukarıda gösterilen nedenlerden
dolayı HUMK.nun 429. maddesi gereğince BOZULMASINA, istek halinde peşin
harcın geri verilmesine 29.5.1996 günü oyçokluğuyla karar verildi.
B.B.Vekili 4.H.D.Baş. 13.H.D.Baş. 6.H.D.Baş. 7.H.D.Baş. 11.H.D.Baş
İ.T.Pamir M.C.Keskin A.i.Arslan Ö.N.Doğan H.Örmeci G.Eriş
KARŞI OY YAZISI
Tenkis Davası tanımı; Miras bırakanın saklı payları zedeleyen ölüme
bağlı veya sağlar arası bağışlarının yasal sınıra çekilmesi amacıyla açılan
davadır.
Hukuki mahiyeti; Öğretideki baskın görüşe göre tenkis davası yenilik
doğuran (inşa-ihdasi) davalardandır. (Bakınız Prof. Dr. Fikret Eren Türk
Medeni Hukukunda Tenkis Davası Sh.19 ve dipnot 18) Yenilik doğurucu davaların
üstün özellikleri var olan hukuki işlemi BOZAR DEĞİŞTİRİR veya KURAR.
Tenkisle zedelenen saklı payın yasal sınıra çekilmesi miras bırakanın
kazandırıcı işleminin sonucunu değiştirir. Tenkis davasının yenilik doğurucu
dava olarak kabulü bu gerekçeye dayalıdır.
Türk hukuk öğretisinin baskın görüşü tenkis davasının bir eda veya
tesbit davası olmadığı yönünde yoğunlaşmaktadır. Bu dava ile bir hukuki
durumun tesbiti istenmemekte değiştirilmesi ve ender olmakla beraber ortadan
kaldırılması arzu edilmektedir. Ancak eda davası da değildir. Zira bu kararla
davalı (yararına kazandırma yapılan kişi) davacıya karşı bir edimi yerine
getirilmek zorunda kalmamaktadır. Yenilik doğuran dava ile sadece zedelenen
saklı payın yasal sınıra çekilmesi sağlanır. Davalının bir edime zorlanması
için, ayrıca bir eda davası açması gerekecektir. Bu eda davası yenilik
doğuran dava ile birlikte açılabileceği gibi, bu davadan sonra da açılabilir.
Ancak eda davası ister yenilik doğurucu dava ile birlikte açılmış ister
sonradan açılmış olsun her iki halde de hukuki içerik ve sonuçları bakımından
birbirinden bağımsız davalardır. (Bakınız Fikret Eren age sh.175 ve altındaki
dip notla Schiller, Rosli, Ferid- Firsehing, Schweiz yapılan yollama)
Eda davasının hukuki niteliği öğretide de tartışmalıdır. Bu davayı
miras sebebiyle istihkak, nedensiz zenginleşme davası olarak niteleyenler
yanında davalının iyi niyetli olması halinde nedensiz zenginleşme kötü
niyetli olması halinde miras nedeniyle istihkak davası olduğunu savunanlar da
bulunmaktadır.
Bu konudaki baskın görüş ise, eda davasının kazandırıcı işlemle
zedelenen hakkın geri dönmesini sağlayan özel nitelikte kişisel hak sağlayan
bir eda davası olduğu yönündedir. (Engeloch, Rosli, Tuer, Kocayusufpaşaoğlu,
İnan, Escher, bakınız Prof. Dr. Fikret Eren Age sh.179 dip not 23)
Bu görüşün gerekçesine göre: miras sebebiyle istihkak davası mülkiyet
hakkına dayanır, mirasın açılmasıyla tereke mirasçılara geçer. Mirasçının
açacağı istihkak davası yasadan doğan mülkiyet hakkına dayanır. (MK. md.
539-577) Diğer yönden istihkak davası terekeye dahil mallar için açılabilir.
Bu nedenle terekeye dahil olduğundan (henüz terekeden çıkmamış) ölüme bağlı
teberrularda mirascılığa veya miras payına itiraz halinde istihkak davasını
tercih edebilir. Miras ortaklığına dahil pay için istihkak davası yerine
terekeye dahil olan malların iadesini sağlayan paylaştırma davasının açılması
daha uygundur. Bir başka anlatımla bağışa konu mal varlığı terekeden çıkmamış
ise, eda davası olarak adlandırılan davanın adı miras sebebiyle istihkaktır.
Sağlar arası bağışlamalarda bağışlanan mal terekeden çıkmış olduğundan
istihkaka konu olamaz. Terekeden çıkan mal varlığının terekeye dönüşünün
sağlanması da Medeni Kanunun 508/1. maddesi uyarınca olası değildir. İyi
niyetli davalı mirasın açıldığı tarihte elinde kalanla sorumludur. Elinden
çıkardığı miktardan sorumlu tutulamaz.
Özet olarak: Miras nedeniyle istihkak davası aynı bir davadır.
Bağıştan yararlanan kişi tenkis kararından önce de sonra da bağışlanılan
şeyin malikidir. Tenkis davası kişisel hak sağladığından saklı payın
istenmesini sağlayan eda davasının miras sebebiyle istihkak olarak
nitelendirilmesi mümkün değildir.
Eda davasının sebepsiz zenginleşme olarak nitelendirilmesi de olası
değildir. Zira tenkis davası mirasın açıldığı tarihteki zenginleşmeyi
nedensiz zenginleşme ise dava tarihindeki zenginleşmeyi öngörmektedir. İyi
niyetli zilyedin gerçek zararla sorumlu tutulması mümkün değildir. (MK.
508/1) haksız zenginleşmede ise davalı gerçek zararı ödemekle yükümlüdür.
(geniş bilgi için bakınız Prof. Dr. Fikret Eren Age)
Bu açıklamalardan çıkan sonuca göre tenkis davasını kazanan kişiye
sağlanan hakkın niteliği:
Yukarıdaki açıklamalardan ede davası miras sebebiyle istihkak olarak
kabul edilirse iade Medeni Kanunun 906. maddesindeki esaslara göre olacaktır.
Kişisel hak sağlayan özel bir eda davası olarak kabul edilirse iyi niyetli
zilyet Medeni Kanunun 508/1 maddesiyle öngörülen kurallara kötüniyetli zilyet
ise gerçek zararın ödetilmesini ön gören yasal kurallara göre sorumlu olur.
Tenkis davası, kısmı bir devamıdır:
Tenkis davasının kısmı dava olmadığı tam dava olduğu konusunda
uygulama ile öğreti fikir birliği içindedir. (Esat Şener Mirasta Tenkis,
İade, İstihkak 1995 sh.103'de dipnot 136 137; YHGK 26.5.1965 gün 781/2 223
2H.D. 8.2.1991 gün 11429-2101 2H.D. 24.2.1993 gün 1445-1559) Yargıtay Hukuk
Genel Kurulunun 26.5.1965 günlü kararında... saklı payın hesaplanması
terekenin ölüm tarihindeki değerinin tesbidi ile mümkündür. Değer tesbiti
dışında dava dilekçesinde gösterilen değer, tahmini olmaktan ileriye geçemez.
Zira davacı mahkemeden bir değer tesbiti istemiş olmadıkça ölüm tarihindeki
gerçek değeri önceden bilemez. Gerçek değer mahkemece usulünce tesbit
ettirildikten sonra dava harcının buna göre alınması da yasa gereğidir.
O halde davacının dava dilekçesinde gösterdiği değeri mahkemenin
gözönünde tutmadan keşif yaparak tesbit ettiği değer üzerinden saklı payı
hesap edip hüküm altına alınmasından yasaya ve usule aykırılık yoktur...)
gerekçesiyle hükmü onamıştır. 2.H.D.nin görüşü de bu yoldadır ve hiç sapma
yapmamıştır. Harca esas olarak belirtilen değer kısmı dava değil tam dava
olarak nitelendirilmiştir. O halde saklı tutulan bir hak söz konusu değildir.
Hakim tesbit edeceği gerçek alacak üzerinde hüküm kurmakla yükümlüdür.
Tenkis davasında zamanaşımı:
Medeni Kanunun 513. maddesi gereği, ölüme bağlı kazandırmalarda
vasiyetin açıldığı, sağlar arası kazandırmada da saklı paya tecavüzün
öğrenildiği tarihten itibaren 1 yıldır. Dava bir yıl içinde açılmamış veya
zamanaşımı def'i ile karşılaşmış ise esasa girişilmeden davanın zamanaşımı
yönünden reddi gerekir.
Borçlar Kanununun 133. maddesi zamanaşımını kesen nedenleri
açıklamaktadır. Dava veya def'i yolu ile mahkemeye baş vurulması zamanaşımını
keser (BK. 133/2).
Bir dava veya def'i ile kesilen zamanaşımı dava süresinde iki tarafın
mahkemeye ilişkin her işleminden ve hakimin her emir ve hükmünden itibaren
yeniden işlemeye başlar (BK. md. 136/1).
Yargıtayın kararlılıkla benimsediği görüşe göre mirasta iade davası
tapu iptal ve tescil davası tenkis davasına dönüşmüş ise, zamanaşımı iade ve
iptal davasıyla kesilmiş olur. (2.H.D. 22.5.1987 gün 2380/4672, 14.12.1993
gün 10677-12188, 4.6.1987 gün 3691/4946)
Yargıtayın yine kararlılıkla kabul ettiği gibi olumlu tesbit davaları
zamanaşımını keser. (Baki Kuru HUMK. 1974 sh. 254, 295, dipnot 75, Baki Kuru
Tesbit Davaları s. 92, 93) Yargıtay 4. Hukuk Dairesinin 13.11.1975 gün
1131-11517 sayılı kararında "olumlu tesbit davası... gününde kesinleşmiş
olmasına ve bu davanın da 1 yıl geçmeden açılmış bulunmasına göre.." demekle
öğretideki görüşü benimsemiştir.
Açıklanan yasal kurallar, öğreti ve kararlılık kazanan yargı kararları
ile somut olaya bakıldığında
1-Davacı, dava dilekçesiyle miras bırakanın sağlar arası yaptığı
bağışla kendisine tanınan tasarruf oranını aşarak saklı payına tecavüz
ettiğini ancak tecavüzün miktarını tesbit etme olanağına sahip olmadığını
bunun mahkemece tesbit edilmesini belirtmeğe çalıştıktan sonra davanın
değerini fazlaya ait hakları saklı olmak üzere 3.000.000. Tl. olarak
belirtmiştir. Mahkeme delilleri toplamış terekeyi ölüm günü itibariyle
tesbit etmiş, davacının saklı payına yapılan tecavüzü üc defa keşif yapmak
suretiyle tesbit etmiştir. (tesbit edilen alacak 175.928.141 Tl'dir)
Belirtilen dava 8.8.1989 tarihinde açılmış, 2.6.1994 tarihinde
dilekçede gösterilen miktarın hüküm altına alınmasıyla sonuçlanmış,
12.8.1994'de temyiz edilmeksizin kesinleşmiştir. Zararı belirleyen son
bilirkişi raporu 2.12.1993 günlü olup, hüküm dışı bırakılan alacağın alınması
davası ise 20.7.1994 tarihinde açılmıştır. Yukarıda açıklandığı üzere tenkis
davası iki aşamalıdır. Birinci aşama hakkın tesbitini sağlayan yenilik
doğurucu davadır. Federal mahkeme hakkın varlığını tesbit eden bu davayı
tesbit davası olarak kabul etmiştir (...21, s. 379). Sayın Esat Şener
AGE'sinde "..biri inşai hakkın tesbiti diğeri ise eda bölümüdür. Bu iki
davanın karıştırılmaması gerekir. Tenkis davasında miras bırakanın saklı
payı giderme amacıyla hareket ettiğinin tesbitine ilişkin bölüm inşai
olup... saklı payın zedelenmesinden ötürü mirasçının mal varlığında oluşan
eksilmenin giderilmesine dair bölüm ise edaya ilişkindir.." şeklindeki ifade
ile inşai (yenilik doğuran) davanın bir hak tesbiti davası olduğunu
belirtmiştir.
Sayın Prof. Dr. İlhan Postacıoğlu (Medeni Hukuk Dersleri 1975 6 bası
Sh.252) "..Tesbit davası hakkın muhteva ve şümülünü belli eder. Hakkın
varlığını tesbit eder. (Buna hakkın kaza-i tanınması denir) Hakkın tesbiti
bir yaptırımın hüküm altına alınmasını gerektirmez. Bir hakkın varlığını veya
yokluğunu kesin hüküm oluşturacak şekilde belirleme bir tesbit davasıdır.
Örnekler: kiraların tesbiti davasının dinlenebilirliği (7.7.1965 günlü
içtihadı birleştirme kararı)
Grevin haklılığı veya haksızlığının tesbiti davası (HGK. 17.3.1965
günlü kararı)
Görüldüğü gibi hakkın varlığının ve kapsamının tesbiti olumlu bir
tesbit davasının konusunu oluşturmaktadır.
Yenilik doğuran davaların en önemli özelliği belirli bir hukuki
durumun yaratılmasına, kaldırılmasına, değiştirilmesine kişinin irade
beyanının yeterli olmaması belirlemenin mahkeme kararıyla tesbit edilmesidir.
(Postacıoğlu Age s. 204) Bu olguyu doğrulamak üzere (Schönke: İnşai hüküm
bir hak değişikliğini ihdas ettiğinden bu hüküm cebri icraya ne elverişli ve
ne de muhtaçtır. Postacıoğlu age. s. 266)
Bu Açıklamalar Postacıoğlu'nun ifade ettiği üzere yenilik doğuran
davaların eda davasını kendiliğinden ihtiva etmemesidir. Hakimin hükmü ile
davacı yararına bir edanın yapılması sonucu çıkıyorsa davacı bunu ayrıca veya
yenilik doğuran dava ile birlikte isteyebilir. (Postacıoğlu age s.267)
uygulamada yenilik doğuran davanın içinde eda isteğinin de bulunduğu kabul
edilmekte ve bu nedenle tenkis davasında harca esas olarak gösterilen değerle
bağlı kalınmaması edanın bir kısmının istenmiş olmasının kısmı dava olarak
nitelenemeyeceği böyle de olsa tam dava olarak kabul edilmesi gerektiği ve
zedelenen saklı payın tümünün hüküm altına alınması ön görülmektedir.
Uygulamanın bu kabul şekli zorlayıcı değildir. Yani hak sahibini tesbit ve
eda davasını birlikte açma konusunda zorunlu tutmamakta dava ekonomisi
dikkate alınarak davacıya kolaylık sağlamayı amaçlamaktadır. Hukukun genel
kuralı gereği hiç kimse kendi yararına olan davayı açmaya veya hakkını
istemeye zorlanamaz. (HUMK. md. 79)
O halde davacının açtığı dava (yenilik doğurucu) hakkın tesbiti davası
olarak nitelenmeli ve soruna bu açıdan çözüm getirilmelidir.
SONUÇ :1-Davacının açtığı ilk dava hakkın varlığının tesbidi davası
olarak değerlendirildiğinde olumlu tesbit olan bu dava ile zamanaşımı Borçlar
Kanununun 136. maddesiyle ön görülen kurallar doğrultusunda kesilmiştir.
Gerçek zararın (saklı paya yapılan tecavüzün miktarı) tesbit edildiği
son bilirkişi raporuyla öğrenildiği ve eda davası için zamanaşımının en erken
bu tarihten itibaren (asıl olanın ise dava edilen hakkın varlığını tesbit
eden kararın kesinleştiği tarihten) başlamasıdır. Belirtilen bu tarihlere
davacının gerçek zararını istemek üzere açtığı dava arasında zamanaşımı
süresi dolmamıştır. Burada hakkın varlığının tespitinin bağlı olduğu
zamanaşımı ile eda davasının bağımlı olduğu zamanaşımının farklı olacağıdır.
Hakkın varlığının tesbiti Medeni Kanunun 513. maddesi gereği bir yıllık
zamanaşımına tabi olduğu halde belirnenen alacak hakkı Borçlar Kanununun 125.
maddesi gereği 10 yıllık zamanaşımına tabidir. Miras sebebiyle istihkak
davalarında ise bir yıldır. (Mk. 579)
Kararın gerekçesinde de açıklanan bu nedenlerle zamanaşımı definin
kabul edilmemesinde usul ve yasa hükümlerine aykırılık bulunmamaktadır. Zira
saklı tutulan hak yönünden zamanaşımının kesilmesi sadece kısmı davalar
içindir. Zira saklı tutulan hak yönünden zamanaşımının kesilmesi sadece kısmı
davalar içindir. Tam hakkın tespitini amaçlayan dava ile hakkın verilmesini
sağlayan davalar ayrı ayrı davalar olup ayrı ayrı zamanaşımına tabidir.
Diğer yönden Hakim belirtilen tam dava içinde dava edilen miktarla
bağlı kalmadan belirlediği hakkın kapsamına giren ve zedelenen saklı payın
tamamını hüküm altına almakla yükümlü iken bunu yapmayarak eda davasının
açılmasına bizzat neden olmuştur. Borçlar Kanununun 137. maddesinin geniş bir
yoruma tabi tutularak davacının 60 günlük ek süreden yararlanması olasılığı
da tartılışılabilir.
Açıklanan nedenlerden dolayı yerel mahkeme kararının doğru olduğuna
kanaatle onanması gerektiğini düşündüğümden sayın çoğunluğun oluşan
görüşlerine katılmıyorum.
Nedim Turhan
2.H.D.Üyesi
|