 |
Yargıtay içtihatları bölümü
Yargıtay Kararı
T.C.
Y A R G I T A Y
HUKUK GENEL KURULU
E. 1995/7-958
K. 1996/17
T. 31.1.1996
ÖZET : Kadastro komisyonu kararına karşı, yasanın öngördüğü sürede
dava açmayarak kesinleşmesine neden olan muteriz de; Hazinenin veya bir
başkasının açtığı davaya tesbitten önce doğmuş ve niteliği itibariyle
Kadastro Mahkemesinin görevini giren konulan nedeniyle hiç itiraz etmeyen
kişiler gibi, asli müdahil olarak katılabilir.
Taraflar arasındaki "tapulama tesbitine itiraz" davasından dolayı
yapılan yargılama sonunda; Savur Kadastro Mahkemesince davanın davacı
Hazinenin davasının reddine, müdahilin davasının kabulüne dair verilen
21.10.1992 gün ve 1985/57 E. 1992/39 K. sayılı kararın incelenmesi davacı
Hazine vekili tarafından istenilmesi üzerine, Yargıtay 7. Hukuk Dairesinin
29.12.1994 gün ve 1993/58 E. 1994/13485 K. sayılı ilamı ile; (... Kadastro
sırasında 1277 parsel sayılı 37500 m2 yüzölçümündeki taşınmaz dava dışı 375
parsel sayılı taşınmazın 20 dönüm fazlası olarak Hazine adına tesbit
edilmiştir. Mehmet Ali Oruç vergi kaydına, miras hakkına, paylaşmaya ve
kazandırıcı zamanaşımı zilyetliğine dayanarak itiraz etmiştir. Komisyonca
dayanılan vergi kaydının cami vakfı adına olduğu belirtilerek taşınmaz Köy
tüzel kişiliği adına tesbit edilmiştir. Hazine taşınmazın devletin hüküm ve
tasarrufu altında olduğunu öne sürerek dava açmıştır. M. Ali Oruç itiraz
nedenine dayanarak davaya katılmıştır. Mahkemece Hazinenin davasının reddine,
katılan Mehmet Ali Oruç'un davasının kabulüne, taşınmazın katılan Mehmet Ali
Oruç adına tapuya tesciline karar verilmiştir.
Mahkemece katılan davacı Mehmet Ali Oruç yararına tesbit gününde 3402
sayılı Kadastro Kanununun 14. maddesi hükmünce öngörülen kazandırıcı
zamanaşımı zilyetliği ile taşınmaz edinme koşullarının gerçekleştiği gerekçe
gösterilerek hüküm kurulmuştur. Ne varki katılan Mehmet Ali Oruç'un itirazı
kadastro komisyonunca reddedilmiş aleyhindeki komisyon kararının tebliğine
rağmen yasal süresinde dava açmamıştır. Hal böyle olunca komisyon kararı
katılan davacı yönünden kesinleşmiştir. Bu nedenle Hazinenin açtığı davaya
katılması olanaksızdır. Açtığı dava, kesinleşen kadastroya karşı açılan bir
dava niteliğinde olup bu nitelikteki davaların kadastro mahkemesinde
görülmesi olanaksız genel mahkemede görülmesi zorunludur. Görev kamu düzenine
ilişkin olup istek olmasa bile mahkemece yargılamanın her aşamasında re'sen
gözetilmesi gerekir. Bu olgular dikkate alınarak katılanın davasının görev
yönünden reddine, dosyanın usulün 27 maddesi uyarınca görevli Asliye Hukuk
Mahkemesine gönderilmesine, tutanak ve eklerinin onaylı örnekleri dosyada
alıkonularak asıllarının kütüklerin devri halinde Tapu Sicil Müdürlüğüne aksi
halde Kadastro Müdürlüğüne geri çevrilmesine karar verilmesi gerekirken
yazılı şekilde hüküm kurulması isabetsizdir...) gerekçesiyle bozularak dosya
yerine geri çevrilmekle, yeniden yapılan yargılama sonunda; mahkemece önceki
kararda direnilmiştir.
Temyiz Eden: davacı Hazine vekili
Hukuk Genel Kurulu'nca incelenerek direnme kararının süresinde temyiz
edildiği anlaşıldıktan ve dosyadaki kağıtlar okunduktan sonra gereği
görüşüldü:
Dava konusu taşınmaz, 20 dönüm fazlası olarak tesbit gününde
yürürlükte bulunan 766 sayılı Tapulama Kanununun 1617 sayılı Kanunla değişik
33. maddesi gereğince Hazine adına tesbit edilmiştir. Taşınmazın zilyedi olan
M. Ali Oruç'un itirazı üzerine tapulama komisyonunca, Soylu Köyü Tüzel
Kişiliği adına tapuya tesciline karar verilmiş, Hazine yasal süresinde dava
açmış, dava açma süresini kaçıran M. Ali Oruç Hazinenin açmış olduğu davaya
asli müdahil olarak katılmıştır. Mahkemece, Hazinenin davasının reddine,
katılanın davasının kabulüne karar verilmiş, davalı köy temyiz yoluna
başvurmamış, davacı Hazinenin temyizi üzerine hüküm, Özel Dairece yukarıda
yazılı olduğu şekilde oyçokluğuyla görev yönünden bozulmuş, yerel mahkeme
önceki kararında direnmiştir.
Hemen belirtilmesi gerekir ki, 766 sayılı Tapulama Kanununa göre
yapılan tapulama tesbitlerine itiraz etmeyenlerle, 3402 sayılı Kadastro
Kanununa göre yapılan tesbitlere karşı da askı ilan süresinde dava
açmayanların başka kişilerce açılmış olan kadastro davasına asli müdahil
olarak katılabilecekleri tartışmasızdır. Özel daire ile yerel mahkeme
arasındaki uyuşmazlık, aleyhteki tapulama komisyonu kararına karşı yasada
öngörülen 30 günlük dava süresi içinde kadastro mahkemesinde dava
açmayanların açılmış olan davaya katılıp katılamayacakları yönünde
toplanmaktadır.
Somut olayda dava, 766 sayılı Tapulama Kanununun uygulanması
evresinde, tapulama tesbitine yapılan itirazla ilgili olarak verilen tapulama
komisyonu kararından kaynaklandığına ve hükümden önce 3402 sayılı Kadastro
Kanunuyla Tapulama Kanunu yürürlükten kaldırıldığına göre, uyuşmazlığın
çözümünde sağlıklı bir sonuca varılabilmesi için, öncelikle anılan yasalara
konuyla ilgili hükümlerinin gözönünde tutulması gerekmektedir. 766 sayılı
Tapulama Kanununun 28. maddesinde, tesbite itiraz üzerine verilen komisyon
kararına karşı, kararın tebliğ tarihinden itibaren 30 gün içinde alakadarlar
tarafından tapulama mahkemesine dava açılabileceği, aynı Yasanın 48/c
maddesinde ise tapulama mahkemesince görülmekte olan dava konusu taşınmazlar
hakkında davanın derdest bulunduğu süre içinde yapılacak diğer itirazların da
aynı mahkemece incelenip karara bağlanacağı hüküm altına alınmıştır. 3402
sayılı Kadastro Kanununun 10. maddesi ile kadastro komisyonunun itirazlarla
ilgili yetkisi, kendisine intikal eden itiraz üzerine Yasanın 7. maddesine
göre kadastro teknisyenlerince düzenlenen tutanak yerine kaim olmak üzere hak
sahibini belirleyici yeni bir tutanak düzenlemekle sınırlandırılmıştır.
Asıl üzerinde durulması gereken ve hukuki uyuşmazlıkla doğrudan ilgili
olan Yasa hükmü, 3402 sayılı Kadastro Kanununun zaman bakımından kadastro
mahkemesinin görev ve yetkisini düzenleyen 26. maddesinin, yürürlükten
kaldırılan 766 sayılı Tapulama Kanununun 48/C maddesiyle paralellik taşıyan
(D) bendidir.
Yasa hükmünde kadastro mahkemelerine dava açıldıktan sonra, tesbitten
önceki haklara dayanarak asli müdahil olarak katılanların iddialarına dair
uyuşmazlıkların da incelenip karara bağlanmasının kadastro mahkemesinin
görevine girdiği açık olarak belirtilmiştir. Görüldüğü gibi, Yasa metni genel
nitelikli bir hüküm içermekte komisyon kararlarına karşı süresinde dava
açmayanları dışlayıcı bir lafız taşımamaktadır. Direnme kararında da isabetle
vurgulandığı üzere, Kanun koyucunun amacı, tesbitten önce doğmuş olan ve
niteliği itibariyle kadastro mahkemesinin görevine giren, davanın konusu ile
ilgili tüm uyuşmazlıkların kadastro mahkemesince aynı dava içinde birlikte
çözümlenip sonuçlandırılmak suretiyle aynı Yasanın 1. maddesinde öngörülen
ereklerin bir an önce sağlanmasıdır. Uyuşmazlık konusu hakların uzun süre
askıda kalmaması, güvenilir ve istikrarlı tapu sicillerinin oluşturulması,
davaların en az masrafla sonuçlandırılması, hak arama yollarının
olabildiğince kolaylaştırılması gibi genel istemlerde az önce açıklanan yorum
tarzının kabulünü gerektiren ve konu ile ilgili Yasa hükmünün uygulanmasında
gözardı edilemeyecek temel ilkelerdir. Kuşkusuz, anılan istem ve ilkelerin
gerçekleşmesinde de uyuşmazlıkların aynı dava içinde birlikte incelenip
sonuçlandırılmasının küçümsenemeyecek katkısı olacaktır. Diğer taraftan,
yönetimsel evrede hak arama girişiminde bulunmayan kişiye, başkasının açmış
olduğu davaya katılma hakkı tanınıp, hak arama çabasına giren, ancak komisyon
kararının tebliğinden sonra her nasılsa kadastro mahkemesinde dava açma
süresini kaçıran kişiye bu hakkın tanınmamasının Yasa önünde eşitlik
ilkesine, hak ve nesafet kurallarına aykırılık oluşturacağı da açıktır.
Somut olay açısından üzerinde durulması gereken bir yön de, Hazinenin
süresinde açmış olduğu davaya kadastro mahkemesince bakılıp
sonuçlandırılmasının zorunlu olduğu gözardı edilerek "Dava dosyasının tümü
ile Asliye Hukuk Mahkemesine gönderilmesini" ve tapulama tesbiti
kesinleşmediği halde, kesinleşen ve tapuda oluşturulacak sicile esas olma
niteliği kazanan tapulama (Kadastro) tutanakları için uygulama olanağı
bulunan "tapulama tutanağı ve eklerinin kütüklerin devri halinde Tapu Sicil
Müdürlüğüne, aksi halde Kadastro Müdürlüğüne geri çevrilmesini" öngören
bozma nedeninde de isabet bulunmamaktadır.
Bozma kararında yer verilmemekle birlikte, görev yönünden yapılan
bozmaya ilke olarak hakim olan düşünce, katılanın davasının tefrikini
gerektirir. Tefrik kararı verildiği takdirde katılanın davası tescil istemini
de kapsadığından dosyanın görevli genel mahkemeye gönderilmesi gerekecektir.
Bu durumda da Kadastro mahkemesindeki dava sonucuna göre tapu sicili
oluşuncaya kadar genel mahkemeye devredilen davanın konusunu oluşturacak
"tapu iptali ve tescil" davasında husumet ve iptali istenen tapu kaydı
yönünden belirsizlik ortaya çıkacak, genel mahkeme kadastro mahkemesindeki
davanın sonuçlanıp kesinleşmesini ve tapu sicilinin oluşmasını beklemek
zorunda kalacaktır ki, bu sonucun usul ekonomisi ve tasfiye yasası oılan
Kadastro Kanunu ve Kadastronun temel esprisi ile bağdaşacağı düşünülemez.
Bu nedenlerle yerel mahkemece önceki kararda direnilmesi yerinde
görüldüğünden, işin esasına yönelik temyiz itirazları incelenmek üzere
dosyanın Özel Daireye gönderilmesi gerekmiştir.
SONUÇ: Direnme uygun olduğundan esasa ilişkin temyiz
itirazlarının tetkiki için dosyanın Özel Daireye gönderilmesine, 31.1.1996
gününde oyçokluğuyla karar verildi.
Birinci Başkanvekili 4.H.D.Bşk. 21.H.D.Bşk. 7.H.D.Bşk.
İ.Teoman Pamir M.C.Keskin O.Yalçınkaya H.ÖRmeci
Bozma
20.H.D.Bşk. 2.H.D.Bşk. 9.H.D.Bşk. l.H.D.Bşk.
F.Atbaşoğlu T.Alp E.A.Özkul E.Özkaya
3.H.D.Bşk. 10.H.D.Bşk.V. Y.Akman İ.Haznedaroğlu
N.Yavuz R.Aslanköylü
A.Hamzaoğulları İ.P.Solak M.Çetin M.A.Selçuk
6.H.D.Bşk.V. M.Oskay 8.H.D.Bşk.V. M.Yıldız
M.Tunaboylu S.Sapanoğlu
A.M.Yüksel N.Akman İ.Demirkıran M.H.Surlu
S.Sezen Ş.Abik 5.H.D.Bşk.V. G.Nazlıoğlu
C.Dikmen
V.Canbilen K.Acar Ö.Aksoy A.E.Baçcıoğlu
S.Öztuna M.S.Özer İ.Yanıklar B.Sınmaz
B.Özkaya İ.Karataş A.U.Turan L.Gürün
C.Şat E.Güvener A.Özçelik Y.Büken
K.Azizoğlu
KARŞI OY YAZISI
Dava konusu taşınmaz kadastro sırasında Hazine adına tesbit edilmiş,
davaya katılan Mehmet Ali Oruç'un itirazı üzerine komisyonca itirazın
reddine tesbitin iptaline taşınmazın Cami Vakfı olduğu belirtilerek Soylu köy
tüzel kişiliği adına tesciline karar verilmiş; komisyon kararına karşı Hazine
süresinde dava açmış, tesbite itiraz eden Mehmet Ali Oruç ise komisyonun
inceleme yaptığı tarihte yürürlükte bulunan 766 sayılı Tapulama Kanununun 28.
maddesi hükmünde öngörülen süre içnde dava açmamıştır. Ancak, Hazinenin
açtığı davaya katılma isteğinde bulunmuş, mahkemece istek kabul edilerek
inceleme yapılmıştır.
Maddi olayda görüldüğü üzere komisyon kararına karşı süresinde dava
açmayan kişinin taşınmaz hakkında komisyon kararına karşı süresinde dava açan
tarafın açtığı davaya katılıp katılmayacağı ve katılanın davasının kadastro
mahkemesinde incelenip incelenmeyeceği uyuşmazlığın konusunu oluşturmaktadır.
Kadastro mahkemesinin görevi taşınmaz hakkında kadastro tutanağının
düzenlendiği günde başlar. Ve tutanağın düzenlendiği günden önce taraflar
arasında çıkan uyuşmazlıkların çözümü kadastro mahkemesinin görevini
oluşturur. Bundan ayrı olarak taşınmaz hakkında kadastro tutanağının
düzenlenmesinden önce genel mahkemede açılan yenilik doğurucu hak almayı
gerektirmeyen mülkiyetle ilgili uyuşmazlıkların çözümü de kadastro
mahkemesinin görevine girer. Somut olayda davaya katılan tesbite itiraz
etmiş, itirazı reddedilmiş, 30 günlük sürede dava açmamıştır. Hal böyle
olunca, katılanın davasının kadastro mahkemesinde incelenmesi kanaatimizce
mümkün değildir. Her ne kadar, 766 sayılı Tapulama Kanununu yürürlükten
kaldıran ve görülmekte olan davalarda da uygulanması gerektiği geçici 4.
maddesi hükmünde açıklanan 3402 sayılı Kadastro Kanununun 26/D maddesi
hükmünce davaya katılma mümkün ise de bu katılmanın sınırsız olduğu
düşünülemez. 3402 sayılı Kadastro Kanununun 26/D maddesi hükmü yürürlükten
kaldırılan 766 sayılı Tapulama Kanununun 48/C maddesi ile aynı mahiyettedir.
3402 sayılı Kadastro Kanununun 26/D maddesi ile ilgili olarak Kanunun
gerekçesinde 766 sayılı Tapulama Kanununun 48/C maddesi hükmü yerine
konulduğu açıklanmış; başkaca açıklama yapılmamıştır. Hal böyle olunca, 766
sayılı Tapulama Kanununun 48/C maddesinin yürürlükte bulunduğu dönemdeki
uygulamasının dikkate alınması gerekir. 766 sayılı Tapulama Kanununun 48/C
maddesi hükmünün uygulanmasında komisyon kararına karşı 766 sayılı Tapulama
Kanununun 28. maddesi hükmünde öngörülen 30 günlük süre içinde dava
açılmadığı takdirde davanın genel mahkemede görülmesi gerektiği biçiminde
dairece yorumlanmış; uygulama bu doğrultuda devam etmiştir. 3402 sayılı
Kadastro Kanununun 26/D maddesi hükmünün Genel Kurulun çoğunlukla
benimsediği şekilde yorumu kanımızca doğru değildir. Aksi takdirde gerek 766
sayılı Tapulama Kanununda itirazları inceleme görevi verilen tapulama
komisyonlarının gerekse 3402 sayılı Kadastro Kanununa göre oluşturulan
kadastro komisyonlarının uyuşmazlıklar hakkında oluşturduğu kararların anlamı
kalmaz. Kanun koyucunun abesle iştigal ettiği düşünülemez. Gerek tapulama
komisyonlarının gerekse kadastro komisyonlarının oluşturduğu kararlara karşı
tarafları yönünden Yasada öngörülen süre de dava açmayanlara süresinde açılan
davaya katılma imkanı verildiği takdirde komisyon kararlarının hiçbir anlamı
kalmaz. Bu itibarla komisyon kararına karşı 30 günlük süreyi geçiren kişinin
komisyon kararına karşı başkaları tarafından açılan davaya katılması
düşünülemez. Diğer taraftan bu davaya özgü olarak düşünülmediği takdirde
kadastro tesbitine karşı süresinde açılan bir davaya taşınmazın muhtelif
kesimleri hakkında muhtelif zamanlarda dava sonuçlanıncaya kadar sınırsız
katılma imkanının varlığı kabul edildiği takdirde kadastro mahkemelerindeki
davaların sonuçlandırılması mümkün olmaz. Oysa, kadastro ile ilgili tüm
Kanunlar tasfiye kanunları olup açılan davaların kısa zamanda
sonuçlandırılması, Medeni Kanuna dayalı tapu sicilinin oluşturulmasının
sağlanması kadastro yasasının amacını oluşturur, Kadastro davalarında harç ve
masraf davanın tarafına yüklendiğine göre katılanın davasının genel mahkemede
çözümlenmesi aleyhine de bir sonuç doğurmaz. Aksine kadastro mahkemelerinde
süresinde açılan davalara süresiz katılma olduğu takdirde davaların uzaması
sonucunu doğurur. Nitekim, Yargıtay 17. Hukuk Dairesinin 28.12.1993 günlü
9995-15197 sayılı içtihadında 3402 sayılı Kadastro Kanununun 26/D maddesi
hükmünce davaya katılmak isteyen kişinin tesbite itiraz edip etmediğinin
araştırılmasını öngörmüş; tesbite itiraz etmeyen kişinin katılabileceğini
hükme bağlamıştır. Çoğunluğun görüşünde açıklandığı üzere maddi olayda Hazine
ile davalı taraf arasındaki davanın incelenmesi görevi kadastro mahkemesinin
görevi ise de bu konuda verilecek karar katılan yönünden ihsası rey
niteliğini taşıyacağı için taşınmazın mülkiyetinin belirlenmesi hususunun
nihai görevli mahkemeye bırakılmasında yasalara aykırı bir husus
bulunmamaktadır. Açıkladığım nedenlerle daire uygulamasının doğru olduğu
düşüncesi ile Yüce Kurulun çoğunluk görüşüne katılamıyorum.
Hüseyin ÖRMECİ
7.Hukuk Dairesi Başkanı
|