 |
Yargıtay içtihatları bölümü
Yargıtay Kararı
T.C.
Y A R G I T A Y
Birinci Hukuk Dairesi
E. 1996/1179
K. 1996/1570
T. 14.2.1996
* MUVAZAA İDDİASI
* İSPAT KÜLFETİ
* YAZILI DELİL
ÖZET : Muvazaanın varlığını iddia eden bunu ispatla mükelleftir. "Taraf
muvazaası"nda, senede bağlı bir sözleşmeye karşı muvazaa iddiası; ancak
yazılı delille kanıtlanabilir. Sözleşme, yakın akrabalar arasında yapılmış
olsa bile, muvazaanın yazılı delille ispat edilmesi gerekir. Sözleşmenin
resmi şekilde yapılması halinde dahi, olayın özelliği itibariyle adi yazılı
delilin yeterli olacağı kabul edilir.
(818 s. BK. m. 18) (743 s. MK. m. 6)
(YİBK., 5.2.1947 gün ve E: 1945/20, K: 1947/6 s.)
Davacı tarafından, davalı aleyhine açılan iptal ve tescil davasının yapılan
yargılamasında, mahkemece davanın kabulüne dair verilen kararın davalı vekili
tarafından temyizi üzerine; dosya incelendi, gereği görüşülüp düşünüldü:
Muvazaa, kısaca irade ve beyan arasında bilerek yaratılan uyumsuzluk şeklinde
tanımlanabilir. Muvazaada taraflar, üçüncü kişileri aldatmak amacıyla gerçek
iradelerine uymayan, aralarında hüküm ve sonuç doğurmayan bir görünüş
yaratmak için anlaşarak, bazan aslında bir sözleşme yapma iradesi
taşımadıkları halde görünüşte bir sözleşme yapmaktadırlar (mutlak muvazaa).
Veya gerçek iradelerine uygun olarak yaptıkları sözleşmeyi iradelerine
uymayan görünüşteki bir sözleşme ile gizlemektedirler (nisbi muvazaa).
Yanlar, ister salt bir görünüş yaratmak için, ister başka bir sözleşmeyi
gizlemek amacıyla, sözleşme yapsınlar görünüşteki sözleşme gerçek iradelerine
uymadığından, tabandaki sözleşmede tapulu taşınmazlarda şekil koşullarını
taşımadığından geçersizdir.
Her ne kadar muvazaayı düzenleyen BK.nun 18. maddesinde ve öteki kanun
hükümlerinde muvazaalı sözleşmelerin hüküm ve sonuçları hakkında bir açıklık
bulunmamakta ise de; taraflar arasında alacak ve borç ilişkisi doğurmayacağı,
muvazaanın varlığının hiçbir süreye bağlı olmaksızın her zaman ileri
sürülebileceği, mahkemece kendiliğinden (resen) gözönünde bulundurulması
gerektiği, belirli bir sürenin geçmesi,sebebin ortadan kalkması veya
ilgililerin olur (icazet) vermesi ile geçerli hale gelmeyeceği, uygulamada ve
bilimsel görüşlerde ortaklaşa kabul edilmektedir.
Hemen belirtmek gerekirki, muvazaa nedeniyle geçersiz sözleşmeye dayanılarak
bir taşınmazın tapuda temliki yapılmışsa bu tescil, yolsuz bir tescil
hükmündedir. Tapuda yapılan temlik ve tesciller illi işlemler olduğundan,
tapunun dayanağı sözleşme geçersiz ise, tapu kaydının da Medeni Kanunun 933.
maddesine göre iptali gerekir. Ayrıca, muvazaalı sözleşmeler yapıldığı andan
itibaren taraflar arasında hüküm ve sonuç doğurmayacağından, açılan dava
sonunda verilen karar, yenilik doğurucu (inşai) bir hüküm değil, açıklayıcı
(ihdasi) bir hüküm durumundadır.
Öte yandan, muvazaanın varlığını iddia eden taraf veya bunların ardılı
(halefi) sıfatı ile hareket eden, başka bir anlatımla sözleşmenin yanlarından
birine teb'an dava açan kişi Medeni Kanunun 6. maddesi gereğince bu iddiasını
isbat etmek zorundadır. Senede bağlı bir sözleşmeye karşı muvazaa iddiası,
Hukuk Usulü Muhakemeleri Kanununun 288. ve 290. maddelerinde belirtildiği
üzere ancak yazılı delille kanıtlanabilir. Sözleşme aynı Kanunun 293.
maddesinde sözü edilen yakın akrabalar arasında yapılmış olsa dahi muvazaanın
yazılı delille ispat edilmesi gerekir. Böyle bir sözleşmenin resmi şekilde
yapılması halinde dahi olayın özelliği itibariyle adi yazılı delilin yeterli
olacağı öğretide ve kararlılık kazanmış içtihatlarda ortaklaşa kabul
edilmiştir. İşte bu görüşten hareketle 5.2.1947 tarih, 20/6 sayılı
İçtihatları Birleştirme Kararında taraf muvazaası ve takma ad (nam-ı müstear)
davalarında iddianın ancak yazılı delille kanıtlanabileceği kabul edilmiştir.
Somut olayda davacı vekili; (...müvekkilin ticaretle uğraştığını işlerinin iyi
gitmemesi ve mali problemlerinin bulunması nedeniyle dava konusu
taşınmazların, ileride iade edilmesi kararlaştırılarak itimat edilen davalıya
hiçbir bedel alınmadığı halde, tapuda satış gösterip temlik edildiğini...)
ileri sürmüş; iptal ve tescil istemiştir.
İddianın, değinilen içeriği itibariyle "taraf muvazaası" niteliğini taşıdığı
anlaşılmaktadır. Hal böyle olunca, yukarıda açıklanan ilkeler gözetilerek
davacıdan iddiasını doğrulayan yazılı bir belgesinin bulunup bulunmadığının
sorulması; ayrıca, yanlar arasında görüldüğü bildirilen öteki dava
dosyasında, eldeki davayı etkileyecek bir beyanın olup olmadığının
araştırılması; delil durumuna göre, yemin hakkında kullandırılması ve sonucu
doğrultusunda hüküm kurulması gerekirken, noksan soruşturma ile yetinilip,
yalnızca tanık sözlerine değer verilerek davanın kabul edilmesi isabetsizdir.
Davalının temyiz itirazları yerindedir. Kabulüyle hükmün açıklanan
nedenlerden ötürü HUMK.nun 428. maddesi uyarınca (BOZULMASINA), peşin alınan
harcın temyiz edene geri verilmesine, 14.2.1996 tarihinde oybirliğiyle karar
verildi.
|