 |
Yargıtay içtihatları bölümü
Yargıtay Kararı
T.C.
Y A R G I T A Y
Hukuk Genel Kurulu
E. 1994/11-178
K. 1994/398
T. 15.06.1994
ÖZET : Davalı banka, adam çalıştıran sıfatı ile de sorumludur. Adam
çalıştıranın sorumluluğu bir kusur sorumluluğu olmayıp, olağan sebep
sorumluluğudur. Burada yasa; adam çalıştırana genel nitelikte objektif bir
özen yükümlülüğü, bir gözetim ödevi yüklemiştir. Adam çalıştıranın
sorumluluğu kendisinin veya emrinde çalışan yardımcı kişinin kusurlu olup
olmamasına bakılmaksızın, kusurdan bağımsız olarak doğmaktadır. Sorumluluğun
doğması için objektif özen yükümlülüğünün ihlaliyle meydana gelen zarar
arasında uygun illiyet bağının bulunması yeterlidir. Adam çalıştıran
görülecek işe uygun fikri, mesleki bilgi ve yeteneklere sahip bir kişi
seçmekle yükümlüdür. Davalı bankanın, adam çalıştıran sıfatıyla sorumluluktan
kurtulabilmesi için, gerekli özeni göstermiş olması halinde de zararın
gerçekleşeceğini kanıtlaması gerekir. O halde BK.nun 100. maddesi
doğrultusunda bir kurtuluş kanıtı getirememiştir.
Birer güven kurumu olan bankalar, aldıkları mevduatları sahtecilere
karşı özenle korumak zorundadır. Objektif özen borcunun gereği olarak hafif
kusurlardan dahi sorumludurlar.
Taraflar arasındaki "alacak" davasından dolayı yapılan yargılama
sonunda; (İstanbul Üçüncü Asliye Ticaret Mahkemesi)'nce davanın reddine dair
verilen 3.7.1991 gün ve 1989/1189- 1991/561 sayılı kararın incelenmesi davacı
vekili tarafından istenilmesi üzerine, Yargıtay Onbirinci Hukuk Dairesinin
3.12.1992 gün ve 6005-11059 sayılı ilamı ile; (...Davacının 2.5.1989 tarihli
ödeme talimatı miktar olarak büyük bir rakam ihtiva ettiğinden davacıyı
bizzat görmeden ve bir noter işlemine dayanmayan özel bir yazıya güvenerek
ödeme yaptığı için davalı bankanın kusurlu olduğu kabul edilmelidir.
Ancak diğer davalı kişiye hesap numarasını, pasaport numarasını vesair
lüzumlu bilgileri vermek suretiyle paranın çekilmesinde davacının da
müterafik kusurlu olduğu kabul edilmelidir. Mahkemece bu cihet gözönünde
tutulup tarafların kusur dereceleri takdir edilerek sonucuna göre bir karar
verilmesi gerekirken bu cihetin gözden kaçırılması doğru görülmemiştir.
Kabule göre, davacı tarafından yatırılan (398.000) lira bilirkişi
masrafının davacı aleyhine karara bağlanması da doğru değildir...)
gerekçesiyle bozularak dosya yerine geri çevrilmekle yeniden yapılan
yargılama sonunda; mahkemece önceki kararda direnilmiştir.
Temyiz eden : Davacı vekili
Hukuk Genel Kurulu'nca incelenerek direnme kararının süresinde temyiz
edildiği anlaşıldıktan ve dosyadaki kağıtlar okunduktan sonra gereği
görüşüldü:
3182 sayılı Bankalar Yasasının 4. maddesinde; "bankaların, ancak
Bankalar Kurulunun izni ile kurulabileceği" vurgulanmış, aynı Yasanın l3.
maddesinde, bankalar dışında hiçbir gerçek ve tüzel kişinin mevduat kabul
edemiyeceği ve bankacılık işlemi yapamayacağı açıklanmıştır. Keza, Yasanın,
13/2. maddesinde yazılı ve sözlü olarak veya herhangi bir şekilde, halka
duyurulmak suretiyle, faiz veya her ne ad altında olursa olsun bir ivaz
karşılığında istendiğinde veya belli bir vadede de aynı veya misli olarak
iade edilmek üzere para alınmasının mevduat kabulü sayılacağı belirtilmiştir.
Hükümet halka güven vermek ve halkın parasının bankalarca
değerlendirilebilmesi için tasarruf mevduatı ve tasarruf mevduatı niteliği
haiz döviz tevdiat hesaplarının, belli bir kesiminin ve son kez 5 Mayıs 1994
gün ve Resmi Gazete'nin mükerrir 21925 sayılı nüshasında yayınlanan Hükümet
Kararnamesi ile de mevduatın tamamının tasarruf mevduatı sigortasına tabi
bulunduğunu açıklamıştır.
Bu hükümlerden çıkan sonuca göre, Türkiye'de Bankalar Hükümetçe
imtiyaz suretiyle verilen bir işi yapan müesseselerdir. O halde Bankalar,
BK.nun 99/2. maddesine tabi kuruluşlardır. Kural olarak BK.nun 100/2 ve 3.
maddeleri uyarınca akdi sorumlulukta, sorumsuzluk sözleşmesi yapmak mümkün
ise de, BK.nun 99/1. maddesi gereğince ağır kusur halinde baştan (iptidaen)
sorumluktan kurtulma şartı geçersiz olup, sorumluluktan kurtulma şartının
ancak hafif kusur halinde geçerli olduğu benimsenmiş ve aynı maddenin 2.
fıkrası, Hükümet tarafından imtiyaz suretiyle verilmiş bir sanatı icra eden
kuruluşlar yönünden hafif kusur halinde dahi sorumluluktan kurtulma şartının
mutlak olarak kabul edilemiyeceği kararlaştırılmıştır. O halde mahkemenin
kabulünün aksine taraflar arasındaki taahhütnamenin l4. maddesinin, bankanın
sorumluluğunu ortadan kaldırdığı biçiminde yorumlanamayacağı açık bir
gerçektir.
Diğer taraftan, yukarıda açıklandığı gibi Bankalar, yazılı ve sözlü
duyurularla halktan faiz veya ivaz karşılığında topladıkları paraları Türk
ekonomisinin güçlenmesi doğrultusunda değerlendiren ve aynı zamanda bu
mevduatlardan para kazanan kuruluşlardır. Bankalar kendilerine yatırılan
paraları müdilere istendiğinde veya belli bir vadede aynı veya misli olarak
iade etmekle yükümlüdürler. Bu tanımlamaya göre mevduat ödünç (karz) ile
usulsüz tevdi sözleşmelerinin niteliklerini taşıyan kendine özgü bir
sözleşmedir. Bunun sonucu olarak mevduatın niteliğine uygun düştüğü oranda
karz (ödünç) veya usulsüz tevdi hükümlerinin kıyasen uygulanması gerekir.
BK.nun 306 ve 307. maddeleri uyarınca ödünç alan, akdin sonunda ödünç verilen
parayı iade ve eğer kararlaştırılmışsa faizi ile iadeye mecburdur. Aynı
Yasanın 372/1. madde uyarınca usulsüz tevdide paranın nef'i ve hasarı mutlak
şekilde müstevdaa (saklayana) geçtiği için ayrıca açıklamaya gerek kalmadan
saklayan bu parayı kendi yararına kullanabilir. Ancak mudi'nin istediği
zamanda iade ile yükümlüdür. Bankalar türlü bahanelerle yararlandıkları bu
mevduatı mudilere iadeden kaçınamazlar.
Nitekim yasa koyucu, birer güven kurumu olan Bankaların bazı
sorumluluğunu kusursuz sorumluluk olarak vasıflandırmıştır. TTK.nun 724.
maddesi sahte ve tahrif edilmiş çekin ödenmiş olmasından doğan zararın,
muhatap bankaya ait olacağını hükme bağlamış, sahteciliğin inandırıcı olup
olmadığını, iğfal kabiliyeti bulunup bulunmadığını kanuni unsurlar arasında
saymamıştır.
Ayrıca davalı Banka, adam çalıştıran sıfatı ile de sorumludur.
Bilindiği gibi adam çalıştıranın sorumluluğu bir kusur sorumluluğu olmayıp,
olağan sebep sorumluluğudur. Burada yasa adam çalıştırana genel nitelikte
objektif bir özen yükümlülüğü, bir gözetim ödevi yüklemiştir. Adam
çalıştıranın sorumluluğu kendisinin veya emrinde çalışan yardımcı kişinin
kusurlu olup olmamasına bakılmaksızın, kusurdan bağımsız olarak doğmaktadır.
Sorumluluğun doğması için objektif özen yükümlülüğünün ihlaliyle meydana
gelen zarar arasında, uygun illiyet bağının bulunması yeterli kabul
edilmiştir. Adam çalıştıranın, görülecek işe uygun fikri, mesleki bilgi ve
yeteneklere sahip bir kişi seçmekle yükümlüdür. Seçeceği yardımcı kişinin
göreceği iş için vasıflı, yeterli eğitim görmüş, yeni bilgi, yöntem ve
tekniği, özümsemiş ve izlemiş olmasını arayacaktır (Borçlar Hukuku Genel
Hükümler, Prof.Fikret Eren, Cilt:2-4 bası, sh. 160). Banka benim
çalıştırdığım kişi gözü ile imzaları karşılaştırdı, sahte imza asıl imzaya
çok benziyordu onun için kendisi yanılmıştır diyerek sorumluluktan
kurtulamaz. Banka, tabiki, bir grojoloji uzmanını istihdam etmiyecektir ancak
çekildiği tarih itibariyle dahi yüksek meblağ içeren bir paranın talimat ile
istenmesi halinde dışardan bir uzmanın yardımına pekala başvurabileceği gibi,
mudiye telefon, faks vs. ile durumu duyurmak suretiyle basiretli bir tacir
gibi sahteciliği önleyici tedbirlere başvurabilirdi. Bu en basit tedbirlere
başvurmaması Bankanın objektif özen görevini açıkça kötüye kullandığını
kanıtlayan deliller olarak görülmelidir. Davalı bankanın, adam çalıştıran
sıfatıyla sorumluluktan kurtulabilmesi için, gerekli özeni göstermiş olması
halinde zararın gerçekleşeceğini ispat etmesi icap eder.
Somut olayda, davalı banka, davacı ile dava dışı "M.A."nın Bankayı
dolandırmak amacıyla iş ve gönül birliği yaptıklarını ne iddia etmiş, ne de
bu konuda bir kanıt ibraz edebilmiştir. O halde BK. 100. madde doğrultusunda
bir kurtuluş kanıtı getirememiştir.
Özet olarak denilebilir ki, birer itimat kurumları olan bankalar,
aldıkları mevduatları sahtecilere karşı özenle korumak zorundadırlar. Bu
konuda objektif özen borcunun gereği olarak hafif kusurlarından dahi
sorumludurlar. Bu kurallar dikkate alındığında Özel Dairenin bozma kararı
doğru olup mahkemenin direnme hükmüne gerekçe yaptığı hususlar kurtuluş
karinesi olarak kabul edilemeyeceğinden bu direnme kararı bozulmalıdır.
SONUÇ : Davacı vekilinin temyiz itirazlarının kabulü ile, direnme
kararının Özel Daire bozma kararında ve yukarıda gösterilen nedenlerden
dolayı HUMK.nun 429. maddesi gereğince (BOZULMASINA), istek halinde temyiz
peşin harcının geri verilmesine, 15.6.1994 gününde, oyçokluğu ile karar
verildi.
Birinci Başkanvekili 11.H.D.BŞk. 17.H.D.Bşk. 13.H.D.Bşk.
İ.Teoman PAMİR H.Özkan H.H.Karadoğan A.İ.Arslan
15.H.D.Bşk. l.H.D.Bşk. 18.H.D.Bşk. 20.H.D.Bşk.
M.S.aykonu Y.İ.Dimici S.Rezaki F.Atbaşoğlu
Onama
14.H.D.Bşk. 16.H.D.Bşk. 12.H.D.Bşk. S.Tamur
E.Özdenerol O.Arslan C.Sanin
O.Yalçınkaya M.Demirtürk M.Elçin 19.H.D.Bşk.V.
Y.M.Günel
Ç.Aşçıoğlu D.Topçuoğlu K.Tokman E.Aktekin
E.Özkaya H.Seyrek N.turhan B.Kartal
H.Dinç S.Sapanoğlu A.M.Yüksel İ.Demirkıran
M.H.surlu M.M.Aktürk O.İzgiey C.Dikmen
M.Kaşıkçı V.Canbilen E.Ertekin B.Doğan
K.O.Şengün B.Özkaya Y.Yasun C.Şat
Onama
A.Özçelik
|