 |
Yargıtay içtihatları bölümü
Yargıtay Kararı
T.C
Y A R G I T A Y
Dokuzuncu Hukuk Dairesi
E. 1994/7912
K. 1994/12639
T. 26.9.1994
* İŞ AKTİ
* İŞ KAZASI VEYA MESLEK HASTALIĞI
* TAZMİNAT DAVASI
ÖZET: İşçinin, iş kazası veya meslek hastalığı sonucu ölüm ya da meslekte
kazanma gücünü kısmen ya da tamamen kaybetmesi nedeniyle açılan tazminat
davalarında; hakim, kural olarak, zarar ve tazminat hesabına ilişkin tüm
verileri belirtmek zorundadır. Bu nedenle, ölen veya cismani zarara uğrayan
işçinin net geliri, yaşam ve çalışma süresi, sakatlık derecesi, karşılık
kusur oranı, davacıların sosyal durumları, destek süresi ve payları, eşin
evlenme olasılığı ve Sosyal Sigortalar Kurumu'nca yapılan yardımların miktarı
gibi hususlar tam ve eksiksiz olarak belirlendikten sonra, dosya hesap için
bilirkişiye verilmelidir.
Bu tür davalarda olay tarihi ile hüküm tarihi arasındaki sürede zararın somut
olarak gerçekleşmiş olması, hüküm tarihinden sonraki geleceğe yönelik devre
zararının ise varsayımlara dayanması, tazminat hesabının bu iki dönem için
ayrı ayrı yapılmasını zorunlu kılmaktadır.
(818 s. BK. m. 41, 47, 49, 51)
Davacı, iş kazasından doğan maddi ve manevi zararın ödetilmesine karar
verilmesini istemiştir.
Yerel mahkeme, isteği kısmen hüküm altına almıştır.
Hüküm, süresi içinde davalı avukatı tarafından temyiz edilmiş olmakla; dosya
incelendi, gereği konuşulup düşünüldü:
1- Dosyadaki yazılara, toplanan delillerle kararın dayandığı kanuni
gerektirici sebeplere göre, davalının aşağıdaki bendin kapsamı dışında kalan
temyiz itirazları yerinde değildir.
2- Davacı, davalıya ait işyerinde çalışırken geçirdiği iş kazası sonucu
parmaklarından yaralanmıştır. Maluliyet oranı 9,1'dir. Olayda, davacı işçi
50 kusurlu bulunmuştur. Manevi tazminat takdir edilirken, olayın oluş
biçimi, davacının yaşı, maluliyet ve kusur oranları, tarafların ekonomik ve
sosyal durumları değerlendirilerek hakkaniyete uygun bir miktara
hükmedilmelidir. Manevi tazminat, haksız zenginleşmeye neden olmamalıdır.
Somut olayın manevi tazminata etkili tüm özellikleri dikkate alındığında
75.000.000 TL. manevi tazminat hakkaniyetle bağdaşmıyacak derecede fazladır.
Bu nedenle, uygun bir miktara hükmedilmek üzere karar bozulmalıdır.
3- İşçinin, iş kazası veya meslek hastalığı sonucu ölüm ya da meslekte kazanma
gücünü kısmen veya tamamen kaybetmesi nedeniyle açılan tazminat davalarında
hakim, kural olarak, zarar ve tazminat hesabına ilişkin tüm verileri
belirlemek zorundadır. Bu nedenle, ölen veya cismani zarara uğrayan işçinin
net geliri, yaşam ve çalışma süresi, sakatlık derecesi, karşılık kusur oranı,
davacıların sosyal durumları, destek süresi ve payları, eşin evlenme
olasılığı ve Sosyal Sigortalar Kurumu'nca yapılan yardımların miktarı gibi
hususlar tam ve eksiksiz olarak belirlendikten sonra, dosya hesap için
bilirkişiye verilmelidir.
Bu tür davalarda, olay tarihi ile hüküm tarihi arasındaki sürede zararın somut
olarak gerçekleşmiş olması, hüküm tarihinden sonraki geleceğe yönelik devre
zararının ise varsayımlara dayanması, tazminat hesabının bu iki dönem için
ayrı ayrı yapılmasını zorunlu kılmaktadır.
Şöyle ki:
a) Olay tarihi ile hüküm (veya hüküm tarihine mümkün olan en yakın bir tarihte
alınacak rapor) tarihi arasındaki dönem zararı somut olarak gerçekleşmiş
bulunduğundan iskonto söz konusu olamaz. Zira, vadesi geldiği halde ödenmemiş
bir alacağın iskontoya tabi tutulması, iskonto kavramı ile bağdaşmaz.
Belirtmek gerekir ki, olay tarihi ile hüküm (veya rapor) tarihi arasındaki bu
devrede, Sosyal Sigortalar Kurumu'nca ödenmiş olan gelirlerin miktarı da
tespit edilerek tazminattan düşüldükten sonra kalan miktar, işlemiş tazminatı
oluşturacaktır. Ödenen sosyal sigorta gelirleri ile zarar tamamen karşılanmış
ise söz konusu dönem için tazminat ödenmesi gerekmez. Şayet, bu devrede
yapılan sigorta yardımları daha fazla ise, kalan miktar, çifte ödemeyi
önlemek için ikinci dönemin tazminat hesabından düşülmek gerekir.
Gerçekleşmiş bulunan (işlemiş) tazminata, olay tarihi ile hüküm tarihi
arasındaki ortalama tarihten itibaren yasal faiz yürütülmelidir. Zira, bu
döneme ilişkin zararın tamamı olay tarihinde gerçekleşmiş değildir.
b) Hüküm (veya rapor) tarihinden sonraki döneme ilişkin zararın saptanması
varsayımlara dayanmakla birlikte mümkün oldukça gerçeğe en yakın bir hesap
yöntemi uygulanmalıdır. Bu nedenle, hüküm tarihinden sonraki gelecek yıllar
için zarar ve tazminatın hesabı, uygulamada olduğu gibi yıllık ortalama gelir
esas alınarak değil, ölenin veya zarar görenin, hüküm (veya rapor)
tarihindeki net geliri esas alınıp, bu tarihten itibaren ileriye yönelik her
yıl için ayrı ayrı (yıllık taksitler halinde) 10 oranında artırılmak
suretiyle yapılmalıdır. Bu şekilde belirlenen yıllık zararlar, yine hüküm
(veya rapor) tarihi itibariyle ayrı ayrı iskontoya tabi tutularak peşin
sermaye değerleri bulunmalıdır.
Çalışılmayan pasif (yaşlılık) dönemine ilişkin zarar da, yine aynı yöntemle
yıllara göre hesaplanıp, hüküm tarihindeki peşin değeri bulunmalıdır.
Böylece, ikinci dönem için hesaplanan toplam tazminat tutarlarından, hüküm
tarihinde yürürlükte bulunan katsayı ile bağlanan sigorta gelirlerinin, bu
tarihten sonra ödenecek bölümünün peşin değeri Kurum'dan sorulup tespit
edildikten ve birinci dönemden artan gelir varsa eklendikten sonra, düşülmesi
gerekir.
Bu dönem için belirlenen tazminata, hüküm tarihinden başlamak üzere yasal faiz
yürütülmelidir.
Kuşkusuz, düzenlenen hesap raporunun açık, anlaşılır ve denetime elverişle
olması da zorunludur.
Mahkemece açıklanan bu ilkeler dikkate alınmadan düzenlenen bilirkişi raporuna
göre hüküm tesisi isabetsiz olup, bozmayı gerektirmiştir.
S o n u ç: Temyiz olunan kararın yukarıda gösterilen nedenlerle (BOZULMASINA),
peşin alınan temyiz harcının istek halinde ilgiliye iadesine, 26.9.1994
gününde oybirliğiyle karar verildi.
|