Hukuki.NET


Yargıtay içtihatları bölümü

Yargıtay Kararı

 



     T.C.
   YARGITAY
Hukuk Genel Kurulu

E. 1994/2-244
K. 1994/465
T. 29.6.1994

       ÖZET: Tabii babalığına karar verilen çocuk, Medeni Kanunun 443.
 maddesindeki nesebi sahih olmayan çocuk kapsamındadır ve sahih nesepli
 çocuklar gibi mirasta eşit paya sahiptir. Bu itibarla, mahkemenin mevcut
 delilleri değerlendirmek suretiyle davanın kabulüne dair verdiği karar
 doğrudur.

	Taraflar arasındaki "verasetin iptali" davasından dolayı yapılan
 yargılama sonunda; (Mersin ikinci Sulh hukuk Mahkemesi)'nce davanın kabulüne
 dair verilen 23.9.1992 gün ve l992/236-1267 sayılı kararın incelenmesi bir
 kısım davalılar vekili tarafından istenilmesi üzerine, Yargıtay İkinci Hukuk
 Dairesi'nin 26.4.l993 gün ve 1993/603-4179 sayılı ilamıyle; (...Türk Medeni
 Kanununun kabul ettiği sisteme göre, zümrüt mirascılığı kural olarak hısımlık
 bağına dayanmaktadır. Bir kimsenin kanından gelen kimsenin, onun mirascısı
 olabilmesi için, kan bağının varlığı yeterli olmayıp bu kan bağının hukuken
 tanınmış olması da gerekmektedir. Kanun özellikle çocukla baba arasındaki
 hısımlığı, evlilik içi doğumla (MK. 241) ana babanın doğumdan sonra
 evlenmeleri ile (MK. 247) nesebin yasal şarların varlığı belirlenerek hakim
 tarafından düzeltilmesi ile (MK. 249) ve devamı) veya kısaca af Kanunları
 olarak nitelendirilen "bir evlenme aktine dayanmayan birleşmelerden doğan
 çocukların neseplerinin düzeltilmesine..." ilişkin Kanunlar uyarınca idari
 yoldan belirlemektedir. Bu yollar dışında sahih nesep bağı denen bu hısımlık
 kurulamamakta çocukla baba arasındaki bağ herkes tarafından bilinse ve hatta
 baba bunu Kanunun gösterdiği şekiller dışında ikrar etmiş olsa bile, çocuk
 babanın sahih nesepli füruu (hısımı) sayılamamaktadır.
	Sahuh nesepli füruun dışında kalan ve evlilik dışı ilişkiden doğan
 çocuklar babaları yönünden kural olarak nesepsizdrirler. Nesepsiz çocuklar,
 babaları tarafından usulüne (MK. 291) uygun tanındıkları (MK. 290) veya,
 hakimin tüm sonuçları ile babalığa hükmetmiş (MK. 295, 310) olduğu hallerde
 baba ile çocuk arasında nesebi sahih olmayan bağ doğar. Medeni Kanunun 295 ve
 müteakip maddeleri uyarınca açılan dava sonunda aynı Kanunun 310. maddesi
 şartlarının oluşmaması sebebiyle kurulan, yalnızca mali sonuçlu babalık bağı
 ile nesep ilişkisinin kurulup kurulmadığının ortaya konması davanın cözümünde
 önem kazanmaktadır.
	Medeni Kanunun 8. babında, sahih olmayan nesep bağının hangi şartların
 tahakkuku halinde oluşacağı açık ve kesin bir biçimde açıklanmıştır. Bu
 şartlardan her hangi birinin eksik olması halinde kurulan bağı sahih olmayan
 nesep olarak nitelemek mümkün olmaz. Bu cümleden olarak 310. madde
 şartlarının tesbit edilememesi ile tüm sonuçları ile babalığa hüküm
 kurulalamaması halinde, ilamın sahih olmayan nesep bağını kurduğu kabul etmek
 mümkün değildir. Medeni Kanunun söz konusu babında yer alan kuralların hep
 birlikte dikkate alınması bu sonucu zorunlu kılmaktadır. 290. maddede yer
 alan "hüküm" sözünü de, bu babın tüm şartlarının var olduğunu tesbit eden
 hüküm olarak anlamalıdır.
	Medeni Kanunun 297. maddesinde babalık davası tarif edilmiştir. "Dava,
 ana ve çocuk lehine babanın NAKTİ TEDİYATTA BULUNMASI TALEBİNE DAİR
 OLABİECEĞİ gibi, Kanunun tayin ettiği hususlarda, bu taleple birlikte veya
 ayrıca, BABALIĞIN AHVALİ ŞAHSİYEYE MÜTEALLİK BÜTÜN NETAYİCİLE, hükmen
 tayinine dair de olabilir. "Kanunun 304, 305 ve 306. maddelerinde, ana ve
 çocuk lehine nakti tediyatın neler olduğunu  açıklamıştır. Nakti tediyatın
 dışında kalan çocuk-baba ilişkileri içinde yer aldığı kuşkusuz olan, miras
 hakkını, bu kapsamda mütelaa etmek mümkün olmaz. Kanunda  söz konusu ayrım
 muhafaza edildiği sürece, yalnızca, anaya doğum masrafları, iaşe masrafları,
 gebelik ve doğurmanın sebep olduğu diğer masraflar (MK. 304) manevi tazminat
 (MK. 305) ve çocuk için nafaka (MK. 306) ödenmesine ilişkin hüküm kapsamını
 genişletmek kesin hüküm düşüncesi ile de bağdaşmaz. Esasen teknik anlamda bir
 babalık hükmü olmayan nakti ödeme emrini taşıyan söz konusu ilamı, yerleşmiş
 (galat) tabii babalık ismi dayanak yapılarak genişletmek hukuki görülemez.
	Anayasa Mahkemesi'nin 11.9.1987 tarihli, 1/18 sayılı Kararı ile Medeni
 Kanunun o zaman mer'i 443. maddesinin birinci fıkrasında yer alan "bunların
 (nesebi sahih olmayan hısımlar) baba cihetinden mirascı olabilmeleri,
 babalarının kendilerini tanımış veya babalıklarına hüküm sudur etmiş
 bulunmasına mütevakkıftır" cümlesinin iptal edilmesi de; çocuğun, yalnızca
 nafaka ödemeye ahkum tabii babaya mirascı olması için yeterli değildir.
 "Anayasa Mahkemesi bir Kanun veya Kanun Hükmünde Kararnamenin tamamını veya
 bir hükmünü iptal ederken, kanunkoyucu gibi hareketle, yeni bir uygulamaya
 yol açacak biçimde hüküm tesis edemez" (anayasa 153). Bu kural Anayasa
 Mahkemesi'nin herhangi bir kararının yeni bir uygulamaya yol açacak biçimde
 yorumlanmasına da engeldir. Şu halde iptalin konusu ile sınırlı ve dar yorumu
 zarurudir. Bu cümleden olarak önce Medeni Kanunun 443. maddesinin kapsamını
 tayin etmek, sonra iptal edilen hükümlerin hangi imkanı veya yasağı ortadan
 kaldırdığını açığa çıkarmak gerekmektedir.
	Medeni Kanunun onüçüncü babında kanunen mirascı kabul edilenler tek
 tek sayılmıştır. Öncelikle hısımların (kan hısımları) mirascı olabileceği
 belirlenmiş (MK. 439-443) sıhri hısımlardan karı kocanın mirascılığı, (MK.
 44) düzenlendikten sonra, sırası ile evlatlığın (MK. 447) ve Hazinenin (MK.
 448) mirascılığı düzenlenmiştir.
	Mirascı olabilecek hısımlararasında özellikle açıklamak gerekir ki
 439. maddede düzenlenen füruu'dan ayrı olarak 443. maddede SAHİH OLMAYAN
 NESEBDE miras düzenlenmiştir. Görülüyorki, Kanun sahih olmayan nesep bağını
 ayrı bir mirascılık sebebi kabul etmekte, sahih olmayan nesep bağının
 kurulmasını onların sahih nesepli mirascılar arasına girmesi veya onlar gibi
 mütalaa edilmesi için yeterli kabul etmemektedir. Medeni Kanunda
 11.9.1987'den önce mer'i hüküm, nesebi sahih olmayanlar yönünden, üç kural
 ortaya koymakta idi. Bunlardan birincisi nesebi sahih olmayan hısımların ANA
 TARAFINDAN  nesebi sahih hısımlar gibi mirascı olabilecekleridir. İkinci
 kural, tanıma veya babalık hükmü ile nesep bağının kurulmuş olması halinde,
 bağının nesebi sahih hısımları gibi mirascı olabileceklerine, üçüncü kural da
 babanın nesebi sahih füruu ile içtimaları halinde miras paylarına ilişkindi.
 Anayasa Mahkemesi son iki kuralı iptal edince, kalan hüküm yalnız ve yalnızca
 Nesebi sahih olmayan hısımların ANA TARAFINA  mirascılıklarına inhisar
 etmektedir. Böylece NESEBİ SAHİH OLMAYANLARIN BABA YÖNÜNDEN MİRASCILIKLARI
 kanunda DÜZENLENLEMESİZ KALMIŞTIR. Netekim, Medeni Kanunda ortaya çıkan bu
 boşluk 23.11.1990 günü yürürlüğe giren 3678 sayılı Kanunla doldurulmuş,
 sözkonusu 443. maddede düzenleme ile, eski metinde yer alan, "ana tarafından"
 sözleri çıkarılarak bu kişilerin babalarına, (tanıyan veya tüm sonuçları ile
 hükme bağlanan) mirascılıkları kurala bağlanmıştır.
	Tüm bu açıklamalar gösteriyorki;
	Baba ile tabii bağı belirleyen ilam, sahih olmayan nesep bağının
 kurulması için yeterli değildir. Böyle bir tabii ilişki içinde bulunan
 kişiler birbirlerine mirascı olamazlar. bu yönler gözetilmeden davacı ile
 l6.l.1989'da ölen davalıların murisi arasında tabii bağı tesbit eden,
 4.12.1991 günlü 668-705 sayılı ilam dayanak yapılarak davacının mirascı
 olacağının kabulü ile yazılı şekilde karar verilmesi doğru bulunmamıştır...)
 gerekçesiyle bozularak dosya yerine geri çevrilmekle, yeniden yapılan
 yargılama sonunda; mahkemece önceki kararda direnilmiştir.
	Temyiz eden: Davalılar vekili
	Hukuk Genel Kurulu'nca incelenerek direnme kararının süresinde temyiz
 edildiği anlaşıldıktan ve direnme kararının verildiği tarih itibariyle HUMK.
 2494 sayılı Yasa ile değişik 438/II. fıkrası hükmü gereğince duruşma
 isteğinin reddine karar verilip dosyadaki kağıtlar okunduktan sonra gerği
 görüşüldü:
	Dava, tabi babalığına karar verilen çocuğun, baba bakımından
 mirascılığına ilişkindir.
	Medeni Kanunumuzun yedinci babı nesebi sahih çocukların (MK. m. 241,
 289), sekizinci babı ise nesebi sahih olmayan çocukların (MK. m. 290-314)
 durumlarını hükme bağlamıştır. Konunun aydınlanabilmesi için nesebi sahih
 olmayan çocuklar kimlerdir, bunun belirlenmesi gerekmektedir. Nesebi sahih
 olmayan çocuğun anası onu doğuran kadındır. Babası (tanıma) veya babalığına
 hüküm verilmekle) gerçekleşir (MK. m. 290). O halde baba bakımından tanınan
 yahut babalığına karar verilen çocukların, nesebleri gayri sahihtir.
 Tanımanın şartları, şekli, tanımaya karşı yapılan itirazlar Medeni Kanunun
 291-294. maddeleri arasında yer almış, buna karşılık babalık davaları ise
 Medeni Kanunun 295-314. maddeleri arasında düzenlenmiştir. 295. madde, kimin
 babalık davası açabileceğini, 296. madde süresini, 297. madde ise mevzuunu
 (konusunu) açıklamıştır. Babalık davası ana ve çocuk yararına babanın belirli
 bir miktar para ödemesine ilişkin olabileceği gibi (tabi babalık), Kanunun
 öngördüğü hallerde bu taleple beraber veya ayrıca hükmen, bütün sonuçlarıyla
 babalığın tayinine (tam babalığa) ilişkin olabilir (MK).
	Babanın anaya evlenme vaadetmesi, cinsel ilişkinin suç teşkil etmesi
 veya kadının üzerinde nüfuzun kötüye kullanılması söz konusu ise, tam
 babalığa hükmedilecektir (MK. 310). ancak gerek tabii, gerek tam babalığa
 hükmedilebilmesi için çocuğun ana ve baba arasındaki cinsel ilişkiden
 meyadana geldiğinin ispatlanması mutlaka gerekmektedir. Bu husus ortak
 şarttır.
	Medeni Kanunun sekizinci babında yer alan (298 kayım tayini), (299-300
 yetki), (301 karineler), (302-309 ananın durumu), (304, 305, 306 maddi-manevi
 tazminat ile nafaka) ve diğer (308, 311, 312, 313) maddeleri babalık
 davasının ortak hükümleridir. Bu durumda gerek tam, gerekse tabii babalığına
 karar verilen çocuğun nesebi gayri sahihdir. Diğer bir anlatımla tabii
 babalığına karar verilen çocuk artık nesebsiz değildir.
	Nitekim, Medeni Kanunun 92/1 maddesi nesebi sahih olsun olmasın
 usul-furu sırasında evlenme mennudur derken, bunu amaçlamış ve tabii
 babalığına karar verilen çocuğun da ana-babası ile evlenemeyeceği kuralını
 getirmiştir.
	Miras ile ilgili hükümler ise Medeni Kanunun 3. kitabında, ayrı bir
 bölüm içerisinde toplanmıştır. Sahih olmayan nesebte miras 443. maddede
 açıklanmıştır. Konunun çözümü için tarihi gelişimin de incelenmesi
 zorunludur.
	443. maddenin ilk hali Sahih olmayan nesebte miras başlığını taşımakta
 ve "nesebi sahih olmayan hısımlar, ana tarafından nesebi sahih hısımlar gibi
 mirascılık hakkına haizdir. Bunların baba cihetinden mirascı olabilmeleri
 babalarının kendilerini tanımış veya babalıklarına hüküm sudur etmiş
 bulunmasına mütevakkıftır. Baba tarafından nesebi sahih olmayan, bir çocuk
 yahut füruu, babasının nesebi sahih furularıyla içtima ederse, nesebi sahih
 bir çocuğa veya ferilerine isabet eden hissenin yarısını alır biçiminde
 düzenlenmiştir.
	Bu maddenin son iki fıkrası, Anayasa Mahkemesi'nin 11.9.1987 gün ve
 1/118 sayılı Kararı ile iptal edilmiştir.
	Anayasa Mahkemesi kararında, tabii babalığına karar verilen çocuğun
 nesepsiz olmayıp, gayri sahih nesepli olduğu vurgulandıktan sonra, aralarında
 Kanunun tanıdığı manada evlilik bağı kurulamayan kadınla erkeğin ilişkisinden
 dünyaya gelen çocuğun, sahih nesepli olamayacağı, bunların gayri sahih
 nesepli olabilmeleri için de tanınması veya babalıklarına hüküm verilmesi
 gerekeceği, ancak evlilik dışı doğan çocukların zayıf bir statüde
 tutulmasının, düşünelemeyeceği çocuğun kendi iradesi dışında gelişen
 olaylardan da sorumlu tutulamayacağı böylece evlilik dışı çocukların,
 babasından hiç miras alamayacağı ve sahih nesepliye oranla yarısını almasının
 savunulamayacağı, bu çocukların toplum dışına itilerek, horlanarak; bazı
 temel haklardan yoksun bırakılarak aile dışında tutulmasının
 benimsenemeyeceğine işaretle, Yasadaki düzenlemeyi (miras yönünden)
 Anayasanın 10. maddesindeki eşitlik, 35. maddesindeki mülkiyet ve 41.
 maddesindeki ailenin korumasına ilişkin maddelerine aykırı bularak iptal
 etmiştir. Kararın gerekçesinde ayrıca iptal sonucu ortaya çıkan duruma göre,
 Medeni Kanunun 443. maddesinin birinci fıkrası uyarınca, nesebi sahih olmayan
 hısımların, ana tarafından nesebi sahih hısımlar gibi mirascı olmaları
 durumunun devam edeceği ve ayrıca bunların Medeni Kanunun 290. maddesine göre
 tahakkuk eden babalarından miras alabilecekleri de açıkca dile getirilmiştir.
	Anayasa Mahkemesi'nin iptal kararındaki temel görüş, Medeni Kanunun
 290. maddesine göre tam veya tabii babalığına karar verilen çocukların,
 (nesebi sahih olmayan çocukların) nesebi sahih çocuklar gibi, mirasta eşit
 pay almaları biçiminde özetlenebilir.
	İptal üzerine, 443. maddede, "Nesebi sahih olmayan hısımlar da, nesebi
 sahih hısımlar gibi mirascılık hakkına haizdir" biçiminde yeniden
 düzenlenmiştir.
	Yeni metnin gerekçesi aynen "bilindiği üzere 443. madde, sahih olmayan
 nesepte miras hükümlerini ihtiva etmektedir. Bu maddedeki baba tarafından
 nesebi sahih olmayan bir çocuk yahut füruu, babasının nesebi sahih füruu ile
 içtima ederse, nesebi sahih bir çocuğa veya ferilerine isabet eden hissenin
 yarısını alırlar. Bunların baba cihetinden mirascı olabilmeleri, babalarının
 kendilerini tanımış veya babalıklarına hüküm sudur etmiş bulunmasına
 mütevakkıftır, şeklinde hükümler Anayasa Mahkemesi'nin 11.9.1987 gün ve
 1987/1 esas- 1987/18 Karar sayılı kararı ile miras yönünden nesebi ve gayri
 sahih çocuklar için ayırım yapılmasını Anayasanın Kanun önünde eşitliği
 düzenleyen 10 ve mülkiyet hakkını düzenleyen 35 ve ailenin korunmasını
 düzenleyen 41. maddelerine aykırı bularak iptal etmiştir. Bu nedenledirki
 madde, nesebi sahih ve gayrisahih çocukların miras hakkında eşitlik
 sağlayacak şekilde yeniden düzenlenmiştir" biçimindedir.
	Netice olarak, tabii babalığına karar verilen çocuk, Medeni Kanunun
 443. maddesindeki nesebi sahih olmayan çocuk kapsamındadır ve sahih nesepli
 çocuklar gibi mirasta eşit paya sahiptir. Bu itibarla mahkemenin mevcut
 delilleri değerlendirmek suretiyle davanın kabulüne dair verdiği karar
 doğrudur. O halde usul ve yasaya uygun bulunan direnme kararı onanmalıdır.
	Sonuç: Davalılar vekilinin temyiz itirazlarının reddi ile, direnme
 kararının yukarıda açıklanan nedenlerle ONANMASINA ve (30.000) lira bakiye
 temyiz ilam harcının temyiz edenden alınmasına, 29.6.1994 gününde oyçokluğu
 ile karar verildi.

Birinci Başkanvekili   11.H.D.Bşk.        17.H.D.Bşk.        13.H.D.BşK.
İ.Teoman PAMİR         N.Özkan            H.H.Karadoğanb     A.İ.Arslan

15.H.D.Bşk.            18.H.D.Bşk.        20.H.D.Bşk.        2.H.D.Bşk.
M.S.Aykonu             S.Rezaki           F.Atbaşoğlu        T.Alp
                                                             Bozma
14.H.D.Bşk.            16.H.D.Bşk.        12.H.D.Bşk.        S.Tamur
E.Özdenerol            O.Arslan           C.Sanin            Bozma
                       Bozma
O.Yalçınkaya           M.Demirtürk        M.Elçin            19.H.D.Bşk.V.
                                          Bozma              Y.M.Günel
                                                             Bozma
Ç.Aşçıoğlu             D.Topçuoğlu        K.Tokman           E.Aktekin
Bozma

1.H.D.Bşk.V.           H.Seyrek           N.Turhan           Ş.D.Kabukçuoğlu
E.Özkaya               Bozma              Bozma      

B.Kartal               S.Uysal            H.Dinç             A.M.Yüksel
                       Bozma                                 Bozma

İ.Demirkıran           M.M.Aktürk         O.İzgiey           C.Dikmen
                                                             Bozma
M.Kaşıkçı              K.Acar             E.Ertekin          B.Doğan
                       Bozma             
B.Özkaya               H.Erdoğan          A.Nazlıoğlu        Y.Yasun

A.U.Turan              C.Şat              A.Özçelik

	 	KARŞI OY YAZISI

	Davacılar ile muris arasında cereyan eden babalık davası sonunda,
 davacıların tüm sonuçları ile murisin babalığının hükme bağlanması istemleri
 Medeni Kanunun 310. maddesi şatlarının oluşmadığı, gerekçesi ile red edilmiş;
 muris Medeni Kanunun 306. maddesi uyarınca davacılara nafaka ödemeye mahkum
 edilmiştir. Tartışılan konu Medeni Kanunun 443. maddesi uyarınca davacıların
 mirascı olup olamayacaklarıdır.
	Anayasa Mahkemesi'nin 11.9.1987 günlü, 1/18 sayılı kararıyla bazı
 bölümleri iptal edilen, Medeni Kanunun 443. maddesi hükmü mirasın açıldığı
 ... tarihte, ötedenberi olduğu gibi, "sahih olmayan nesebde miras" başlığını
 muhafaza ile "Nesebi Sahih olmayan hısımlar, ANA TARAFINDAN nesebi sahih
 hısımlar gibi mirascılık hakkını haizdir" biçiminde idi. Şu halde murise
 karşı açtığı babalık davası sonunda, mali sonuçlu (MK. 306) bir karar
 istihsal edenlerin mirascı olabilip, olamayacaklarını kanunumuzun sistematiği
 içinde, bu hükme göre, araştırmak zorunludur. 
	Her ne kadar TBMM.'nin 26.12.1944 tarihli ve 1367 sayılı Yorum Kararı
 (RG. 1944/5621) ile kanunların kenar başlıklarının kanun metinlerinden
 sayılmadıkları belirtilmiş ise de, Medeni Kanunumuzun madde kenar başlıkları
 inceleyen hükmün kapsam ve amacının, sistematiği içinde ortaya konması
 bakımından önemi büyük olup hükmün yorumunda başlıca dayanak noktasını
 oluşturur. Bu sebeple olaya uygulanacak hükümlerin kanunun sistematiği içinde
 yerlerini belirlemek, yorumun sağlıklı yapılması için önem taşımaktadır.
	Medeni Kanunun 3. kitabı miras hukukunu düzenlemektedir. 13. bab
 kanuni mirascılar başlığını taşımakta, mirascı olabilecek kimseler 4 bölümde
 gruplanmaktadır. Bunlardan A harfi ile gösterilenler hısımlar, B harfi ile
 gösterilenler sağ kalan eş, C ile gösterilen evlatlık ve en sonda D ile
 gösterilen de hazinedir. Görüldüğü gibi, A ile belirlenen gruba girenler
 hısımlık (Nesep) denen kan ve hukuk bağı ile murise bağlı olan füruu, ana
 baba, büyükana ve büyükbabalar ile sahip olmayan nesep bağı ile murise bağlı
 olanlardır. Buradan açıkca anlaşılacağı üzere kanunumuzun sistemi içinde
 sahih olmayan nesep bağı ile murise bağlı olanlar fürudan ayrı ve özel bir
 grup olarak mütalaa edilmiş ve miras bu biçimde düzenlenmiştir. O halde miras
 hukuku bakımından sahih olmayan nesep bağı olanları, füru olarak mütalaa
 etmek doğru olmaz.
	Kanunumuzun bir başka bölümü, ikinci kitabın ikinci kısmı, yine
 hısımlık başlığını taşımaktadır. O halde 439 ve müteakip maddelerde
 kendilerine miras hakkı tanınanları tesbit ve tayin etmek için, sözünü
 ettiğimiz bölümde Medeni Kanunun 241. ve müteakip maddelerinde tarif edilip
 sümutlaştırılan hükümlerden hareket etmek zarureti ortadır.
	İkinci kitabın ikinci kısmı hısımlar başlığı altında düzenlenmiş olup
 7. Bab Nesebi Sahih olanları belirlemekte, sahih nesep statüsünün nasıl
 kazanılacağını hükme bağlamaktadır.
	Konumuzla ilgisi olmadığından çocuğun ana yönünden nesebi üzerinde
 durmaya gerek yoktur.
	Kanunun 241. maddesinde evlilik içinde doğumun, sahih nesebin unsuru
 olduğu "evlilik mevcut iken veya zevalinden itibaren 300 gün içinde doğan
 çocuğun babası kocadır" sözleri ile açıkca vurgulanmıştır. Evlilik drışında
 doğmuş olmakla, beraber ana-babanın evlenmesi veya ana-babanın evlenme
 vaadine rağmen birinin ölümü veya hacri sebebiyle evlenmemeleri halinde
 hakimin hükmü ile de nesebin sahih olacağı 247 ve 249. maddelerde
 düzenlenmiştir.
	Nesebi sahih olmayanlar Kanunumuzun 8. Babında belirlenmiştir. Bunlar
 evlilik drışı ilişkiden doğmakla birlikte 291 ve 312. madde uyarınca
 tanınanlar olduğu açıklandıktan sonra, 310 ve 312. maddede tüm sonuçları ile
 babası hükmen belirlenenlerin de nesebi sahih olmayanlar çümlesinden olduğu
 hükme bağlanmıştır.
	Anlaşılıyor ki Kanunumuz, baba yönünden tabii bağı nesep ilişkisinin,
 dolayısıyla miras hakkının doğumu için yeter görmemiştir. Bu tabii bağın
 yanında evlenme, hakimin belirli unsurların varlığını tesbit ederek tesis
 edeceği hüküm gibi kurucu ve şekle bağlı bir hukuki ilişkinin varlığını da
 unsur olarak kabul etmiştir (Prof. Aydın Zevkliler, Medeni Hukuk, 318. sayfa;
 Prof. Selahattin Sulhi Tekinay, Türk Aile Hukuku, 436. sayfa; Prof. Necmettin
 Feyzi Feyzioğlu, Aile Hukuku, 458. sayfa). Hukuki durumları Medeni Kanunun
 241, 247, 249, 253, 291, 310. maddelerine uyanlar hısım olarak kabul
 edilirler.
	Durumları Medeni Kanunun 310. maddesine tam uymamakla beraber aynı
 kanunun 295, 304, 305, 306. maddelerine uyanların, Medeni Kanunun 443.
 maddesinde gösterilen sahih olmayan nesepli kişilerden olarak kabul edilip
 edilmeyecekleri ortaya çıkarılmak çözümü mümkündür.
	Her şeyden önce, Medeni Kanunun 443. maddesi ile mirascı kabul
 edilenleri belirlemek için NESEP, SAHİH NESEP ve GAYRİ SAHİH NESEP
 kavramlarının kapsamını ortaya koymakta yarar vardır.
	Birbirleri ile kan ve kanunun öngördüğü hukuki bağ bulunan usul ve
 füruu arasındaki ilişki  biçiminde nesep tarif edilebilir.
	Kanunumuz baba yönünden nesep ilişkisinin belirlenmesi için çocukları
 önce evlilik içi ve evlilik dışı doğanlar biçiminde ikiye ayırmaktadır.
 Evlilik içinde doğanlar nesepli, evlilik dışı doğanlar nesepsiz olarak
 belirlenmektedir. Medeni Kanunun 247. maddesi uyarınca ana babanın evlenmesi
 ile veya 249. madde uyarıca kanun 247. maddesi uyarınca ana babanın evlenmesi
 ile veya 249. madde uyarıca hakimin hükmü ile nesebi düzseltilenlerin de,
 neseplilerin, daha sağlıklı bir ifade ile sahih neseplilerin; haklarından
 yararlanacakları, 252. maddede hükme bağlanmaktadır. Konu ile ilgisi olmayan
 af kanunları ile nesepleri düzeltilenle, evlatlıklar üzerinde durmak
 istemiyoruz.
	Demek ki evlilik içinde doğanlar ile nesebi düzeltilenler, nesebi
 sahih olanlar grubunu oluşturmaktadırlar. 
	Nesebi sahih olmayanlar Medeni Kanunumuzun 290. madde ile başlayan 8.
 babında gösterilmiştir.
	290. maddede açıkca "Nesebi sahih olmayan çocuğun ...BABASI TANIMA
 VEYA  bir HÜKÜM ile tahakkuk eder" demek suretiyle sahih olmayan nesepliler
 belirlenmiştir.
	Tanınanlar bu tartışmanın dışındadır. Burada gösterilen hükmün babalık
 hükmü olduğunda tereddüt edilmemek gerekir.
	Babalık hükmünün ne olduğu ne gibi şartları gerçekleşmesi halinde
 oluşturulabileceği Medeni Kanunun 295 ile 314. maddelerinde düzenlenmiştir.
 297. maddede davanın, (babalık Hükmünün değil) mevzuu açıklanmıştır. "Dava,
 ana ve çocuk lehine babanın nakdi tediyatta bulunması talebine dair
 alabileceği gibi, kanunun tayin ettiği hususlarda, bu taleple birlikte veya
 ayrıca, babalığın ahvali şahsiyeye müteallik bütün netayiciyle hükmün
 tayinine dair de olabilir" denmek suretiyle babalık davasının iki bölümden
 oluştuğu, kanunun bu hükümlerinin tüm şart ve unsurlarının oluşması halinde
 tüm sonuçları ile babalığa hükmedileceği şartların tam olarak oluşmaması
 halinde tabii babanın bu sıfatı değişmeden mali ödemelere mahkum edileceği
 hükme bağlanmıştır.
	Mali sonuçlu babalık hükmü de, acaba nesebi gayrisahih nesep bağı
 kuran bir hüküm müdür? yoksa yalnızca tüm sonuçları ile babalık hükmü
 oluşmadan gayrisahih nesep bağı kurulmaz mı? bu problemi kanunumuzun sistemi
 içinde çözmek gerekir. Yukarıda açıklandığı üzere kanunumuz iki çeşit babalık
 davası öngörmüştür. Bunlardan birincisi mali sonuçlu babalıktır. Bu tür bir
 hükmün neler temin ettiği 304, 305, 306. maddelerde gösterilmiştir. İkincisi
 ise tüm sonuçlu babalık olup, temin ettiği sonuçlar ise 312 maddede
 gösterilmiştir.
	8. Babının C ile ayrılan bölümünde babalık davası düzenlenmiştir. Bu
 bölümün alt başlıkları romen rakamları ile tasnif edilmiş, romen rakamları
 ile V numaralı alt başlık hükmün neye tealluk edeceğini, davanın hangi
 hakları sağlayacağını belirtmiştir. Bunlar ana lehine maddi ve manevi
 tazminat ile çocuk lehine nafakadan ibarettir. Bundan sonra gelen romen
 rakamı ile VI numaralı alt başlık çok önemli ve dikkat çekicidir. 310.
 maddeye ait bu başlık "Babalık Hükmü" biçiminde düzenlenmiştir. İşte bu
 sebeple babalık hükmü dendiği zaman 310. madde unsurlarının oluştuğunu tesbit
 eden bir hükmün akla gelmesi zorunludur.
	312. maddede babalık hükmü ile çocuğa tanınan haklar belirlenmiştir.
 Yalnızca ve yalnızca 310. madde uyarınca oluşan babalık hükmünün gayrisahih
 nesebe tereddüp eden haklar  sağlayacağı bu kuralla hükme bağlanmıştır. Bu
 haklar arasında mirasında bulunduğu tabiidir.
	Medeni Kanunun 304, 305 ve 306. maddeleri uyarınca oluşan ve yalnızca
 ödenti emrini taşıyan bir hükmü babalık hükmü olarak tavsif etmek, hem
 HUMK.nun 388. maddesinde yer alan açıklık kuralına aykırı olarak hükmü tevsi;
 hem de aynı kanunun 237. maddesinde tarif edilen kesin hükmün konusunu
 değiştirmek olur. Hiç bir mahkemenin buna yetkisi yoktur.
	Kısaca ifade etmek gerekirse, tabii babalığın ispat edilmiş ve hatta
 hükme bağlanmış olması, başlı başına bir nesep (hısımlık) bağının kurulması
 için ve dolayısıyla mirascılık için yeterli değildir. Mirascılık ilişkisinin
 doğabilmesi için babalık davası çeşitlerinden kişisel sonuçlu (tüm sonuçları
 ile) babalık davasının açılmış ve talep kabul edilerek bu yönde hüküm
 kurulmuş olması gerekir. Tabii bağı hükmen belirlenenler nesepsizlik
 statüsünü muhafaza ederler. Bunlar sahih olmayan nesepli grubuna dahil
 değillerdir (Prof. Tekinay, Aile Hukuk, 553. sayfa; Prof. Zevkliler, Medeni
 Hukuk, 904. sayfa; Prof. N.F.Feyzioğlu, Aile Hukuk, 543. sayfa).
	Yerel mahkeme ve çoğunluk görüşlerini Anayasa Mahkemesi'nin 11.9.1987
 tarihli, 1/18 sayılı kararın gerekçesinde yer alan açıklamalara
 dayanmaktadır. Bu konuya da kısaca değinmekte yarar vardır.
	Bilindiği gibi 11.9.1987 tarihli Anayasa Mahkemesi kararı ile iptal
 edilen Medeni Kanun 443. maddesi "Nesebi sahih olmayan hısımlar ana
 tarafından nesebi sahih hısımlar gibi mirascılık hakkına haizdir. Bunların
 baba cihetinde mirascı olabilmeleri babalarının kendilerini tanımış veya
 babalıklarına hüküm sudur etmiş bulunmasına mütevakkıftır.
	Baba tarafından nesebi sahih olmayan bir çocuk yahut füruu babanın
 nesebi sahih füruları ile içtima ederse, nesebi sahih bir çocuğa veya
 ferilerine isabet eden hissenin yarasını alır" biçiminde idi (İptal edilen
 bölümler altı çizili bölümlerdir).
	Yüksek mahkemeye bu iptal itirazını getiren Sorgun sulh Hukuk
 Mahkemesi'nin itiraz gerekçesinden o davada konu alan çocukların statüsü açık
 bir şekilde ortaya çıkmaktadır. Ancak çocukların nüfus sicilinde anne
 hanesinde baba adları Ahmet olarak yazılı oldukları anlaşılmaktadır.
	Yüksek Mahkemeye bu iptal itirazını getiren Sorgun Sulh Hukuk
 Mahkemesi'nin itiraz gerekçesinden o davada konu olan çocukların statüsü açık
 bir şekilde ortaya çıkmaktadır. Ancak çocukların nüfus sicilinde anne
 hanesinde baba adları Ahmet olarak yazılı oldukları anlaşılmaktadır. Mahkeme,
 çocukların birinin nesebinin af kanunu ile düzeltilmesine rağmen tanındığı
 ifade etmiş, diğerlerinin baba yönünden de "nesebi gayrisahih" olduklarını
 açıklayarak kavram kargaşası yaratmıştır. Çocukların nesepleri gayrisahih
 olsa baba hanesinde kayıtlı olmaları gerekirdi. Yüksek Mahkeme evlilik dışı
 çocuğu babası belli ise, yalnızca mali sonuçlar doğuran babalığa hükmolunması
 halinde çocukla babası arasında tabii babalık bağı doğmuş olur. Böyle bir
 durumda çocukla babası arasında hukuksal yönden bir hısımlık ilişkisi meydana
 gelmez" biçiminde, Medeni Kanunun kuralını tesbit ettikten sonra, söz konusu
 443. maddenin birinci fıksanıda yer alan, "bunların (nesebi sahih olmayan
 hısımların baba cihetinden mirascı olabilmeleri, babalarının kendilerini
 tanımış veya babalıklarına hüküm sudur etmiş bulunmasına mütevakkıftır"
 cümlesi ile "Baba tarafından nesebi sahih olmayan bir çocuk yahut füruu,
 babanın nesebi sahih füruları ile içtima ederse, nesebi sahih bir çocuğa veya
 ferilerine isabet eden hissenin yarısını alır" biçimindeki 2. fıkrayı iptal
 etmiştir. Burada tartışma konusu olan tabii Anayasa Mahkemesi'nin kararı veya
 gerekçeleri değildir. Ancak Anayasanın 153/2. maddesi "Anayasa mahkemesi bir
 Yasa kuralını iptal ederken kanun koyucu gibi hareketle yeni bir uygulamaya
 yol açacak biçiminde hüküm tesis edemez" kuralı yer almaktadır. Yüksek
 Danıştay 8. Dairesi'nin 1986/402-1988/192 sayılı kararında (Danıştay Dergisi
 72-73 sayı, sayfa 516) ifade ettiği gibi, bu kural yalnızca Anayasa
 Mahkemesi'ne hitap etmemektedir. Yine Anayasa'nın aynı maddesi uyarınca tüm
 mahkemeleri bağlayıcı nitelikteki Anayasa Mahkemesi kararlarına kapsam tayin
 derken, sözkonusu 1453/2. madde hükümlerini dikkate almak zorunluluğu
 ortadadır. Yargıtay bu konuda da bağgımsız yorum hak ve yetkisine sahiptir.
 Anayasa Mahkemesi'nin "nesepsiz çocukların da baba yönünden miras hakkına
 sahip olmaları gerektiği" doğrultusunda gerekçeleri, sürekli uygulanması
 zorunlu bir kural olarak kabul edilemez. Aksi düşünce Anayasa'nın açıklanan
 153/2. maddesinin ihlaline yol açar, Problemi, Anayasa Mahkemesi'nin iptal
 gerekçeleri ile değil iptal kararından sonra ayakta kalan ve olay tarihinde
 meri olan Medeni Kanun hükümleri ile çözmek gerekir. İptalden sonra sözü
 geçen 443. madde "sahih olmayan nesebde miras" başlığı ile "Nesebi sahih
 olmayan hısımlar, ana tarafından nesebi sahih hısımlar gibi mirascılık
 hakkını haizdir" biçimini kazanmıştır. Yukarıda açıklandığı üzere miras
 hukuku bakımından füru olmadıklarından nesepsizler ve nesebi gayri sahihlerin
 tabii babaya veya babalığı hükme bağlananlara mirascı olacakları yönünde
 kanunda (Anayasa Mahkemesi'nin iptal kararı sonucu) bir hüküm kalmamaktadır.
	Bu dava dolayısıyla çıkan tartışmaya kadar Yargıtay'ın yerleşmiş
 görüşü mali sonuçlu (tabii) babalık hükmünün baba ile mirascılık bağı
 kurulması için yeterli olmadığı yönündedir. Anayasa Mahkemesi'nin görevi
 Anayasaya aykırı normu iptal etmekten ibarettir. İptal edilen norm
 yasaklayıcı ise yasal kalkacağından temel özgürlükler en geniş anlamda
 kullanılacaktır (Anayasa 13). İptal edilen hüküm kanunlarla tanınan bir
 hakkın ayrıcalığı ise işte o zaman yukarıda açıklanan Anayanın 153/2. maddesi
 devreye girer, Yasama organı yenibir düzenleme getirinceye kadar kanunun
 iptal edilmeyen bölümlerinin tanıdığı imkan ölçüsünde o hak kullanılabilir.
 Miras hakkı da, tabii bir hak olmayıp kanunlarla tanınan haklardandır. Miras
 hakkını düzenleyen kanun hükümlerinin bir bölümünün iptali halinde,
 düzenlemesiz kalan kişi ve gruplara yaymaya ve böylece yeni bir uygulamaya
 yol acacak biçimde tabii babalık bağı hükmen belirlenenleri  mirascı kabul
 etmeye Anayasa'nın sözü edilen hükmü engeldir.
	Normun koruma amacına gelince;
	Bilindiği gibi bütün din, ahlak ve modern hukuk sistemleri insan
 neslinin beden ve ruh sağlığı bakımından önemi sebebiyle yakın kan bağı
 olanlar arasında cinsel birleşmeyi ve evlililiği yasaklamıştır. İşte nesep
 ilişkisi bu koruma amacının bir unsuru olup, miras hakkının da nesep
 ilişkisine bağlanması normun koruma amacını gerçekleştiren bir hüküm olarak
 kabul edilmelidir.
	Bu cümleden olarak kanunumuz 112. madde ile birden çok kişi ile
 evlenmeyi yasakladığı gibi, 92. madde de yakın kan bağı olanların
 evlenmelerini yasaklamıştır. 292. madde biribiri ile evlenmeleri yasak
 olanlardan veya evli kadınların zinasından doğan çocukların tanınamayacağını
 hükme bağlamıştır.
	Kanunumuzun, sistemi içinde Medeni Kanunun 310. ve 443. maddeleri
 koruma amacının aile ve neslin sağlığı ve insanımızın saadeti olduğu açıktır.
	Bu dava ile doğrudan ilişkisi olmamakla beraber 4.11.1990 günlü, 3678
 sayılı Kanunla yapılan değişikliğe ve 8.5.1991 günlü, 3716 sayılı "Bir
 Evlenme Aktine Dayanmayan Birleşmelerin Evlilik ve Evlilik Dışında Doğan
 Çocukların Düzgün Nesepli Olarak Tesciline İlişkin Kanun'a kısaca temas etmek
 Yasama  organının son iradesini de ortaya koymak gerekir.
	Medeni Kanunun 443. maddesinde 3678 sayılı Kanunla yapılan
 değişikliğin gerekçesi "Madde nesebi sahih ve gayrisahih çocukların miras
 hakkında eşitlik sağlayacak şekilinde yeniden düzenlenmiştir. İfadesinden
 ibarettir. Burada nesepsiz çocuklardan hiç sözedilmemiştir. "Kanun nesepsiz
 çocukların mirascı olacaklarını düzenlememiş ama, mirascı olamayacaklarını da
 söylememiştir" gibi bir sonuca varmak da mümkün değil, zira, Kanunumuzun
 miras sisteminde hukuki bağla oluşan hısımlık baş şart. Anayasa Mahkemesi
 kararıyla tanıma ve tüm sonuçları ile babalık hükmü ile sahih olmayan nesep
 bağı ile bağlı olanların, birbirlerine mirascı olamayacakları yönünde oluşan
 statü; Ana ile mirascılığa münhasır kalan "Nesebi sahih olmayan hısımlar, ANA
 TARAFINDAN nesebi sahih hısımlar gibi mirascılık hakkını haizdir" biçimindeki
 hükmünden "ANA TARAFINDAN  sözleri çıkarılmak suretiyle düzenlenmiş ve 3678
 sayılı Kanunun yürürlüğe girdiği 23.11.1990 tarihinden başlayarak sahih
 olmayan nesepliler yeniden baba tarafına da mirascı durumuna girmişlerdir.
	Yasa koyucu Medeni Kanunun sistemini bozmadan 443. maddede
 4.11.1990'da yaptığı değişiklikten hemen sonra 8.5.1991 tarihinde kısaca af
 kanunun olarak adlandırılan kanunlardan birini daha çıkarmış, 3716 sayılı
 Kanunla, evlilik dışı doğan çocukların neseplerinin düzeltilmesine bir kez
 daha imkan hazırlamıştır. bu davranış biçimi dahi kanun koyucunun
 nesepsizlerin (mali sonuçlu babalık kararı olanların) Medeni Kanunun sistemi
 içinde durumlarının değişmediğini açıkca göstermektedir.
	Mirasın açıldığı tarihinde mer'i hukukta boşluk bulunduğu ve bunu
 Anayasa Mahkemesi kararında yer alan iptal gerekçesi ışığı altında
 doldurulmasının gerektiği ifade edilmiştir.
	Bir konuda boşluk olduğunun kabul edilebilmesi için kanunda düzenleme
 bulunmaması ve o konunun toplumun düzeni bakımından hükme bağlanmasının
 zorunlu olması gerekir.
	Miras hakkı Anayasa'nın 35. maddesinde bir hak olarak belirlenmekle
 beraber, hakkın kapsam ve sınırı gösterilmemiştir. Şu halde kanunların
 belirlediği kimseler ancak birbirine mirascı olabilrler. Bunlar kanunlarda
 sayılırken bir grup kişinin orada gösterilmemiş olması kanunda boşluk
 olduğunu göstermez. Aksine Yasama tercihinin o grup kişinin marcı olmalarını
 istemediğini ortaya koyar. bu sebeplerle kanunda boşluk bulunduğu yönündeki
 açıklamalrda davanın istek doğrultusunda çözümü için gerekçe olamaz.
	Ülkemizin değerli hukukçuları eserlerinde (Prof. B. Köprülü, 287.
 sayfa; Prof. N.F. Feyzioğlu, 543. sayfa; Prof. S. S. Tekinay, 566. sayfa;
 Prof. N. Kocayusufpaşaoğlu, 78. sayfa; Prof. H. V. Velidedeoğlu. 649. sayfa
 ve Prof. A. Zevkliler 906. sayfa) ve Doç. C. Kocahisarlıoğlu'nun A.Ü. Hukuk
 Fakültesi Dergisi'nin 1991-1992/1 ve 4. sayısında yayımlanan özel
 çalışmasında ifade ettikleri üzere MALİ SONUÇLU BABALIK HÜKMÜ TABİİ BABA İLE
 ÇOCUK ARASINDA HISIMLIK (NESEP) İLİŞKİSİ KURMAZ, BUNLAR BİRBİRLERİNE MİRASCI
 DA OLAMAZLAR. Aksi yönde oluşan çoğunluk düşüncesine katılmak açıklanan
 sebeplerle mümkün olamamıştır.

        İ.Teoman PAMİR                               T.Alp
        Birinci Başkanvekili                2.Hukuk Dairesi Başkanı

             Y.M.GÜNEL                            Nedim TURHAN
        19.Hukuk Dairesi Üyesi              2.Hukuk Dairesi Üyesi

	 	KARŞI OY YAZISI

	Yargıtay denetimi yapılan kararda ortaya çıkan hukuksal sorun, evlilik
 dışı çocuk ile baba arasında nesebin (soybağının) tanıma veya yargıç kararı
 ile (MY. m. 249-290-291) belirlenmemiş (düzgün olmayan soybağlı- nesebi gayri
 sahih) ancak Medeni Yasanın 295-297. maddeleri gereğince babanın hükmen
 belirlediği (tabi babalık- Doğal Soybağlı) durumlarda evlilik dışı bu
 nesepsiz çocuğun babanın yasal mirascısı olup olamayacağından toplanmıştır.
	Sorunun sağlıklı sonuçlara oluşması için öncelikle Medeni Yasanın
 nesep (soybağı) ile ilgili kural ve düzenlemeleri belirlenmelidir:
	Medeni Yasa, evlilik içi ve dışı olmak üzere genel bir ayırım yerine
 nesep (soybağı) kavramı çeşitli çeşitli olasılıklara göre ayrı ayrı
 düzenlenmiştir.
	1- Nesebi Sahih Çocuklar (düzgün soybağlılar); evlilik içinde doğan
 (soybağı baştan beri düzgün) (MY. m. 241) veya evlilik dışı doğumda anası ve
 babası sonradan evlenen (soybağı sonradan düzeltilenler) (MY. m. 247)
 çocuklardır.
	2- Nesebi Gayri Sahih çocuklar (düzgün olmayan soybağlılar); evlilik
 dışı doğumda ana babanın sonradan evlenmemiş ancak soybağı (nesebi), yargıç
 kararı ile düzeltilmiş (tashih edilmiş) çocuklar ile Medeni Yasanın 291-292.
 maddesi kurallarına göre soybağı (nesebi) baba tarafından tanınmış
 çocuklardır.
	a- Soybağıın (nesebin) yargıç kararıyla belirlenmesi:
	Bu konuda ana veya çocuk tarafından babalık davası açılması için:
 "Babanın anaya evlenme vaadinde bulunması" veya "ana baba arasındaki cinsel
 ilişkinin suç teşkil etmesi" veya "erkeğin evli olmadığı kadın üzerindeki
 denetim ve egemenliğini kötüye kullanması" gerekir (MY. m. 310).
	Bu üç koşuldan biri olmadıkça baba ile çocuk arasında soybağı (nesep)
 gayri sahih de (düzgün olmayan) olsa kesinlikle ve hiç bir zaman kurulamaz.
	b- Soybağının tanıma ile belirlenmesi :
	Baba evlilik dışında doğan çocuğu tanıyabilir (MY. m. 291). Ancak
 Medeni Yasanın 292. maddesinde belirtildiği gibi bir bireyle evlenmelir yasak
 olan veya evli erkek veya kadının zinasından doğan çocuk tanımaz.
	İşte gerek Yargıç kararı ile gerekse tanıma ile baba ile arasında
 soybağı (nesebi) belirlenmiş çocuklara Medeni Yasa (m. 443) nesebi sahih
 olmayan (düzgün olmayan soybağılı) çocuk (hısım) olarak kabul etmiştir.
 Düzgün olmayan soybağlı çocuklar, velayet ile ilgili kurallar saklı kalmak
 kaydıyla nesebi sahih (düzgün soybağlı) çocuklar gibi babanın kişisel
 durumlarına sahih olacağı gibi Anayasa Mahkemesi'nin Medeni Yasanın 443.
 maddesindeki nesebi gayri sahih (düzgün olmayan soybağlı) çocukların mirastan
 1/2 oranında pay alacakları yolundaki, kuralı iptal etmesi ve yeni yasal
 düzenleme sonucu mirastan da tam pay almaları olanağıda doğmuştur.
	3- Babalık davası ile doğal babası belirlenen nesepsiz çocuklar (doğal
 soybağlı); yukarıda ikinci bölümde açıkladığım gibi; kişisel sonuçlarıyla
 babalık davası açmak olanağı olmayan durumlarda, Medeni Yasanın 295.
 maddesiyle getirilen kurallar evlilik dışı çocuklar için de başka bir olanak
 tanımıştır. Dava ile çocuğun doğal (tabi) babası belirlenebilen durumlarda
 ancak MK. 297/1'e göre mali babalık açılabilir. Doğal babanın belirlenmesiyle
 nesep-soybağı açısından gayri sahih -düzgün olmayan- her hangi bir hukuki
 ilişki kurulmaz bunlarda nesepsiz çocuklardır. Baba, yargı kararıyla
 belirlense bile çocukla baba arasında gayri sahih de olsa bir nesep bağı
 kurulmaz.
	4- Nesepsiz (soybağsız) çocuklar ise, yukarıda üç bölümde incelenmiş
 çocuklar dışında kalan çocuklardır.
	Medeni Yasanın getirdiği sistemin bu şekli ile çok yönlü olduğu hukuk
 öğreticisinde tartışmasızdır; özellikle nesebi gayri sahih (düzgün soybağı)
 çocuklar ile babalık davası ile doğal babalığı belirlenen çocukların ayrı
 ayrı kurallara bağlı olduğu ve doğal babalığı belirlenen çocukların gayri
 sahih nesepli değil nesepsiz çocuklar oldukları duraksamasız ve tartışmasız
 oybirliği ile kabul edilmektedir.
	II. Sorunun güncelleşmesi:
	Medeni Yasanın 295 ve 297/1. maddeleri gereğince doğal (tabi)
 babalığın Yargıç kararı ile kabul edilmiş bir olayda; çocuğun, babanın
 mirascısı olduğu ileri sürülerek açılan davada sorun Anayasa Mahkemesi önüne
 gelmiş ve Yüksek Mahkeme "gerekçe bölümünde" doğal babası belirlenen
 çocukların da mirascı olmaları gerektiği sonucuna vararak nesebi gayri sahih
 çocukların mirascılığını düzenleyen Medeni Yasanın 443. maddenin birinci
 bölümünün ikinci cümlesini ve ikinci bölümü iptal etmiştir.
	Yasa koyucu da, daha sonra 443. maddeyi "nesebi sahih olmayan hısımlar
 (çocuklar) nesebi sahih hısımlar gibi mirascılık hakkına haizdir" şeklinde
 düzenlenmiştir.
	Yukarıda açıkladığımız yasal ayırım değişmedikçe bu düzen Anayasa
 Mahkemesi kararına rağmen yürürlüktedir. Doğal babası belirlenmiş çocukları
 nesebi sahih olmayan (düzgün olmayan soybağlılar) çocuklar olarak kabul
 olanağı yoktur. Anayasa Mahkemesi'nin iptal kararına rağmen bu çocuklar
 düzgün olmayan soybağlı hukuk açısından nesepsizdirler.
	Anayasa Mahkemesi, çocuğu doğal babasının yargı kurallarıyla
 belirlenmiş bir olayda; "çocuğun babanın mirascısı olabileceği gerekçesiyle"
 yalnız Medeni Yasanın 443/1-2 ve 2. maddesi iptal etmesidir. Bu davada da
 olay aynıdır:  Anayasa Mahkemesi'nin gerekçesine rağmen "doğal babalık
 ilişkisi Yargıç kararıyla belirlenmiş kişinin babanın mirascısı olmayacağı
 sonucuna varmak" iki Yüksek Mahkeme kararı arasında çelişkiyi de beraberinde
 getirir.
	Ne varki; çelişki var diye, Anayasa Mahkemesi'nin gerekçesinden
 hareketle Yargıç kararıyla doğal babalığı kabul edilen çocuğu da mirascılık
 hakkı tanımak Medeni Yasaya 290. maddesine aykırı olan; çünkü Medeni Yasanın
 290. maddesi başlığından da anlaşılacağı üzere 443. madde de sözü geçen
 nesebi sahih olmayan (düzgün olmayan soybağlıları) belirlemiştir. Bu madde ve
 diğerleri yasa koyucu tarafından değiştirlmedikçe veya Anayasa Mahkemesi
 tarafından iptal edilmedikçe "yargıç tarafından doğal babaları belirlenmiş
 çocuklar nesebi gayri sahih çocuklar gibi babanın mirascısı olamaz.
	b- Sorunun nedeni:
	Bize göre, sorunun kaynağı, Medeni Yasanın neseple (soybağı) ile
 ilgili düzenlemelirene Anayasa Mahkemesi'nin ve Hukuk Genel Kurulu
 çoğunluğunun verdiği yanlış anlamdır. Doğal babalığın yargıç kararıyla
 belirlenmesi durumunda doğal soybağlı nesepsiz çocuk da babasının mirascısı
 olsaydı evlilik dışı çocuklar için zaman zaman af yasaları çıkarılmazdı.
	Burada, hukuki kavramların anlamının bilinmemesinin veya yanlış
 algılanmasının doğurduğu olumsuz sonuçlarla karşı karşıya kalınmıştır; nesebi
 gayri sahih düzgün olmayan soybağ-çocuk kavramı ile doğal babalığın
 belirlenmiş hukuk açıdan nesepsiz olan çocuk kavramları karıştırılmıştır. Bu
 sonuç, Türk Hukuk açısından düşündürücüdür.
	O halde ne anayasa Mahkemesinin iptal kararı ve neden Medeni Yasanın
 443. maddesinin değişik şekli doğal babalığı belirlenmiş hukuken nesepsiz
 çocukların önceden var olan hukuki durumunu değiştirmiştir; değişen nesebi
 sahih olmayan çocukların durumudur. Netekim bu sorunu tüm incelikleriyle
 kapsamlı olarak ele alan ve Anayasa Mahkemesi'nin kavramlardaki yanılgısını
 ortaya koyan Doç. Dr. Cengiz Koçhisarlıoğlu (AÜHFD., Cilt 42, 1991-1992, sayı
 1-4, sahife 141-179) sonuçta Medeni Yasanın 443/1-2 ve 2. maddelerini iptal
 etmekle doğal babalığı belirlemiş hukuken nesepsiz çocukların durumunun Yasa
 karşısında değişmediğini ortaya koymuştur (aynı görüş için bkz.
 Köprülü-Kaneti, Aile Hukuku, 2. Bası).
	Bu konda aksi görüşte olan öğretim üyeleri de vardır (Kılıçoğlu, Miras
 Hukuk sh. 56). ancak konuyu derinlemesine tartışmadan gerekçelendirmeden ve
 Anayasa Mahkemesi'nin kavramlar üzerindeki yanlışlarını değerlendirmeden
 Yüksek Mahkemenin gerekçesinden hareketle daha doğrusu etkisinde kalarak
 sonuca gitmemişlerdir. Gerekçesiz görüş ve yorumların kuşkusuyla karşılanması
 bilimsel çalışmasının gereğidir; bu nedenle Hukuk Genel Kurulu'nda bu
 görüşlere dayanılmış olduğunun açıklanması doğru bir yöntem olmamıştır.
	Hukuk Genel Kurulu'nun çoğunluğu, Medeni Yasa'nın yürürlükte olan
 düzgün olmayan soybağlı (nesebi gayri sahih) ve doğal babalığı yargıç
 kararıyla belirlenmiş nesepsiz çocuklarla ilgili ikili soybağı (nesep)
 kavramlarını yasa kurallarını ve hukuk öğretisindeki görüşleri sağlıklı bir
 incelemeye almadan sonuca gitmiş ve anayasa Mahkemesi'nin gerçekleştirdiği
 hatalı durumu benimsenmiştir.
	Anayasa Mahkemesi kararı somut olay içinde tartışılırken şu gerekçe de
 gözardı edilmemelidir: Anayasa Mahkemesi, yalnızca Anayasa uygunluk ya da
 aykırılık denetimi yapar. Asla yerindelik (amaca uygunluk) denetimi yapamaz.
 Bu nedenle Anaya Mahkemesi'nin bağlayıcılığı Medeni Yasanın 443. maddesinde
 gerçekleştirdiği iptal kararıyla sınırlıdır; gerekçesi bağlamaz. Yasal
 düzenlemeler var oldukça bu gerekçe yorumda da kullanılamaz. Aksi halde yargı
 yasakoyucu görevine el atmış olur.
	Tüm bu nedenlerle sayın çoğunluğun görüşüne katılmıyorum.

                                Çetin AŞÇIOĞLU
                              4.Hukuk Dairesi Üyesi
    
İçtihat:
Hukuk Forumlarından Seçmeler
  • [Sorumluluk hukuku] Dijital Sağlık ve Yasal Düzenlemeler: Bitkisel Ürünlerin Online Satışı 
  • 01.05.2025 13:12
  • 2. küçük dairemde kira artış anlaşmazlığı 
  • 29.04.2025 15:42
  • Sözleşmede anarak whatsapp yazışmalarının yasal bildirim kanalı ilan edilmesi. 
  • 29.04.2025 00:17
  • Sözleşmedeki "görüş alınarak" ifadesi, görüşü alınan tarafa eylemi engelleme hakkı verir mi? 
  • 29.04.2025 00:03
  • [Babalık davaları] Evlat edinilen çocukların eski baba adı değişimi hk. 
  • 27.04.2025 11:06


    Yeni Mevzuat

  • KDV Filo Kiralama Şirketleri (Fleetcorp) Borçlarını Devir ALan Varlık Yönetim Şirketleri 

  • Filo Kiralama Şirketlerinin Borçlarının Varlık Yönetim Şirketlerine Devri Halinde KDV 

  • Trafik kazasında kusuru olmayan alkollü sürücüye kasko hasarı ödenir 

  • Keşide tarihinin tahrif edildiği ve ibraz sürelerinin geçtiği çekler Borçlu olunmadığının Tespiti 

  • İkinci Nesil İnternet Sitelerinin Hukuki Statüsü 




  • YARGITAY KARARLARI :
    İçtihat Arama motoru anasayfa   2007   2006   2005   2004   2003    2002    2001    2000   1999    1998    1997    1996   1995   1994   1993    1992    1991    1990    1989    1988    1987    1986    1985    1984    1983    1982    1981    1980    1979    1978    1977    1976    1975    1974    1973    1927-1972

    Diğer Bölümlerimiz +
    Tüm Hukuki NET forumları + Hukuki Portal + Hukuk Haberleri + Sözleşme ve dilekçe örnekleri + Mevzuat ve bilimsel incelemeler + Hukukçu Blogları + Avukat ilanları + Videolar + Linkler + Ansiklopedi ve Sözlük +

    İçtihat Arşivi  Eski içtihat dizini