 |
Yargıtay içtihatları bölümü
Yargıtay Kararı
T.C.
YARGITAY
HUKUK GENEL KURULU
E. 1995/18-633
K. 1995/826
T. 18.10.1995
ÖZET: Kamulaştırma bedeline hükmolunacak faiz; bir haksız eylem
tazminatı değil, temerrüt faizidir. İdare; kamulaştırma amacına uygun kamu
hizmetinin gerçekleşmesine yönelik olarak taşınmaza fiilen el koymuş, ancak,
çok süreler geçmesinden sonra bedel artırımı davasına muhatap olmuşsa,
kamulaştırma bedelinin değerlendirilmesi dava, tarihi, ya da kamulaştırmanın
tebliği tarihi itibariyle yapılacağından, idarenin el koyma eylemi haksız
yaralanma veya gasp amacıyla olmadığı içindir ki, artırılan bedel faizinin;
fiili el koyma tarihinden değil, kamulaştırmanın kesinleştiği ve bu suretle
mülkiyetin davalı idareye geçtiği tarihten başlatılması gerekmektedir.
Taraflar arasındaki "kamulaştırma bedelinin artırılması" davasından
dolayı yapılan yargılama sonunda; Antalya Asliye 6. Hukuk Mahkemesince
davanın kısmen kabulüne dair verilen 25.10.1994 gün ve 1994/355-720 sayılı
kararın incelenmesi davalı vekili tarafından istenilmesi üzerine, Yargıtay
18. Hukuk Dairesinin 13.5.1995 gün ve 1995/1793-3002 sayılı ilamıyla; (...
Mahkemece kararı, kamulaştırma tebliğinin geçersiz sayılması nedeniyle, dava
tarihindeki esaslara göre yapılan değerlendirme sonucu artırılan bedel
üzerinden, dava tarihi olan 29.4.1994 tarihinden itibaren faize hükmedilmesi
gerekirken çok önceki elatma tarihinden faiz yürütülmesinin doğru olmadığı
gerekçesiyle bozulmuş ise de, karar düzeltme istemi üzerine yeniden yapılan
değerlendirmede:
Kamulaştırma, dayanağı Anayasanın 46. maddesinde yer alan, Devletin ve
Kamu tüzel Kişilerinin Kamu yararının gerektirdiği hallerde özel mülkiyette
bulunan taşınmazların edinilme müessesesidir. Kamulaştırmanın bu niteliği
29.10.1989 gün ve 1988/4-1989/3 sayılı İçtihatların Birleştirilmesi Kararında
da tanımlanmış ve bundan hareketle, kamulaştırma üzerine açılan bedel
arttırımı davalarında hüküm altına alınan kamulaştırma bedeline hükmedilecek
"faizin" bir haksız eylem tazminatı değil, kamulaştırmanın kesinleşmesiyle
mülkiyeti kamu idaresine geçen taşınmaz üzerindeki hak, bu suretle bedeli
olan para alacağına dönüşmüş olmakla bu bedelin tam olarak tediyesine kadar
ödemesi gereken temerrüt faizi olduğu vurgulanmıştır. Bu nedenledir ki,
kamulaştırma bedeline, ancak, kamulaştırmanın kesinleşmesi ve bu suretle
M.K.nun 633. maddesi hükmü uyarınca kamulaştırılan taşınmaz mülkiyetinin
idareye geçtiği tarihten itibaren faiz yürütülebileceği benimsenmiştir. Sözü
edilen İçtihatları Birleştirme Kararında, her ne kadar uygulanacak faiz
başlangıcına esas alınabilecek diğer olguların (örneğin elatma, ferağ vs.)
incelenmediği, bunların Tevhidi İçtihat dışında bırakıldığı açıklanmış ise
de, ilk vazedilmiş, esas itibariyle açılan dava sonunda arttırılmasına karar
verilen bedel, mülkiyetin idareye geçmesiyle, diğer bir deyişle
kamulaştırmanın Kamulaştırma Kanununun 14. maddesi uyarınca idari yönden
kesinleşmesiyle muaccel olacak ve faize bu tarihten itibaren
hükmedilebilecektir.
Kanun hükümlerine göre, kamu yararı kararı verilip, kamulaştırılması
öngörülen taşınmaza takdir komisyonunca bedel takdir edilir. Bu bedel
taşınmaz maliki adına bir bankaya bloke edildikten ve diğer usul işlemleri
tamamlandıktan sonra bütün işlemleri belgeleyen evrakın malike noter
aracılığı ile tebliğe çıkarılması gerekirken, usulüne uygun bir tebligat
yapılıp, kamulaştırmanın iptali ile ilgili idari dava açılmadıkça 30 gün
(Kamulaştırma Kanunu madde 14) geçmekle kamulaştırma idari yönden
kesinleşmekte (bedel arttırımı davası açılmış ta olsa) ve mülkiyet idareye
geçmektedir.
Bazı hallerde, değişik nedenlerle (taşınmaz maliklerinin saptanamaması
ya da tebligatın usulüne uygun yapılamaması vs.) tebligat öngörülen şekilde
gerçekleştirilememekte, bu suretle kamulaştırmanın idari yönden kesinleşmesi
ve mülkiyetin idareye geçiş süresi uzamaktadır. Bu gibi durumlarda tebligat
çıkaramayan ya da tebligatı çıkarmakla beraber usulüne uygun tebligat
yapılmadığının ayırdında olmayan idare kamulaştırmanın amacına uygun kamu
hizmetinin gerçekleşmesine yönelik olarak taşınmaza fiilen elkoymak durumunda
kalmaktadır. Bu durumlarda idare, tebligatın hiç yapılmamış olması ya da
usulüne uygun yapılmamış bulunması nedeniyle kamulaştırmadan itibaren çok
uzun süreler geçmesinden sonra bedel arttırımı davalarına muhatap
olmaktadır. Bu davalar sonunda hüküm altına alınan arttırımlar için istenmesi
halinde faize de hükmedilmesi gerekmektedir. Bu faizin başlangıcının hangi
olaya ya da olguya dayanacağı keyfiyeti konumuzu oluşturan sorundur.
Kamulaştırma Kanununun 15. maddesinin 13. fıkrası hükmüne göre,
kamulaştırma işlemi taşınmaz malikine, kamulaştırma kararının
tamamlanmasından itibaren bir yıl içinde usulüne uygun tebliğ edilememiş
olursa, açılacak bedel arttırımı davalarında, dava tarihi esas alınarak
taşınmazın değeri belirlenir. Örneğin 1980 yılında alınmış kamu yararı kararı
üzerine, Kamulaştırma Kanunun 13. maddesinde belirtilen belge ve bilgileri
içeren (kamu yararı kararı, takdir komisyonu raporu, paranın bankaya
yatırıldığına dair banka dekontu, kamulaştırma krokisi, davanın aleyhine
açılacak idarenin adı vs.) tebligatın çıkarılmamış ya da tebligatı çıkarmakla
beraber geçersiz kılınmış veya usulüne uygun (Tebligat Kanunu hükümlerine
göre) yapılmamış ise davacının bu tarihten 15 yıl sonra kamulaştırmaya yeni
muttali olduğu gerekçesiyle açabileceği bedel arttırım davasında taşınmazın
değeri, 1995 yılındaki özellikleri ve birim fiatlarına göre belirlenecektir.
Bu suretle belirlenen değere faiz yürütülmesi gerektiğinden fazin başlangıcı
ne olacağı önem kazanmaktadır.
Kamulaştırılan taşınmaza, kamu yararının alındığı tarihte el atılmış
(örneğin yol yapımı sebebiyle) ya da kamulaştırma gereği taşınmaz, inşaa
edilen tesis ile bütünleşmiş (baraj kamulaştırmalarında su altında kalmış)
ise bu olguların gerçekleştiği tarihin, faizin başlangıcı olarak alınmasının
doğru olmayacağı iki yönden kendini açıkca göstermektedir.
Herşeyden önce kamulaştırma yasal bir işlem olup, Yasanın öngördüğü
işlemleri yaptıktan sonra (Kamulaştırma Kanununun 13. maddesinde
belgelendirilmeleri öngörülen işlemler ve tebligata çıkarma) kamu hizmetinin
ifası için taşınmaza elkoyan idarenin bu davranışı bir haksız eylem olarak
nitelendirilemez. Çünkü idare haksız yararlanma ya da gasp amacıyla taşınmaza
elatmış değildir. Belli yasal işlemlerden sonra bu yola başvurmuştur. Kaldı
ki idarenin bu davranışı "elatma" haksız eylem olarak nitelendirildiği
takdirde bir "Kamulaştırma" dan söz edilemez. Böyle hallerde Kamulaştırma
Kanununun 38. maddesinde tanımlanan kamulaştırmasız elatmadan ancak
sözedilebilir ki bu konumuz dışında olup, taşınmaz maliki yıllar sonra bu
olguya değil, kamulaştırma hukuki nedenine dayanarak bedel arttırım davası
açmıştır. Bu durumda arttırılan bedele haksız eylem tazminatında olduğu gibi
zararın gerçekleştiği (elatma) tarihin faiz başlangıcına esas alınmasına
hukuken olanak yoktur.
Diğer taraftan yukarıda açıklandığı gibi böyle "geç kalmış" bedel
arttırım davalarında, Kamulaştırma Kanununun 15. maddesinin 13. fıkrası hükmü
gereği taşınmaz dava tarihindeki kıymet ve niteliklerine (örneğin tarım
arazisinde net gelir esas alınacağı için dava tarihindeki üretim miktarı veya
ürünün fiatları -arsalarda dava tarihindeki benzer alım, satımlar) göre
değerlendirilir. Böylece, 1995 fiatlar ile bulunan değere, sanki bu değer
1980 yılında gerçekleşmiş gibi bu yıldan itibaren (elatma tarihi) faiz
yürütülmesi anlamsız ve dayanaksız kalmaktadır. Çünkü, bilinmektedir ki
haksız eyleme dayalı tazminat davalarında, haksız eylemin gerçekleştiği
tarihteki zarar dikkate alındığı için bunun karşılığı olan tazminata zararın
vuku bulduğu bu suretle tazminatın muaccel sayıldığı tarihten itibaren faiz
yürütülür. O halde kamulaştırma hukuki nedenine dayanılarak açılan bedel
arttırımı davalarında hükmolunan arttırılmış bedele, kamulaştırma bir haksız
eylem olmadığı ve Yasa gereği değerlendirmede dava tarihi esas alındığı için
(elatma) tarihinden geçerli olmak üzere faize hükmedilemeyeceği sonucuna
varılmalıdır. Bu gibi "gecikmiş davalarda" tebligat yokluğuna, geçersizliğine
ya da usulsüzlüğüne dayanıldığı için, ıttıla (tebliğ) tarihi (Tebligat Kanunu
madde 32/son) en geç dava tarihi kabul edilerek bunu izleyen 30 günlük
sürenin bitiminde kamulaştırma idari yönden kesinleşmiş olacağından, (ve bu
suretle Medeni Kanunun 633. maddesi uyarınca mülkiyet davalı idareye geçmiş
olacağından) bu tarih esas alınarak faize hükmedilmelidir. Böylece, daha önce
el koyma veya işgal mevcut olsa bile tebligat yapılamamış olması nedeniyle
değerlendirmede Kamulaştırma Kanununun 15. maddesinin 13. fıkrası
uygulandığı durumlarda faiz başlangıcı yönünden yukarıda sözü edilen
20.10.1989 tarihli Tevhidi İçtihat Kararıyla paralellik sağlamış olmaktadır.
Taşınmaz malikinin, kamulaştırma üzerine idarenin elatma tarihi ile
açtığı dava tarihi arasındaki süre içinde taşınmazdan yararlanmadığı, bu
hakkın kendisinden alındığı, bu sebeple haksız yere zarara uğradığına dair
iddiaları kamulaştırma bedelinin arttrılması davası kapsamı dışındadır.
Değerlendirilmesi gereken bir husus ta şudur: Kamulaştırma benzeri ya
da "fiili kamulaştırma" olarak tanımlanabilen, Kamulaştırma Kanununun 38.
maddesi kapsamındaki kamulaştırmasız elatma davalarında 16.5.1956 gün ve
1956/1-6 sayılı İçtihatları Birleştirme Kararı ile Yargıtay uygulamalarına
göre, malikin taşınmazını elatan idareye bırakması karşılığında alacağın
tazminat (bedel) taşınmaza ilk elatıldığı tarihteki nitelikleri dikkate
alınarak dava tarihindeki değerine göre hesaplanmakta ve faiz, taşınmazın
dava tarihindeki değerine hükmedildiği için bu tarihten başlatılmaktadır.
Yasal kamulaştırma olarak kabul edilerek açılan bu davalarda (bedel artırım
davası) yasal olmayan (kamulaştırmasız elatma) eyleme dayanılarak açılan
davadakinden daha fazlasına hükmedilemeyeceği açıktır.
Bu durumda, faize dava tarihi esas alınarak kamulaştırmanın
kesinleştiği ve bu suretle mülkiyetin davalı idareye geçtiği 29.5.1994
tarihinden itibaren hükmedilmesi gerekirse de, bozma ilamı davacı yararına
kazanılmış hak kabul edilerek bu tarihin 29.1.1994 olarak muhafazası gerekir.
Bu itibarla, karar düzeltme istemi yerinde görülmemiş ise de, bozma
ilamının açıklanan gerekçelerle kaldırılmasına ve mahkeme kararının bu
değişik gerekçeyle bozulmasına...) gerekçesiyle bozularak dosya yerine geri
çevrilmekle,yeniden yapılan yargılama sonunda;mahkemece önceki kararda
direnilmiştir.
Temyiz Eden: Davalı vekili
Hukuk Genel Kurulu'nca incelenerek direnme kararının süresinde temyiz
edildiği anlaşıldıktan ve dosyadaki kağıtlar okunduktan sonra gereği
görüşüldü:
Uyuşmazlık, Kamulaştırma yapan idarenin kamulaştırma evrakının
tamamlanmasından itibaren bir yıl içinde hak sahibine usulüne göre tebligat
yaptıramamış, ancak taşınmaza el koymuş olması halinde, Kamulaştırma
Kanununun 15. maddesinin 13. fıkrası hükmü gereği kıymet takdirinin davanın
açıldığı gün esas tutularak yapıldığı dikkate alınarak, arttırılan bedele
uygulanacak faizin hangi tarihten başlayacağı konusunda toplanmaktadır.
Dava konusu olayda, davalı idare 9.12.1981 tarihinde arazi
niteliğindeki taşınmazın bir bölümünü Kamulaştırmış, takdir edilen bedeli
bankaya yatırmış, tapuda malik olan kişiye tebligat çıkarmıştır.
Ancak malikin mirasçılarının 29.4.1994 tarihinde açtıkları bedel
artırımı davasında, murislerine çıkarılan tebligatın usulen uygun olmadığı
anlaşılmış, mahkemece, Kamulaştırma Kanunun 15. maddesinin 13. fıkrası hükmü
dikkate alınarak taşınmazın değeri dava tarihi olan 29.4.1994 tarihi
itibariyle takdir edilmiş ve bu suretle arttırılan bedele, davalı idarenin
taşınmaza el attığı 9.12.1981 tarihinden itibaren faize hükmedilmiştir.
Hukuk Genel Kurulu ve 5. Hukuk Dairesince verilen Kamulaştırma
parasının artırılması için açılan davalarda, mahkemece artırılan bedele
idarenin ancak taşınmaza fiilen el koyması halinde faize hükmedilebileceği ve
faiz başlangıcının bu el atma tarihi olacağına dair kararlarla, tapuda ferağ
halinde de hukuki el koyma gerçekleşmiş olacağından, ferağ tarihinden de faiz
yürütülebileceğine dair kararlar arasındaki içtihat aykırılığının,
giderilmesi konusundaki Yargıtay İçtihatlarını Birleştirme Büyük Genel
Kurulunun 20.10.1989 gün ve 1988/4-1989/3 sayılı kararında, konunun doğrudan
doğruya mülkiyet hakkını ilgilendirdiği, mülkiyet hakkı kime ait ise nef'i ve
hasarın ona ait olacağı genel kuralından hareketle, taşınmaz malikinin
taşınmaz malla hukuki bağının kesildiği, yani mülkiyetin idareye geçtiği
andan itibaren nef'i ve hasar idareye geçeceğinden, mal sahibinin bu andan
itibaren, taşınmazın kendisine ödenmemiş (arttırılan) bedeline faiz
isteyebileceği kabul edilerek, bu davalarda bedelin arttırılan bölümü için
"mülkiyetin idareye geçtiği günden itibaren faiz istenebileceği" sonucuna
varılmıştır.
Aynı Tevhidi İçtihat kararında, "... Kamulaştırmanın idari yönden
kesinleşmesinden önce ... elatma hali İçtihadı Birleştirme Konusunun dışında
tutulmuştur." ifadesine yer verilmiş olmakla, dava konusu olaydaki
uyuşmazlığa bir çözüm getirilmemiştir. O halde konunun, faizin niteliği,
benzer hukuki müesseseler, sözü edilen Tevhidi İçtihat Kararında doğrudan
doğruya sona etkili gerekçeler ve genel hukuk kuralları yönlerinden
incelenerek adil bir sonuca varılması gerekir.
Yukarıda sözü edilen Tevhidi İçtihat Kararına göre "para borçlarında
faiz, alacaklının cebinde zamanında bulunmayan paradan mahrumiyeti karşılayan
bir ivazdır." Kararın, sonuca sıkı sıkıya bağlı olan ve bu niteliği ile
benzer olaylarda bağlayıcılığı kabul edilen gerekçesine göre de, mülkiyet
hakkı kime ait ise, nef'i ve hasar ona ait olacağından taşınmaz mülkiyetinin
idareye geçmesi ile hak sahibi de bu tarihte bedelin tamamına (arttırılan
bölüm) müstehak olacak, bu andan itibaren de ödemede geç kalınan günler için
faiz isteyebilecektir. Olayımızda Kamulaştırma evrakı tebliğe çıkarılmış ise
de, tebligatın usulsüz yapıldığı anlaşılmış, Tebligat Kanununun 32.
maddesinin 2. fıkrası hükmü gereği davacıların beyan ettiği tarih tebliğ
tarihi sayılmakla, Kamulaştırma Kanununun 14. maddesindeki 30 günlük hak
düşürücü süre sonunda kamulaştırma kesinleşecek ve bu suretle mülkiyet
idareye geçeceğinden, mal sahibi ancak bu tarihten itibaren arttırılan
bedelin faizine müstehak olacaktır.
Taşınmaza daha önceki bir tarihte idarece elatılmış olması,
mülkiyetin, dolayısıyla nef'i ve hasarın idareye geçmesi ile
sonuçlanamayacağından mal sahibi 15. maddenin 13. fıkrası hükmü gereği dava
tarihi itibariyle belirlenen bedelin faizine elatma tarihinde müstehak olmaz.
Ancak bu elatma nedeni ile uğramış olabileceği zarar ya da elatma süresi
içinde taşınmazın mahrum kaldığı geliri varsa, onu koşullarına uygun olarak
açacağı bir dava ile isteyebilir. Bu ise, ihtilaf konusu sorunun
değerlendirmesi dışındadır. Böyle bir zararın faizle karşılanması, faizin
niteliği ile bağdaşmaz.
Maddi olayda mahkeme, Kamulaştırma Kanununun 15. maddesinin 13.
fıkrası uyarınca dava tarihi olan 29.4.1994 itibari ile taşınmazın gelirine
göre hesaplanan değerine hükmetmiş, bu değerin faizini de elatma tarihi olan
9.12.1981 tarihinden başlatmıştır. Yukarıda sözü edilen esaslardan hareket
edildiğinde, elatmanın mülkiyetin intikali olarak kabulü mümkün olmadığından
faizin o tarihten başlatılmasının hukuki dayanağı bulunmadığı gibi, dava
tarihindeki değerlere göre hesaplanan arttırılan bedelin onun elatma
tarihinde muaccel olan bedeli olarak kabulü, hayatın olağan akışı ve genel
mantık kuralları ile bağdaşmaz.
Böyle bir işlem, davacının haksız zenginleşmesine de yol açacaktır.
Çünkü, taşınmaza elatma süresi içinde davalının bu elatma sebebi ile uğramış
olabileceği gerçek zararı, ancak işgal edilen taşınmazın net geliri ile
sınırlıdır. Taşınmaz, değerlendirme tarihinde (dava tarihi) geçerli verilere
göre saptanan net gelire kapitalizasyon faizi uygulanmak suretiyle
değerlendirildiğinden, uygulanan kapitalizasyon faiz oranı dikkate
alındığında (5.5) dava tarihindeki yıllık getirinin yaklaşık 18 katına (net
gelir x 100 -kapitalizasyon faizi) hükmedilmekte olup, cari 30 faiz ile
malik, elatma tarihinden itibaren taşınmazın, mahrum kaldığı yıllık gelirinin
yaklaşık 6 katını, her yıl (gelirin ait olduğu yıl yerine, değerlendirme
yılındaki geliri olarak) elde edecektir. Böylece, davacının haksız
zenginleşmesine yol açacak uygulamaya gidilmesi ve bunun devamında ısrar
edilmesi kabul edilemez.
Diğer taraftan 16.5.1956 gün ve 1956/1-6 sayılı Tevhidi İçtihat Kararı
kapsamında haksız eylem olarak nitelendirilebilecek olan Kamulaştırmasız
elatma sebebiyle idare aleyhine açılan bedel davalarında, taşınmazın dava
tarihindeki değerine hükmedildiği için faizin de bu tarihten başlatılmakta
olduğuna dair uygulama dikkate alındığında yasal bir işlem olan Kamulaştırma
hukuki sebebine dayalı bedel arttırım davalarında dava tarihi gözönünde
bulundurularak değer belirlendiğinde, aynı kuralın uygulanmaması için geçerli
bir gerekçe bulunmayacağı da açıktır.
Bu itibarla Kamulaştırma Kanununun 15.maddesinin 13. fıkrasındaki
hüküm gereği değerlendirmenin dava tarihi ya da Kamulaştırmanın tebliği
tarihi itibariyle yapıldığı hallerde, artırılan bedel faizinin
Kamulaştırmanın kesinleştiği ve bu suretle mülkiyetin davalı idareye geçtiği
tarihten başlatılması gerekli olup, Hukuk Genel Kurulu'nca da aynen
benimsenen Özel Daire bozma kararına uyulmak gerekirken önceki kararda
direnilmesi usul ve yasaya aykırıdır. Bu nedenle direnme kararı bozulmalıdır.
S O N U Ç : Davalı vekilinin temyiz itirazlarının kabulü ile, direnme
kararının Özel Daire bozma kararında ve yukarıda gösterilen nedenlerden
dolayı H.U.M.K.nun 429. maddesi gereğince BOZULMASINA, istek halinde temyiz
peşin harcının geri verilmesine, 18.10.1995 gününde bozmada oybirliği
sebebinde oyçokluğu ile karar verildi.
Birinci Başkanvekili 13.H.D.Bşk. 6.H.D.Bşk. 15.H.D.Bşk.
İ.Teoman PAMİR A.İ.Arslan Ö.N.Doğan M.S.Aykonu
18.H.D.Bşk. 7.H.D.Bşk. 11.H.D.Bşk. 14.H.D.Bşk.
S.Rezaki H.Örmeci G.Eriş E.Özdenerol
16.H.D.Bşk. 12.H.D.Bşk. E.Taylan S.Tükenmez
O.Arslan C.Sanin
C.Çetiner N.Turhan Ş.D.Kabukçuoğlu M.Çetin
İ.Ulusoy 8.H.D.Bşk.V. O.Uzgören N.Akman
S.Sapanoğlu
M.H.Surlu S.G.Erçoklu S.Sezen N.Sucu
O.İzgiey U.Araslı 10.H.D.Bşk.V. 5.H.D.Bşk.V.
Ş.Abik C.Dikmen
M.Kaşıkçı V.Canbilen N.Ertuğrul 9.H.D.Bşk.V.
O.G.Çankaya
H.A.Bengü Z.Sağdur S.Doğu B.Doğan
O.Özgürel İ.Erdemir S.Özyörük A.Nazlıoğlu
Değişik Bozma
İ.N.Erdal Y.Yasun L.Gürün F.Ulusoy
Y.Büken Y.Acun S.Tekin
Değişik bozma
|