 |
Yargıtay içtihatları bölümü
Yargıtay Kararı
T.C
Y A R G I T A Y
Ceza Genel Kurulu
E. 1994/5-55
K. 1994/103
T. 18.4.1994
* RÜŞVET
* VAADİN İŞİN TAMAMLANMASINDAN SONRA YERİNE GETİRİLMESİNİN SUÇUN NİTELİĞİ
YÖNÜNDEN SONUCA ETKİSİ
ÖZET : Tapu Sicil Müdiresi olan sanığın, 16 kişiyle ihaleden bir taşınmaz alan
ve tescil işlemleri için başvuran müştekiye "kişi başına 50 bin liradan 800
bin lira getirin, tapunuzu alın" dediği, parayı getirmek bahanesiyle sanığın
yanından ayrılan müştekinin zabıtaya durumu bildirdiği ve zabıtaca,
numaraları tesbit edilmiş paraları getirip sanığa verdiği ve emniyet
görevlilerince sanığın çekmecesinde numaraları tesbitli paraların ele
geçirildiği olayda; sanık, yapmakla görevli olduğu işi yapmak için para
istediğinden rüşvet suçu oluşup tamamlanmıştır. Rüşvet suçunun oluşup
tamamlanması için, rüşvet alan ve rüşvet veren tarafların rızaları ile
karşılıklı çıkar için rüşvet anlaşması yapmaları yeterlidir. Vaad edilen
paranın tescil işlemlerinin tamamlanmasından sonra sanığa verilmesi suçun
niteliği yönünden sonuca etkili değildir.
(765 s. TCK. m. 212/1-son, 219/3-son)
Rüşvet almak suçundan sanık (M.E.)'nin, TCK.nun 212/1-son, 219/3-son maddeleri
uyarınca 2 sene ağır hapis ve 2 milyon lira ağır para cezalarıyla
cezalandırılmasına ilişkin, (Bursa Birinci Ağır Ceza Mahkemesi)nce verilen
25.6.1993 gün ve 93/123 sayılı hükmün sanık vekilinin temyizi üzerine dosyayı
inceleyen Yargıtay Beşinci Ceza Dairesi, 27.1.1994 gün ve 1993/4121-1994/251
sayı ile;
"....Yerinde görülmeyen sair temyiz itirazlarının reddine.Ancak;
Suç tarihindeki ekonomik koşullara, paranın satınalma gücüne göre; sanığın
aldığı iddia olunan 800.000 lira rüşvetin değeri pek hafif olduğu halde,
hafif kabul edilerek fazla ceza tayini" isabetsizliğinden Başkan H. Koçulu ve
Üye S. Kanadoğlu'nun; "Müştekinin, Bursa Yedinci İcra Müdürlüğü'nün 8.12.1992
günlü yazısı ile ihale sonucu diğer kişilerle birlikte malik olduğu
taşınmazın tescil işleminin yapılması için 3.3.1993 günü Yıldırım Tapu Sicil
Müdürlüğü'ne başvurduğu ve tescil işleminin 5.3.1993 günü saat 15.45'de
tamamlandığı, suç konusu para numaralarının tespitinin aynı gün saat 15.30,
yakalamanın ise 17.20'de yapıldığı dosyadaki yevmiye defter örneği ve
tutanaklardan anlaşılmasına göre, yapılması gerekli bir işin yapılmasından
sonra alınan paranın rüşvet olarak nitelendirilmesi mümkün bulunmadığı gibi
eyleminin müştekinin aşamalardaki beyanlarında mevcut, paranın kişi başına
veya dosya başına istendiği yolundaki çelişki dikkate alındığında Tapu ve
Kadastro Genel Müdürlüğü Mensupları Sosyal ve Yardımlaşma Vakfı'na ilişkin
10.000 liralık cepli dosya teberruunun sanık tarafından 50.000 lira olarak
alınması şeklinde oluşması da mümkün görüldüğünden her iki halde dahi eylem
görevi kötüye kullanma suçunu oluşturmaktadır. Bu nedenlerle çoğunluğun
eylemi rüşvet olarak nitelendirilmesine karşıyız" biçimindeki karşı oyları
ile bozmada oybirliği gerekçesinde oyçokluğuyla kararı bozmuştur.
Bu karara karşı, 18.2.1994 gün ve 68363 sayı ile itiraz yoluna başvuran
Yargıtay C. Başsavcılığı:
Müştekinin, Bursa Yedinci İcra Müdürlüğü'nün 8.12.1992 günlü yazı ile ihale
sonucu diğer 15 kişiyle birlikte malik olduğu taşınmazın tescil işlemlerinin
yapılması için 3.3.1993 günü Yıldırım Tapu Sicil Müdürlüğü'ne başvurduğu,
tescil işlemlerinin 5.3.1993 günü saat 15.45'de tamamlanıp tescilin kütüğe
işlendiği, suç konusu paraların tesbitinin aynı gün saat 15.30'da,
yakalamanın ise 17.20'de yapıldığı yevmiye defter örneği ve tutanaklardan
anlaşılmasına göre, bir işlemin yapılmasından sonra alınan paranın rüşvet
olarak nitelendirilmesi mümkün olmadığından sanığın eylemi görevi kötüye
kullanma suçunu oluşturur" biçimindeki gerekçeyle Özel Daire bozma kararının
kaldırılarak Yerel Mahkeme hükmünün bu nedenle bozulmasını talep etmiştir.
Dosya, Birinci Başkanlığa gönderilmekle; Ceza Genel Kurulu'nca okundu, gereği
konuşulup düşünüldü:
İncelenen dosyaya göre;
Sanığın, rüşvet almak suçundan cezalandırılmasına karar verilen olayda, Özel
Daire ile Yargıtay C. Başsavcılığı arasındaki uyuşmazlık suçun niteliğine
ilişkindir.
TCK.nun 3679 sayılı Yasayla değişik 211. maddesinde rüşvet; "Ceza Kanununun
tatbikinde memur sayılanlar kanunen veya nizamen yapmaya veya yapmamaya
mecbur oldukları şeyi yapmak veya yapmamak için aldıkları veya başkalarına
aldırdıkları para, hediye ve her ne nam altında olursa olsun sağladıkları
diğer menfaatler ile bu maksatla alıp sattıkları veya ihale eyledikleri
taşınır ve taşınmaz malların gerçek değeri ile verilip alınan bedel
arasındaki fahiş fark rüşvet sayılır" biçiminde tanımlanmış, 212. maddede ise
bu suçları işleyenlere uygulanacak ceza miktarları gösterilmiştir.
Bu tanımdan anlaşılacağı üzere, rüşvet alma suçları iki taraflı suçlardandır.
Tarafların her biri bağımsız fail durumunda olup haklarında iştirak
hükümlerinin uygulanması olanaklı değildir. Suçun oluşması için memur olan
fail; aldığı para veya sağladığı çıkarın yada kabul ettiği vaadin alınması,
sağlanması veya kabul edilmesinin hukuka uygun olmadığını bilmeli ve bunu
istemelidir. Öte yandan, kendisinden rüşvet istenilen kişi de istenen para ve
çıkarın istenmesinin hukuka aykırı olduğunu bilerek bu istemi özgür
iradesiyle kabul etmelidir. Başka bir söyleyişle, taraflar rızaları ile
karşılıklı çıkar için rüşvet anlaşması yapmalıdır. Rüşvet anlaşmasının
yapılmasıyla suç oluşup tamalanacağından vaadin işlemden sonra yerine
getirilip getirilmemesi önemli değildir.
Maddi olayda sanık Tapu Sicil Müdiresidir. Onaltı kişiyle ihaleden bir
taşınmaz alan müşteki, tescil işlemleri için tapu sicil müdürlüğüne
başvurmuş; sanık, "kişi başına 50 bin liradan 800 bin lira getirin, tapunuzu
alın" demiştir.
İstenilen bu parayı getirmek bahanesiyle sanığın yanından ayrılan müşteki
durumu zabıtaya bildirmiş, zabıtaca numaraları tesbit edilen paraları saat
17.20 sıralarında makamında sanığa vermiştir. Sanık, dışarı çıkıp kendisini
bekleyen emniyet görevlilerine parayı verdiğini söyleyince içeri giren bu
görevliler yaptıkları aramada numaraları tesbitli parayı sanığın çekmecesinde
ele geçirmişlerdir.
Görüldüğü gibi çıkar karşılığı yapılan iş sanığın görevine girmektedir.
Sanığın yapmakla görevli olduğu bu işi yapmak için müştekiden para istediği,
müştekinin de bu isteği kabul edip ele geçirilen numaraları tesbitli paraları
ona verdiği saptandığına göre; eylemi, rüşvet alma suçunu oluşturur.
Öte yandan, rüşvet anlaşması yapılmakla suç oluşup tamamlanır. Vaadin işin
tamamlanmasından sonra yerine getirilmesi suçun niteliği yönünden sonuca
etkili değildir.
Bu itibarla, sanığın suç konusu parayı tescil işlemlerinin tamamlanmasından
sonra aldığı kabul edilse dahi müştekinin zabıtaya başvurduğu ve tescil
işlemlerinin tamamlandığı saatler gözetildiğinde, rüşvet anlaşmasının önceden
yapıldığı ve sanığın bu parayı önceden yapılan anlaşmaya dayanarak aldığı
anlaşıldığından eylemi görevi kötüye kullanma suçunu değil yukarıda
açıklandığı gibi rüşvet alma suçunu oluşturur.
O halde, Yargıtay C. Başsavcılığı itirazının açıklanan bu nedenlerle reddine
karar verilmelidir.
* Çoğunluk görüşüne katılmayan Kurul Üyelerinden Sami Selçuk:
"Rüşvet cürmünün oluşması için çıkarın sağlanması zorunlu olmamakla birlikte,
işlemi yapmak için işlem öncesi bir anlaşmanın gerçekleşmesi gerekir. İlk
Mahkeme yargıçları dahi bu konuda birleşmiş değildirler. O nedenlerle, "Kuşku
sanık yararınadır" ilkesi uyarınca, eylemin işlem bittikten sonra işlendiğini
benimsemek yerinde olacaktır".
"Eylemin niteliğine gelince; sanık bir işlem yapma, yani görev nedeniyle para
almadığına göre, eylemi görevde yetkiyi kötüye kullanma olarak nitelendirmek
olanaksızdır. Zira, bir görev söz konusu değildir. Çünkü TC. Yasasının 240.
maddesi yalnızca görevden söz etmekte, memurluk sıfatından yada memurluk
sırasında işlenmişlikten söz etmemektedir. Fail, mağduru kandıramamış,
yakalatmıştır. Sıfat da kötüye kullanılmadığından, yiyicilik de olamayacağına
göre, eylem dolandırıcılığa eksik kalkışmadır" diyerek, diğer Üyeler ise; C.
Başsavcılığı itirazının haklı nedenlere dayandığını belirterek kabulü yönünde
oy kullanmışlardır.
S o n u ç : Yukarıda açıklanan nedenlerle Yargıtay C. Başsavcılığı itirazının
(REDDİNE), 7.3.1994 günü yapılan birinci müzakerede yasal çoğunluk
sağlanamadığından, 18.4.1994 günü yapılan ikinci müzakerede oyçokluğuyla
karar verildi.
|