Hukuki.NET


Yargıtay içtihatları bölümü

Yargıtay Kararı

 


T.C.
Y A R G I T A Y
İçtihadı Birleştirme	
Büyük Genel Kurulu

E.	1994/1
K.	1995/3
T.	22.12.1995

*  YABANİ AĞAÇLARIN (DELİCELİK VE 
    MENENGİÇLERİN) AŞILANMASI
*  MUHDESATIN KÜTÜĞÜN BEYANLAR 
    HANESİNDE GÖSTERİLMESİ

ÖZET : Yabani ağaçların (delicelik ve menengiçlerin) aşılanarak meyva ağacı
 haline dönüştürülmesi durumunda, bunun 3402 sayılı Kadastro Kanununun 19/2.
 maddesinde öngörülen ve tutanağın ve kütüğün beyanlar hanesinde gösterilmesi
 gereken bir "muhdesat" olarak kabul edilmesi gerekir.

(3402 s. Kadastro K. m. 19/2) (766 s. Tapulama K. m. 40) 
(743 s. MK. m. 648, 649, 650, 655) (5602 s. Tapulama K. m. 52)

I- İÇTİHADI BİRLEŞTİRME İSTEMİ

Gaziantep Kadastro Mahkemesi'nin 27.4.1993 tarih, 1993/73 Muh. sayılı yazısı
 ile, yabani ağaçların aşılanarak meyve ağacına dönüştürülmesinin, 3402 sayılı
 Yasanın 19/2. maddesi anlamında muhdesat olarak kabul edilip edilmeyeceği
 konusunda, 7. ve 17. Hukuk Daireleri ile 16. Hukuk Dairesi kararları arasında
 aykırılık bulunduğu ileri sürülerek, içtihatları birleştirme yoluna gidilmesi
 istenilmiş; bu arada Hukuk Genel Kurulu'nundan da muhdesat sayılması yolunda
 bir karar çıkmış olması karşısında, Yargıtay Birinci Başkanlık Kurulu'nca
 21.4.1994 tarih ve 30 sayı ile kararlar arasında aykırılık mevcut olduğuna,
 bu aykırılığın Yargıtay İçtihadı Birleştirme Büyük Genel Kurulu'nda
 giderilmesine ve bu konuda rapor hazırlanması için raportör üye tayinine
 karar verilmiştir.

II- İÇTİHADI BİRLEŞTİRMEYE KONU KARARLAR, AYKIRILIK	  
     VE BİRLEŞTİRME SORUNU

1- a) Yedinci Hukuk Dairesi'nin 25.10.1982 tarih, 1982/6508-1236 sayılı ve
 yabani zeytinlikle ilgili kararında; "Olayda mahkemece Tapulama Kanunu'nun
 40. maddesinin uygulanabilmesi için söz konusu taşınmazda muhdesatın varlığı
 gerekir. Aslında var olan ağaçların aşılanması Medeni Kanunu'nun 655.
 maddesinin uygulanmasını gerektiren bir neden değildir. Hal böyle olunca,
 Tapulama Kanunu'nun 40. maddesinin de uygulanması olanaksızdır" denilerek
 aşılamanın muhdesat sayılamıyacağı öngörülmüştür.

b) Onyedinci Hukuk Dairesi'nin 3.11.1993 tarih, 7044/12020 sayılı kararında;
 "Dava, taşınmaz üzerinde bulunan aşılanmış zeytin ağaçlarının ... Ali'ye ait
 olduğu yolundaki kadastro tutanağının beyanlar hanesindeki şerhin
 kaldırılmasına yöneliktir. Taraflar arasındaki uyuşmazlık, taşınmaz üzerinde
 bulunan ancak davalılar tarafından aşılanan zeytin deliceliklerinin
 (muhdesat) sayılıp sayılmayacağı noktasında toplanmaktadır. Tesbit ve hüküm
 tarihinde yürürlükte bulunan 3402 sayılı Kadastro Yasası'nın 19. maddesinde
 yer alan (muhdesat) sözcüğünün tanımlaması yapılmamış ve kapsamı
 belirtilmemiştir. Ancak uygulamaya ve genel kanıya göre muhdesat; meydana
 getirilmiş, ortaya konulmuş şey demektir. Başka bir anlatımla, taşınmaz
 üzerinde malikinden başka bir kişiye veya paydaşlardan birine ait olan yapı
 ve tesisler ile bağ ve bahçe gibi dikilen şeyleri ifade eder. Bilgilerine
 başvurulan bilirkişi ve tanıklar taşınmaz üzerindeki zeytin ağaçlarının,
 zeytin deliceliklerini aşılamak suretiyle meydana getirildiğini haber
 vermişlerdir. Davalıların bu beyanlara karşı bir itirazları da olmamıştır. Şu
 hale göre, yukarıdaki tanımlama yanında bilirkişi ve tanık sözleri gözönünde
 bulundurulduğunda aşılanan zeytin deliceliklerinin muhdesat olarak
 nitelendirilmesine olanak yoktur" denilerek; 28.1.1993 tarih,
 1992/11473-1993/476 sayılı kararında da, Hazine'nin açtığı muhdesatın iptali
 davasını kabul eden yerel mahkeme kararı onanarak Yedinci Hukuk Dairesi'nin
 görüşü paylaşılmış ve aşılamanın muhdesat sayılamıyacağı sonucuna
 ulaşılmıştır.

2- a) Onaltıncı Hukuk Dairesi'nin 8.2.1993 tarih, 1992/2604-1993/966 sayılı
 kararında ise; "Nizalı taşınmaz üzerinde bulunan yabani menengiç ağaçlarının
 davalı tarafından para ve emek sarfı neticesi aşılanarak fıstık ağacına
 dönüştürüldüğü tarafların kabulündedir. Bu nev'iden ağaçların muhdesat
 niteliğinde kabulü gerektiği Hukuk Genel Kurulu'nun son kararları ile
 benimsenmiştir. Bu durumda davanın reddine karar vermek gerekirken aksi
 düşünce ile hüküm verilmesi isabetsiz"dir denilmek suretiyle yerel mahkeme
 kararı yabani menengiç ağaçlarının aşılanarak fıstık ağacı haline
 dönüştürülmesi halinde muhdesat kabulü gerekeceği gerekçesi ile bozulmuştur.

b) Hukuk Genel Kurulu'nun 2.10.1991 tarih ve 1991/16-311 E., 1991/450 sayılı
 kararında da, geniş açıklamalardan sonra; "... aşılama suretiyle evvelce
 mevcut olmayan yeni bir durum oluşmaktadır. Kanun koyucu muhdesatın beyanlar
 hanesinde gösterilmesi ilkesini kabul etmekle başkasına ait hakların güvence
 altına alınmasını sağlamayı amaçlamıştır. Bu yaklaşımla aşılama isteminin
 muhdesat olarak kabulü amaca göre yorum kurallarının gereğidir. Öte yandan,
 böyle bir yorum 11.6.1958 tarih ve 9/7 sayılı İçtihadı Birleştirme Kararının
 özüne ve hedefine uygun düşer. Zira, çoğun içinde az vardır. O itibarla
 deliceliklerin (yabani zeytinliklerin) aşılanması suretiyle zeytinlik haline
 getirilmesinin muhdesat olarak kabulü gerekir" denilerek aşılamanın muhdesat
 olarak değerlendirilmesi gerektiği vurgulanmıştır.

2797 sayılı Yargıtay Kanunu'nun 16/5 ve 45. maddeleri uyarınca toplanan
 İçtihadı Birleştirme Büyük Genel Kurulu'nun 16.6.1995 tarihli ilk oturumunda,
 öncelikle yukarıda özetlenen kararlar arasında aykırılık bulunup bulunmadığı
 ve dolayısiyle içtihadı birleştirmeye gerek olup olmadığı sorunu tartışılmış
 ve sonuçta Yedi ve Onyedinci Hukuk Daireleri ile Onaltıncı Hukuk Dairesi ve
 Hukuk Genel Kurulu Kararları arasında aykırılık bulunduğuna oybirliğiyle
 karar verildikten sonra işin esasının görüşülmesine geçilmiştir.

III- KONUNUN KAYNAKLANDIĞI YASAL DÜZENLEME

İçtihadı birleştirmeye konu ve aykırılık içeren kararların yasal dayanağı,
 3402 sayılı Kadastro Kanunu'nun 19. maddesinin 2. fıkrasıdır. Sorun bu
 fıkrada yer alan "muhdesat" kavramının yorumundan, yani neleri içerip, neleri
 içermediğinden kaynaklanmaktadır. Sözü edilen maddenin 2. fıkrası aynen
 şöyledir:

"Taşınmaz mal üzerinde malikinden başka bir kimseye veya paydaşlarından birine
 ait muhdesat mevcut ise bunun sahibi cinsi, ihdas tarihi ve iktisap sebebi
 belirtilerek tutanağın ve kütüğün beyanlar hanesinde gösterilir."

Bu fıkranın çok az farklılık arzeden şekli, mevzuatımıza 3402 sayılı Yasa ile
 yürürlükten kaldırılan 766 sayılı Tapulama Kanununun 40. maddesi ile
 girmiştir ki, bu madde de aynen "Gayrimenkul üzerinde arzın malikinden
 başkasına ait muhdesat mevcut ise, muhdesatın cinsi ve ihdas tarihi tutanağın
 iktisap sebebi sütununda izah edilmek suretiyle muhdesatın sahibi tutanağın
 ve kütüğün beyanlar hanesinde gösterilir."

Gerek 3402 sayılı Yasanın 19. madesinin gerekçesinde, gerekse bu yasanın
 yürürlükten kaldırıldığı 766 sayılı Tapulama Kanununun 40. madesinin
 gerekçesinde "muhdesat"ın; geçici olmayan bina ve ağaç gibi şeylerdir,
 şeklinde genel bir tanımı ile yetinilmiş, içtihadı birleştirmeye konu
 aşılamanın değerlendirilmesine ışık tutacak herhangi bir açıklamaya dolaylı
 olarak dahi yer verilmemiştir.

IV- HUKUKSAL VE KADASTRO YASASI AÇISINDAN MUHDESAT KAVRAMI

Muhdesat, sözlük anlamıyla "muhdes", ihdas edilmiş, sonradan meydana gelmiş,
 eskiden olmayan demektir (Ferit Devellioğlu, Osmanlıca-Türkçe Ansiklopedik
 Lugat, Ankara-1990), muhdesat ise muhdesin çoğuludur.

Medeni Kanunu'nun kabulünden önceki hukukumuz ve Arazi Kanunu bir taşınmazda
 ikili mülkiyete olanak verdiğinden muhdesat üzerinde bulunduğu arzdan
 bağımsız olarak mülkiyete konu teşkil edebilirdi. Bu nedenlerledir ki, Medeni
 Kanun öncesinde yapılan muhdesatın durumu, Mer'iyet Kanunu'nun 21 ve 39.
 maddelerinde yer almış ve kurala bağlanmıştır.

Medeni Yasamızın öngördüğü sistemde ise ana kural, muhdesatın bağımsız biçimde
 mülkiyete konu olamıyacağıdır. Muhdesat, bağımsız ve devamlı bir hak
 değildir. Yani bir taşınmazda muhdesat ayrı, arz ayrı mülkiyet konusu
 edilemez. İkili mülkiyete imkan yoktur. Muhdesat zeminin bir parçasıdır ve
 ondan ayrı düşünülemez (Medeni Kanun m. 619, 648, 650, 655). El
 değiştirmelerde muhdesat tapu sicilinde gösterilmez. Bu maddelerde geçen
 (bina) ve (ebniye) sözcükleri uygulamada ve yargısal kararlarda genellikle
 (muhdesat) kelimesi ile ifade edilmektedir.

Ana ilke, yukarıda açıklandığı gibi olmakla birlikte, tasfiyeye yönelik
 olmaları nedeni ile, 766 sayılı Tapulama Kanunu ile bu Yasayı yürürlükten
 kaldırarak yerine geçen 3402 sayılı Kadastro Kanunu; tesbit sırasında
 taşınmazın kadastrol ve hukuksal durumu saptanırken, parselin zemin ile
 muhdesattan oluşabileceğini ve bu muhdesatın zemin sahibinden başka bir kişi
 tarafından vücuda getirilmiş olabileceği varsayımını gözönünde tutmuş ve 40
 ve 19/2. maddeleri koyarak işte bu eylemli durumun belirtilmesini özellikle
 istemişlerdir. Ancak yukarıda da değinildiği üzere, her iki yasanın ilgili
 maddelerinde muhdesatın tanımına yer verilmediği gibi, madde gerekçelerinde
 de genel bir tarifle yetinilmesi yoluna gidilerek, konu bir anlamda
 uygulamanın yorumuna bırakılmıştır. Fakat her iki maddenin aynı olan konuluş
 amaçları dikkate alındığında, özellikle arzeden hususun eylemli durumun
 belirtilmesi olması karşısında, bu noktadan hareketle muhdesatın, "tesbiti
 yapılan taşınmaz üzerinde malikten başka bir kimseye veya paydaşlardan birine
 ait olan yapı ve tesisler ile bağ ve bahçe gibi dikilen şeyleri  ifade
 ettiğini söylemek mümkün olduğu gibi, "kanun koyucunun burada sözünü ettiği
 muhdesatla, MK. nun 648-650 ve 655. maddelerinde sözü edilen bina ve fidan
 deyimleri arasında bir ayrıcalık bulunmadığı"nı anlamak da gerekir (İhsan
 Özmen - Halim Çorbalı, 3402 sayılı Kadastro Kanunu Şerhi, Ankara-1988, sh.
 672; A. Nusret Ozanalp, Tapulama Kanunu Şerhi, 2. Baskı, sh. 580).

Maddenin öngördüğü muhdesatın, mütemmim cüz niteliğinde olduğunu, başka bir
 deyişle geçici ve taşınabilir olmaması ve taşınmaza sıkı sıkıya bağlı
 bulunması gerektiğini söylemek de yanlış olmaz.

O halde, 3402 sayılı Yasanın 19/2. maddesinde yer alan muhdesat sözcüğünün
 içeriğini saptarken özellikle bu konuluş amacını ve Medeni Kanunun 648, 649,
 650 ve 655. maddeleri hükümlerini gözardı etmemek, bütün bunları
 değerlendirecek bir sonuca ulaşmak gerekir.

Bu arada; deliceliklerin (yabani zeytinliklerin) imar için masraf ve emek
 sarfı ile zeytinlik haline getirilmesinin mülga 5602 sayılı Tapulama
 Kanunu'nun 52 nci maddesinin tatbiki bakımından (ihya) sayılacağını öngören
 11.6.1958 tarih ve 1958/8-7 sayılı İçtihadı Birleştirme Kararı da özellikle
 hatırdan çıkartılmamalıdır.

V- MUHDESATIN BEYANLAR HANESİNDE GÖSTERİMİNİ
     NİTELİĞİ VE HUKUKİ SONUÇLARI

Medeni Yasamız, güven ve açıklık gereği tapu sicilini 910 ila 935.
 maddelerinde düzenlemiş ve nelerin sicilde yer alabileceğini kurula
 bağlamıştır. Bunlardan 918. madde, tapu siciline kaydolunacak ayni hakları;
 919. madde, sicile şerh verilebilecek kişisel hakları; 920 ve 921. maddeler
 ise, temlik hakkının sınırlamaları ile muvakkat tescili düzenlemiştir.

Tapu Sicili Tüzüğü'nün 60 ila 64. maddelerinde 7 bölüm olarak tanzim edilen
 "Beyanlar" ise, gerek tescillerden, gerekse şerhlerden farklıdır. Kütüğün
 beyanlar hanesine işlenen bir kayıt, kural olarak ne bir ayni hak ihdas eder;
 ne de şahsi bir hakkı kuvvetlendirmeye yarar. Beyanların fonksiyonu,
 gayrimenkulle ilgili bazı fiili veya hukuki durumlara ya da zaten mevcut
 bulunan bazı haklara aleniyet sağlamaktan ibarettir (Tekinay ve arkadaşları,
 Eşya Hukuku, İstanbul, 1989, sh. 464).

Yukarıda belirtilen ilke uyarınca, 3402 sayılı Yasanın 19/2 ve mülga 766
 sayılı Tapulama Kanununun 40. maddelerinde yer verilen muhdesatın beyanlar
 hanesinde gösterilmesi hususu da kişiye herhangi bir hak vermez. Sadece madde
 gerekçelerinde de açıkça vurgulandığı üzere eylemli (fiili) durumun
 belirtilmesi demek olup; muhdesat sahibi yararına sürekli ve ayni bir hak
 meydana getirmez.

Kanun koyucunun amacının Medeni Kanunun 648, 649, 650 ve 655. maddeleri
 uyarınca, muhdesatı meydana getiren ile arz sahibi arasında doğabilecek
 çekişmede, muhdesat sahibinin hakkını kaybetmemesi bakımından, onu güvenceye
 almak olduğu hususunda uygulama ve öğreti görüş birliği içersindedir. Bir
 başka söyleyişle bu beyan sadece aleniyet ve kanıtlama kolaylığı sağlar.

VI- TARTIŞMA VE DEĞERLENDİRME

Konunun değerlendirilmesine geçilmeden önce, Menengiç'in; kışın yaprağını
 döken, çoğunlukla çalı, bazen de 8-10 metre boyunda, kalın gövdeli, geniş
 yuvarlak tepeli bir ağaç olduğunu, bu türün fidanları üzerine Antep fıstığı
 aşılanabildiğini; yabani zeytinin de; halk arasında delicelik olarak
 tanımlanıp, aşılanarak kültür bitkisi zeytin ağacına dönüştürüldüğünü
 belirtmekte yarar görülmüştür. Aşılama ise, başlıbaşına yeni bir bitki elde
 etmek için, bir bitkinin bir parçası ile bir başka bitkinin bir parçasının
 birleştirmesi olarak tanımlanmaktadır.

Yukarıda anlamı, niteliği, tapu kütüğünün beyanlar hanesinde gösterilme nedeni
 ve bununla yasa koyucunun güttüğü amaç açıklanan muhdesatın, bir yabani
 ağacın aşılanması ile meyveli hale dönüştürülmesini de kapsayıp kapsamadığına
 gelince;

Bir taşınmaz üzerine bina yapılması veya ağaç dikilmesinin muhdesat sayılması
 gerektiği tartışmasızdır.

Muhdesatın mütemmim cüz, yani taşınmazın ayrılmaz parçası niteliğini taşıması
 gerektiğinde de bir anlaşmazlık söz konusu değildir.

Sorun, yabani ağaçların aşılanması ile meyveli hale getirilmesinin de, bu
 ağaçların (muhdesat) olarak kabul edilmesini gerektirip gerektirmediği
 noktasındadır.

Kadastro Yasaları tasfiyeyi amaçladıklarından taşınmazların tesbit günündeki
 geometrik ve hukuki durumlarını herşeyi ile olduğu gibi saptamayı öngörürler.

Yabani zeytinlikler ile menengiçlerin aşılanmak suretiyle kültür bitkisi
 haline dönüştürülmesi de, yeni ve evvelce mevcut olmayan bir olgudur. Zira bu
 bitkilerin aşılanmadan önce ekonomik değerleri hemen hiç yok denecek kadar
 azdır. Bu bitkilerin bulunduğu arazi genelde tarım dışı verimsiz
 topraklardır. Bu araziler, deliceliklere zeytin, menengiçlere de fıstık
 aşılanmak suretiyle değer kazanır ve bu yolla yurt ekonomisine de katkı
 sağlanır. Bu yabani ağaçların aşılanmasıyla nitelikleri tamamen değişmekte,
 verimsiz bitkiler ürün veren hale dönüşmekte, kalıcı bir olgu ortaya
 çıkmaktadır. Bu nedenle artık var olan bir ağaçtan söz edilemez. Aşılanma
 yoluyla önceden mevcut olmayan yeni bir durum oluşmaktadır. Kanun koyucu,
 muhdesatın beyanlar hanesinde gösterilmesi ilkesini kabul etmekle başkasına
 ait hakların güvence altına alınmasını sağlamayı amaçlamıştır. Bu yaklaşımla
 aşılama işleminin muhdesat olarak kabulü, amaca göre yorum kurallarının
 gereğidir. Çoğun içinde az vardır. Nitekim, 11.6.1958 tarih ve 8/7 sayılı
 İçtihadı Birleştirme Kararı ile deliceliklerin aşılanarak zeytinlik haline
 getirilmesi (ihya) olarak kabul edilmiştir ki, Genel Kurul bu durumu
 aşılamadan da öte mülkiyet kazandırıcı bir işlem olarak değerlendirmiştir.

O itibarla, yabani ağaçların (delicelik ve menengiçlerin) aşılanması suretiyle
 meyveli hale dönüştürülmesi durumunda, bunları muhdesat kabul etmek gerekir.
 İçtihat aykırılığının bu şekilde giderilmesi uygun bulunmuştur.

SONUÇ: Yabani ağaçların (Delicelik ve Menengiçlerin) aşılanarak meyve ağacı
 haline dönüştürülmesi durumunda, bunun 3402 sayılı Kadastro Kanunu'nun 19/2.
 maddesinde öngörülen ve tutanağın ve kütüğün beyanlar hanesinde gösterilmesi
 gereken bir "muhdesat" olarak kabul edilmesi gerektiğine, 16.6.1995 ve
 8.12.1995 günlü ilk iki oturumda üçte iki çoğunluk sağlanamadığından,
 22.12.1995 gününde üçüncü toplantıda çoğunlukla karar verilmiştir.

KARŞI OY YAZISI

* Yüce Kurul'un önüne gelen uyuşmazlık, menengiç ve delicelerin aşılanması ile
 üretime dönüştürülen (fıstıklık-zeytinlik) taşınmazlar üzerindeki zeytin ve
 fıstık ağaçlarının muhdesat olarak beyanlar hanesinde gösterilip
 gösterilemeyeceği konusudur.

3402 sayılı Kadastro Kanununun 1. maddesi hükmüne göre, kadastronun amacı,
 Medeni Kanuna dayalı taşınmaz sicilinin oluşturulmasdır. Amaç, Medeni Kanuna
 dayalı sicil oluşturmak olduğuna göre, 3402 sayılı Kadastro Kanununun
 uygulanması sırasında, Medeni Kanunun hükümleri gözardı edilemez.

Medeni Kanunun ayni haklarla ilgili bölümünde, Medeni Kanunun 648. maddesinde
 başkasının arsasına yapılan inşaattan; 655. maddesinde ise, başkasının
 tarlasına dikilen fidanlardan söz edilmektedir. Gerek yürürlükten kaldırılan
 766 sayılı Tapulama Kanununun 40. maddesi; gerekse halen yürürlükte bulunan
 ve uyuşmazlığa konu teşkil eden 3402 sayılı Kadastro Kanununun 19/2. maddesi
 hükmünde "Muhdesat" sözünün kapsamı belirtilmemiş ise de bu sözün kapsamının
 belirlenmesinde Medeni Kanunun 648 ve 655. maddesi hükümlerinden
 yararlanılması gerekir. Medeni Kanunun 648 ve 655. maddeleri hükmünce
 başkasının arsasına yapılan binanın, tarlasına dikilen fidanın muhdesat
 olarak tarif edildiği açık ve seçik olarak görülmektedir. Aşılama ile
 taşınmazda bulunan ağaçlardan söz edilmemektedir. 3042 sayılı Kadastro Kanunu
 ile Medeni Kanunun öngördüğü tapu sicilini oluşturmak hükme bağlandığına,
 Medeni Kanunun 648 ve 655. maddeleri yürürlükten kaldırılmadığına göre, 3402
 sayılı Kadastro Kanununun 19/2. maddesi hükmünün bu hükümler dikkate alınarak
 yorumlanması zorunludur. Muhdesat sözcüğü "ihdas" sözünden gelmektedir.
 "İhdas" sözü ise yeniden yapan, meydana getiren, dikip yetiştiren anlamında
 olup "Muhdesat" sözcüğü "İhdas"  sözünden gelmektedir. "İhdas" sözü ise
 yeniden yapma, meydana getirme, dikip yetiştirme anlamında olup, "Muhdesat"
 sözcüğü ise başkasının arsasına yapılan binayı, yada tarlasına dikilen fidanı
 ifade eder. Taşınmaz üzerinde zaten varolan menengeç ve delicelerin
 aşılanması olgusunun yeniden yapma, yada dikip yetiştirme olarak kabulü
 mümkün değildir. Aşılama olayı bina yapma, yada fidan dikip yetiştirmeye göre
 daha az masraflı olup, daha az emeği gerektirir. Diğer anlatımla, taşınmaz
 üzerinde zaten varolan menengiç ve delicelerin bina yapmaya yada dikip
 yetiştirmeye nazaran az bir masraf ve emekle faydalı hale getirilmesidir.
 Arzın sahibine yasal olarak ait olan deliceler ve menengiçlerin yararlı hale
 getirilmesi malikin kendisinin az bir masraf ve emekle verimli hale
 getirebileceği taşınmazına da müdahale sayılır.

Yargıtay İçtihadı Birleştirme Kurulu'nun 11.6.1958 günlü, 1958/8 esas, 1958/7
 sayılı kararı ile delicelerin zeytinlik durumuna getirilmesinin ihya
 sayılacağı hükme bağlanmıştır. İçtihadı Birleştirme Kurulu'nun anılan
 kararına uygun olarak taşınmazla ilgili uyuşmazlıklara bakan tüm Yargıtay
 Hukuk Daireleri delicelerin aşılanmasını ihya kabul etmektedir. Bu nedenle
 ihya yoluyla zeytinlik-fıstıklık haline getirilen zeytin ve fıstık
 ağaçlarının muhdesat olarak kabulü mümkün değildir.

Bilindiği gibi, Dairelerimize gelen tüm uyuşmazlıklarda Hazine ile özel
 kişiler karşı karşıya gelmemektedir. Ahmet'in, Mehmet'in tapulu taşınmazı
 içinde kalan delicelik yada menengiç ağacının Ali yada Veli tarafından
 aşılanarak delice yada menengiç ağacının zeytin yada Antepfıstığı ağacına
 dönüştürülmesi mümkündür. Aynı şekilde taşınmazın Ahmet yada Mehmet yararına
 taşınmazda ihya yoluyla başlayan zilyetlik iktisaba yeterli süreye ulaşmış;
 ancak taşınmazda üzerindeki 10 adet delicenin yada menengiç ağacının Ali yada
 Veli tarafından aşılanarak zeytin yada fıstık ağacına dönüştürülmüş olabilir.
 Bu durumda mülkiyetin taşınmazı ihya eden Ahmet adına tapuya tesciline 10
 adet delice yada menengiç ağacını aşılayan kişi adına beyanlar hanesinde
 gösterilmesine karar vermek durumu ortaya çıkarki, buda uyuşmazlık
 çözümlenmeden ikinci uyuşmazlığa neden olur. Oysa, mahkemelerin görevi
 uyuşmazlıkları çözmek olup, yeni uyuşmazlıklar çıkarmak değildir.

Yüce Kurul'un, halen uygulanmakta olan Yargıtay İçtihadı Birleştirme
 Kurulu'nun, 11.6.1958 günlü, 8/7 sayılı Kararı ışığında durumu
 değerlendirmesi gerekir.

Kuşku etmemek gerekirki, dikip yetiştirme ile ihya arasında ağacı dikip
 yetiştirme ve aşılayarak meyvalı hale getirme olgusu da dikip yetiştiren,
 aşılayıp bakan bir para harcamakta, emek sarfetmektedir. Ne varki, dikip
 yetiştirme olgusu aşılama olgusundan daha zor ve daha masraflıdır.

Kanun koyucu ihya yoluyla taşınmaz edinmeye olanak sağladığına göre, yapacağı
 yasal düzenleme ile önümüze gelen uyuşmazlıkla ilgili olarak ihya edilen
 meyvalı ağaçlarn da beyanlar hanesinde gösterilmesine imkan sağlayabilir.

Açıklanan nedenlerle Yüce Kurulun çoğunluk görüşüne katılamıyoruz.

Hüseyin ÖRMECİ	 Günay KAYNAK	Kadir TOKMAN	
Başkan	 	Üye	 	Üye
Ahmet ALYAZ	 Mehmet YILDIZ	Yaşar BÜKEN	
Üye	 	 Üye	 	Üye

KARŞI OY YAZISI

* Yabani ağaçların (delicelik ve menengiçlerin) aşılanarak meyve ağacı haline
 dönüştürülmeleri halinde, 3402 sayılı Kadastro Kanununun 19/2. maddesine göre
 tesbit tutanağının ve tapu sicilinin beyanlar hanesinde gösterilmesi gereken
 bir muhtesat olarak kabul edilip edilemiyeceğinin doğru olarak tesbiti için
 muhtesatın anlamı, beyanlar hanesinde gösterilmesinin amacı ve imar ihya ile
 olan farkı üzerinde kısada olsa durulmasında zorunluluk vardır.

Genel olarak muhtesat sözcüğü ihdas edilmiş, sonradan meydana gelmiş, eskiden
 olmayan sonradan yapılan, dikilen, anlamında kullanılmaktadır. Daha açık
 söyleyişle muhtesat bir taşınmazda önceden olmayan bir şeyi yapmak veya
 dikmektir.

Bilindiği üzere eski hukukumuzda muhtesat'a üzerinde bulunduğu topraktan ayrı
 bir mülkiyet hakkı tanınabiliyor, zemin bir kişi üzerine yazılırken
 üzerindeki muhtesat için başka bir kimseye tapu verilebiliyordu. Ancak Medeni
 Kanun bünyesine uymayan bu ikili mülkiyet düzenine son vermiş, eski
 hukukumuzda topraktan ayrı olarak ağaçlar için tesis edilen mülkiyet hakları
 864 sayılı Tatbikat Kanununun 21. maddesi hükmüyle korunurken, Medeni Kanunun
 619. maddesi, taşınmazın ayrılmaz parçası (mütemmim cüzü) niteliğindeki
 muhtesatın mülkiyetini taşınmaza bağlayarak "bir şeye malik olan bir kimse o
 şeyin bütün mütemmim cüzülerine de malik olur" kuralını getirmiştir. Öte
 yandan, 918. maddesinde tapu siciline tescili gereken ayni hakları sınırlı
 olarak saymış, tapu sicilinin şerhler hanesinde gösterilecek kişisel hakları
 919, 920 ve 921. maddelerinde aynı şekilde belirtmiş, beyanlar hanesine
 işaret edilebilecek kişisel haklar ise 8.10.1930 tarih, 10012 sayılı eski
 Tapu Sicil Nizamnamesi'nin 85-90. maddelerinde, 7.6.1994 tarihinde yürürlüğe
 giren yeni Tapu Sicili Tüzüğü'nün 60-64. maddelerinde açıklanmıştır. Böylece
 yasa koyucu, muntazam tutulmasını üstlendiği, iyi tutulmamasından doğan
 sorumluluğu yüklendiği tapu sicilini disipline almak, tapu sicili nedeniyle
 çıkacak nizaları asgariye indirmek onu yaz boz tahtasına çevirmemek maksadı
 ile lüzumsuz ve zorunlu olmayan bilgilerin tapu siciline geçirilmesini
 önlemek istemiştir. Medeni Kanun getirdiği sistem itibariyle muhtesatın tapu
 sicilinin beyanlar veya şerhler hanesinde gösterilmesini gereksiz bulmuştur.
 Keza, Cumhuriyet döneminde çıkarılan öteki kanunlarda ve 5602 sayılı ilk
 Tapulama Kanununda da muhtesatın tapu sicilinde belirtilmesi yönünde hiçbir
 hüküm bulunmamaktadır. Ne varki 509 sayılı Tapulama Kanununun 40, ve bu
 kanunun Anayasa Mahkemesi'nce 16.11.1965 tarih 1964/38 esas 1965/69 sayılı
 kararla şekil koşulundan iptal edilmesi üzerine, 12.5.1966 tarihinde
 yürürlüğe giren 766 sayılı Tapulama Kanununun 40. maddesi ile muhtesatın
 beyanlar hanesinde gösterilmesi esası getirilmiş, aynı hüküm, 9.10.1987
 tarihinde yürürlüğe giren 3402 sayılı Kadastro Kanununun 19/2. maddesi ile
 tekrarlanmıştır. Anılan kanunların söz konusu maddelerinde muhtesatın tarifi
 ve tanımı yapılmadığı gibi beyanlar hanesinde gösterilme nedeni de
 açıklanmamıştır. Hemen belirtmek gerekirki genel anlamda muhtesatın beyanlar
 hanesinde gösterilmesi ne ayni bir hak doğurur, nede kişisel hakkı
 kuvvetlendirmeye yarar. Sadece o kişisel hakkı tesbit edip, ve ona aleniyet
 sağlar. Ancak, değinilen tapulama kanunlarında muhtesatın tesbit tutanağının
 beyanlar hanesinde gösterilmesinin öngörülmesinde özel bir neden
 bulunmaktadır. Bu neden, gerek 766 sayılı Tapulama Kanunun 40. maddesinin
 gerekse 3402 sayılı Kadastro Kanununun 19. maddesinin gerekçelerinde
 (...tapulama tesbitinin tutanağın düzenlenme tarihinde mevcut hukuki ve
 geometrik durumunun tayine matuf bir işlem olduğu, oysa muhtesat ile arz
 maliki arasında yenilik doğurucu bir ilişki bulunduğundan olayın çözüme
 kavuşturulmasının tapulama görevlilerinin ve tapulama mahkemelerinin görevi
 haricinde kaldığı, bu yönde genel mahkemede MK. nun 648, 649, 650, 655.
 maddelerine göre bir dava açıldığı takdirde hak durumunun kolayca
 belirlenmesine yardımcı olmak amacıyla muhtesatın tesbit tutanağında ve
 kütüğün beyanlar hanesinde gösterilmesi gerektiği...) biçiminde açıkça
 belirtilmiştir. Hiçbir yoruma gerek göstermiyecek kadar açık olan bu
 gerekçeye göre kanun koyucunun asıl amacı kadastro görevlilerinin ve
 mahkemelerinin çözmeye yetkill olmadıkları bir konuda genel Medeni Kanunun
 yukarda belirtilen maddelerine göre daha sonra genel mahkemede açılacak bir
 davaya ışık tutmaktır. Bir anlamda kanun koyucu, 766 sayılı Tapulama
 Kanununun 40 ve 3402 sayılı Kadastro Kanununun 19. maddeleri ile Medeni
 Kanunun 648, 649, 650 ve 655. maddelerinin birlikte değerlendirilmesini
 istemiş, aralarında bağlantı kurmuş, Medeni Kanunun ilgili maddeleri uyarınca
 açılacak temliken tescil davalarında muhtesat kabul edilmeyen şeylerin
 beyanlar hanesine düşürülmesini hiç arzu etmemiştir. Başka bir anlatımla,
 yasa koyucu muhtesatı beyanlar hanesinde göstererek ona aleniyet sağlamak
 gibi genel bir amaçla değil, Medeni Kanunun 648, 649, 650 ve 655. maddelerine
 göre açılacak davalarda hakkın isbatını kolaylaştırmak şeklinde özel bir
 amaçla bu hükümleri kabul etmiştir. Bu maddeler uyarınca bir hak talep
 edilemiyecekse, 766 sayılı Kanunun 40, 3402 sayılı Kanunun 19/2. maddelerine
 göre o muhtesatın beyanlar hanesinde gösterilmesine gerek yoktur. Her
 muhtesatın beyanlar hanesinde gösterilmesi kanun koyucunun amacına ters
 düşeceği gibi pratik bir fayda da sağlamıyacaktır. Medeni Kanunun 648 ve 655.
 maddelerinde ise aşılamadan değil başkasının arsa ve arazileri üzerinde
 yapılan ve dikilen şeylerden söz edilmiştir. Gerçekten de arsa ve arazide
 bulunan bir şey ıslah ve imar edilir. Daha kullanışlı, daha verimli hale
 getirilirse bu işlem hiçbir zaman muhtesat yapmak anlamına gelmiyeceği,
 bilimsel alanda ve yerleşmiş Yargıtay İçtihatlarında ortaklaşa kabul
 edilmektedir. Aşılama işlemi hiçbir surette başkasının arazisine dikilen
 ağaçla eş değerde tutulamaz. Birisinde daha önce mevcut olan kökü ve gövdesi
 ile arzın mütemmim cüzü bulunan bir ağaç aşılanmakta yani imar ihya
 edilmekte, diğerinde sonradan yeni bir ağaç dikilmektedir. Mevcut bir binayı
 restore etmek, ona ilaveler yapmak başka, yeni bir bina yapmak tamamen başka
 birşeydir. Ağaç aşılayan kişi Medeni Kanunun 655. maddesi gereğince hak
 talebinde bulunamaz. Şimdiye kadarki uygulamada hep bu doğrultudadır. Ne
 yazık ki, bu içtihatları birleştirme kararı ile imar ihya eden kişinin söz
 konusu maddeye dayanarak hak isteme yolu açılmıştır.

İmar ihya ise, Cumhuriyet öncesi dönemden beri pozitif hukukumuzda düzenlenen
 bir hukuki kurum olup mevcut bir şeyi canlandırma, diriltme, yeniden hayat
 verme, bir şeyi daha yarayışlı ve verimli hale getirme anlamına gelmektedir.
 Hukukumuzda muhtesat yapmak ile imar ihya etmek tamamen ayrı hukuki kavramlar
 olarak ele alınmıştır. Koşulları, hüküm ve sonuçları birbirinden çok farklı
 kurumlardır. Biri, mevcudu ıslah etmek; diğeri, mevcut olmayan bir şeyi
 yapmak veya dikmektir. Muhtesatın tesbit tutanağının ve tapu sicilinin
 beyanlar hanesinde gösterilmesi yönünde ilk defa hüküm getiren 509 ve 766
 sayılı Tapulama Kanunlarının 40. maddeleri bir yandan muhtesatın beyanlar
 hanesinde belirtilmesini hükme bağlarken öte yandan 37. maddelerinde imar
 ihyayı ayrıca hüküm altına almışlardır. Her iki kanunda özellikle 766 sayılı
 Tapulama Kanununda imar ihya ile mülk edinme yolu kapalı olduğu ve imar ihya
 bir zilyetliğin tesbiti şeklinde ele alındığı için, ilerde o yerde 4753
 sayılı Yasaya göre bir dağıtım yapıldığı takdirde gözönünde bulundurulup
 değerlendirilmek üzere taşınmazın Hazine adına yazılmasını, ancak imar ihya
 eden kişinin şerhler ve beyanlar hanesinde gösterilmesini emretmiştir. Yani
 değinilen yasa maddelerinde muhtesat şerhi ile imar ihya şerhi ayrı
 hükümlerde düzenlenmiş, ayrı hüküm ve sonuçlara bağlanmıştır. 3402 sayılı
 Kadastro Kanunu ile imar ihya ile mülk edinme yolu açıldığından koşullarının
 oluşması halinde tapulama ekipleri tarafından taşınmaz, imar ihya eden kişi
 üzerine yazılacağından imar ihya için tapu sicilinin beyanlar hanesinde
 gösterilmesine gerek görülmemiştir. Açıklandığı üzere imar ihyanın muhtesat
 şerhi olarak kütüğün beyanlar hanesinde gösterilmesi söz konusu kanun
 maddelerinin açık hükümlerine ve kanun koyucunun amacına aykırı düşer.

Yabani deliceliklerin ve menengiçlerin aşılanmasının bir ihya olduğu ise 2644
 sayılı Tapu Kanunun daha sonra 4753 sayılı Çiftçiyi Topraklandırma Kanunu ile
 ortadan kaldırılan 6; 5618 sayılı Kanunla değişik 4753 sayılı Kanunun geçici,
 509 ve 766 sayılı Tapulama Kanunlarının 37 nci maddesinde açıkça hükme
 bağlanmıştır. Ayrıca 11.6.1958 tarih, 1958/8 esas, 1958/7 karar sayılı
 İçtihatları Birleştirme Kararında bir kuşkuya yer bırakmıyacak biçimde
 vurgulanmış, o tarihten itibaren uygulamada aşılamanın imar ihya niteliği hiç
 sapma göstermeksizin kabul edilmiştir. Esasen yabani delicelik ve
 menengiçlerin aşılanmasının ihya olduğunda bir uyuşmazlık da bulunmamaktadır.
 Bu durum yukarıda değinildiği üzere ayrı ve özel maddesinde düzenlenen imar
 ihya hakkında yürürlükten kalkmış olan 766 sayılı Kanunun 37 ve 3402 sayılı
 Kanunun 17. maddesine göre işlem yapılması gerekirken, hiçbir ilgisi
 bulunmayan aynı Yasaların 40 ve 19/2. maddelerine göre beyanlar hanesinde
 gösterilmeleri kavram ve kurum kargaşasına neden olacak, uygulamada
 duraksamalar yaratacak, yasa hükümleri ve şimdiye kadarki uygulama ile büyük
 çelişkiye düşülecektir. Şöyleki;

1- 11.6.1958 tarih, 1958/8-7 sayılı İçtihatları Birleştirme Kararıyla çelişki
 doğmuştur. Önceki kararda delicelik ve menengiçlerin aşılanması imar ihya
 kabul edildiği halde bu içtihadı birleştirme kararında muhtesat olarak
 beyanlar hanesinde gösterilmesine karar verilmiştir. Bu durumda aşılanan
 ağaçlar beyanlar hanesinde aşılayana ait olarak belirtilecek arz sahibinin
 ağaçlar üzerinde bir hakkının bulunmadığı sonucunun doğmasına neden
 olacaktır. Oysa, kökü ve gövdesi ile arza sık surette bağlı olan ağaçların
 mülkiyeti mütemmim cüz kuralına göre arzın mülkiyetine bağlıdır. Bilindiği
 üzere 3402 sayılı Kanunun 19/2. maddesine göre düşürülecek beyanda, bu
 ağaçların şu kişi aşılamıştır şeklinde değil, bu ağaçlar şu kişiye aittir
 şeklinde ibarenin kullanılması gerekecektir. Bunun sonucunda da aşılayan kişi
 Medeni Kanunun 655. maddesine dayanarak hak talebinde bulunabilecektir. Bu
 içtihat kararından ve beyanlar hanesinde düşürülecek bu beyandan sonra, bu
 olay bir imar ihya işidir. Olaya imar ihya hükümleri uygulanmalıdır demek
 mümkün olmayacaktır. Böyle bir iddia karşısında imar ihya eden kişi, bu
 içtihadı birleştirme kararını yasal dayanak gösterdiğinde ve imar ihya
 hükümleri uygulansa idi muhtesat olarak beyanlar hanesinde gösterilmez,
 ihyaya ilişkin özel hükümlere göre işlem yapılması gerekirdi şeklinde bir
 savunma getirdiğinde 766 sayılı Kanunun 40; 3402 sayılı Kanunun 19.
 maddelerinin kabulündeki özel amaç ve bu amacı açıklayan söz konusu
 maddelerin açık gerekçeleri karşısında verilecek bir cevap bulunamıyacaktır.

Öte yandan; olaya, Medeni Kanunun 655. maddesi uygulandığında, 2644 sayılı
 Kanunun muaddel 6., 4753 sayılı Kanunun geçici, 766 sayılı Kanunun 37.
 maddeleri ve en önemlisi 11.6.1988 tarihli İçtihadı Birleştirme Kararına da
 ters düşülecektir.

2- Bu kabul ile şimdiye kadar kırk yıla yakın uygulamaya ters düşülmüştür.
 İçtihatların birleştirilmesi yoluna gidilmesine neden olan Onaltıncı Hukuk
 Dairesi ve Genel Kurul kararına kadar tüm içtihatlarda deliceliklerin ve
 menengiçlerin aşılanma işlemi bir imar ihya işlemi olarak kabul edilmiş, imar
 ihya hükümleri uygulanmış, muhtesat olarak beyanlar hanesinde gösterilmemiş
 ve gösterilmesi düşünülmemiştir.

3- Bizatihi tapulama kanunlarının ilgili hükümlerine, amacına aykırı olarak
 içtihatlar birleştirilmiştir. 509, 766 ve 3402 sayılı Kanunlarda imar ihya
 ile ilgili özel düzenlemeye göre işlem yapmak gerekirken, bu kanun maddeleri
 gözardı edilerek hiç ilgisi olmayan bir maddeye dayanılmak suretiyle imar
 ihya işleminin muhtesat olarak beyanlar hanesinde gösterilmesine karar
 verilerek, tapulama (kadastro) kanunlarının açık hükümlerine ve amacına ters
 düşülmüştür.

4- İmar ihya edilen başka şeyler muhtesat olarak beyanlar hanesinde
 gösterilmediği halde aşılanan delicelik ve menengiçlerin muhtesat olarak
 gösterilmesi suretiyle açıkça çelişkiye düşülmüştür. Bu ayrımcılığın pozitif
 hukuk açısından izahı mümkün olmayacaktır.

5- Bu tevhidi içtihat, Medeni Kanunun amacına ve emredici hükümlerine de
 aykırıdır. Medeni Kanun hiçbir muhtesatın tapu sicilinde gösterilmesini
 öngörmemiştir. Yukarıda değinildiği üzere Tapulama Kanunlarının zorunlu ve
 belirli bir nedenle Medeni Kanunun 648, 649, 650 ve 655. maddeleri ile
 bağlantılı olarak getirdikleri muhtesata ilişkin hükümleri, bu içtihadı
 birleştirme kararı ile genişletilmiş, imar ihya işlemi de 19/2. maddesi
 kapsamı içerisine alınmış bu maddeye Medeni Kanunun tapu sicili ile ilgili
 maddelerini değiştiren bir anlam kazandırılmıştır.

6- Bundan böyle, bu tür olaylara Medeni Kanunun 655. maddesi uygulanacak,
 ağaçları aşılayan kişi 3402 sayılı Kanunun 17. maddelerinin atıfta bulunduğu
 14. maddede öngörülen 20 yıllık nizasız ve fasılsız zilyet olma koşulundan
 kurtulmuş olacaktır.

7- Keza olaya muhtesat açısından yaklaşıldığında, 3402 sayılı Yasanın 17/son
 maddelerinin emredici hükümlerinin uygulama yeri kalmayacaktır.

8- Ayrıca imar ihya, Devletin hüküm ve tasarrufu altında bulunan yerlerde
 yoğun emek sarfı ile yapılan bir işlem olup, bu yerlerde vücuda getirilen
 muhtesata ise hiçbir hukuki değer ifade edilemez. Daha açık anlatımla, bu
 nitelikteki taşınmazlar ancak imar ihya koşullarının oluşması ile özel mülke
 konu olabilir. Muhtesat sahibi, muhtesatına dayanarak temliken tescil davası
 açamaz. Özel mülk konusu olan taşınmazlar yönünden de imar ihyadan söz
 edilemez. Yani, imar ihyaya dayanarak taşınmazın kendisine verilmesini
 istiyemez. Hal böyle iken, bu içtihadı birleştirme kararı ile aslında
 Devletin hüküm ve tasarrufu altında bulunan ve aşılanmak suretiyle imar ihya
 edilen bir yer hakkında muhtesat yapmaktan söz edilerek Medeni Kanunun 655.
 maddesi uygulanmak suretiyle mülk edinme yolu açılmış olacaktır. Öte yandan,
 özel mülke konu bir taşınmazda bulunan menengiç ve delicelikleri aşılanarak
 temliken tescili istenebilecek, böylece Medeni Kanunun temel ilkelerine ters
 düşülecektir. Açıkladığım bu gerekçelerle, aşılanan menengiç ve
 deliceliklerin muhtesat olarak beyanlar hanesinde gösterilmesi yönündeki
 sayın çoğunluğun görüşüne katılmıyorum.

Eraslan ÖZKAYA
1. Hukuk Dairesi Başkanı


    
İçtihat:
Hukuk Forumlarından Seçmeler
  • [Sorumluluk hukuku] Dijital Sağlık ve Yasal Düzenlemeler: Bitkisel Ürünlerin Online Satışı 
  • 01.05.2025 13:12
  • 2. küçük dairemde kira artış anlaşmazlığı 
  • 29.04.2025 15:42
  • Sözleşmede anarak whatsapp yazışmalarının yasal bildirim kanalı ilan edilmesi. 
  • 29.04.2025 00:17
  • Sözleşmedeki "görüş alınarak" ifadesi, görüşü alınan tarafa eylemi engelleme hakkı verir mi? 
  • 29.04.2025 00:03
  • [Babalık davaları] Evlat edinilen çocukların eski baba adı değişimi hk. 
  • 27.04.2025 11:06


    Yeni Mevzuat

  • KDV Filo Kiralama Şirketleri (Fleetcorp) Borçlarını Devir ALan Varlık Yönetim Şirketleri 

  • Filo Kiralama Şirketlerinin Borçlarının Varlık Yönetim Şirketlerine Devri Halinde KDV 

  • Trafik kazasında kusuru olmayan alkollü sürücüye kasko hasarı ödenir 

  • Keşide tarihinin tahrif edildiği ve ibraz sürelerinin geçtiği çekler Borçlu olunmadığının Tespiti 

  • İkinci Nesil İnternet Sitelerinin Hukuki Statüsü 




  • YARGITAY KARARLARI :
    İçtihat Arama motoru anasayfa   2007   2006   2005   2004   2003    2002    2001    2000   1999    1998    1997    1996   1995   1994   1993    1992    1991    1990    1989    1988    1987    1986    1985    1984    1983    1982    1981    1980    1979    1978    1977    1976    1975    1974    1973    1927-1972

    Diğer Bölümlerimiz +
    Tüm Hukuki NET forumları + Hukuki Portal + Hukuk Haberleri + Sözleşme ve dilekçe örnekleri + Mevzuat ve bilimsel incelemeler + Hukukçu Blogları + Avukat ilanları + Videolar + Linkler + Ansiklopedi ve Sözlük +

    İçtihat Arşivi  Eski içtihat dizini