 |
Yargıtay içtihatları bölümü
Yargıtay Kararı
T.C.
Y A R G I T A Y
Hukuk Genel Kurulu
E. 1994/2-47
K. 1994/564
T. 28.9.1994
ÖZET: Karı-koca olan taraflar arasında mal ayrılığı rejiminin
bulunması, Borçlar Kanunun kapsamında akdi ilişki kurulmasına engel değildir.
Parasını birlikte ödeyen taraflar aralarında taşınmaz mal alımı
konusunda bir anlaşma olduğu, ancak davalının sözkonusu taşınmaz malı kendi
üzerine kaydettirdiği kabul edilmiş olduğundan, davacı bu anlaşmaya aykırı
davranan davalıdan tazminat isteyebilir. Davalı genel olarak her kusurdan
sorumludur. Davalı; sorumluluğunu azaltacak veya kaldıracak her hangi bir
def'i ileri sürmemiştir. O halde, sözkonusu akdı ilişkinin sonuç doğuracağı
inancı ile davacının yaptığı tüm ödeme ve masraflardan (menfi zarar) ve
sözleşmenin yerine getirilmemesi nedeni ile uğranılan zararlardan (müsbet
zarar) davalı sorumludur. Bunun için, aktin konusu olan mal veya hizmetin
dava tarihindeki sürüm değerinin bilirkişi aracılığı ile saptanması ve sonuç
olarak tüm bu olguları hayatın olağan akışı ve yasam deneyimleri içinde
değerlendirip uygun bir tazminata hükmedilmesi gerekir.
Taraflar arasındaki "mülkiyetin iptali-tescil" davasından dolayı
yapılan yargılama sonunda; (Antalya Birinci Asliye Hukuk Mahkemesi)nce
davanın kabulüne dair verilen 22.6.1992 gün ve 1991/407 E., 1992/524 K.
sayılı kararın incelenmesi davalı tarafından istenilmesi üzerine, Yargıtay
İkinci Hukuk Dairesi'nin 7.12.1992 gün ve 1992/11598-12320 sayılı ilamıyla;
(... Davacı dava dilekçesinde, dava konusu apartman dairesini Bağ-Kur kredisi
ile 1980 yılında kooperatif kanalı ile yaptırdıklarını, kendisinin memur
olması dolayısı ile kooperatif üyesinin davalı kocası olduğunu, davalı adına
kooperatif taksitlerini kendisinin yaptırdığını, Bağ-Kur'dan alınan krediyi
ise davalının ödediğini belirterek, dairenin tapusunun 1/2'sinin iptali ile
kendi adına tescilini, olmadığı takdirde dairenin kıymetinin 1/2'sinin
davalıdan tahsilini istemiştir.
Mahkemece, 1/2 payın iptaline dair kararın bozulması üzerine davacı
bedel olarak davaya devam etmiş ve mahkemece gayrimenkulün bedelinin l/2'sine
hükmedilmiştir.
Toplanan delillere ve davacının iddiasına göre, kooperatif üyesi
davalıdır ve dairenin kooperatif kanalı ile davalı tarafından yaptırıldığı
anlaşılmaktadır.
Şu hale göre, davacının yaptığı bu maddi katkı miktarları araştırılıp
sonucuna göre karar verilmesi gerekirken, dava konusu apartman dairesinin
dava tarihindeki değerinin 1/2'sine hükmedilmesi usul ve kanuna aykırıdır...)
gerekçesiyle bozularak, dosya yerine geri çevrilmekle yeniden yapılan
yargılama sonunda; mahkemece, önceki kararda direnilmiştir.
Temyiz eden: Davalı.
Hukuk Genel Kurulu'nca incelenerek direnme kararının süresinde temyiz
edildiği anlaşıldıktan ve dosyadaki kağıtlar okunduktan sonra gereği
görüşüldü:
Karı-Koca olan taraflar arasında mal ayrılığı rejimi bulunmaktadır.
Ancak bu rejim aralarında Borçlar Kanunu kapsamında akti ilişki kurulmasına
engel değildir. Davacı, taraflar arasında evlilik birliği devam etmekte iken
dava konusu taşınmazı davacının aldığı kredi ve kendisinin ödediği
taksitlerle edindiklerini, ancak bu yere ait tapunun davalı adına olduğunu
ileri sürerek kaydın payı oranında iptali ile adına tescilini, olmadığı
takdirde payının karşılığı olan bedelin faizi ile birlikte davalıdan
alınmasına karar verilmesini istemiştir.
Gerçekten 7.10.1953 tarih, 7/8 sayılı İçtihadı Birleştirme Kararında
açıklandığı üzere, "aralarında mevcut olduğu iddia edilen akti bir münasebete
müsteniden tapuda malik sıfatıyla mukayyet bulunan bir şahısdan sicildeki
kaydın namına tashihini isteyen kimsenin, Medeni Kanunun 634. maddesine uygun
şekilde davalı ile beyinlerinde in'ikad etmiş muteber bir akde istisnad
etmesi hazımdır. Böyle bir aktin in'ikad etmediği davacının beyanından
anlaşıldıktan sonra.. davanın hukuki sebepten mahrum bulunması bakımından"
ayın istediği dinlenemez. Ancak, sözkonusu İçtihadı Birleştirme Karanının
gerekçesinde gösterildiği gibi eşler, aralarında akti bir münasebet
bulunduğunu Hukuk Usulü Muhakemeleri Kanununun 293. maddesi uyarınca şahitle
ispat edebilirler. Bu akti münasebete muhalif hareket edilmiş olmasından
kaynaklanan tazminatın istenmesini önleyen bir kanun hükmü de yoktur. Genel
Kurulca, parasını birlikte ödeyen taraflar arasında taşınmaz mal alımı
konusunda bir anlaşma oluştuğu, ancak davalının sözkonusu taşınmaz malı kendi
üzerine kaydettirdiği kabul edilmiş ve davacının, bu anlaşmaya aykırı
davranan davalıdan tazminat isteyebileceği sonucuna varılmıştır. Taşınmaz
malı birlikte satın alma borcu altında bulunan davalı, genel olarak her
kusurdan sorumludur. Bu sorumluluk işin özelliğine göre çok veya az olabilir.
Haksız fiillerden mütevellit mesuliyete müteallik hükümleri, akde muhalif
hareketlere de takbik" (BK. 98) suretiyle davalının sorumluluk hududunu
belirlemek gerekir.
Davalı, sorumluluğunu azaltacak veya kaldıracak herhangi bir defi
ileriye sürüp ispat etmemiştir. O halde sözkonusu akti ilişkinin sonuç
doğuracağı inancı ile davacının yaptığı tüm ödeme ve masraflardan (menfi
zarar) ve sözleşmenin yerine getirilmemesi nedeni ile uğranılan zararlardan
(müsbet zarar) davalı sorumludur. Tarafların özel durumu davacının müsbet ve
menfi zararın net bir şekilde ortaya konmasına imkan vermemektedir. "Zararın
hakiki miktarını ispat etmek mümkün olmadığı takdirde, hakim, halin mutad
cereyanının ve mutazarrır olan tarafın yaptığı tedbirleri nazara alarak onu
adelete tevfikan tayin eder" (BK. 42). Tabidir ki, alacaklı mamelekindeki
eksilmeyi telafi anlamında olan tazminatı belirlemek hakime ait bir görevdir.
"Hakim, hal ve mevki'n icabına ve hatanın ağırlığına göre TAZMİNATIN SURETİNİ
ve ŞUMULÜNÜN derecesini tayin eder" (BK. 43/1). Yine hakim, hal icaplarını
tartmak, yani zararın mahiyetine ve tarafların mali durumlarına göre en
elverişli ve uygun görünen tazmin şeklini seçmek ile mükelleftir. Tazminatı
takdir ve tayin ederken dikkat edilecek en önemli nokta, davacının mal
varlığında husuli gelen azalmanın etkesinin giderilmesi olmalıdır. Kuşkusuz
hakim, tazminatı para olarak belirlerken aktin ifa edilmesi halinde davacının
mal varlığında husuli getireceği artma ile aktin, yerine getirilmemesinden
kaynaklanan hali bilmek zorundadır. Bunun için aktin konusu olan mal veya
hizmetin dava tarihindeki sürüm değerinin bilirkişi aracılığı ile saptanması
icap eder, sonuç olarak da hakim tüm bu olguları hayatın olağan akışı ve
yaşam deneyimleri içinde değerlendirip uygun tazminata hükmedecektir.
Somut olay bu çerçevede irdelendiğinde, mahkemece istek gözetilerek
sürüm değeri de dikkate alınmak suretiyle takdir ve tayin edilen tazminatta
hak ve nisfete (MK. 4) aykırı bir yön görülmemiştir. O halde usul ve yasaya
uygun bulunan direnme kararı onanmalıdır.
Sonuç: Davalının temyiz itirazlarının reddi ile, direnme kararının
yukarıda açıklanan nedenlerle (ONANMASINA), (1.168.000) TL. bakiye temyiz
ilam harcının temyiz eden davalıdan tahsiline, 28.9.1994 gününde oybirliği
ile karar verildi.
Birinci Başkanvekili 5.H.D.Bşk. 4.H.D.Bşk. 11.H.D.Bşk.
İ.Teoman PAMİR A.H.Karahacıoğlu M.C.Keskin N.Özkan
3.H.D.Bşk. 8.H.D.Bşk. 2.H.D.Bşk. 12.H.D.Bşk.
E.Doğrusöz M.F.Ildız T.Alp C.Sanin
6.H.D.Bşk.V. M.S.Atalay 7.H.D.Bşk.V. E.Taylan
S.Tamur İ.Haznedaroğlu
K.Kadıoğlu N.Durak K.Öztekin Ö.Bilen
Ş.K.Erol İ.Ulusoy S.Uysal M.Oskay
S.Sapanoğlu 9.H.D.Bşk.V. O.Uzgören M.H.Surlu
Ş.E.Serim
M.Ulusoy S.Sezen M.Aygün 10.H.D.Bşk.V.
Ş.Abik
G.Nazlıoğlu K.Acar F.Kıbrıscıklı C.Koçak
E.Doğu O.Özgürel A.Güneren M.tutar
İ.Yanıklar B.Sınmaz H.Mustafaoğlu H.Erdoğan
G.Arıkan İ.N.Erdal F.Ulusoy
|