 |
Yargıtay içtihatları bölümü
Yargıtay Kararı
T.C.
Y A R G I T A Y
Hukuk Genel Kurulu
E. 1994/9-5
K. 1994/144
T. 09.03.1994
ÖZET: Taraflar arasındaki hizmet akdi, davalı işveren Kurum'ca ihbar
ve kıdem tazminatları ödenmek suretiyle İş Kanununun 13. maddesi uyarınca
feshedilmiştir. Davacı işçinin fesih tarihinde yaşlılık aylığı olmaya hak
kazanmış bulunması, değişik kamu kuruluşlarındaki hizmet sürelerinin kıdem
tazminatı hesabında birleştirilmesini ve borçlandığı askerlik süresininde
nazara alınmasını gerektirmez. Emeklilik süresi dolmuş bir işçinin işine son
verilmesi, onun emekliye sevk edildiği anlamına da gelmez. Çünkü, işverenin
böyle bir yetkisi yoktur. Gerçekten 506 sayılı Yasa zorunlu emeklilik sistemi
öngörmemiş, aksine yaşlılık aylığından yararlanmayı işçinin kendi isteğine
bırakmıştır.
Bu durumda, iş akdinin davacı işçi tarafından, İş Kanununun 14/4.
maddesi anlamında yaşlılık aylığı almak amacı ile feshedrildiğini kabule
olanak bulunmamaktadır.
Taraflar arasındaki "kıdem tazminatı-faiz" davasından dolayı yapılan
yargılama sonunda; (Elazığ Asliye Birinci Hukuk (İş) Mahkemesi)nce davanın
kabulüne dair verilen 25.2.1993 gün ve 1992/610-1993/73 esas ve karar sayılı
kararın incelenmesi davalı vekili tarafından istenilmesi üzerine, Yargıtay
Dokuzuncu Hukuk Dairesi'nin 10.6.1993 gün ve 1993/7530-10105 sayılı ilamı
ile; (... İş Kanununun 14. maddesinin 4. fıkrası hükmü, kamu kuruluşunda
çalışan işçinin hizmet sözleşmesini yaşlılık, emeklilik veya malüllük aylığı
yahut toptan ödeme almak amacıyla feshetmesi haliyle sınırlı olmak üzere,
işçinin kıdeminin değişik kamu kuruluşlarında geçirdiği hizmet sürelerinin
toplamı üzerinden hesap edileceğini öngörmektedir. Görülüyorki, değişik kamu
kuruluşlarında geçen hizmet sürelerinin birleştirilmesi, kıdem tazminatının
ödeneceği yaşlılık veya malüllük aylığı yada toptan ödeme almak amacıyla
hizmet sözleşmesini feshetmesi halinde, sözkonusudur. Şayet, hizmet akdi,
aylık yada toptan ödeme almak amacı dışında başka bir nedenle feshedilmiş
ise, değişik kamu kuruluşlarında geçen hizmet süreleri birleştirilmek
suretiyle kıdem tazminatı ödenmesi sözkonusu olamaz. (S. Reisoğlu, Kıdem
Tazminatı, Ankara- 1976, Sh. 56 vd; M.Ekonomi, İş Hukuku, Cilt 1. Feri İş
Hukuku, 8. Bası, İstanbul- 1984, Sh. 250 vd; M. Cuhruk, Kıdem Tazminatı ve
Uygulaması, Ankara- 1978, Sh. 8, 49 vd ; N.Çelik, İş Hukuku Dersleri, 10.
Bası, İstanbul- 1990, Sh. 197; T. Centel, İş Hukuku, Cilt 1. Bireysel İş
Hukuku, İstanbul- 1992, Sh.210; K. Tunçomağ, İş Hukuku Esaslarnı, İstanbul-
1988, Sh. 240; M.Çenberci, İş Kanunu Şerhi, 5. Bası , ANkara- 1984, Sh. 302).
Nitekim, Dairemizin yerleşik görüşü ve uygulaması da bu doğrultuda olmuştur.
Bu kural, Sosyal Sigortalar Kurumuna borçlanılan muvazzaf askerlik hizmeti
süresinin kıdem tazminatının hesabında kıdem dahil edilmesi konusunda da
aynen geçerlidir.
Olayımızda, davacının hizmet akdi, İş Kanununun 13. maddesi uyarınca
ihbar ve kıdem tazminatları ödenmek suretiyle işveren tarafından
feshedilmiştir. İşçinin, fesih tarihinde yaşlılık aylığı almaya hak kazanmış
bulunması (işverenin fesih yazısında davacının emeklilik hakkını
kazandığından sözedilse bile) onun emekliye sevk edildiği anlamına da gelmez.
Çünkü, işverenin böyle bir yetkisi yoktur. Gerçekten, 506 sayılı SSK. zorunlu
emeklilik istemini öngörmemiş, yaşlılık aylığından yararlanmayı işçinin kendi
isteğine bırakmıştır. İşçi istekte bulunmadıkça, işverenin veya Sosyal
Sigortalar Kurumunun re'sen emekliye sevk yetkisi yoktur.
Öte yandan fesih, bozucu yenilik doğuran bir irade açıklaması olup,
karşı tarafa ulaşmakla hüküm ve sonuçlarını doğurur. Fesihten sonra meydana
gelen olay (davacının emeklilik için Sosyal Sigortalar Kurumuna başvurması),
feshin hukuki sonuçlarını etkilemez. Böyle olunca da, davacının iş akdini
yaşlılık aylığı almak amacıyla feshettiğinden söz etmek mümkün değildir.
Yukarıda açıklanan ilkeler gözetilmeden yazılı şekilde hüküm tesisi
isabetsizdir..) gerekçesiyle bozularak dosya yerine geri çevrilmekle, yeniden
yapılan yargılama sonunda; mahkemece önceki kararda direnilmiştir.
Temyiz Eden: Davalı vekili
Hukuk Genel Kurulu'nca incelenerek direnme kararının süresinde temyiz
edildiği anlaşıldıktan ve dosyadaki kağıtlar okunduktan sonra gereği
görüşüldü:
Taraflar arasındki uyuşmazlık; ihbar ve kıdem tazminatları ödenmek
suretiyle hizmet akdi feshedilen davacı işçinin, davalı işverene ait işyeri
dışındaëfarklı kamu kuruluşlarında geçen hizmet süreleri ile borçlandığı
muvazzaf askerlik süresininde kıdem tazminatı hesabında gözönünde tutulup
tutulamayacağı noktalarında toplanmaktadır.
Bu konda isabetli bir sonuca varılabilmesi için, 1475 sayılı İş
Yasasının 14. maddesinin ilgili hükümlerinin dikkate alınması gerekir. Anılan
maddenin 1. fıkrasında; hizmet sözleşmesinin kıdem tazminatına hak kazandıran
sona erme halleri arasında, işçilerin bağlı bulundukları yasa ile kurulu
kurum ve sandıklardan, yaşlılık, emeklilik veya malüllük aylığı yahut toptan
ödeme almak amacı ile hizmet akdini feshetme hali düzenlenmiştir. Uygulamada
askerlik borçlanması sorununun çözümünde de temel alınan aynı maddenin 4.
fıkrasında; "T.C. Emekli Sandığı Yasası ve Sosyal Sigortalar Yasasına veya
yalnız Sosyal Sİgortalar Yasasına tabi olarak sadece aynı yada değişik kamu
kuruluşlarında geçen hizmet sürelerinin birleştirilmesi suretiyle Sosyal
Sigortalar Yasasına göre yaşlılık veya malüllük aylığına yada toptan ödemeye
hak kazanan işçiye, bu kamu kuruluşlarında geçirdiği hizmet sürelerinin
toplamı üzerinden son kamu kuruluşu işverenince kıdem tazminatı ödenir"
kuralına yer verilmiştir. 14. maddenin bu hükümleri birlikte nazara alındığı
takdirde, değişik kamu kuruluşlarında ve bu arada askerlikte geçen hizmet
sürelerinin birleştirilmesi, kıdem tazminatının ödeneceği tüm haller hakkında
değil, işçinin sadece yaşlılık veya malüllük aylığı yada toptan ödeme almak
amacı ile hizmet akdini bizzat feshetmesi halinde söz konusu olabilecektir.
Şayet hizmet akdi, Yasanın 14. maddesinin 4. fıkrasında öngörülen biçimde
feshedilmemiş ise, işçinin değişik kamu kuruluşlarında geçen hizmet süresi
ile borçlandığı askerlik süresinin kıdem tazminatı hesabında nazara alınması
olanağı yoktur. Yargıtay Dokuzuncu Hukuk Dairesi ile Hukuk Genel Kurulunun
yerleşik görüş ve uygulaması da bu doğrultudadır. Nitekim, Hukuk Genel
Kurulunun 14.2.1990 gün ve 1989/9-683 E., 1990/71 K; 26.1.1994 gün, 663-15 ve
sayılı kararlarında aynı ilke benimsenmiştir.
Somut olayda; taraflar arasındaki hizmet akdi, Başbakanlık Personel ve
Prensipler Genel Müdürlüğünün 9.6.1992 tarihli talimatı üzerine davalı
işveren Kurum'ca ihbar ve kıdem tazminatları ödenmek suretiyle İş Kanununun
13. maddesi uyarınca feshedilmiştir. Davacı işçinin fesih tarihinde yaşlılık
aylığı almaya hak kazanmış bulunması, değişik kamu kuruluşlarındaki hizmet
sürelerinin kıdem tazminatı hesabında birleştirilmesini ve borçlandığı
askerlik süresinin de nazara alınmasını gerektirmez. Özel Dairenin bozma
ilamında vurgulandığı gibi, emeklilik süresi dolmuş bir işçinin işine son
verilmesi, onun emekliye sevk edildiği anlamına da gelmez. Çünkü, işverenin
böyle bir yetkisi yoktur. Gerçekten 506 sayılı Sosyal Sigortalar Yasası
zorunlu emeklilik sistemi öngörmemiş, aksine yaşlılık aylığından yararlanmayı
işçinin kendi isteğine bırakmıştır. Öte yandan fesih, bozucu yenilik doğuran
bir irade açıklaması olup, karşı tarafa ulaşmakla hüküm ve sonuçlarını
doğurur. Davacı işçinin hizmet akdinin yukarıda açıklanan biçimde davalı
kurum tarafından 1475 sayılı İş Yasasından kaynaklanan hakları ödenmek
suretiyle feshedildikten sonra, işçinin emeklilik için Sosyal Sigortalar
Kurumuna başvurması, feshin hukki sonuçlarını etkilemez.
Bu durumda, iş akdinin davacı işçi tarafından İş Yasasının 14/4.
maddesi anlamında, yaşlılık aylığı almak amacı ile feshedildiğini kabule
olanak bulunmadığı açıktır. O itibarla, Hukuk Genel Kurulu'nca da benimsenen
Özel Daire bozma kararına uyulmak gerekirken önceki kararda direnilmesi doğru
değildir. Bu nedenle usul ve yasaya aykırı bulunan direnme kararı
bozulmalıdır.
Sonuç: Davalı vekilinin temyiz itirazlarının kabulü ile direnme
kararının Özel Daire bozma kararında ve yukarıda gösterilen sebeplerden
dolayı HUMK.nun 429. maddesi uyarınca (BOZULMASINA), istek halinde temyiz
peşin harcının geri verilmesine, 9.3.1994 gününde oyçokluğu ile karar
verildi.
Birinci Başkanvekili 3.H.D.Bşk. 8.H.D.Bşk. 6.H.D.Bşk.
İ.Teoman PAMİR E.Doğrusöz M.F.Ildız Ö.N.Doğan
9.Huk.Da.Bşk. l.H.D.Bşk. 18.H.D.Bşk. 2.H.D.Bşk.
S.Çetinelli Y.İ.Dimici S.Rezaki T.Alp
Değişik Bozma
19.H.D.Bşk. 4.H.D.Bşk. S.Dinçaslan R.Aslanköylü
M.C.Kostakoğlu M.C.Keskin Değişik Bozma
Değişik Bozma
5.H.D.BŞk.V. M.S.Atalay 7.H.D.Bşk.V. G.Eriş
Y.S.Kitiş İ.Haznedaroğlu Onama
M.Erman G.Kaynak E.A.Özkul E.Özkaya
Ö.Bilen Ş.K.Erol S.Atabek M.Çetin
İ.Ulusoy K.Öge S.Uysal H.Dinç
Onama
Ş.K.Serim A.M.Yüksel M.H.Surlu M.Ulusoy
20.H.D.Bşk.V. Ş.Abik C.Dikmen G.Nazlıoğlu
M.Aygün Onama Onama
Onama
O.G.Çankaya A.Özçelik S.Öztuna E.Doğu
Onama Onama Değişik Bozma
İ.Erdemir İ.Yanıklar B.Sınmaz B.Özkaya
Onama
İ.N.Erdal
KARŞI OY YAZISI
Davacı vekili; müvekkilinin davalı genel müdürlüğe ait Elazığ Kombine
Müdürlüğü işyerinde çalışmakta iken, 14.7.1982 tarihinde emekliye sevk
edildiğini, ancak bu işlem yapılırken 1475 sayılı Yasanın 14. maddesi gereği
diğer kamu kuruluşlarında gerçekleşen çalışmalarının, Sosyal Sigortalar
Kurumuna yapılan askerlik borçlanma sürelerinin kıdem tazminatı süresi
yönünden nazara alındığını, sadece davalı Et ve Balık Kurumu'ndaki çalışma
süresinin esas alınarak, kıdem tazminatının taksitler halinde ve geçikmeli
olarak ödendiğini, bu geçikmeli ödemeler için en yüksek banka mevduat faizi
üzerinde faiz ödemesi de yapılmadığını iddia ederek müvekkilinin DDY., DHM.
çalışma süreleri ile askerlik borçlanma süresinin de nazara alınarak kıdem
tazminatının hesap edilmesini, netice olarak 32.500.000 TL. kıdem tazminatı
ile 4.000.000 TL. faize hükmedilmesini istemiştir.
Davalı İdare ise, iş akdinin Kurumca feshedildiğini, işçinin kendi
isteği ile işten ayrılmadığını kendisine yaşlılık aylığı, malüllük aylığı ve
toptan ödeme yönünden şartalırn bulunmadığını, Kurumdaki çalışma süresine
ilişkin hakların verildiğini, ihtirazı kayıt ta ileri sürmediğini, işlemin
Yargıtay İçtihatlarına da, yasaya da uygun olduğunu belirterek davanın
reddini istemiştir. Mahkemece, isteğin kabulü üzerine kararın davalı tarafça
temyizi üzerine, Yargıtay Yüksek Dokuzuncu Hukuk Dairesi'nce, İş Yasası'nın
14/4. maddesindeki şartlar oluşmadığından, davacının davalı kamu konusu
dışındaki hizmet süreleri ve askerlik borçlanma süresi nazara alınarak kıdem
tazminatı ödenemez. İş akdinin feshedildiği tarihte işçinin yaşlılık,
mamullük aylığı bağlanması isteği ve toptan ödeme isteği de yoktur, diyerek
yerel mahkeme karanını bozmuştur. Mahalli mahkeme, eski kararında ise
direnmiştir.
Yukarıda arzedilen maddi olaya göre, iş akdinin işverence
feshedildiği, davacının kıdem tazminatı almaya hak kazandığı ve davacının,
davalı Kurum dışındaki diğer kamu kuruluşlarında hizmet süreleri olduğu,
askerlik borçlanması yaptığı ve kıdem tazminatı ödenirken sadece davalı
Kurumdaki sürenin nazara alındığı uyuşmazlık konusu değildir. Keza, davacının
iş akdinin feshedildiği tarihte, başlangıçta kendisine yaşlılık aylığı
bağlanacağı konusunda davalı tarafa bir bildirimin de bulunmadığı uyuşmazlık
konusu değildir.
Taraflar arasındaki uyuşmazlık, 1475 sayılı İş Yasasının 14/4.
maddesinin ve bu maddeyi takip eden ilgili fıkraların yorumuna ilişkindir.
Öncelikle mezkur meddenin 4. fıkrasında yer alan yaşlılık, emeklilik veya
malullük aylığı yahut toptan ödeme olmak amacıyla, deyimleri üzerinde durmak
gerekir. Anayasamızın, sosyal güvenlik hakkı ile ilgili 60. maddesinde;
"herkes sosyal güvenlik hakkına sahiptir. Devlet bu güvenliği sağlayacak
gerekli tedbirleri alır ve teşkilatı kurar" hükmü yer almıştır. 506 sayılı
Sosyal Sigortalar Yasasının 6. maddesinin 3. fıkrasında; "bu suretle
sigortalı olmak hak ve yükümünden kaçınılamaz ve vazgeçilemez denilmek
suretle sigortalı olmak hak ve yükümünden kaçınılamaz ve vazgeçilemez
denilmektedir. Diğer sosyal güvenlik yasalarında da benzer hükümler
bulunmaktadır. Bu itibarla, sigortalılık süresinin tasfiyesi söz konusu
değildir. Çeşitli Sosyal güvenlik kuruluşlarında geçen hizmet süreleri ise
2829 sayılı Yasaya göre birleştirilmektedir. 1970 ve daha önceki yıllarda
tasfiye edilen hizmetlerin ise ihyası yönünden en son yürürlüğe giden yasalar
uyarınca süresiz ihya imkanı verilmiştir. Bu nedenle, adı geçen maddedeki
toptan ödeme deyiminin kamu kuruluşundaki iş akdi feshedilen işçinin
tekrardan başka bir kamu kuruluşunda çalışma imkanı yoksa ve yaşlılık,
malullük aylığına da hak kazanmamışsa, tüm kamu kuruluşlarındaki hizmet
süreleri ve askerlik borçlanma süresinin toplamı üzerinden kıdem tazminatı
olması ve kıdem tazminatı yönünden kamu kuruluşları ile bir ilgisinin
kalmaması gerekir şeklinde anlamak gerekir. Zira; işçi, kıdem tazminatı
haklarını şimdi almasa ne zaman alacaktır. Diğer taraftan, askerlik
borçlanması ile ilgili hizmet süresinin de diğer kamu kuruluşlarındaki hizmet
süresinden farkı yoktur. Çünkü, kişi fiili askerlik süresinde kamu hizmeti
yapmıştır. Daha sonra ise, yasalara göre bu süreyi borçlanmış ve primini
ödemiştir. Diğer hizmetlerle eşit hale gelmiştir. Yine dosya içeriğine göre,
iş akdinin feshinden kısa bir süre sonra yaşlılık aylığı talebinde de
bulunmuştur. Yaşlılık aylığı bağlanacağına göre, işçinin kamu kuruluşları ile
iş akdi yönünden bir bağı da kalmamıştır. Özetle, davacının tüm kamu
kuruluşlarında geçen hizmet süreleri ile askerlik borçlanması süresinin
toplamı üzerinden davalıdan kıdem tazminatını isteme hakkı vardır. Sonucu
itibarı ile doğru olan yerel mahkeme kararının onanması kanaatinde olduğumdan
çoğunluk kararına karşıyım.
Şemsettin ABİK
10.H.D.Üyesi
KARŞI OY YAZISI
Sayın çoğunluğun görüşüne aşağıdaki nedenlerle katılmıyorum:
Çoğunluğun vardığı sonuçta, değişik kamu kuruluşlarında geçen
hizmetlerin birleştirilerek son işveren tarafından kıdem tazminatı ödenmesi
yalnız işçinin hizmet aktini İş Yasa'sının 14. maddesinin 1. fıkrasının 4.
bendinde belirtilen; "Bağlı bulundukları kanunla kurulu kurum veya
sandıklardan yaşlılık, emeklilik veya malullük aylığı yahut toptan ödeme
almak amacıyla" feshetmesi halinde mümkün olacaktır. Böyle bir sonuç, aşağıda
belirteceğim gibi gayri adil sonuçların doğmasına müsaittir.
Çoğunluğun kabul ettiği gibi, 1475 sayılı Yasanın 14/1. fıkrasının 4.
bendi ile aynı maddenin 4. fıkrası arasında paralellik burmak doğru değildir.
14. maddenin 1. fıkrası, özel sektör kamu sektörü ayırımı yapmaksızın işçinin
hangi hallerde kıdem tazminatına hak kazanacağını düzenlemektedir. Davacının
kıdem tazminatına hak kazandığı hususunda çekişme yoktur. Davacının hizmet
akti, işveren tarafından, İş Yasasının 17. maddesinin 2. bendinde gösterilen
sebepler dışında, aynı Yasanın 13. maddesi gereğince sona erdirildiğinden,
davacı kıdem tazminatına hak kazanmış ve davalı işveren tarafından son
çalışma dönemi ile ilgili kıdem tazminatı da ödenmiştir.
Bu sebeple, 1475 sayılı Yasa'nın 14. maddesinin 1. fıkrasının 1, 2, 3
ve 4. bentlerindeki haller var mıdır, yok mudur tartışmasına girmek gereği
hiç yoktur. Zira, davacının hizmet aktinin kıdem tazminatına hak kazanacak
şekilde sona erdiğini işverende baştan beri kabul ettiğini davacıya kıdem
tazminatı ödemekle göstermiştir.
1475 sayılı Yasa'nın 14. maddesinin 1. fıkrasının 4. bendi ile aynı
maddenin 4. fıkrası arasında çoğunlukça benimsendiği gibi paralelik kurarak
neticeye gitmekte, bizi işçi aleyhine sonuca götürür.
Esasen, 1475 sayılı Yasa'nın 14. maddesinin 4. fıkrası Emekli Sandığı
Yasası ile uygulamada paralellik sağlamak için 1975 yılında yapılan değişikle
getirilmiştir. Bu madde bendinin müstakil yorumu amacı gereğidir.
Yasal değişikliğin yapıldığı 1975 yılından itibaren çalışma hayatında
olağan kurallar işlediği için kamu kurumlarında çalışan işçileri emeklilik
yaşları geldiğinde işverenler haklı nedenler bulunmadıkça işten çıkarmamakta,
işçi SSK'dan emekli olarak işten ayrılmakla bu gibi haller değişik kamu
kuruluşlarında geçen çalışma süreleri birleştirilerek kıdem tazminatı
ödenmekte, bunun sonucu olarak İş Yasa'sının 14. maddesinin 4. fıkrasının
uygulanması ile ilgili bu dosyada olduğu gibi çekişme, Genel Kurul gündemine
gelmemekte ve 9. Hukuk Dairesi'nde değişik görüşler bulunmamakta idi.
Çalışma hayatındaki son yıllardaki gelişmeler 1475 sayılı Yasa'nın 14.
maddenin 4. fıkrasının yorumunda değişik görüşlerin doğmasına neden olmuştur.
Zira, bir yargı kararında tartışılması mümkün ve gerek olmayan
nedenlerle son yıllarda kamu kuruluşlarından topluca yüzbinlere varan işçi
çıkarma gereği duyulmuş 1991 yılında Başbakanlıkça yayınlanan bir genelgede,
öncelikle emekliliği gelen işçilerin işten çıkarılması istenmiştir. Toplu İş
Sözleşmelerinin getirdiği olanaklar ve SSK. yaşlılık aylıklarındaki
düşüklükler sonucu çalışan işçilerle emekli işçilerin gelirleri arasında
doğan büyük farklılık ve yeniden iş bulmanın imkansızlığa varan güçlüğü gibi
etkenlerle işçiler bizzat emekli olma yolunu genelde tercih etmedikleri
görülünce, kamu işverenlerinin anlaşmışcasına bizzat emeklilik sebebi ile
işten ayrılan işçilere askerlik borçlanmasıda dahil tüm kamu kuruluşlarında
geçen hizmetleri birleştirerek kıdem tazminatı ödedikleri, bu yolda istekleri
gibi hareket etmeyen işçilerin ise hizmet akitlerini önel dahi vermeksizin
derhal fesih yoluna gittikleri ve askerlik borçlanması, diğer kamu
kuruluşlarındaki hizmet sürelerini nazara almaksızın son çalışma süresi
gözönünde bulundurularak kıdem tazminatı ödedikleri ve bu şekilde akti sona
erdirdiği bildirilen işçilerin SSK.na hemen başvurarak emekli oldukları
(davacının durumuda aynıdır) görülmüştür.
İşverenler, önel vererek normal fesih yoluna gitmiş olsalardı önel
sürelerinde işçiler SSK.na başvurarak emekli olabilecekler ve hizmet
birleştirilmesinden yararlanacaklardı. Normal önel vererek akti feshetmeyen
arızi bir yol olan önelsiz (derhal) fesih yolunu seçen ve böylece bizzat
emekli olmayan işçileri (işveren re'sen emekli etme hakkı bulunmadığından)
cezalandırma amacı güden işveren kötü niyetlidir. Kötü niyetli işvereni de
yasanın himaye etmesi düşünülemez.
Çoğunluk görüşünde belirtildiği gibi, bozucu yenilik doğuran bir hak
olan fesih iradesi karşı tarafa ulaşması ile sonuçlarını doğurur. Ancak, bu
irade gereği olan peşin ödemeninde derhal yapılması gerekir. Dava konumuzda
olduğu gibi peşin ödeme çok sonra ve emeklilik başvurusunda da sonra
yapılmışsa artık usulünce yapılmış bir önelsiz (derhal) feshin varlığını
kabul etmek mümkün değildir. 9. Hukuk Dairesi'nin birçok kararında bu olgu
kabul edilmiştir. Esasen iş hukukuna, son İş Yasaları ile giren derhal
(önelsiz) feshin neticelerinin tartışıldığı ve T.İ.Sözleşmeleri ile
mahsurlarının giderilmeye çalışıldığı bir ortamda yasaları işçi aleyhine
yorumlamak İş Yasalarının düzenleme amacına uygun düşmeyeceği kanısındayım.
Bu görüşümüze göre, 1475 sayılı Yasa'nın 14. maddesinin 4. fıkrasında
aynen "T.C. Emekli Sandığı Kanunu ve S.S.Kanununa veya yalnız SSK.na tabi
olarak sadece aynı yada değişik kamu kuruluşlarında geçen hizmet sürelerinin
birleştirilmesi suretiyle S.S.Kanununa göre yaşlılık veya malullük aylığına
yada toptan ödemeye HAK KAZANAN işçiye, bu kamu kuruluşlarında geçirdiği
hizmet sürelerin toplamı üzerinden som kamu kuruluşu işverenince kıdem
tazminatı ödenir" denildiğinden ve anılan yasal düzenlemede sayın Genel Kurul
çoğunluğunca kabul edildiği gibi maddede belirtilen nedenlerle hizmet aktinin
işçi tarafından sona erdirilmesinden söz edilmeyip "... Yaşlılık veya
malullük aylığına ..HAK KAZANAN" ifadesi kullanıldığından, hizmet akitleri
işveren tarafından önelsiz (derhal) olarak sona erdirilen ve bu tarihte
yaşlılık aylığına hak kazanan ve derhal (önel süresi içerisinde) SSK.na
başvuran ve emekli olan işçilerin de 1475 sayılı Yasa'nın 14. maddesinin 4.
fıkrası hükmü gereği değişik kamu kuruluşlarında geçen tüm hizmet süreleri
nazara alınarak kıdem tazminatlarının ödenmesi gerekir.
Çoğunluk görüşü, erken davranıp hizmet aktini önelsiz (derhal)
fesheten kötü niyetli işverene prim verir nitelikte olup birçok sakıncaları
da birlikte getirmektedir. Örneğin, toptan ödemeye, yaşlılık veya malullük
aylığına hak kazandığı halde iş kazası ve sair suretle ölen işçinin
mirasçıları, murislerinin kamu kuruluşlarında geçen hizmetlerinin
birleştirilmesi imkanından ilelebet yoksun kalacaklardır. Öyle haller
olabilecek ki, hiç kıdem tazminatı alamıyacaklardır. Mesela 1960-1975
tarihleri arasında Karayolları Genel Müdürlüğü'nde çalışan 1975-1977
tarihleri arasında askerlik yapıp hizmet süresini borçlanan 1.1.1990
tarihinde TEK.da hizmet akti ile çalışmaya başlayan 11.11.1990 tarihinde
çalışırken ölen işçinin mirasçıları murislerinin son çalışma yerindeki
çalışması bir yılı doldurmadığından önceki Karayolları'ndan çalışma süresi
ile ilgili istekleri de zamanaşımına uğradığından hiç kıdem tazminatı
alamıyacaktır. Kıdem tazminatının işçinin emekli ikramiyesi olduğu
düşünüldüğünde bu açık ve işçilik haklarını yok eden büyük haksızlık dahi
görüşümüzün kabulüne yeterli olduğu düşünülmüştür.
Tüm açıklanan ve bir çoğununda ilavesi mümkün bu görüşlerimizin yasal
ve adil olduğu inancımızı sürdürdüğümüzden mahalli mahkeme kararının onanması
görüşündeyim.
Osman Güven ÇANKAYA
9.H.D.Üyesi
|