 |
Yargıtay içtihatları bölümü
Yargıtay Kararı
T.C.
Y A R G I T A Y
4. Ceza Dairesi BOZMA
Y A R G I T A Y İ L A M I
Esas No :1995/5732
Karar No :1995/6689
Tebliğname No:4/45935
Hakaret suçundan sanıklar Tülin Aşkın, Hikmet Özbay, Necla Ayas,
Ferize Tümbek, Kadriye Güngör ile Nevistar Cam'ın yapılan yargılamaları
sonunda beraatlerine ilişkin KARŞIYAKA Asliye 3. Ceza Mahkemesinden verilen
1995/178 Esas, 1995/184 Karar sayılı ve 22.3.1995 tarihli hükmün temyiz
yoluyla incelenmesi katılan Sıdıka Gülser Akalın vekili tarafından istenilmiş
ve temyiz edilmiş olduğundan; Yargıtay C. Başsavcılığının 28.9.1995 tarihli
onama isteyen tebliğnamesiyle 3.10.1995 tarihinde daireye gönderilen dava
dosyası başvurunun nitelik ve kapsamına göre görüşüldü.
Temyiz isteğinin reddi nedenleri bulunmadığından işin esasına geçildi.
Vicdani kanının oluştuğu duruşma sürecini yansıtan tutanaklar,
belgeler ve gerekçe içeriğine göre yapılan incelemede başkaca nedenler
yerinde görülmemiştir.
Ancak; iddianameye göre, aynı apartmanda oturan sanıklara yükletilen
ortak eylemler, fuhuş yaptığı suçlamasıyla ve insan onurunu örseleyen benzeri
davranışlarda bulunduğu iddiasıyla katılana hakaret, sövme ve/ya da iftira
etmekten ibarettir.
Katılan, böyle olaylar olmadığı halde, sanıkların kendisi hakkında
C.Başsavcılığına suç duyurusunda bulunarak hakaret, sövme ve iftirada
bulunduklarını, bu konularda tanıkları olduğunu ileri sürmüştür.
Sanıklar ise, dul olan katılanın; konut olarak kullandıkları
apartmanda, dairesine birçok erkek kabul ettiğini, bunları kendilerine
akrabaları olarak tanıttığını, ancak içkili eğlenceler nedeniyle fuhuş
yapıldığına inandıklarını, apartmanda huzurun bu yüzden bozulduğunu, nitekim
suç duyurusunda bulunduktan sonra bu davranışların sona erdiğini
savunmuşlardır.
Sanıklar hakkında, kolluğa yapılan yakınma üzerine aynı mahkemeye
ikinci bir dava (1994/837) açılmıştır.
Türk Anayasasının 36. maddesi uyarınca, herkes yasal araç ve yollardan
yararlanmak suretiyle yargı mercileri önünde davacı ya da davalı olarak iddia
ve savunma hakkına sahiptir.
T.C. Yasasının 486. maddesi ise, anayasal düzeydeki bu hakkın ve
ilkenin dava sırasında uygulanmasından ibarettir.
Yapılan suç duyurusunun içeriğinin yeniden değerlendirilerek, Türk
yazılı hukukunda suç sayılan eylem(ler) yükleniyorsa, onun/onların iftira;
suç oluşturmayan, ancak insan onurunu çiğneyen eylem/eylemler söz konusu ise,
bu berikilerin hakaret ya da sövme olabileceğinin gözetilmesi zorunludur.
Eğer sanıklar, katılanın davranışlarından kuşkulanarak ve eylemlerinin
suç ya da ahlaka aykırı ve insan onurunu örseleyici olduğuna inanarak,
C.Başsavcılığı, kolluk gibi kovuşturma yapabilecek makamlara suç duyurusunda
bulunmuşlar ve suçlamaları kuşkulandıkları çerçeve içinde kalmışsa, bu yöntem
"yasal araç ve yollardan yararlanma" çerçevesine giren bir "iddia",
dolayısıyla hukuka uygun olup hakaret/sövme ya da iftira cürümlerinde hukuka
aykırılık öğesi bulunmayacağından, davranışları suç oluşturmayacaktır.
Buna karşılık, katılanın bu tür davranışlar içinde bulunmadığı
kanıtlandığı takdirde; Türk yazılı hukukunda suç oluşturan eylem(ler)in,
suçsuzluk bilinerek, doğrudan kasıtla işlendikleri de belirlenirse, iftira;
suç oluşturmayan ve fakat insan onurunu çiğneyen eylemler söz konusu
olduğunda ise; bunların belli bir olay yükleme biçiminde olduklarında
davranışların hakaret, değillerse sövme suçlarını oluşturacakları açıktır.
Kuşkusuz, suç duyurusunun yasal araç ve yollardan yararlanma çizgisini
aşıp aşmadığını, hakarette/sövmede insan onurunun çiğnenip çiğnenmediğini
nesnel; yine bu olgu ile iftirada doğrudan kasıt bulunup bulunmadığını öznel
ölçütlere göre saptamak ve tümünü tutarlı biçimde gerekçelendirmek, duruşma
yapan ilk mahkemenin görevidir.
Bu durumlar karşısında:
1) Sanıklar hakkında açılan davaların birleştirilmesi, katılanın ve
sanıkların dışında kalan ve apartmanda oturan komşularla katılan vekilinin
göstereceği tanıkların dinlenmeleri ve yukarıda açıklanan olgusal ve hukuksal
verilerin ışığında hükümler kurulması;
2) Daha sonra açılan ve mahkemenin 1994/837 esasında kayıtlı davada,
eylemlerle sanıkların aynı olup olmadıklarının araştırılması ve sonucuna
göre:
a) Aynı oldukları saptandığı takdirde, kamu davalarının reddine
ilişkin hükümler kurulması,
b) Eylemlerin ya da sanıkların bütünüyle ya da bir kesimiyle aynı
olmadıkları saptandığı takdirde; bunlar hakkında da (1) sayılı bentteki
verilerin ışığında hükümler kurulması, suçlar kanıtlandığı ve oluştuğu
sonucuna ulaşılırsa, ayrı ayrı suçların, gerçek, ya da aynı suç kararıyla
işleme öğesi bulunduğu ortaya çıkarsa, müteselsil suç olarak
birleşeceklerinin düşünülmesi,
Gerekirken eksik incelemeye ve yetersiz gerekçeye yaslanılması,
Yasaya aykırı ve katılan S. Gülser Akalın vekilinin temyiz nedenleri
yerinde görüldüğünden, tebliğnamedeki onama düşüncesinin reddiyle HÜKÜMLERİN
BOZULMASINA, yargılamanın bozma öncesi aşamadan başlayarak sürdürülüp
sonuçlandırılmak üzere dosyanın esas/hüküm mahkemesine gönderilmesine,
19.10.l995 tarihinde oybirliğiyle karar verildi. 27.10.1995
Sami Selçuk Muharrem Dinç Erol Çetin Birol Kızıltan Fadıl İnan
Başkan Üye Üye Üye Üye
|