 |
Yargıtay içtihatları bölümü
Yargıtay Kararı
T.C.
Y A R G I T A Y
2. HUKUK DAİRESİ
Sayı :
ESAS KARAR
95/3184 95/4932
21.4.1995
Özet: Muris ile mali sonuçlu (tabii) babalığı hükme bağlanan kişi
sahih olmayan nesepli değil nesepsizdir. Tabii babasına mirascı olamaz.
Taraflar arasındaki davanın yapılan muhakemesi sonunda mahalli
mahkemece verilen hüküm temyiz edilmekle, evrak okunup gereği görüşülüp
düşünüldü.
Taraflar arasında cereyan eden babalık davası sonunda davacının tüm
sonuçları ile murisin babalığının hükme bağlanması istemleri, Medeni Kanunun
310. maddesi şartlarının oluşmadığı gerekçesi ile red edilmiş; murisin Medeni
Kanunun 306 ve müteakip maddesi uyarınca davacının tabii babası olduğu tesbit
edilmiştir. Tartışılan konu Medeni Kanunun 443. maddesi uyarınca davacının
mirascı olup olamayacağıdır.
Anayasa Mahkemesinin 11.9.1987 günlü 1/8 sayılı kararıyla bazı
bölümleri iptal edilen Medeni Kanunun 443. maddesi hükmü mirasın açıldığı ...
tarihte, öteden beri olduğu gibi, "sahih olmayan nesebde miras" başlığını
muhafaza ile nesebi sahih olmayan hısımlar ANA TARAFINDAN nesebi sahih
hısımlar gibi mirascılık hakkını haizdir" biçiminde idi. Şu halde murise
karşı açtığı babalık davası sonunda mali sonuçlu (MK. 306) bir karar istihsal
edenlerin mirascı olabilip olamayacaklarını kanunumuzun sistematiği içinde,
bu hükme göre araştırmak zorunludur.
Her ne kadar TBBM'nin 26.12.1944 tarihli ve 1367 sayılı yorum kararı
(R.G. 1944/5621) ile kanunların kenar başlıklarının kanun metinlerinden
sayılmadıkları belirtilmiş isede, medeni kanunumuzun madde kenar
başlıklarının incelenen hükmün kapsam ve amacının, sistematiği içinde ortaya
konması bakımından önemi büyük olup hükmün yorumunda başlıca dayanak
noktasını oluşturur. Bu sebeple olaya uygulanacak hükümlerin kanunun
sistematiği içinde yerlerini belirlemek, yorumun sağlıklı yapılması için önem
taşımaktadır.
Medeni Kanunun 3. kitabı miras hukukunu düzenlemektedir. 13. bab
kanuni mirascılar başlığı taşımakta mirascı olabilecek kimseler 4 bölümde
gruplanmaktadır. Bunlardan A harfi ile gösterilenler hısımlar, B harfi ile
gösterilenler sağ kalan eş, C ile gösterilen evlatlık ve en sonda D ile
gösterilen de hazinedir. Görüldüğü gibi, A ile belirlenen guruba girenler
hısımlık (nesep) denen kan ve hukuk bağı ile murise bağlı olan füru, ana
baba, büyükana ve büyükbabalar ile sahih olmayan nesep bağı ile murise bağlı
olanlardır. Buradan açıkca anlaşılacağı üzere kanunumuzun sistemi içinde
sahih olmayan nesep bağı ile murise bağlı olanlar fürudan ayrı ve özel bir
gurup olarak mütalaa edilmiş ve miras bu biçimde düzenlemiştir. O halde
miras hukuku bakımından sahih olmayan nesep bağı olanları füru olarak mütelaa
etmek doğru olmaz.
Kanunumuzun bir başka bölümü ikinci kitabın ikinci kısmı, yine
hısımlık adını taşımaktadır. O halde 439. ve müteakip maddelerde kendilerine
miras hakkı tanınanları tesbit ve tayin etmek için, sözünü ettiğimiz bölümde
Medeni Kanunun 241. ve müteakip maddelerinde tarif edilip somutlaştırılan
hükümlerden hareket etmek zarureti ortadadır.
İkinci kitabın ikinci kısmı hısımlar başlığı altında düzenlemiş olup
7. bab nesebi sahih olanları belirlemekte sahih nesep statüsünün nasıl
kazanılacağını hükme bağlamaktadır.
Konumuzla ilgisi olmadığından çocuğun ana yönünden nesebi üzerinde
durmaya gerek yoktur.
Kanunun 241. maddesinde evlilik içinde doğumun sahih nesebin unsuru
olduğu "evlilik mevcut iken veya zevalinden itibaren 300 gün içinde doğan
çocuğun babası kocadır" sözleri ile açıkca vurgulanmıştır. Evlilik dışında
doğmuş olmakla beraber ana-babanın evlenmesi veya ana-babanın evlenme
vaadine rağmen birinin ölümü veya hacri sebebiyle evlenememeleri halinde
hakimin hükmü ile de nesebin sahih olacağı 247 ve 249. maddelerde
düzenlenmiştir.
Nesebi sahih olmayanlar kanunumuzun 8. babında belirlenmiştir. Bunlar
evlilik dışı ilişkiden doğmakla birlikte 291 ve 312. madde uyarınca
tanınanlar olduğu açıklandıktan sonra, 310 ve 312. maddede tüm sonuçları ile
babası hükmen belirlenenlerin de nesebi sahih olmayanlar cümlesinden olduğu
hükme bağlanmıştır.
Anlaşılıyorki Kanunumuz, baba yönünden tabii bağı nesep ilişkisinin
dolayısıyla miras hakkının doğumu için yeter görmemiştir. Bu tabii bağın
yanında evlenme, hakimin belirli unsurların varlığını tesbit ederek tesis
edeceği hüküm gibi kurucu ve şekle bağlı bir hukuki ilişkinin varlığını da
unsur olarak kabul etmiştir. Hukuki durumları Medeni Kanunun 241, 247, 249,
253, 291, 310. maddelerine uyanlar hısım olarak kabul edilirler.
Durumları Medeni Kanunun 310. maddesine tam uymamakla beraber aynı
kanunun 295, 304, 305, 306. maddelerine uyanların, Medeni Kanunun 443.
madesinde gösterilen sahih olmayan nesepli kişilerden olarak kabul edilip
edilmeyecekleri ortaya çıkarılmakla ihtilafın çözümü mümkündür.
Her şeyden önce, Medeni Kanunun 443. maddesi ile mirascı kabul
edilenleri belirlemek için NESEP, SAHİH ve GAYRI SAHİH NESEP kavramlarının
kapsamını ortaya koymakta yarar vardır.
Birbirleri ile kan ve kanunun öngördüğü hukuki bağ bulunan usul ve
füruu arasındaki ilişki biçiminde nesep tarif edilebilir.
Kanunumuz baba yönünden nesep ilişkisinin belirlenmesi için çocukları
önce evlilik içi ve evlilik dışı doğanlar biçiminde ikiye ayırmaktadır.
Evlilik içinde doğanlar nesepli, evlilik dışı doğanlar nesepsiz olarak
belirlenmektedir. Medeni Kanunun 247. maddesi uyarınca ana babanın evlenmesi
ile veya 249. madde uyarınca hakimin hükmü ile nesebi düzeltilenlerin de
neseplilerin, daha sağlıklı bir ifade ile sahih neseplilerin, haklarından
yararlanacakları 252. maddede hükme bağlanmaktadır. Konu ile ilgisi olmayan
af kanunları ile nesepleri düzeltilenler, evlatlıklar üzerinde durmak
gereksizdir.
Demek ki evlilik içinde doğanlar ile nesebi düzeltilenler nesebi sahih
olanlar gurubunu oluşturmaktadırlar.
Nesebi sahih olmayanlar Medeni Kanunumuzun 290. maddesi ile başlayan
8. babında gösterilmiştir. 290. madde açıkca "nesebi sahih olmayan çocuğun
...BABASI TANIMA VEYA bir HÜKÜM ile tahakkuk eder" denmek suretiyle sahih
olmayan nesepliler belirlenmiştir.
Tanınmalar bu tartışmanın dışındadır. Burada gösterilen hükmün babalık
hükmü olduğunda tereddüt edilmemek gerekir.
Babalık hükmünün ne olduğu ne gibi şartların gerçekleşmesi halinde
oluşturulabileceği Medeni Kanunun 295 ila 314. maddelerinde düzenlenmiştir.
297. maddede davanın, (Babalık Hükmünün değil) mevzuu açıklanmıştır. "Dava,
ana ve çocuk lehine babanın nakdi tediyatta bulunması talebine dair
olabileceği gibi, kanunun tayin ettiği hususlarda bu taleple veya ayrıca,
babalığın ahvali şahsiyeye müteallik bütün netayiciyle hükmen tayinine dair
de olabilir" denmek suretiyle babalık davasının iki bölümden oluştuğu kanunun
bu hükümlerinin tüm şart ve unsurlarının oluşması halinde tüm sonuçları ile
babalığa hükmedileceği, şartların tam olarak oluşmaması halinde tabii babanın
bu sıfatı değişmeden mali ödemelere mahkum edileceği hükme bağlanmıştır.
Mali sonuçlu babalık hükmü de acaba nesebi gayrısahih nesep bağı kuran
bir hükümmüdür; yoksa yalnızca tüm sonuçları ile babalık hükmü oluşmadan
gayrısahih nesep bağı kurulmaz mı? Bu problemi kanunumuzun sistemi içinde
çözmek gerekir. Yukarıda açıklandığı üzere kanunumuz 2 çeşit babalık davası
öngörmüştür. Bunlardan birincisi mali sonuçlu babalıktır. Bu tür hükmün neler
temin ettiği 304, 305, 306. maddelerde gösterilmiştir. İkincisi ise tüm
sonuçlu babalık olup temin ettiği sonuçlar ise 312. maddede gösterilmiştir.
8. babın c ile ayrılan bölümünde babalık davası düzenlenmiştir. Bu
bölümün alt başlıkları romen rakamları ile tasnif edilmiş, romen rakamları
ile V. numaralı alt başlık hükmün neye tealluk edeceğini davanın hangi
hakları sağlıyacağını belirtmiştir. Bunlar ana lehine maddi ve manevi
tazminat ile çocuk lehine nafakadan ibarettir. Bundan sonra gelen romen
rakamı ile VI. numaralı alt başlık çok önemli ve dikkat çekicidir. 310.
maddeye ait bu başlık "babalık hükmü" biçiminde düzenlenmiştir. İşte bu
sebeple babalık hükmü dendiği zaman 310. madde unsurlarının oluştuğunu tesbit
eden bir hükmün akla gelmesi zorunludur.
312. maddede babalık hükmü ile çocuğa tanınan haklar belirlenmiştir.
Yalnızca ve yalnızca 310. madde uyarınca oluşan babalık hükmünün gayrısahih
nesebe tereddüp eden haklar sağlıyacağı bu kuralla hükme bağlanmıştır. Bu
haklar arasında mirasın da bulunduğu tabiidir.
Medeni Kanunun 304, 305 ve 306. maddeleri uyarınca oluşan ve yalnızca
ödenti emrini taşıyan bir hükmü babalık hükmü olarak tavsif etmek HUMK. 388.
maddesinde yer alan açıklık kuralına aykırı olarak hükmü tevsi ve aynı
kanunun 237. maddesinde tarif edilen kesin hükmün konusunu değiştirmek olur.
Hiç bir mahkemenin buna yetkisi yoktur.
Kısaca ifade gerekirse, tabii babalığın ispat edilmiş ve hatta hükme
bağlanmış olması, başlı başına bir nesep (hısımlık) bağının kurulması için ve
dolayısıyla mirascılık için yeterli değildir. Mirascılık ilişkisinin
doğabilmesi için babalık davası çeşitlerinden kişisel sonuçlu (tüm sonuçları
ile) babalık davasının açılmış ve talep kabul edilerek bu yönde hüküm
kurulmuş olması gerekir. Tabii bağı hükmen belirlenenler nesepsizlik
statüsünü muhafaza ederler. Bunlar sahih olmayan nesepli gurubuna dahil
değillerdir.
Azınlıkta bulunan üye görüşlerini Anayasa Mahkemesinin 11.9.1987 1/18
sayılı kararın gerekçesinde yer alan açıklamalara dayandırmaktadır. Bu konuya
da kısaca değinmekte yarar vardır.
Bilindiği gibi 11.9.1987 tarihli Anayasa Mahkemesi kararı ile iptal
edilen Medeni Kanunun 443. maddesi "Nesebi Sahih olmayan hısımlar ana
tarafından nesebi sahih hısımlar gibi mirascılık hakkına haizdir. Bunların
baba cihetinde mirascı olabilmeleri babalarının kendilerini tanımış veya
babalıklarına hüküm sudur etmiş bulunmasına mütevakkıftır.
"Baba tarafından nesebi sahih olmayan bir çocuk yahut füruu babanın
nesebi sahih füruları ile içtima ederse nesebi sahih bir çocuğa veya
ferilerine isabet eden hissenin yarısını alır" biçiminde idi. Yüksek
mahkemeye bu iptal itirazını getiren Sorgun Sulh Hukuk Mahkemesinin itiraz
gerekçesinden o davada konu olan çocukların statüsü açık bir şekilde ortaya
çıkmamaktadır. Ancak Çocukların nüfus sicilinde anne hanesinde baba adları
Ahmet olarak yazılı oldukları anlaşılmaktadır. Mahkeme çocukların birinin
nesebinin af kanunu ile düzeltilmesine rağmen tanındığını ifade etmiş,
diğerlerinin baba yönünden de "nesebi gayrısahih" olduklarını açıklayarak
kavram kargaşası yaratmıştır. Çocukların nesepleri gayrısahih olsa baba
hanesinde kayıtlı olmaları gerekirdi. Yüksek mahkeme "evlilik dışı çocuğun
babası belli ise, yalnızca mali sonuçlar doğuran babalığa hükmolunması
halinde çocukla babası arasında tabii babalık bağı doğmuş olur. Böyle bir
durumda çocukla babası arasında hukuksal yönden bir hısımlık ilişkisi meydana
gelmez." biçiminde, Medeni Kanunun kuralını tesbit ettikten sonra söz konusu
443. maddenin birinci fıkrasında yer alan, "bunların (nesebi sahih olmayan
hısımların) baba cihetinde mirascı olabilmeleri, babalarının kendilerini
tanımış veya babalıklarına hüküm sudur etmiş bulunmasına mütevakkıftır."
cümlesi ile "baba tarafından nesebi sahih olmayan bir çocuk yahut füruu,
babanın nesebi sahih füruları ile içtima ederse, nesebi sahih bir çocuğa veya
ferilerine isabet eden hissenin yarısını alır" biçimindeki 2. fıkrayı iptal
etmiştir. Burada tartışma konusu olan tabii Anayasa Mahkemesinin kararı veya
gerekçeleri değildir. Ancak Anayasanın 153/2. maddesinde "Anayasa Mahkemesi
bir yasa kuralını iptal ederken kanun koyucu gibi hareketle yeni bir
uygulamaya yol açacak biçimde hüküm tesis edemez." kuralı yer almaktadır.
Yüksek Danıştay, 8. Dairenin 1986/402- 1988/192 sayılı kararında (Danıştay
Dergisi 72-73 sayı sayfa 516) ifade ettiği gibi, bu kural yalnızca Anayasa
Mahkemesine hitap etmemektedir. Yine Anayasanın aynı maddesi uyarınca tüm
mahkemeleri bağlayıcı nitelikteki Anayasa Mahkemesi kararlarına kapsam tayin
ederken söz konusu 153/2. madde hükümlerini dikkate almak zorunluluğu
ortadadır. Yargıtay bu konuda da bağımsız yorum hak ve yetkisine sahiptir.
Anayasa Mahkemesinin "nesepsiz çocukların da baba yönünden miras hakkına
sahip olmaları gerektiği" doğrultusundaki gerekçeleri, sürekli uygulanması
zorunlu bir kural olarak kabul edilemez. Aksi düşünce Anayasanın açıklanan
153/2. maddesinin ihlaline yol açar. Problemi Anayasa Mahkemesinin iptal
gerekçeleri ile değil iptal kararından sonra ayakta kalan ve olay tarihinde
meri olan Medeni Kanun hükümleri ile çözmek gerekir. İptalden sonra sözü
geçen 443. madde "sahih olmayan nesebde sahih hısımlar gibi mirascılık
hakkını haizdir" biçimini kazanmıştır. Yukarıda açıklandığı üzere miras
hukuku bakımından füru olmadıklarından nesepsizler ve nesebi gayrı
sahihlerin tabii babaya veya babalığı hükme bağlananlara mirascı olacakları
yönünde kanunda (Anayasa Mahkemesinin iptal kararı sonucu) bir hüküm
kalmamaktadır.
Son zamanlarda ortaya çıkan tartışmaya kadar Yargıtay'ın yerleşmiş
görüşü mali sonuçlu (tabii) babalık hükmünün baba ile mirascılık bağı
kurulması için yeterli olmadığı yönündedir. Anayasa Mahkemesinin görevi
Anayasaya aykırı normu iptal etmekten ibarettir. İptal edilen norm
yasaklayıcı ise yasak kalkacağından temel özgürlükler en geniş anlamda
kullanılacaktır. (Anayasa 13) İptal edilen hüküm kanunlarla tanınan bir
hakkın ayrıcalığı ise işte o zaman yukarıda açıklanan Anayasanın 153/2.
maddesi devreye girer. Yasama organı yeni bir düzenleme getirinceye kadar
kanunun iptal edilmeyen bölümlerinin tanıdığı imkan ölçüsünde o hak
kullanılabilir. Miras hakkı da tabii bir hak olmayıp kanunlarla tanınan
haklardandır. Miras hakkını düzenleyen kanun hükümlerinin bir bölümünün
iptali halinde, düzenlemesiz kalan kişi ve guruplara yaymaya ve böylece yeni
bir uygulamaya yol açacak biçimde tabii babalık bağı hükmen belirlenenleri
mirascı kabul etmeye Anayasanın söz edilen hükmü engeldir.
Normun koruma amacına gelince:
Bilindiği gibi bütün din ahlak ve modern hukuk sistemleri insan
neslinin beden ve ruh sağlığı bakımından önemi sebebiyle yakın kan bağı
olanlar arasında cinsel birleşmeyi ve evliliği yasaklamıştır. İşte nesep
ilişkisi bu koruma amacının bir unsuru olup, miras hakkının da nesep
ilişkisine bağlanması normun koruma amacını gerçekleştiren bir müeyyide
olarak kabul edilmelidir.
Bu cümleden olarak kanunumuz 112. madde ile birden çok kişi ile
evlenmeyi yasakladığı gibi 92. madde de yakın kan bağı olanların
evlenmelerini yasaklamıştır. 292. madde biribiri ile evlenmeleri yasak
olanlardan veya evli kadınların zinasından doğan çocukların tanınamayacağını
hükme bağlamıştır.
Kanunumuzun, sistemi içinde Medeni Kanunun 310. ve 443. maddeleri
koruma amacının aile ve neslin sağlığı ve insanımızın saadeti olduğu
açıktır.
Bu dava ile doğrudan ilişkisi olmamakla beraber 4.11.1990 günlü 3678
sayılı kanunla yapılan değişikliğe ve 8.5.1991 günlü 3716 sayılı "Bir evlenme
akdine dayanmayan birleşmelerin evlilik ve evlilik dışında doğan çocukların
düzgün nesepli olarak tesciline ilişkin kanuna da kısaca temas etmek yasama
organının son iradesini de ortaya koymak gerekir.
Medeni Kanunun 443. maddesinde 3678 sayılı kanunla yapılan
değişikliğin gerekçesi "madde nesebi sahih ve gayrısahih çocukların miras
hakkında eşitlik sağlayacak şekilde yeniden düzenlenmiştir." ifadesinden
ibarettir. Burada nesepsiz çocuklardan hiç söz edilmemiştir. Kanun
"nesepsiz çocukların mirascı olacaklarını düzenlememiş ama, mirascı
olamayacaklarını da söylememiştir" gibi bir sonuca varmak da mümkün değil.
Zira kanunumuzun miras sisteminde hukuki bağla oluşan hısımlık baş şart.
Anayasa Mahkemesi kararıyla tanıma ve tüm sonuçları ile babalık hükmü ile
sahih olmayan nesep bağı ile bağlı olanların, biribirlerine mirascı
olamayacakları yönünde oluşan statü; ana ile mirascılığa münhasır kalan
"nesebi sahih olmayan hısımlar, ANA TARAFINDAN nesebi sahih hısımlar gibi
mirascılık hakkına haizdir." biçimindeki hükümünden "ANA TARAFINDAN" sözleri
çıkarılmak suretiyle düzenlenmiş ve 3678 sayılı kanunun yürürlüğe girdiği
23.11.1990 tarihinden başlıyarak sahih olmayan nesepliler yeniden baba
tarafına da mirascı durumuna girmişlerdir.
Yasa koyucu Medeni Kanunun sistemini bozmadan 443. maddede
4.11.1990'da yaptığı değişiklikten hemen sonra 8.5.1991 tarihinde kısaca af
kanunu olarak adlandırılan kanunlardan birini daha çıkarmış 3716 sayılı
kanunla, evlilik dışı doğan çocukların neseplerinin düzeltilmesine bir kez
daha imkan hazırlamıştır. Bu davranış biçimi dahi kanun koyucunun
nesepsizlerin (Mali sonuçlu babalık kararı olanların) Medeni Kanunun sistemi
içinde durumlarının değişmediğini açıkça göstermektedir.
Mirasın açıldığı tarihde mer'i hukukta boşluk bulunduğu ve bunun
Anayasa Mahkemesi kararında yer alan iptal gerekçesi ışığı altında
doldurulmasının gerektiği ifade edilmiştir.
Bir konuda boşluk olduğunun kabul edilebilmesi için kanunda düzenleme
bulunmaması ve o konunun toplumun düzeni bakımından hükme bağlanmasının
zorunlu olması gerekir.
Miras hakkı Anayasa'nın 35. maddesinde bir hak olarak belirlenmekle
beraber, hakkın kapsam ve sınırı gösterilmemiştir. Şu halde kanunların
belirlediği kimseler ancak biribirine mirascı olabilirler. Bunlar kanunlarda
sayılırken bir gurup kişinin orada gösterilmemiş olması kanunda boşluk
olduğunu göstermez. Aksine yasama tercihinin o gurup kişinin mirascı
olmalarını istemediğini ortaya koyar. Bu sebeplerle kanunda boşluk bulunduğu
yönündeki açıklamalar da davanın istek doğrultusunda cözümü için gerekçe
olamaz.
Yargıtay Hukuk Genel Kurulunun 29.6.1994 tarihli 244-465 sayılı
kararında yer alan açıklamalara da katılmayan daire çoğunluğu davalıların
murisi Fikri ile yalnızca tabii bağı hükmü bağlanan Berna Akına miras payı
veren hükmün bozulması gerektiği sonucuna varmıştır.
S O N U Ç : Hükmün açıklanan sebeple BOZULMASINA, temyiz peşin
harcının yatırana geri verilmesine oyçokluğuyla karar verildi. 21.4.1995
Başkan Üye Üye Üye Üye
Tahir Alp Nedim Turhan Ş.D.Kabukcuoğlu Özcan Aksoy A.İhsan Özuğur
(muhalif)
MUHALEFET ŞERHİ
Medeni Kanunun 3678 sayılı kanunla değişik 443. maddesine göre miras
bırakanın mirascısı olabilecek alt soyunun kimleri kapsadığını belirlemek
için maddenin 3678 sayılı kanunla yapılan değişiklikten önceki hükmünü
maddenin değişik şeklinin ve değişikliğin gerekçesini teşkil eden Anayasa
Mahkemesinin 11/9/1987 tarih ve 1/18 sayılı kararının ve Medeni
Kanunumuzdaki "nesebi gayri sahih" teriminden kimlerin anlaşıldığının
öncelikle üzerinde durulması gerekir.
Medeni Kanundaki değişiklikten önce Medeni Kanunun 443. maddesi
"nesebi sahih olmayan çocuklar ana tarafından nesebi sahih çocuklar gibi
mirascılık hakkına haizdir. Bunların baba cihetinden mirascı olabilmeleri
babalarının kendilerini tanımış veya babalıklarına hüküm sudur etmiş
bulunmasına mütevakıftır." şeklinde düzenlenmiş idi. Uygulamada Medeni
Kanunun 310. maddesindeki şartların oluşması halinde bütün sonuçları ile
babalığa hükmedilmiş ise baba ile çocuk arasında gayri sahih nesebin
kurulduğu, çocuğun babaya mirascı olacağı kabul ediliyordu.
Bu yasa hükmünün anayasaya aykırı olduğunu ileri süren ve Anayasa
Mahkemesinin Esas 1987/1 karar 1987/18 sayılı Medeni Kanunun 443. maddesinin
ikinci cümlesinin ve aynı maddenin ikinci fıkrasının Anayasaya aykırı
olduğuna ve iptaline dair kararına neden olan Sorgun Sulh Hukuk Mahkemesinin
itiraz yoluna baş vuruşundaki maddi olay şöyledir.
Miras bırakanın medeni nikahlı eşinden nesebi sahih olarak dört çocuğu
ve evlilik dışı yaşadığı başka bir kadından da dört çocuğu bulunmaktadır.
Miras bırakan evlilik dışı doğan çocuklardan birini tanımış ve nufus
kütüğünde kendi hanesine yazdırmıştır.
Tanınan çocuk mirascı olduğu halde diğer kardeşleri mirascı
olamamaktadır.
İtiraz eden Sorgun Sulh Hukuk Mahkemesi "çocuk babası tarafından
tanınmamış veya süresinde babalık davası açılmadığı için babalığa hüküm
verilmemiş ise kendisine yüklenilebilecek bir kusuru olmadığı halde babasının
mirasından pay alamıyacaktır. Bu olgu kanun önünde eşitlik prensibine tamamen
aykırıdır." demektedir.
Anayasa Mahkemesi Sorgun Sulh Hukuk Mahkemesinin itiraz yoluna
başvurusunu kabul ederek Medeni Kanunun 443. maddesinin "Bunların baba
cihetinden mirascıları olabilmeleri babalarının kendilerini tanımış veya
babalıklarına hüküm sudur etmiş bulunmasına mütevakkıftır" biçiminde olan
ikinci cümlesini Anayasaya aykırı bularak iptal etmiştir.
Anayasa Mahkemesinin iptal kararı ile mirascılık sıfatı hukuki
babalığa bağlı olmaktan çıkarılmıştır. Eğer bir kimse başka birisinin alt
soyu ise (biri diğerinin sulbünden gelmişse, kan bağı varsa) aralarındaki kan
bağı isbatlanabiliyorsa mirascılık ilişkisi doğmuş olmaktadır. Yukarıda
değinildiği gibi Sorgun Sulh Hukuk Mahkemesi belirtilen nedenle itiraz yoluna
başvurmuştur.
Acaba, Anayasa Mahkemesinin iptal kararından sonra nesebi sahih
olmayan çocukların babalarına mirascı olamıyacaklarını, bu yönden bir kanun
boşluğu doğmuş olduğunu düşünebilirmiyiz, buna olanak yoktur. Zira Kanunun
Anayasaya aykırılığını ileri süren mahkemeye gelen maddi olay ve mahkemenin
itiraz sebebi nesebi gayri sahih olanların mirascı olamıyacaklarına dair
olmayıp aksine nesebi gayri sahihlerden babalığına hükmedilmeyenlerin ve
tanınmayanların da mirascı olmalarını sağlamak içindir. Bir kimseyle kan
bağı olanların sülbünden geldiği kimsenin mirascılığını önleyen yasa
maddesinin iptalini temin içindir.
Anayasa Mahkemesinin iptal kararından sonra Medeni Kanunun 443.
maddesi nesebi sahih olmayan hısımlar nesebi sahih hısımlar gibi mirascılık
hakkına haizdir hükmünü getirmiştir. Medeni Kanundaki değişikliğin gözönünde
tutulduğu belirtilmiştir.
Burada gayri sahih nesebin anlamı ve kapsamını da açıklamak
gerekmektedir.
"Anayasa Mahkemesi, aralarında kanunun tanıdığı bir evlilik bağı
kurulmayan kadınla erkeğin ilişkilerinden dünyaya gelen çocuğu sahih olmayan
nesepli olarak tanımlamaktadır. (Anayasa Mahkemesi karar gerekcesi resmi
gazete sayfa 16) Gene iptal kararı gerekçesinde, bu itiraz konusu kuralın
evlilik dışında doğan çocukların miras haklarında ayırıma ve kısıntıya sebeb
olduğu ortaya çıktığından açıklanan nedenlerle anılan hüküm anayasanın 35.
maddesine aykırı düşmektedir deniliyor.
Sayın Yekta Güngör Özden iptal kararına yazdığı karşı oy yazısında
karar ile hem düzgün olmayan soy bağlıların miras payı, düzgün soy bağlıların
miras payına eşit kılınmış hemde hiç soy bağı olmayanlar düzgün olmayan soy
bağlıları da aşarak düzgün soy bağlılar gibi tam paya kavuşmuşlardır"
demiştir. Şu halde Anayasa Mahkemesinin Medeni Kanunun 443. maddesinin iptali
isteğini benimseyen yada karşı çıkan üyeleri gayri sahih nesep terimine
değişik anlam vermemektedirler. (HGK. 1994/2-244 1994/465 sayılı kararı)
Medeni Kanunumuzda gayri sahih neseb terimi ile evlilik dışı doğan
çocukların tümü amaçlanmıştır. Evlenme manilerini gösteren Medeni Kanunun 92.
maddesi nesebi sahih olsun olmasın usul ve füruu arasında evlenme yasaktır,
hükmünü amirdir. Bu yasağın uygulanması için evlenenler arasında kan bağının
bulunması yeterlidir. Babalığa hüküm edilmiş olmasına gerek yoktur.
(Dr.Selahattin Sulhi Tekinay Türk aile Hukuku Sayfa 78) Eğer gayri sahih
nesebi sadece tam babalığa hüküm edilmiş olanlar olarak dar anlamda anlarsak
mali sonuçlu babalığına hükmedilenler ile babalığına hiç hüküm bulunmayan
fakat birbirinin sulbünden gelenlere evlenme yasağı yoktur gibi anlam
çıkacaktır. Bunu düşünmek ise imkansızdır.
SONUÇ : 1- Medeni Kanunun 3678 sayılı kanunla değişik 443. maddesine
göre murisin evlilik dışı doğan çocuklarının mirascı olabilmeleri için
Medeni Kanunun 295 ve 297. maddelerine göre babalıklarına hükmedilmelerine
gerek yoktur.
2-Medeni Kanunun değişik 443. maddesi furuun mirascılığını hukuki
babalık şartına bağlı olmaktan çıkarmıştır.
3-Medeni Kanundaki gayrı sahih nesep terimi babalıklarına
hükmedilmeyen çocuklarını da kapsar. Bu nedenlerle mahkeme hükmünün bozulması
düşüncesindeyim.
Üye
Şevki D.Kabukcuoğlu
|