Hukuki.NET


Yargıtay içtihatları bölümü

Yargıtay Kararı

 



      T.C.
 Y A R G I T A Y
Ceza Genel Kurulu
     S A Y I 
Esas            Karar           Tebliğname   
1995/6-238      1995/305    6/6225

                   Y A R G I T A Y  K A R A R I

Bozma kararı veren 
Yargıtay Dairesi         : 6. Ceza Dairesi
Mahkemesi                : Ankara 5. Ağır Ceza 
Günü                     : 08.12.1994
Sayısı                   : 216/200
Davacı                   : K.H.
Davaya katılan           : Maliye ve Gümrük Bakanlığı
	 	   Vekili Av. Fatma Özbay
Sanık                    : Yunus Canpolat
	 	   Vekili Av. Hüsamettin Demir

	Sahte evrakı bilerek kullanmak ve dolandırıcılık suçlarından sanık
 Yunus Canpolat'ın beraatine ilişkin Ankara 5. Ağır Ceza Mahkemesince verilen
 16.12.1993 gün 217/204 sayılı hükmün katılan vekili tarafından temyizi
 üzerine dosyayı inceleyen Yargıtay 6. Ceza Dairesi 20.09.1994 gün 7782/7976
 sayı ile;
	"Yüklenen suçtan dolayı CMUK.'nun 236. maddesinin yollamada bulunduğu,
 aynı yasanın 3842 Sayılı Yasa ile değişik 135. maddesi uyarınca sorguya
 çekilmesi gereken sanığa, bu madde ile tanınan savunmaya ilişkin bulunan
 hakları hatırlatılmadan ve hatırlatılmış ise bu husus tutanağa geçirilmeden
 karar verilmesi" isabetsizliğinden bozmuş, 
	Yerel Mahkemece 08.12.1994 gün 216/200 sayı ile;
	"CMUY.nın 308. maddesinde kanuna mutlaka muhalefet halleri
 gösterilmiştir. 309. maddede ise, sanığın çıkarına konulan hukuk kurallarının
 ihlalinin, sanık aleyhine kararın bozdurulması için savcıya hak vermeyeceği
 belirtilmiştir. Son karar sanık lehine olduğundan, bu ihlal durumu ileri
 sürülemez. CMUK.un 135. maddesinde sanığın lehine konulan kuralın ihlal
 edilmesi, sanık lehine doğmuş bulunan hukuki durumu ortadan kaldırmaz."
 gerekçesiyle direnilmiştir.
	Bu hükmün de Yargıtayca incelenmesi katılan vekili tarafından
 süresinde istenildiğinden dosya; Yargıtay C.Başsavcılığının "Onama" istemli
 29.05.1995 günlü tebliğnamesiyle 6. Ceza Dairesine ve Özel Dairenin
 27.06.1995 gün 7544/7626 sayılı görevsizlik kararı ile Birinci Başkanlığa
 gönderilmekle Ceza Genel Kurulunca okundu, gereği konuşulup düşünüldü:

	 	CEZA GENEL KURULU KARARI

	Sanığın, sahte evrakı bilerek kullanmak ve dolandırıcılık suçlarından
 beraatine karar verilen olayda, Özel Daire ile Yerel Mahkeme arasındaki
 uyuşmazlık, beraat kararı verilmesi halinde de CMUY.nın 135. maddesindeki
 haklarının sanığa hatırlatılmasına gerek olup olmadığına ilişkindir.
	3842 Sayılı Yasanın 31. maddesi gereğince Devlet Güvenlik Mahkemeleri
 görev alanı dışında kalan suçlarda uygulanması gereken Ceza Muhakemeleri
 Usulü Yasasının "İfade ve Sorgunun Tarzı" başlıklı 135. maddesinde;
	"Zabıta amir ve memurları ile Cumhuriyet Savcısı tarafından ifade
 almada ve hakim tarafından sorguya çekilmede aşağıdaki hususlara uyulur:
	1- İfade verenin veya sorguya çekilenin kimliği tespit edilir. İfade
 veren veya sorguya çekilen kimliğe ilişkin soruları doğru olarak
 cevaplandırmak zorundadır.
	2- Kendisine isnad edilen suç anlatılır.
	3- Müdafi tayin hakkının bulunduğu, müdafi tayin edebilecek durumda
 değilse Baro tarafından tayin edilecek bir müdafi talep edebileceği ve onun
 hukuki yardımından yararlanabileceği, isterse müdafiin soruşturmayı
 geciktirmemek kaydı ile ve vekaletname aranmaksızın ifade veya sorguda hazır
 bulunacağı bildirilir. Yakınlarından istediğine yakalandığını duyurabileceği
 söylenir.
	4- İsnat edilen suç hakkında açıklamada bulunmamasının kanuni hakkı
 olduğu söylenir.
	5- Şüpheden kurtulması için somut delillerin toplanmasını talep
 edebileceği hatırlatılır ve kendisi alayhine var olan şüphe sebeplerini
 ortadan kaldırmak ve lehine olan hususları ileri sürmek imkanı verilir.
	6- İfade verenin veya sorguya çekilenin şahsi halleri hakkında bilgi
 alınır.
	7- İfade veya sorgu bir tutanakla tespit edilir. Bu tutanakta:
	   a) İfade verme veya sorguya çekme işleminin yapıldığı yer ve tarih,
	   b) İfade verme sorguya çekme sırasında hazır bulunan kişilerin isim
 ve sıfatları ile ifade veren veya sorguya çekilen kişinin açık kimliği,
	   c) İfade vermenin veya sorgunun yapılmasında yukarıdaki işlemlerin
 yerine getirilip getirilmediği, bu işlemler yerine getirilmemiş ise
 sebepleri,
	   d) Tutanak içeriğinin ifade veren veya sorguya çekilen ile hazır
 olan müdafi tarafından okunduğu ve imzalarının alındığı,
	   e) İmzadan imtina halinde bunun nedenleri yer alır." hükmü
 bulunmaktadır.
	Madde ile sanığa, kendisini daha iyi savunma olanağı sağlanmış, bazı
 delillerin toplanmasını isteme hakkı verilmiş veya hiçbir şey söylememe
 imkanı tanınmıştır.
	Aynı yasanın 236. maddesinde ise, "Duruşmaya tanıkların ve
 bilirkişinin yoklamasıyla başlanır. Bundan sonra sanığın açık kimliği ve
 şahsi durumu tespit olunur. Daha sonra iddianame okunur ve 135. maddeye göre
 sanık sorguya çekilir." hükmü yer almaktadır.
	Açıklanan bu yasal hükümler karşısında duruşmaya, sanığın kimliğinin
 saptanması, iddianame okunduktan sonra 135. maddeye göre sorguya çekilmesi
 ile başlanacaktır. 
	İncelenen dosyada sahte evrakı bilerek kullanmak ve dolandırıcılık
 suçlarından sanığın beraatine ilişkin hüküm, katılan vekili tarafından sanık
 aleyhine temyiz edilmiştir. Katılan vekilinin temyiz davası açması üzerine
 öncelikle, emredici usul kurallarının uygulanıp uygulanmadığı, usuli bir hata
 olup olmadığı incelenmeli, olmadığı taktirde dosyanın esasına girilmelidir.
 Usuli hükümlerin, emredici kuralların bir tarafa bırakılarak önce işin
 esasının incelenmesi, sübut olmadığı takdirde hükmün onanması, sübutun
 varlığında ise bu usuli eksiklik nedeniyle hükmün bozulması, ikili uygulamaya
 ve yanlış anlamalara neden olacaktır. Bu şekilde yani önemli usuli eksikliğe
 rağmen esasa ilişkin bir inceleme yapılarak bozma kararı verilmesi durumunda
 sübutun varlığı kabul edilmiş olacağından; artık bundan sonra CMUY.nın 135.
 maddesi hükmünün uygulanmasının mantiki ve hukuki bir anlamı kalmayacaktır.
 Çünkü, suçun oluştuğu Yargıtayca peşinen kabul edilmiş ve üst mahkemenin
 görüşü belli olmuştur. Ayrıca bu durum "oy'un açıklanması" niteliğinde olduğu
 gibi, böyle bir bozma sadece yasa hükmünü şeklen yerine getirmeye yönelik
 hiçbir yararı bulunmayan anlamsız bir bozma olacak ve maddenin amacı ile
 bağdaşmayacaktır.
	Usulüne uygun ve maddede belirtildiği şekilde yapılacak sorgu
 sırasında, sanığın hangi haklarını kullanacağı ve hangi delilleri sunacağı,
 savunmasında neler getireceği önceden bilinemeyeceğinden, esasa girilmeksizin
 hükmün öncelikle ve sair yönleri incelenmeksizin usuli bu nedenle bozulmasına
 karar verilmelidir.
	Öte yandan, CMUY.nın 135. maddesinde yer alan güvencelerin sanığa
 hatırlatılması halinde, sanığın ikrarda bulunması ve bu beyanı ile elde
 edilecek delillerin gözardı edilemeyeceği, sunacağı delillerle suçun eski
 tarihte işlenmiş ve zamanaşımına uğramış olduğunu ya da suç vasfının farklı
 olduğunu ileri sürmesinin mümkün bulunduğu nazara alındığında, sözü edilen
 hükmün bu nedenle de uygulanması zorunludur. Belki de sanık, 135. maddenin
 getirdiği güvencelerden yoksun olduğu için ikrarda bulunacakken
 bulunmamaktadır.
	Sorgu; sadece (sırf) sanık lehine konulmuş bir usul kurumu değildir.
 Maddi gerçeği bulmak için konulmuş, kamusal niteliği de oldukça ağır basan
 bir usul kuralıdır. Öyle ki, çok ağır ceza gerektiren birçok olayda, örneğin
 ıssız yerlerde işlenen adam öldürme olaylarında tek kanıt sanığın ikrarı
 olabilmektedir. Bu ikrarın ise yasanın öngördüğü tüm koşulları içeren bir
 sorgu ile saptanmış olması kesinlikle gerekir. Çünkü CMUY.nın 321/2. maddesi
 gereğince, "hükmün bozulmasına sebep olan kanuna muhalefet keyfiyeti bu hükme
 esas olarak tesbit edilen VAKIALARDA olmuş ise bu muameleler dahi aynı
 zamanda bozulacaktır."
	Ayrıca kamu düzeni ile ilgili ve buyurucu hüküm olan CMUY.nın 135.
 maddesine uyulmadığının saptanmasına rağmen dosyanın esasının incelenmesi,
 diğer usuli hataların da gözardı edilmesi ve dosyanın esasına girilmesi
 sonucunu doğuracaktır. Örneğin, hükme dayanak yapılan bilirkişi raporunu
 düzenleyen bilirkişiye, otopsiye katılan doktor bilirkişiye yemin
 verdirilmemesi, esaslı işlemlerin yapıldığı sanık ve tanıkların dinlendiği
 oturuma ilişkin duruşma tutanaklarının imzasız bulunması hallerinde de, esasa
 girilmesi; sübutun varlığında bu nedenlerle hükmün bozulması, aksi halde
 kararın onanması gerekecektir. Halbuki sübutun varlığı, bu delillerle
 saptanacaktır. Yeminsiz dinlenen bilirkişi raporu, otopsi tutanağı veya
 imzasız olması nedeniyle gerçek olup olmadığı bilinmeyen duruşma tutanakları
 esas alınmak suretiyle hüküm kurulması olanaksızdır.
	Yerel Mahkemece sanık hakkında kurulan beraat hükmünün, Yargıtay
 C.Başsavcılığınca düzenlenen tebliğnamede "onanmasının istenmesi" hususuna
 dayanılarak, CMUY.nın 135. maddesindeki haklarının sanığa hatırlatılmasına
 gerek olmadığı yönündeki düşünceye de katılmak mümkün değildir. Zira birçok
 Özel Daire ve Ceza Genel Kurulu kararının, tebliğnamedeki isteme aykırı
 olarak verildiği bilinen bir gerçektir. Bu itibarla tebliğnamede dosyanın
 esası incelenerek kararın onanması talep edilse bile, sair yönleri
 incelenmeksizin hükmün öncelikle bu usuli sebepten dolayı bozulmasına karar
 verilmelidir.
	Direnme konusu olayda 01.12.1992 günlü Resmi Gazetede yayımlanan ve
 yürürlüğe giren 3842 Sayılı Yasa ile CMUY.nın 135. maddesi değiştirilmeden
 önce 04.11.1992 günlü iddianame ile sanık hakkında dava açılmış ve
 yargılamanın hiçbir aşamasında sanığa CMUY.nın 135. maddesinde yer alan
 hakları hatırlatılmamıştır. 
	Kaldı ki, poliste, savcılıkta ifadesi alınırken, Sulh Ceza
 Mahkemesinde hakim tarafından sorguya çekilirken CMUY.nın 135. maddesindeki
 hakları hatırlatılan sanığa, duruşmada vekili hazır olsa bile yasal
 haklarının yeniden hatırlatılması gerektiği, zira madde ile sanığa tanınan
 hakların sadece müdafi tayininden ibaret olmadığı, 135. maddenin diğer
 bentlerindeki hususların da aynı derecede önemi haiz ve savunma hakkına
 ilişkin olduğu Ceza Genel Kurulunun 01.05.1995 gün 71/147, 01.05.1995 gün
 72/148 sayılı kararları ile kabul edilmiştir. 
	Bu itibarla, usul ve yasaya uygun bulunan Özel Daire bozma kararına
 uyulması gerekirken, önceki kararda direnilmesi isabetsiz olup, Yerel Mahkeme
 direnme hükmü bozulmalıdır.
	Çoğunluk görüşüne katılmayan kurul üyelerinden 1. Ceza Dairesi Başkanı
 T.Güven, "Ceza Yargılamasının temel amacı, daha önce işlenmiş olan eylemle
 ilgili maddi gerçeğin ortaya çıkarılmasıdır. Bu amacı gerçekleştirmek için
 yapılan araştırma ve soruşturma kuşkusuz mutlak ve sınırsız değildir. Bu
 etkinlikler sırasında kişisel veya toplumsal değerlerin korunması zorunludur.
 Bu nedenlerle yasa koyucu, ceza yargılaması yasasının çeşitli maddelerinde,
 kanıtın kendisi ve elde edilmesiyle ilgili birçok sınırlamalar ve yasaklar
 getirmiştir.
	Ceza Yargılama yasasında 3842 Sayılı Yasayla yapılan değişiklik de bu
 bağlamda olmuş, kanıt elde etme (md. 135/a) ve hukuka aykırı olarak elde
 edilen kanıtlarla ilgili değerlendirme (md. 254/2) yasakları getirilmiştir.
	"Ceza Yargılama Yasasının aynı Yasayla değişik 135. maddesinde
 öngörülen savunma hakkı ve aydınlatma yükümlülüğüne uyulmayarak ve özellikle
 susma, savunma ve bir savunmadan yararlanma hakları bildirilmeden yapılan
 sorgu ve bu sorguyla elde edilen anlatım kanıtı da, kuşkusuz hukuka aykırı
 bir kanıttır ve değerlendirme yasağı kapsamındıdır."
	Ne varki, Ceza Yargılamasının bir başka temel dayanağı da, kamu yararı
 ve birey yararı arasındaki duyarlı dengeyi kollayan ölçülülük ilkesidir. Bu
 ilke gözetilmez ve kamu yararı birey zararına işletilirse, haklar ve değerler
 örselenir; birey yararı toplum zararına kayrılırsa yargılama kilitlenebilir
 ve dolayısıyle her iki durumda da, hukuk barışı tehlikeye düşer.
	Bu nedenlerle yasa koyucu, hukuka aykırı kanıtlar için değerlendirme
 yasağını getirirken, bu tür "kanıtların hükme dayanak" yapılamayacağını,
 yapıldıkları takdirde hükmün sakatlanacağını (md.254/2) belirtmekle birlikte,
 ayrıca bir hükmün bozulması için, hukuka aykırı işlemle hüküm arasında
 nedensellik bağı arayarak, yasaya aykırılığın konulan hükmü etkilemesi
 gerektiğini de vurgulamıştır. (md.320/1)
	Bu koşullar bulunduğu takdirde hiç kuşkusuz hüküm bozulacaktır.
	"Tartışma konusu dosya incelendiğinde; sanığın hazırlık
 soruşturmasında Cumhuriyet Savcısı ve Sulh Hakimi önünde CMUK. 135'e göre
 hakları hatırlatılmış ve müdafii hazır bulunmuştur. Duruşmada da sanık
 müdafii ile gelmiş suçsuzluğunu savunarak delillerinin toplanmasını istemiş
 ve savunması samimi bulunarak beraat etmiştir. Cumhuriyet Başsavcılığının
 tebliğnamesi de beraat hükmünün onanması isteğini kapsamaktadır.
	CMUK.nun "309. maddesine göre" sanık lehine olan hukuki kaidelere
 muhalefet nedeniyle sanığın aleyhine hükmün bozulmasını gerektirmediğinden
 açıklanan davada duruşmada da sanığa susma hakkının hatırlatılmaması
 şeklindeki usule muhalif nedeniyle beraat etmiş sanık aleyhine hükmün
 bozulmasını gerektirmemektedir.
	"CYY.nın 135. maddesine göre, hazır olan sanık müdafiinin yalnızca
 sorgulamada gözlemci olarak bulunmayacağı, onun hukuki yardımından sanığın
 yararlanabileceği maddenin 3. fıkrasında belirtilmiştir. O yüzden duruşmada
 hazır bulunan sanığın müdafii, sanığın susma hakkını kullanmasını her an
 sağlayabilecek durumdadır." "Kaldı ki, CYY.nın 308/8. maddesi savunma
 hakkının sınırlanmış olması" hüküm için önemli noktalarda "olmuşsa bozma
 nedeni yapılabileceğini; 321. madde ise, bozulmasına yol açan yasaya
 aykırılık, esas olarak saptanan olaylarda olmuş ise bozulabileceğini
 öngörmüştür."
	"Sanığın hazırlık soruşturmasında yargıç önünde C.Y. Yasasının 135.
 maddesindeki hakları anımsatılarak yapılan sorgusu vardır ve sanığın
 duruşmada susma hakkını kullanması sonuca etkili bulunmamaktadır. Bu nedenle
 de, mahkemenin verdiği kararda, sanığın duruşmadaki savunmasını kanıt olarak
 kabul etmesi zorunluluğu bulunmadığı gibi, hukuken geçerli öbür kanıtlarla
 yetinmesi de olanaklıdır."
	"Sanığa CY.Yasasının 135. maddesinde yazılı haklarını benzer biçimde
 benimsemiş tüm demokratik ülkelerin uygulaması da yukarıda açıklanan görüşler
 doğrultusundadır. Kaynak Alman CY. Yasasının 243 ve 136. maddeleri, bizim CY.
 Yasasının 236-135. maddeleriyle aynı doğrultudadır. Alman Federal Mahkemesi
 (BGH) eski kararlarında sanığa susma hakkı konusunda başka yerde bilgi
 verilmemiş olmasına ya da yargıcın bu hakkı anımsatmamasına karşın, yargıcın
 başka başka sorularından bu hususu gerçekleştirebileceği durumlarda, o
 kanıtın değerlendirileceğini kabul etmiştir. Aynı biçimde sanığın ikinci
 sorgusunda kendisine anımsatmada bulunulmuş ve sanık bu sorgusunda önceki ve
 anımsatma yapmadan geçen sorgusundaki savunmasını yenilemiş ise 1.
 sorgusundaki savunmasının da değerlendirme yasağından etkilenmeyeceği
 sonucuna ulaşılmaktadır. Kern Roxin Alman Federal Mahkemesinin yeni bir
 kararında 135. maddenin sonucu elde edilen sorgunun değerlendirilmesinde
 yasaya aykırılık bulunmadığı sonucuna vardığını belirtmektedirler. Eyalet
 Yüksek Mahkemeleri ve öğretide de bugün için baskın görüş, 135. maddedeki
 kuralın bir düzenleyici nitelikte olduğu noktasındadır."
	"QUARLES davasında, Amerikan Mahkemeleri" yiyecek satan dükkanı
 soymaya çalışan kişiyi elindeki boş tabanca ile yakalayan ve bir yandan onu
 etkisiz hale getirirken öbür yandan silahın nerede olduğunu soran, ancak
 bundan önce Miranda uyarısı yapmayan polisin bu eksikliğinin, üstün tutulan
 ve diğerlerinden önde gelen kamu ve toplum güvenliği düşüncesiyle göz
 yumulabileceği ve dolayısıyla yasal bir eksiklik sayılmaması gerektiği
 yönünde karar vermiştir.
	15.02.1950 gün 21/1 sayılı içtihatları birleştirme kararında, CY.
 Yasasının 308. maddesinde belirtilen mutlak bozma nedenleri dışındaki usule
 ilişkin yasaya aykırılıkların, bozma nedeni yapılıp yapılmamasının yargıcın
 takdirine bağlı olduğu belirtilmiştir. Başka bir deyimle hükme etkili
 olmayacak usuli yanılgıların bozma nedeni yapılmaması gerekmektedir."
	"Sonuç olarak; yukarıda açıklandığı üzere kollukta, Cumhuriyet
 Savcılığında ve Sulh Cezadaki sorgulamalarında CY. Yasasının 135. maddesi
 gereğince 3 kez hakları anımsatılan, bu nedenle haklarını bildiğinden kuşku
 bulunmayan ve son soruşturmada müdafii yanında sorgulanan sanık için söz
 konusu hukuka aykırı işlemin kurulan hüküm açısından nedensellik bağı ve CY.
 Yasasının 308. maddesindeki mutlak hukuka aykırılığı bulunmamaktadır. Bu
 nedenlerle çoğunluk görüşüne katılmamaktayız." görüşüyle,
	Üyelerden Vural Savaş: (Konunun Genel Kurulumuzdaki tartışmaları
 sırasında, çoğunluk görüşünü açıklamaya çalışan bazı Daire Başkanları ve
 üyeler, usul hukukuna aykırı o kadar çok şey söylediler ki; bu kadar
 yanlıştan elbette "doğru" bir karar çıkamazdı. Şöyle ki:
	1- Çoğunluk görüşüne göre, bir dosya Yargıtay'a geldiğinde önce "usul"
 yönünden incelenir. Herhangi bir usul hükmüne aykırılık varsa bu aykırılığın
 esasa etkili olup olmadığına bakılmaz. Zira, usul hükümlerinin hepsi de "kamu
 düzenini" ilgilendirir ve CMUK.nun herhangi bir maddesinin ihlali "mutlak
 bozma" nedenidir.
	Bu konudaki bilimsel görüşlere kısaca değinmekte yarar bulunmaktadır.
	a-Prof. Dr. NURULLAH KUNTER (N.529): SON KARARA TESİRSİZ AYKIRILIKLAR:
 Haksız kararın kaldırılması demek olan bozmanın işe yaraması, yani sonunda
 başka ve haklı bir karar verilebilmesi lazımdır. Eger başka bir karar
 verilemiyecekse, bozmanın bir manası da yoktur. Yargıtay'ın adli tatilde
 tanık dinlendi, keşif yapıldı diye bozduğu vardır. Son karara tesir
 etmeyeceğine göre bizce adli tatil normlarına riayeti sağlamak için dahi
 olsa, davaları gereksizce uzatan bu çareye başvurulmamalıdır. ONUN İÇİN
 AYKIRILIĞIN SON KARARA TESİRİNİ ARAŞTIRMAK GEREKİR. Son karar doğru ve haklı
 olduğunda, ona tesir etmediği kabul olunan aykırılıklar  bozma nedeni
 sayılmamalıdır. Bu ölçüyü 320. madde "hükme tesiri olacak derecede" diye,
 20.5.1957 tarihli İçtihadı Birleştirme Kararı da "hükmün esasına ve
 neticesine tesir etmiş veya etmesi muhtemel görülmüş olmak"  diye ifade
 etmiştir. AYKIRILIK, MUHAKEME NORMLARI BAKIMINDANSA, "MUTLAK TEMYİZ
 SEBEBLERİ" DIŞINDA, SON KARARA TESİRİ HER OLAYDA ARAŞTIRILMALIDIR.
	b- Prof. Dr. BAHRİ ÖZTÜRK (Uygulamalı Ceza Muhakemesi Hukuku, 3. Bası,
 1994, s.611): CMUK.nun 308. maddede de sayılanlar dışında kalan muhakeme
 hukukuna aykırılıklar mutlak olmayan temyiz sebebleri olarak ifade
 edilmelidir. Mutlak temyiz nedenleri bulunduğunda hüküm mutlaka bozulacaktır.
 Mutlak olmayan temyiz nedenlerinin bulunması durumunda ise, hükmün
 bozulabilmesi için SÖZ KONUSU TEMYİZ SEBEBİNİN HÜKMÜ ETKİLEMİŞ OLUP
 OLMADIĞINA BAKILACAKTIR.
	c- Prof. Dr. FERİDUN YENİSEY (Duruşma ve Kanun yolları, 2. bası, 1990,
  s.184): Temyiz sebebi ile bozma sebebi farklı kavramlardır. HÜKME TESİRİ
 OLMAYAN AYKIRILIKLAR, CEZANIN ARTIRILAMAYACAĞI HALLERDE SADECE CEZAYI
 ARTIRMAYA YOL AÇAN AYKIRILIKLAR (m. 326/4), SADECE SANIK LEHİNE KONULMUŞ OLAN
 NORMLARA SANIK ALEYHİNE BOZMA SONUCU DOĞURUBALİCEK AYKIRILIKLAR  BOZMA SEBEBİ
 TEŞKİL ETMEZLER.
	d- Prof. Dr. ÖZTEKİN TOSUN (Suç Muhakemesi El Kitabı): Maddi hukuka
 aykırılıklar daima bozma nedeni olurken, muhakeme hukukuna aykırılıklar kural
 olarak her zaman bozma nedeni sayılmazlar. Muhakeme hukukuna aykırılıklar
 verilmiş kararı etkilememişler ise, hukuka aykırı olsalar bile bozma nedeni
 sayılmazlar, bu kuralın istisnası 308. maddedeki mutlak bozma nedenleridir.
	e- LÖWE OTTO SCHWARZ (Alman Ceza Muhakemeleri Usulü Kanunu Şerhi):
 Temyiz müracaatları muteber ve makbul olmak için, hükmün kanun ihlal edilerek
 verilmiş olduğu, başka bir deyişle eğer kanun ihlal edilmeseydi hükmün bu
 suretle verilmesine imkan olamayacağı sebebine istinat etmelidir.
	f- Porf. Dr. ERDENER YURTCAN (Ceza Yargılaması Hukuku, 4.Bası, 1991,
 S.443) NİSBİ TEMYİZ NEDENLERİ: Mahkemenin son kararında var olan hukuka
 aykırılık (hukukun zedelenmesi) mahkemenin son kararını etkilemiş, karardaki
 hukuki ihlal, kararın temellerini oluşturan hukuk normlarının aykırılığından
 doğmuşsa, bunun bir temyiz nedeni olarak kabul edilmesi ve kararın bozulması
 gerekir. Aksine son kararda bir HUKUKU ZEDELEME OLMASINA KARŞILIK, BU
 AYKIRILIK SON KARARI ETKİLEMEMİŞ, MAHKEMENİN SON KARARI BU İHLAL OLMADIĞI
 TAKDİRDE DE, DEĞİŞMEYECEK DURUMDA BULUNMUŞ OLURSA, BİR TEMYİZ NEDENİNDEN SÖZ
 EDİLEMEZ. DEMEK Kİ; NİSBİ TEMYİZ NEDENLERİNDEN SÖZ EDİLDİĞİNDE, BİR YARGILAMA
 HUKUKU İHLALİNİN SON KARARA NİSBETİ, YANİ ETKİSİ ARAŞTIRILMALIDIR. Bu etki
 saptandığında karar bozulmakta, etki saptanmadığında, bu aykırılık yok
 sayılmakta ve bozma nedeni yapılmamaktadır.
	g- BAHA KANTAR (Ceza Muhakemesi Usulü, 4. Bası, S.365): Hükmün usulden
 bozulması için kanunun ihlal edilmiş olması kafi değildir. Hükmün kanunun
 ihlaline de istinat etmiş olması lazımdır. Yani kanun ihlal edilmiş olduğu
 içindir ki, hüküm bu suretle verilmiştir. Eğer kanun ihlal edilmemiş olsaydı,
 hüküm verildiği gibi verilmeyecek idi. Diğer bir tabir ile, HÜKMÜN BOZULMASI
 İÇİN, HÜKÜM İLE KANUNUN İHLALİ ARASINDA BİR RABITANIN MEVCUT OLMASI İCAP
 EDER.
	h- Hükmün sonucunun başka türlü olabileceği, yani hükmün
 değişebileceği kabul edilmeyen durumlarda usule aykırılık, Yargıtay'ca bozma
 nedeni sayılmamaktadır. Daha açıkcası kendisine aykırı davranılan kural ister
 mahkemece kendiliğinden gözönünde tutulması gereken, ister iddia yahut itiraz
 üzerine uygulanması gereken bir kural olsun, hükmün sonucunu değiştirecek
 nitelikte olmadıkça bozma sebebi değildir (RECAİ SEÇKİN, Yargıtay Tarihçesi
 ve İşleyişi, S.82). 
	2- Esasen bu konu, 15.02.1950 gün ve 21/1 sayılı İçtihadı Birleştirme
 Kararıyla halledilmiştir: "YARGITAY CEZA DAİRELERİ, KANUNUN HERHANGİ BİR
 HÜKMÜNE RİAYET EDİLMEMESİ HALİNİ, BOZMA SEBEBİ SAYIP SAYMAMAKTA TAKDİR
 HAKKINA MALİK bulunmakta ise de, kanuna mutlak muhalefet sayılan hallerde
 behemahal hükmün bozulması zarureti vardır. Bu haller CMUK.nun 308.
 maddesinde sekiz bent halinde gösterilmiştir.
	3- CMUK. hükümlerinin pek azı kamu düzenini ilgilendirir.
	Esasen, "susma hakkı"nın kullanılıp kullanılmaması sanığın takdirine
 bırakılmıştır. Bu dahi, bu hakkın "kamu düzenine" ilişkin olmadığının kesin
 kanıtıdır.
	4- Çoğunluk yaptığı yorumlarla savunma hakkının kısıtlanmasını ancak
 "HÜKÜM İÇİN MÜHİM OLAN NOKTALARDA" olmuşsa bozma nedeni yapılabileceğine
 değinen CMUK.nun 308/8. maddesini, "sanığın lehine olan hukuki kaidelere
 muhalefetin, sanığın aleyhine hükmün bozulması için C.Savcılığına bir hak
 vermeyeceğine" ilişkin 309. maddesini, Yargıtay'ın "hükme tesiri olacak
 derecede kanuna muhalefet edilmiş olduğunu görürse talepte mevcut olmasa dahi
 bu hususu tetkik edeceğine" ilişkin 320. maddesini yok farzetmektedir.
	Anılan maddelerin dikkatlice incelenmesinden anlaşılacaktır ki, bazı
 hallerde usul bozması yapabilmek için dosyayı esas yönünden de incelemek,
 Yargıtay'a görev olarak verilmiştir.
	5- Sanık lehine konulmuş bir hukuk kuralı, sanık aleyhine sonuç
 doğuracak biçimde yorumlanmıştır.
	Zira, çoğunluk görüşüne katılmayan üyeler CMUK.nun 135. maddesinde
 belirtilen hakların son soruşturma aşamasında  hatırlatılmamasını, 
	a- suçunu tamamen inkar etmesi veya beraatine karar verilmesini veya
 "susma hakkını" kullandığı taktirde daha ağır bir ceza ile
 cezalandırılmasının muhakkak olduğu, 
	b- aşamalarda defalarca hatırlatıldığının tutanaklardan anlaşılması ve
 avukat tutarak haklarını bildiğini eylemli olarak göstermekle birlikte, tüm
 ifadelerinin aynı mahiyette olması ve susma hakkını kullansa bile, mesela
 Sulh Cezadaki sorgusu usulüne uygun yapılmışsa, CMUK.nun 247. maddesi
 gereğince "delil" olarak kullanılabileceğini ve bu nedenle de sonuca etkili
 olamayacağının anlaşılması gibi istinai hallerde bozma nedeni yapılmasını
 istememektedir.
	Bu hallerin hiçbirinde, susma hakkının hatırlatılmaması sanık aleyhine
 sonuç doğurmaz ama pek çok olayda usulden yapılan gereksiz bozmalar
 sanıkların beraatini ve tahliyesini geciktirmekten başka sonuç
 doğurmamaktadır. Sanığa tanınmış bir hakkı, sanık aleyhine sonuç
 doğurabilecek şekilde yorumlamamak gerekir.
	Nitekim, Yargıtay'da yapılan duruşmalarda avukatlar "Benim müvekkilim
 suçsuz. Hakları hatırlatılmadı diye hükmü bozup, beraatini geciktirmeyin. Bu
 kadar şekilci olmayın." diyerek Yargıtay üyelerine adeta yalvarmakta, hatta
 dilekçe vermektedirler.
	6- "Gecikmiş adelet, adalet değildir". Bu güzel vecize, Avrupa İnsan
 Hakları Sözleşmesinin 5/3 ve 6/1. maddeleriyle hayata geçirilmeye
 çalışılmaktadır.
	Sözleşmenin söz konusu hükümleri kişi özgürlüğünün taşıdığı hayati
 önemden hareketle, bir suç ithamı altında yakalanan kişinin yargılanmak veya
 suçsuzsa salıverilmek üzere derhal yargı önüne çıkarılmasını, YARGILANMASI
 HALİNDE MAKUL BİR SÜRE İÇİNDE SONUÇLANDIRILMASINI EMRETMEKTEDİR.
	Avrupa İnsan Hakları Mahkemesinin Türkiye aleyhindeki ilk kararının bu
 konuya ilişkin olması, kaderin bir cilvesidir (Doç. Dr. ŞEREF ÜNAL, Avrupa
 İnsan Hakları Mahkemesinin Yağcı ve Sargın-Türkiye Davasına İlişkin
 08.06.1995 tarihli kararı, Yargıtay Dergisi, 1995-Ekim).
	Yargıtayımız, gereksiz bozmalarıyla sanıkların çoğunun "makul sürede
 yargılanmasını" imkansız kılmakta, Hükümetimizin maddi tazminat ödemesine
 zemin hazırlamaktadır. 
	7- "Usulü muhakemeye muhalefetten dolayı bir hükmün nakzolunabilmesi,
 mahkemeye ait vezaifte usulü muhakemenin ihlal olunmasına ve İŞBU KUSUR VE
 HATANIN LAHİK OLAN HÜKMÜ TAĞYİR EDECEK DERECEDE BULUNMASINA MÜTEVAKKIFTIR"
 yolundaki HUMK.nun 428/son maddesi hükmünün, aksine hüküm bulunmadığından
 ceza yargılamasında da uygulanması gerekmektedir.
	Maddeyi yorumlarken BAKİ KURU şöyle demektedir: "Mutlak temyiz
 sebepleri dışındaki hallerde, bir usul hukuku kaidesinin yanlış
 uygulanmasının bozma sebebi teşkil edebilmesi için, hukukun bu yanlış
 tatbikinin, verilen kararı değiştirebilecek mahiyette olması lazımdır. Yani,
 o usul hukuku kaidesi yanlış uygulanmasaydı karar başka türlü olacak ise, bu
 hal temyiz sebebi olarak kabul edilebilir".
	"Usul hukukuna" ilişkin tüm yapıtlarda, "hukuk yargılaması hukukunun,
 ceza yargılaması hukukuna göre daha şekli mahiyet arzettiğinden" bahsedilir.
 Gerçek bu olmakla birlikte, yaptığımız hatalı yorumlarla ceza yargılamasını,
 hukuk yargılamasından daha "şekli" hale getirmeyi başarmış bulunuyoruz.
	8- Konunun Ceza Genel Kurulundaki her müzakeresinde "Tüm ülkelerde
 yargılamaya iddianamenin okunmasıyla başlanır, arkasından sanık sorguya
 çekilir. Sanığa bizim tanıdığımız haklar, pekçok demokratik ülkede
 tanınmıştır. Bu hakların hatırlatılmamasını bizim gibi mutlak bozma nedeni
 yapan tek ülke gösterin" dedik, tatminkar bir cevap alamadık.
	Usul yasası bizimkine en çok benzeyen bir ülkeden, Almanya'dan söz
 etmek dahi, bu konuda çağdaş ülkelere ne kadar ters düştüğümüzü gösterecektir
 sanıyorum.
	ALMAN CMUK. madde 136 (Bizim CMUK. 135)- İlk defa sorguya çekilen
 şüpheliye, sorgusunun başlangıcında kendisine isnat edilen suç ve sözkonusu
 ceza hükümleri açıklanmalıdır. Şüpheliye isnat hakkında açıklamada
 bulunmasının veya olay hakkında hiç bir şey söylememesinin ve her zaman,
 hatta sorguya çekilmesinden önce dahi kendisi tarafından seçilecek bir
 müdafiye danışmasının, kanuni hakkı olduğu söylenerek uyarılmalıdır. Ayrıca
 şüpheden kurtulması için somut delillerin toplanmasını talep edebileceği
 öğretilmelidir. Şartların elverdiği hallerde, sanık yazılı olarak açıklamada
 bulunabileceği konusunda da uyarılmalıdır.
	Alman CMUK.nun madde 342/4- (Bizim CMUK. 236) iddianamenin
 okunmasından sonra sanığa, iddia ve esas hakkında açıklamada bulunup
 bulunmamak veya esas hakkında hiçbir şey söylememek konusunda serbest olduğu
 açıklanır. Ceza davalısı sanık, beyanda bulunmaya hazır ise, 136. madde
 uyarınca esas hakkında dinlenmelidir.
	ALMAN YÜKSEK MAHKEMESİ VE DOKTRİNİ YUKARIDA YAZILI MADDELERİN ŞU
 ŞEKİLDE UYGULANMASI GEREKTİĞİNİ VURGULAMAKTADIRLAR.
	a- Alman Federal Mahkemesi (BGH) eski kararlarında, sanığa susma hakkı
 konusunda başka yerde bilgi verilmiş olmasını, ya da yargıcın bu hakkı
 konusunda sanığa hatırlatmada bulunmamasına rağmen, yargıcın başka
 sorularından bu hususun gerçekleşebileceği durumlarda, bu delilin
 değerlendireceğini kabul etmiştir. Aynı şekilde sanığın ikinci sorgusunda
 kendisine hatırlatmada bulunulmuş ve sanık bu sorgusunda önceki ve
 hatırlatmasız sorgusunda beyanını tekrar etmişse, birinci sorgusundaki
 beyanında değerlendirme yasağından etkilenmeyeceği sonucuna ulaşılmaktadır
 -KERN/ROXIN- Alman Federal Mahkemesi yeni bir kararında, 135. maddenin ihlali
 sonucu elde edilen beyanın değerlendirilmesinde, bu konudaki yasaya aykırılık
 bulunmadığı sonucuna varmıştır. EYALET YÜKSEK MAHKEMELERİ VE ÖĞRETİDE DE
 BUGÜN İÇİN BASIN GÖRÜŞ, 135. MADDEDEKİ KURALIN BİR DÜZENLEYİCİ KURAL OLDUĞU
 NOKTASINDADIR. (Prof. Dr. Erdener Yurtcan, Ceza Yargılaması Hukuku, 1994, 5.
 Bası, S.255)
	b- Alman Fedaral Mahkemesince ortaya konulan ve geliştirilen "HAKLAR
 ALANI TEORİSİ- Rechtstreistkheorie"ye göre, 135/a'daki gibi yasada gösterilen
 yasaklama halleri dışında, hukuka aykırı delillerin yargılamada
 kullanılabilip kullanılamıyacağını ve bu tür delilleri dikkate alan hüküm
 yönünden bunun bir temyiz sebebi olarak kabul edilip edilemiyeceğini saptamak
 için, hukuka aykırılığın sanığın haklarını ne ölçüde ihlal ettiğine
 bakılmalıdır. Sanığın hakları esaslı bir şekilde ihlal edilmiş ise böyle bir
 delilin değerlendirme dışında tutulması ve şayet değerlendirilmişse, bunun
 bir temyiz nedeni sayılması gerekir. Buna karşılık, hukuka aykırılığın
 sanığın hakları açısından hiçbir önemi yoksa veya o kadar önemli değilse,
 hukuka aykırı olmasına rağmen delil değerlendirme dışı bırakılamaz. Alman
 Federal Mahkemesi, bu görüşünün sonucu olarak, bizim 135. maddenin karşılığı
 olan 136. parağrafın düzenleyici bir norm niteliğini taşıdığını ve 1964
 yılında yapılan genişletici düzenlemeye rağmen bu niteliğinin devam ettiğini,
 bu norma aykırılığın sanığın haklarını önemli derecede ihlal etmeyeceğini
 ileri sürerek, "sanığın hakları açıklanmadan alınan ifadesi"nin
 "değerlendirme yasağı"nın kapsamına girmeyeceği ve bozma sebebi
 sayılamayacağı sonucuna ulaşmıştır. (Prof. Dr. KAYIHAN İÇEL, 28.04.1995
 tarihinde Yargıtayımızda yapılan sempozyuma sunduğu tebliğden).
	Açıkladığım tüm bu hususları değerlendirerek, direnme kararını haklı
 bulduğumdan çoğunluk görüşüne katılmıyorum) diyerek,
	Bir kısım kurul üyeleri ise, "mahkemece gösterilen gerekçeye göre
 direnme kararının onanması gerektiği" düşüncesiyle, karşı oy kullanmışlardır.
	SONUÇ	: Açıklanan nedenlerle, Yerel Mahkeme direnme hükmününü
 BOZULMASINA, 10.10.1995 günü yapılan birinci müzakerede yasal çoğunluk
 sağlanamadığından, 24.10.1995 günlü ikinci müzakerede tebliğnamedeki isteme
 aykırı olarak oyçokluğuyla karar verildi.

Birinci Başkanvekili  1.C.D.Bşk.   7.C.D.Bşk.   5.C.D.Bşk.
Mehmet UYGUN	      T.GÜVEN	   S.GENÇAY     N.BENLİ
	       D.D.Daireye  D.D.Daireye	

9.C.D.Bşk.	      6.C.D.Bşk.   4.C.D.Bşk.V. C.GENÇKAYA
D.TAVİL	       N.MUTİŞ	   M.M.DİNÇ	
	 	    D.D.Daireye

R.SÖNMEZ	      M.Z.TURAN    M.N.ÜNVER	 E.ÖCAL	
	 	    D.D.Daireye	 D.D.Daireye

C.YILMAZ	      O.K.KESKİN   V.SAVAŞ	K.GÜVEN
D.D.Daireye	 	   D.D.Daireye

S.ÇELİK	       İ.KILINÇ	   G.KINIK	A.İ.HEKİMOĞLU
	       D.D.Daireye

M.S.ASLAN	      N.APAYDIN	   T.METEOĞLU   Y.KALAY
	 	 	 D.D.Daireye

B.KIZILTAN	      O.ŞİRİN	   S.Ö.ÇETİNKOL H.CEVHEROĞLU
D.D.Daireye	      D.D.Daireye  D.D.Daireye  D.D.Daireye

Y.TURAN	       Ö.GÖĞÜŞ	   Z.ASLAN
D.D.Daireye           D.D.Daireye
    
İçtihat:
Hukuk Forumlarından Seçmeler
  • [Sorumluluk hukuku] Dijital Sağlık ve Yasal Düzenlemeler: Bitkisel Ürünlerin Online Satışı 
  • 01.05.2025 13:12
  • 2. küçük dairemde kira artış anlaşmazlığı 
  • 29.04.2025 15:42
  • Sözleşmede anarak whatsapp yazışmalarının yasal bildirim kanalı ilan edilmesi. 
  • 29.04.2025 00:17
  • Sözleşmedeki "görüş alınarak" ifadesi, görüşü alınan tarafa eylemi engelleme hakkı verir mi? 
  • 29.04.2025 00:03
  • [Babalık davaları] Evlat edinilen çocukların eski baba adı değişimi hk. 
  • 27.04.2025 11:06


    Yeni Mevzuat

  • KDV Filo Kiralama Şirketleri (Fleetcorp) Borçlarını Devir ALan Varlık Yönetim Şirketleri 

  • Filo Kiralama Şirketlerinin Borçlarının Varlık Yönetim Şirketlerine Devri Halinde KDV 

  • Trafik kazasında kusuru olmayan alkollü sürücüye kasko hasarı ödenir 

  • Keşide tarihinin tahrif edildiği ve ibraz sürelerinin geçtiği çekler Borçlu olunmadığının Tespiti 

  • İkinci Nesil İnternet Sitelerinin Hukuki Statüsü 




  • YARGITAY KARARLARI :
    İçtihat Arama motoru anasayfa   2007   2006   2005   2004   2003    2002    2001    2000   1999    1998    1997    1996   1995   1994   1993    1992    1991    1990    1989    1988    1987    1986    1985    1984    1983    1982    1981    1980    1979    1978    1977    1976    1975    1974    1973    1927-1972

    Diğer Bölümlerimiz +
    Tüm Hukuki NET forumları + Hukuki Portal + Hukuk Haberleri + Sözleşme ve dilekçe örnekleri + Mevzuat ve bilimsel incelemeler + Hukukçu Blogları + Avukat ilanları + Videolar + Linkler + Ansiklopedi ve Sözlük +

    İçtihat Arşivi  Eski içtihat dizini