 |
Yargıtay içtihatları bölümü
Yargıtay Kararı
T.C.
Y A R G I T A Y
13. HUKUK DAİRESİ
SAYI
ESAS KARAR
8557 1994 2l38
Y A R G I T A Y İ L A M I
MAHKEMESİ : Bursa 6.Asliye Hukuk Hakimliği
TARİHİ : l5.5.l992
NO : 382-366
DAVACI : Emrullah Hocaoğlu vs. vekilleri avukat Ali Ablak
DAVALI : l-Dr.Azmi Ofluoğlu, 2-Dr.Ayşe Doğan vekilleri avukat
Özer Mancılıklar
Taraflar arasındaki tazminat davasının yapılan yargılaması sonunda
ilamda yazılı nedenlerden dolayı davanın reddine yönelik olarak verilen
hükmün süresi içinde davacılar avukatınca temyiz edilmesi üzerine dosya
incelendi, gereği konuşuldu.
KARAR
Davacılar vekili karı koca olan müvekkillerinden Hüsniye Hocaoğlu'nun
7 aylık hamile iken rahatsızlandığını davalılardan Dr.Azmi Ofluoğlu'nun
sahibi bulunduğu Bursa Vatan Hastahanesine götürüldüğünü; burada davalı Dr.
Ayşe Doğan'ın muayenesi ile doğum yapacağının teşhis edildiğini ve aynı gün
gece saat 2.00 sularında sancılarının artması üzerine hastahanenin doğumhane
kısmına alındığını ve yaklaşık bir saat sonra bir erkek çocuğunun dünyaya
geldiğini, bir süre sonra çocuğun öldüğünü ve morga kaldırıldığını Dr. Ayşe
Doğan'ın bildirdiğini, aynı günün sabahı da ölümü belgeleyen ve Bursa Sağlık
İşleri Müdürlüğüne yazılmış yazının Hastahane tarafından kendilerine
verildiğini mezarlığa götürmek için çocuklarını Hastahane'den aldıklarında
çocuğun ölmeyip sağ olduğunun tesbit edildiğini, davalıların paniğe kapılarak
hemen çocuğu Bursa Tıp Fakültesi Hastahanesine sevk ettiklerini doğumun
akabinde küveze alınmaması ve 8 saat morgda kalması nedeni ile aynı günün
gecesi saat l2.00 sularında tüm uğraşılara rağmen öldüğünü, davalıların
gerekli özen göstermemeleri, ihmalleri ve mesleklerindeki acemilikleri nedeni
ile olayın vukua geldiğini öne sürerek her bir müvekkili için 40.000.000 TL.
manevi ve Hüsniye Hocaoğlu için 7.500.000 TL.sı Emrullah Hocaoğlu için
2.500.000 TL. maddi tazminatın ortaklaşa ve zincirleme davalılardan
alınmasına karar verilmesini istemişlerdir.
Davalılar, hastanın muayenesinde elde edilen bulgularla erken doğum
yapma zorunluğunun tesbit edildiğini doğumundan sonra 25-26 haftalık doğan
bebeğin yaşama şansının az olduğunun prematüre servisi olan Fakülteye
götürülebileceğinin hasta sahiplerine bildirdikleri halde kabul edilmediğini,
bebeğin aspire edilip oksijen verilerek Anestezi ve Reznimasyon uzman
tarafından tedaviye ve küveze alındığını bu arada Dr. Ayşe Doğan'ın bir iki
saat dinlenmek üzere uyuduğunda Sekreter Nuray Kuyucak'ın telefonla bebeğin
öldüğünü ölüm raporuna ölüm nedeninin ne olacağını Dr.Ayşe Doğan'dan
sorduğunu onunda olabilir dediğini, sekreterin bu şekilde
düzenlediği ölüm raporunun Dr. Ayşe Doğan ile Hastahane Başhekimi yerine Dr.
Birol Ciner imzaladığını ve bebeğin dedeleri olduğunu söyleyen bir kişiye
verildiğini bebeğin Hastahaneden alınması istenildiğinde, Dr. Erdem
Günaydın'ın çocuğun yaşadığını hasta sahiplerine bildirdiğini, buna rağmen
bir yanlışlık neticesi verilen ölüm raporuna davacılar dayanıp hazırladıkları
senaryo ile hemen Mezarlıklar Müdürlüğüne başvurarak mezar kazdırıp
gazetecileri de çağırarak artistik pozlar verip resim çektirdiklerini,
bebeğin Fakülteye nakli hususunda Dr. Erdem Günaydın'ın önerisine hasta
sahiplerinin ısrarla karşı koyduklarını, bebeğin normal sağlık durumu nedeni
ile yaşatılamadığını, bebeğin morga alınması gibi bir olayın olmadığını, tüm
gerekli Tıbbi Müdahale ve Tedavilerin yerine getirildiğini, kusurları
bulunmadığını savunmuşlar davanın reddini dilemişlerdir.
Mahkemece davalıların olayda tıbbi kusurları bulunmadığını belirten
Yüksek Sağlık Şurasının raporuna dayanılmış davanın reddine karar
verilmiştir.
Hüküm davacılar tarafından temyiz edilmiştir.
Bir davada dayanılan olguları hukuksal açıdan nitelendirmek ve de
uygulanacak yasa hükümlerini arayıp bulmak hakimin doğrudan görevidir. (HUMK.
Md.76)
Dava temelini vekillik sözleşmesi oluşturduğunda asla duraksama söz
konusu değildir. Eşdeyişle dava, davalı doktorların vekillik sözleşmesinden
kaynaklanan özen borcuna aykırılık olgusuna dayanmaktadır. (BK. Md.386; 390)
Vekil, işgörürken yöneldiği sonucun elde edilmemesinden değil de, bu
sonuca ulaşmak için yaptığı uğraşların özenle görülmemesinden sorumludur.
Vekilin sorumluluğu, genel olarak işçinin sorumluluğuna ilişkin kurallara
bağlıdır. (BK. Md. 390/ll) Vekil, işçi gibi özenle davranmak zorunda olup
hafif kusurundan bile sorumludur. (BK. Md. 32l/l) O nedenle doktorun meslek
alanı içinde olan bütün kusurları (Hafifde olsa) sorumluluğun unsuru olarak
kabul edilmelidir. Doktorlar hastalarının zarar görmemesi için yanlız mesleki
değil, genel hayat tecrübelerine göre herkese yüklenebilecek dikkat ve özeni
göstermek zorundadırlar. Doktor tıbbi çalışmalarda bulunurken bazı mesleki
şartları yerine getirmek, hastanın durumuna değer vermek tıp biliminin
kurallarına gözetip uygulamak tedaviyi her türlü ihtiyat tedbirlerini alarak
yapmak zorundadır. Doktor ufak bir tereddüt gösteren durumlarda bu tereddütü
ortadan kaldıracak araştırmalar yapmak ve bu arada koruyucu tedbirler almakla
yükümlüdür. Çeşitli tedavi yöntemleri arasında seçim yaparken hastanın
özelliklerini gözönünde tutmalı onu gereksiz risk altına sokmamalı en emin
yolu tercih etmelidir. (Bkz Tandoğan Borçlar Hukuku Özel Borç ilişkileri
cild, Ank. l982 Sh.236 vd.)
Gerçekte de mesleki bir işgören; Doktor olan vekilden ona güvenen
müvekkil titiz bir ihtimam ve dikkat göstermesini beklemekte haklıdır. Titiz
bir özen göstermeyen vekil Bk. 394/1 uyarınca vekaleti gereği gibi ifa
etmemiş sayılmalıdır.
Uyuşmazlığa uygulanacak az yukarıda açıklanan yasal kurallardan sonra
bunların maddi olgu ve delillere uygulanması ve değerlendirmesine sıra
gelmiştir.
Davalılar l8.5.l989 günlü davaya cevap dilekçelerinde: 25-26 haftalık
doğan bebeğin yaşama şansının az olduğu, ancak prematüre servisi olan
Fakülteye götürülmesi gerektiğinin hasta sahiplerine bildirildiğini onlarca
talebin reddedildiğini, Dr. Ayşe Doğan'ın l-2 saat dinlenmek üzere uyuduğunda
Sekreter Nuray Kuyucak'ın "Dr. Hanım l03 nodaki hastanın bebeği ölmüş ölüm
raporu hazırlıyorum, ölüm sebebi ne olabilir" diye telefonla sorduğu; Dr.
Ayşe Doğan'ında "hastanın başında tedavisi ile uğraşan başka bir uzman doktor
bulunması nedeni ile fazla bir araştırmaya gerek görmeden <>
olur cevabını verdiğini bunun üzerine sekreter Nuray Kuyucak'ın ölüm raporunu
Dr. Ayşe Doğan'a imzalattıktan sonra hasta sahiplerine verdiğini ölen
bebeklerini almak için ameliyathaneye çıktıklarında karşılaştıkları Dr. Erdem
Günaydın'ın bebeğin yaşadığını beyan ettiğini buna rağmen hasta sahiplerinin
sekreteri kandırarak elinden ölüm kağıdını alarak Mezarlıklar Müdürlüğüne
gidip mezar yeri kazdırdıklarını böylece kötü niyetle bir senaryo
düzenlediklerini açıklamışlardır.
Hemen belirtelimki bu savunma kendi içinde çelişkileri taşıdığı gibi
yargılamada toplanan delillerle de doğrulanmamıştır. Davalıların kabulünde
olduğu şekilde prematüre bir bebeğin dünyaya getirildiği anlaşılmaktadır.
Böyle bir bebeğin Tıp verilerine göre prematüre servisine gecikmeden ve hemen
gerekli özen ve dikkatle aktarılması kaçınılmaz bir zorunluk olduğu çok
açıktır. Kaldıki davalılarda buna gerek görmüşler yanlız hasta sahiplerinin
bunu reddettiklerini savunmalarına dayanak yapmışlardır.
Yine davalılar savunmasından Dr. Ayşe Doğan'ın bebeği bırakıp uyuduğu
sekreterin sağlıksız ve bizzat dayanağı olmayan bebeğin öldüğüne dair
sözlerine inanarak ve bebeği görme ihtiyacını dahi duymadan ölüm sebebini
sekretere "inma türite" diye yazdırdığı ve ölüm raporunu imzaladığı ve hasta
sahiplerine verildiği çok açık şekilde belirlenmiştir. Dr. Ayşe Doğan'ın
uyuması sırasında hastanın başında uzman bir doktorun bulundurulduğuna
değinen savunma bölümüde kanıtlanmamıştır. Öte yandan davalıların önerilerine
rağmen Fakültede bulunan prematüre servisine bebeğin nakledilmesini hasta
sahiplerinin karşı koydukları ve ölüm raporunu sekreteri kandırarak alıp
hemen mezar yeri temin etmeye gittikleri şeklindeki savunmada hayatın olağan
akışına hayat deneyimlerine tamamen aykırıdır kabul edilemez. En önemlisi
insanlarda doğuştan var olan çocuklarını korumak, kurtarmak için her türlü
çareye başvurma duygusuyla bağdaşmaz. Yine bu psikolojik bunalım içinde
bulunan anne ve babanın sırf mizansen yaratmak amacıyla mezar yeri temin
etmeye gitmeleri de hiç bir suretle düşünülemez. Dahası, bebeğin prematüre
doğacağını davalıların anneyi ilk muayenelerinde anladıklarından böyle bir
doğumun akabinde beklenilmeden gerekli özeni gösterip tedbirleri alarak
prematüre servisine hemen göndermeleri hasta sahiplerinin iradelerine bağlı
olmayıp bilakis davalıların vekaletin özenle ifa yükümlülüğünün içinde
olduğunda kuşku ve duraksama olmamalıdır. Tüm dosyadaki delil ve belgeler ile
davalıların savunmaları ölmeyen bir bebeğe ölü raporu düzenlenip verildiğini
Tıp biliminin kabul ettiği bütün kurallara uygun müdahale ve tedbirler
alınarak bebeğin hemen prematüre servisine nakledilmediğini aradan hayli
zaman geçtikten sonra bebeğin Fakülteye gönderildiğini ve orada öldüğünü
böylece olayın bir kayıtsızlık ve kargaşalık içinde cereyan ettiğini çokaçık
bir şekilde doğrulamıştır. Şu durum karşısında orta seviyede bir kimsenin
yani tedbirli bir doktorun aynı hal ve şartlar altında göstereceği mutat
ihtimam ve özenin davalılarca gösterilmediği açık olup ihmal ve
tedbirsizliklerinin kabulü zorunlu olmaktadır.
Hal böyle olunca böyle bir olayın içerisinde yaşayan anne ve babanın
ruh ve bedeni huzurlarının bozulmadığını düşünmek mümkün değildir. O nedenle
olayda belirlenen özel hal ve şartlar, duyulan elem ve açı gözönünde
tutularak başka bir araştırmaya da gerek görülmeden evvelemirde davacılar
yararına manevi tazminat takdir olunup hükmedilmelidir.
Yine Mahkemece Yüksek Sağlık Şurasının olayın en normal dikkat ve özen
zorunluluğunu bir yana iterek dosyadaki delillere; özellikle davalılarca
kabul edilen olgulara uygun düşmeyen yetersiz görüşlerini benimsemesi usulün
275 ve ardından gelen maddeleri hükümlerine aykırıdır. Doktorun sorumluluğunu
tayin ederken hakim; olayların özelliğine uymayan, dayanakları gösterilmeyen
ve özellikle kesinlikle saptanan maddi olgular karşısında inandırıcı olmaktan
uzak bulunan Yüksek Sağlık Şurası raporu ile bağlı değildir. Bütün bunların
yanında, esasen l2l9 sayılı yasanın 75.inci maddesi tıbbi konularda Yüksek
Sağlık Şurası düşüncesinin Ceza Mahkemesini bağlıyacağı belirtilmiştir. Bu
durumda bu merciin görüşlerinin Hukuk Mahkemesini bağlayacağı da
düşünülemez. Yasa hükmü bu doğrultu da olduğuna göre usulün 276/ll maddesine
dayanılarak Yüksek Sağlık Şurasının hukuk davalarında, çözümlenmesi gerekli
tıbbi sorunlar için seçilmesi ve düşüncesine başvurulması zorunlu bilirkişi
kurulu olduğu da kabul edilemez.
Şu durum karşısında maddi tazminat yönünden; davalıların mesleki özen
ve ihtimama ilişkin yükümlülüklerini ifa sırasında gösterdikleri az yukarıda
açıklanan eksik eylemleri ile zararlı sonuç (bebeğin ölümü) arasında uygun
illiyet bağının var olup olmadığı, eylemin niteliği itibariyle olayların
doğal ve alışılmış (mutad) akışına, hayat deneyimlerine ve objektif
ihtimallere göre, meydana gelmiş zarar türünden bir zararı doğurmaya
elverişli olup olmadığı öncelikle saptanmalıdır. Bunun için Mahkemece,
bebeğin nakledildiği Fakültede tutulmuş dosya ve kayıtlar varsa getirtilmeli
dava dosyası ile birlikte Adli Tıp Büyük Kuruluna gönderilmeli, dosyadaki
iddia, savunma, tüm delillerin ve olayın gelişiminin verdiği kanaatla
değerlendirilerek zararın meydana gelmesinde davalıların varlığı kanıtlanan
mesleki ihmal ve tedbirsizliklerinin zararın (ölümün) meydana gelmesinde
mutlak ve tek etken olup olmadığı konularında gerekçeli ve dayanakları
yazılmış görüş istenmeli hasıl olacak uygun sonuç çerçevesinde maddi tazminat
yönünden de bir karar verilmelidir.
Hukuki nitelendirmede maddi olgular ve delillerin takdirinde apaçık
hataya düşülerek özellikle dosya içeriğine uygun düşmeyen Yüksek Sağlık
Şurası raporu benimsenerek yazılı şekilde davanın reddine karar verilmesi
usule ve yasaya aykırıdır. Bozma nedenidir.
SONUÇ: Temyiz olunan kararın yukarıda açıklanan nedenlerle davacılar
yararına BOZULMASINA, istek halinde peşin harcın iadesine, 4.3.l994 gününde
oybirliğiyle karar verildi.
Başkan Üye Üye Üye Üye
A.İ.Arslan M.S.Atalay M.Yüksel Ş.Yüksel S.Özyörük
Lira
11.800 TL P.H. iade
|