 |
Yargıtay içtihatları bölümü
Yargıtay Kararı
T.C.
Y A R G I T A Y
Hukuk Genel Kurulu
E. 1995/17-352
K. 1995/605
T. 7.6.1995
* VAKIF TAŞINMAZLARINDA ZİLYETLİK
* VAKIF TAŞINMAZLARINDA ZAMANAŞIMI
ÖZET : Vakıf defterinde kayıtlı bir vakfa ait gayrimenkul, vakfeden kişinin
Hazine'den aldığı mülk arazi olsa bile; sicil oluşturulmuş tapulu vakıf
malları, doğrudan doğruya hayrat olan vakıf, yöre halkınca tesis amacına
uygun olarak kullanılagelen avarız vakıf malları gibi değerlendirileceğinden,
zilyetlikle kazanılması mümkün değildir.
(743 s. MK. m. 81/B, 639) (2762 s. VAK. m. 7, 41) [Vakıflar Hk. Tüz. 7/1066 s.
(25.7.1970 Ta.) m. 34]
Taraflar arasındaki "kadastro tesbitine itiraz" davasından dolayı yapılan
yargılama sonunda, (Adilcevaz Kadastro Mahkemesi)'nce davanın reddine dair
verilen 9.5.1994 gün ve 1986/1033-1994/57 sayılı kararın incelenmesi davacı
Vakıflar İdaresi vekili tarafından istenilmesi üzerine, Yargıtay Onyedinci
Hukuk Dairesi'nin 18.10.1994 gün ve 1994/5182-8092 sayılı ilamı ile;
(...Kadastro sırasında 318 parsel sayılı 415 metrekare yüzölçümündeki
taşınmaz Seyfettin'in 20 yılı aşkın zilyetliğinde ise de, firari ve
mütegayyip şahıslardan kaldığından ev ve ahır niteliği ile Hazine adına
tesbit edilmiştir. İtirazı, tapulama komisyonunda reddedilen davacı Vakıflar
Genel Müdürlüğü vakfiyeye dayanarak dava açmıştır. Davaya irsen intikale ve
zilyetliğe dayanarak Seyfettin katılmıştır. Mahkemece davanın Vakıflar Genel
Müdürlüğü yönünden reddine, katılan yönünden kabulüne ve katılan Seyfettin
adına tapuya tesciline karar verilmiştir.
Çekişmeli taşınmazın Vakıflar Genel Müdürlüğü'nün 1989 numaralı defterinin
454. sayfasında kayıtlı, Kadı Kıvamüddin Abdüllatif İbn-i Hacı Abdülselam
Vakfı'na ait 893 Hicri tarihli vakfiyenin kapsamında kaldığı yerinde yapılan
keşif ve uygulama ile saptanmıştır. Vakıf defterinde kayıtlı bulunan vakıf,
mazbut vakıflardandır. Mahkemece, vakfın niteliğine göre zamanaşımı
zilyetliği ile kazanılabilecek yerlerden olduğu kabul edilerek Vakıflar
İdaresi'nin davasının reddine karar verilmiştir. Ne varki vakfiyenin içeriği
ve vakfın niteliği itibariyle bu tür taşınmazların zamanaşımı zilyetliği yolu
ile kazanılacak vakıf türlerinden olmadığı anlaşılmaktadır. Bu nedenlerle
davanın kabulüne ve çekişmeli taşınmazın vakıf adına tapuya tesciline,
üzerinde bulunan muhtesatın 3402 sayılı Yasanın 19. maddesi gereğince nitelik
ve özellikleri belirtilmek suretiyle kütüğün beyanlar hanesinde
gösterilmesine karar verilmesi gerekirken yazılı olduğu gibi hüküm kurulması
isabetsizdir...) gerekçesiyle bozularak dosya yerine geri çevrilmekle,
yeniden yapılan yargılama sonunda mahkemece, önceki kararda direnilmiştir.
Temyiz eden: Davacı Vakıflar Genel Müdürlüğü vekili.
Hukuk Genel Kurulu'nca incelenerek direnme kararının süresinde temyiz edildiği
anlaşıldıktan ve dosyadaki kağıtlar okunduktan sonra gereği görüşüldü:
Dava, kadastro tesbitine itirazdır.
Dava konusu 292 parsel sayılı taşınmazın davacı Vakıflar İdaresi'nin iddiasına
dayanak yaptığı 893 Hicri (1472) tarihli Kadı Kıvamüddin İbn-i Hacı
Abdülselam Vakfı, vakfiyesi içerisinde kaldığı tartışmasızdır.
Örneği dosyada mevcut vakıfnameden, vakfedenin vakfettiği taşınmazını
Hazineden satın aldığı, mülk arazi bulunduğu, keza sahih esasa dayalı zürri
ve mazbut bir vakıf olduğu duraksanmayacak kadar açıklıkla anlaşılmaktadır.
Yine vakfiyenin Vakıflar Genel Müdürlüğü'nün 1989 numaralı defterinin 454.
sayfasında kayıtlı olduğu, ancak tapu siciline intikal etmediği hususu da
belgelenmiş olmakla ihtilafsızdır.
Özel Daire ile Yerel Mahkeme arasındaki uyuşmazlık, bu nitelikteki bir vakıf
taşınmaz malının kazandırıcı zamanaşımı zilyetliği ile edinilip
edinilemeyeceği noktasında toplanmaktadır.
Öncelikle belirtmek gerekirki evkaf idareleri, şeriyye mahkemeleri ve
mütevellilerince tutulup daha sora tapu idarelerine aktarılarak sicil
oluşturulmuş bulunan tapulu vakıf mallarla, keza 2762 sayılı Vakıflar
Kanununun 8. maddesinde belirtilen doğrudan doğruya hayrattan olan vakıf
malları zilyetlikle kazanılamaz. Ayrıca da "gallesi bir kariye ve mahalle
ahalisinin avarız ve ihtiyaçlarına sarf olunmak üzere tesis edilmiş bulunan"
avarız vakıf mallarının, gerek vakıf defterinde gerekse tapu sicilinde
kayıtlı olup olmamasına bakılmaksızın yöre halkınca evvelden beri tesis
amacına uygun biçimde kullanılagelmesi ve bilinmesi durumunda zilyetlikle
kazanılması mümkün değildir. Keza, Medeni Kanuna 903 sayılı Yasa ile
13.6.1967 tarihinde eklenen 81/B maddesi gereğince vakıf malları üzerinde
zilyetlik yoluyla iktisap hükümlerinin tatbik olunamayacağı da hükme
bağlanmıştır. Somut olayda ise, davacı İdarenin dayandığı vakfiye Medeni
Kanundan önce ve Hicri 893 yılında düzenlenmiştir. Bu tarih itibari ile tapu
kaydının bulunmasının düşünülmeyeceği tabiidir. Keza, Tüzel Kişilik kavramı
da mevzuatımıza çok uzun yıllar sonra girmiştir. Nevar ki eski hukukumuzda
çok önem verilen vakıf mallar Allah'ın malı niteliğindedir ve bir yerde
eskilerden günümüze intikal eden ve bizlerin de yarınki kuşaklara geçirmede
özen göstermemiz gereken değerlerdir. Nitekim, 1935 yılında yürürlüğe giren
2762 sayılı Vakıflar Kanununun 7. maddesinde, vakıfların mahkeme veya vakıf
kütüğüne kaydedilmiş olup olmamalarının şahsiyetlerine halel getirmeyeceği
vurgulanmış ve tescil edilmemiş olan mülhak ve mazbut vakıfların Medeni Kanun
hükümlerinin yürümeye başladığından itibaren 5 yıl içinde vakıflar kütüğüne
kaydedilmeleri mecburidir denilmiş ve son cümlede, bu müddet içinde
kaydedilmemiş olanlar yine hükmi şahsiyetlerini kaybetmezler, ancak kayıt ile
mükellef olanlar mes'ul olur hükmüne yer verilmiştir. Ne varki, 2762 sayılı
Vakıflar Kanununun 41. maddesinde, Kanunu Medenideki müruruzaman hükümlerinin
vakıf mallar hakkında da tatbik olunacağı yazılıdır.
Genel çerçevesi verilen açıklamadan sonra vakıf defterinde kaydı olduğu halde
tapu kütüğüne geçmemiş bulunan vakfiye kapsamındaki çekişmeli taşınmazın
zilyetlikle iktisabının mümkün olup olmadığının değerlendirilmesine
geçilmelidir. Türü itibari ile sahih, zürri ve mazbut nitelikte vakıf malı
olduğu anlaşılan taşınmaza ilişkin vakfiye, vakıf defterinde kayıtlıdır.
Tesis tarihi itibari ile padişah iradesine uygun olarak düzenlenmiştir. Bu
tür bir vakıf malı olduğu yöre halkınca da bilinen bir gerçektir. O nedenlede
malik sıfatıyla kullanmadan söz edilemez. Kaldı ki, vakfın yasa ile bilahare
kazandığı tüzel kişiliğin ölüm veya gaiplik nedeni ile sona erdiğinden yine
söz edilemeyceği de aşikardır. Muteber tastikli vakıf defterinde kayıtlı
bulunan vakıf malların, tapu siciline kayıtları geçirilmemiş olsa bile MK.nun
639. maddesi uygulanamayacağından zilyetlikle iktisap edilmelerine imkan
verilemez (S. Bertan, Ayni Haklar, Cilt: 1, sahife: 547).
Bu itibarla, Hukuk Genel Kurulu'nca da aynen benimsenen Özel Daire bozma
kararına uyulması gerekirken önceki kararda direnilmesi doğru değildir.
O halde, usul ve yasaya uygun bulunmayan direnme kararı bozulmalıdır.
S o n u ç : Davacı Vakıflar Genel Müdürlüğü'nün vekilinin temyiz itirazlarının
kabulü ile, direnme kararının Özel Daire bozma kararında ve yukarıda
gösterilen nedenlerden dolayı HUMK.nun 429. maddesi gereğince (BOZULMASINA),
istek halinde temyiz peşin harcının geri verilmesine, 7.6.1995 gününde
oyçokluğu ile karar verildi.
|