 |
Yargıtay içtihatları bölümü
Yargıtay Kararı
T.C.
Y A R G I T A Y
13. HUKUK DAİRESİ
BAŞKANLIĞI
SAYI:
1995
ESAS KARAR
6285 6630
YARGITAY İLAMI
MAHKEMESİ : Mersin Asliye Ticaret Mahkemesi
TARİHİ : 7.4.1995
NOSU : 703-268
DAVACI : Bahattin Özadalı vekili avukat Rabia Balkanlı
DAVALI : Er-Fe A.Ş vekili avukat Kazım Ertan
Taraflar arasındaki alacak davasının yapılan yargılaması sonunda
ilamda yazılı nedenlerden dolayı davanın kısmen kabulüne ve kısmen reddine
yönelik olarak verilen hükmün süresi içinde taraflar avukatınca temyiz
edilmesi üzerine dosya incelendi, gereği konuşulup düşünüldü.
KARAR
Davacı, 23.3.1992 tarihli "Dorukkent" Yaylaevleri sözleşmesi" ile
davalı yükleniciden Mersin Bulaklı Köyünde kain 2 pafta 1154 parselde kayıtlı
taşınmaz mal üzerine yapılan inşaat halindeki binadan daireyi 31.3.1993
tarihinde teslim edilmesi koşuluyla aldığını davalının sözleşmedeki
edimlerini ifa edip daireyi teslim edemediğini öne sürerek 19.000.000 TL.
gecikme cezasının reeskont faizi ile tahsiline karar verilmesini istemiştir.
Davalı davanın reddini dilemiştir.
Mahkemece, borcun muacceliyetinden itibaren davalılar borçluların
edimlerini ifa etmemeleri karşısında davacı alacaklının makul bir süre
bekledikten sonra haklarını kullanması gerektiğine ilişkin Yargıtay 15. Hukuk
Dairesinin kararlarına dayanılmış tespit edilen makul süre tarihine göre
hesaplanan 6.000.000 TL. giderimin 64 faizi ile davalıdan tahsiline fazla
istemin reddine karar verilmiştir.
Hüküm, davacı ve davalı tarafından temyiz edilmiştir.
1- Dosyadaki yazılara kararın dayandığı delillerle yasaya uygun
gerektirici nedenlere ve özellikle delillerin takdirinde bir isabetsizlik
bulunmamasına göre davalının temyiz itirazının reddi gerekir.
2- Taraflar arasında 23.3.1992 tarihinde düzenlenen satış aktinde;
davalıların satım konusu daireyi sözleşmenin in'ikat ettiği tarihten itibaren
12 ay içinde tamamlayarak anahtarını davacıya teslim etmeyi yüklendikleri
açıkça kararlaştırılmıştır. Yine davalıların sözleşmedeki edimlerini ifa
etmedikleri yargılamada toplanan delil ve belgelerle kanıtlandığı gibi bu
olguya yönelik taraflar arasında bir uyuşmazlık bulunmamaktadır. Mahkemenin
kabulü de bu doğrultudadır. Uyuşmazlığın çözüm noktası davalılar borçluların
sözleşmedeki edimlerini ifa etmemeleri, teslimde geçikmeleri halinde davacı
alacaklının B.K. 106/11 maddesinde belirlenen seçimlik hakkını borçlulara
uygun bir süre bekledikten sonra bildirmek zorunda olup olmadığı noktasında
toplanmaktadır. Gerçekte de; B.K.nun 106/11 maddesinde birinci bende göre
Önel verilsin veya verilmesin borcun yerine getirilmesinde direnilmesi
halinde alacaklıya üç seçimlik hak tanınmıştır.
1- Her zaman geçikmiş işi yerine getirme (İFAYI) ve geçikme
tazminatını isteme;
2- Sözleşmenin yerine getirilmesinden vazgeçilerek olumlu (müsbet)
zararı isteme;
3-Sözleşmeden dönme (fesih) ve olumsuz (menfi) zararı isteme
yineleyelim ki alacaklının ifada direnen borçluya (davalılara) uygun bir süre
bekleyip B.K. 106/11 maddesindeki seçimlik hakkını bildirmek zorunda
bırakılıp bırakılmayacağının açıklığa kavuşturulması gerekir. Öğretide
yerleşmiş görüşlere göre; borcun ifa edilmemesi farklı anlatımla yerine
getirmede direnme halinde (geçikmiş ifa) alacaklı B.K. 106/11'deki hakkını
"her zaman" kullanabilir; Ne var ki ardından hemen vurgulayalım ki kullanmak
zorunda da değildir. O nedenle alacaklı borcun yerine getirilmesini (İFAYI)
ve gecikme tazminatını zamanaşımı süresi içerisinde isteme hakkına sahiptir.
(Bkz. H.Tandoğan Türk Mesuliyet Hukuku Sh.501; Becker İsviçre Medeni Kanun
şerhi Borçlar Kanunu 1. kısım Genel Hükümleri 4. Fasikül; Dr. S.Özkök
çevirisi Sh.21; Oser Schönnenberger, Borçlar Kanunu Recai Seçkin çevirisi
Sh.777).
Davacı alacaklı, bu seçimlik hakkını kullanamadığı takdirde birinci
seçimlik hak olarak sözleşmenin yerine getirilmesini ve tazminat istediği
yolunda bir karinenin varlığı kabul edilir (Bkz. Fikret Eren, Borçlar Hukuku
Genel Hükümler Cilt 3. 1. bası Sh.292). Bu karine; yasa koyucunun alacaklının
borcun ifasının ve gecikme nedeniyle zarar ve ziyanını "her zaman"
isteyeceğini kabul etmesinin tabii bir sonucudur.
Diğer taraftan somut olaya BK. 44 ve MK.nun 2. maddelerinin uygulama
alanı bulunup bulunmayacağı konusuna da bir tartışma ve açıklama getirmekte
de yarar vardır. BK. 98. maddesinin yaptığı yollama ile BK. 44. maddesi
sözleşme ilişkilerinde de uygulanır. Anılan yasa maddesinde kural olarak
zarar görenin kusuru, tazminattan indirim nedeni olarak kabul edilmiştir.
Buradaki kusur BK.nun 41. maddesindeki teknik anlamdaki kusurdan farklılık
arzeder. Burada özel nitelikte belirlenen davranışlar tazminatın
saptanmasında etkili neden olarak kabul edilmiştir.
Bunlar, zarar görenin "zarara razı olması" yahut "eylemin zararın
oluşmasına vaya zararın artmasına yardım etmesi"dir.
Bu özel nedenler olmadıkça zararın sonuçlarının bir bölümü davacı
alıcıya yükletilemez.
Teknik anlamda bir kusur olmamakla beraber; zarar görenin kusuru
belirlenirken kusurun belirlenmesine ilişkin yöntem ve tanımlardan
yararlanır. Hal böyle olunca, zarar görenin kusurundan söz edebilmek için
başka türlü davranma olanağı varken ve zorunlu iken o şekilde davranmamak
suretiyle kınanabilen bir eylemin vücut bulması gerekir.
Açıklanan yasa kurallarının ışığında somut olaya bakıldığında;
davacının zararın nedeni olan dairenin geç tesliminde kınanabilecek bir
eylemiyle zarara razı olduğu yahut zararın oluşmasına ve artmasına neden
olduğu iddia ve ispat edilememiştir. Aksine; davacının 106/11 maddesindeki
seçimlik hakkını dilediği zaman ve zamanaşımı süresince kullanması onun yasal
hakkı olup kınanacak bir davranış olarak kabul edilemez. Dahası davacının
sözleşmenin yerine getirilmesinde ve dairenin tesliminde davalıyı duraksamaya
düşürerek işin geçikmesine neden olan bir eylemi de bulunmamaktadır. Her iki
tarafın, sözleşmenin yerine getirilmesi ve teslimi konusundaki eylemli durumu
da bunu doğrulamaktadır.
Bu nedenlerle davacının, B.K.nun 44. maddesindeki özel hallere ilişkin
bir eylemi bulunmadığı gibi yasaya uygun davranışını tazminatın
indirilmesinin nedeni (kusur) olarak kabul etmek olanağı da yoktur.
Öte yandan MK.nun 2/1 maddesinde anlamını bulan doğruluk ve güven
kurallarının somut olayda tartışılması da mümkün değildir.
Sözleşmelerde kararlaştırılan hususların yerine getirilmesi, verilen
sözün tutulması (Pacta Sunt Serventa Akdevefa) ilkesi gereğidir. Olayımızda
davalılar satış sözleşmesiyle işin geç tesliminden dolayı ve geç teslim
süresinin bütünü için tazminat- cezai şart ödemeyi kabul ettiklerine göre
bunu ve binadaki eksikliklerden kaynaklanan zararı dava tarihindeki rayiç
değerleri ile eksiksiz olarak ödemek zorundadır. Esasen bundan kaçınma
sözleşmeye doğruluk ve dürüstlük kurallarına aykırı davranış olur.
Davacının gecikme süresinin tamamını kapsayan tüm tazminatı istemesi
hakkın kötüye kullanılması şeklinde de nitelendirilemez. (MK. Md. 2/2)
Hakkın kötüye kullanılması hakkın sırf başkasına zarar vermek için
kullanıldığı hallerin dışında "hem kendine yarar sağlamak ve hem de karşı
tarafa zarar vermek kastı ile hakkın kullanıldığı haller"de söz konusu
olabilir. (BK. S.Ediz A.G.E. Sh.324)
Davacı, sözleşmeden doğan hukuka uygun bir hakkını kullanmakla kendine
yarar sağlamaktadır, bu hakkını davalıya zarar vermek kasdıyla kullandığını
söylemek asla mümkün değildir. Bu bağlamda sözleşme ilişkilerinde,
alacaklının, borcu uzun süre yerine getirmemesine göz yumması halinde
sözleşmenin yerine getirilmesi ve tazminat istemenin hakkın kötüye
kullanılması olarak nitelendirilmesi düşünülebilir. Ancak bu yolla seyrek ve
olağanüstü hallerin varlığı halinde başvurulması gerektiği göz ardı
edilmemelidir. Özellikle bu durumlarda, uzun süre bekleme nedeniyle fiyat
dalgalanmalarından yararlanma borçluyu zarara sokmak ve onun durumundan
yararlanma kastının varlığı aranmalıdır. (Bkz. Tandoğan Mesuliyet Hukuku
Sh.501, Borçlar Hukuku Sh.133-134; Becker A.G.E Sh.21; Oser Schönnenberger
Sh.777)
Bu davada, davacının sözleşmeden doğan hakkını istemesinde ne
kınanacak bir eylemi veya zarar vermek kastı olduğu belirlenmemiştir. Tüm bu
ilkeler Yargıtay Hukuk Genel Kurulunca da benimsenmiş, Yargıtay 15. Hukuk
Dairesinin önceki görüşleri kabul edilmemiş az yukarıda açıklanan hukuk
kuralları ışığında yeni içtihat oluşturulmuştur. (Yargıtay Hukuk Genel Kurulu
9.10.1991/15-340 esas; 1991/467 karar) Şu durum karşısında; geç teslim
tazminatı eksiksiz; diğer bir anlatımla makul bir süre bekleme olgusu
davacıya yüklenilmeksizin eksiksiz hesaplanmalı hasıl olacak uygun sonuç
çevçevesinde karar verilmelidir. Mahkemece; Hukuk Genel Kurulunca
benimsenmeyen içtihatlarına dayanılarak yazılı şekilde istemin bir bölümünün
reddini kapsayacak şekilde hüküm kurulması usule ve yasaya aykırıdır. Bozma
nedenidir.
SONUÇ: Birinci bent gereğince davalının temyiz nedenlerinin reddine,
ikinci bentte açıklanan nedenler altında yerel mahkeme kararının davacı
yararına BOZULMASINA, peşin harcın istek halinde iadesine, 3.7.1995 gününde
oybirliğiyle karar verildi.
Başkan Üye Üye Üye Üye
A.İ.Arslan M.S.Atalay K.Kadıoğlu A.E.Baççıoğlu S.Özyörük
|