 |
Yargıtay içtihatları bölümü
Yargıtay Kararı
T.C
Y A R G I T A Y
Onyedinci Hukuk Dairesi
E. 1993/8595
K. 1993/13327
T. 30.11.1993
* TAŞINMAZIN TAPU DIŞI SATIN ALINMASI
* SATIŞ TARİHİ İLE TESBİT TARİHİ ARASINDA ON YILLIK SÜRENİN GEÇMESİ
* KADASTRO YASASININ BÖLGEDE YÜRÜRLÜĞE GİRMESİ
* TAPU DIŞI SATIŞIN BOZULMASI
ÖZET : Tapuda kayıtlı olan bir taşınmazı veya belirli bir payını malikinden
veya mirasçılarından tapu dışı yolla satın alan kişi adına tescile karar
verebilmek için, satış tarihi ile tesbit tarihi arasından on yıllık sürenin
geçmiş olması, satın alanın bu süre içerisinde taşınmazda zilyet bulunması ve
satışın Kadastro Yasasının bölgede yürürlüğe girdiği tarihe kadar
bozulmadığının kanıtlanması gerekir.
Hal böyle olunca, gerek tesbitin yapıldığı 1990 ve gerekse Kadastro Yasasının
bölgede yürürlüğe girdiği 1986 tarihleri itibariyle tapu dışı satış bozulmuş
ve geçerliliğini kaybetmiş olduğundan, katılan ve miras bırakanı yararına
Kadastro Yasasının 13/B-b maddesi koşulları oluşmamıştır. Bu durumda;
taşınmazın, payları oranında tapu kayıt malikleri adına tesçiline karar
verilmelidir.
(3402 s. Kadastro K. m. 13/B-b)
Taraflar arasındaki tesbite itiraz davası üzerine yapılan yargılama sonunda,
davanın kabulüne ilişkin verilen hüküm davalı Hazine, Belediye ve katılan
davalı tarafından süresi içinde temyiz edilmekle; dosya incelendi, gereği
düşünüldü:
Tapulama sırasında; 21 parsel sayılı, 32331 metrekare yüzölçümündeki taşınmaz
Asliye Hukuk Mahkemesinde dava konusu olduğundan sözedilerek malikhanesi açık
bırakılmak suretiyle tesbit edilmiştir. Asliye Hukuk Mahkemesinde davacılar
Akif, Nevin, Selahattin ve Mevlüt tarafından davalılar aleyhine açılmış olan
dava Tapulama Mahkemesine devir edilmiştir. Mahkemece, çekişmeli parselin
davacı ve bir kısım davalılar adına tapuya tesciline karar verilmiş; hüküm,
davalı Hazine, Belediye ve katılan davalı tarafından temyiz edilmiştir.
Dosya içeriğine, kararın dayandığı delillerle yasaya uygun gerektirici
nedenlere, delillerin takdirinde bir isabetsizlik bulunmamasına, değişmez
nitelikte sınırları içeren tapu kaydının kapsamının tayininde yüzölçümünün
değil, sınırlara değer verilmesi gerekmesine, hesaplanmadan kaynaklanan
yüzölçüm hatalarının kazanılmış hak doğurmayacağına, eylemli durumdada
taşınmazın sınırlarında belediye ve Hazine yerlerinin olmamasına göre
davalılardan Hazine ile Belediyenin yerinde görülmeyen temyiz itirazlarının
reddiyle usul ve yasaya uygun aleyhlerindeki hükmün (ONANMASINA).
Katılan Abdülkadir ile davalılardan İbrahim Hakkı'nın temyiz itirazlarına
gelince; dava konusu taşınmazın tesbite esas alınan ve aynı zamanda
davacılardan Akif ve Selahattin ile davalılardan İbrahim Hakkı'nın paydaşı
bulunduğu değişmez sınırlı tapu kayıtları ve kesinleşen yüzölçümü
düzeltilmesi ilam kapsamında kaldığı, yerinde yapılan keşif, uygulama ve
bilirkişi sözleriyle saptanmıştır. Esasen bu yön uyuşmazlığın konusu olmadığı
gibi mahkemeninde kabulündedir. Katılan Abdülkadir taşınmazdaki Ali payının
1950 ve 1951 yıllarında babası Mükerrem tarafından harici senetle satın
alındığını ve o tarihten beri taşınmazın bir bölümünün ölünceye değin babası
ve ondan sonrada kendisinin zilyedliğinde bulunduğunu ileri sürerek adına
tesciline karar verilmesini istemiştir. Şu hale göre uyuşmazlık 3402 sayılı
Kadastro Yasasının 13/B-b maddesi koşullarının 1971 yılında ölen Mükerrem ve
mirasçısı olan oğlu Abdülkadir yararına gerçekleşip gerçekleşmediği yönünde
toplanmaktadır. Anılan madde hükmünce ve süreklilik kazanan yargısal
uygulamalara göre tapuda kayıtlı olan bir taşınmazı veya belirli bir payını
malikinden veya mirasçılarından tapu dışı yolla satın alan kişi adına tescile
karar verebilmek için satış tarihi ile tesbit tarihi arasında on yıllık
sürenin geçmiş olması, satın alanın bu süre zarfında taşınmazda zilyet
bulunması ve satışın Kadastro Yasasının bölgede yürürlüğe girdiği tarihe
kadar bozulmadığının kanıtlanması gerekir. Getirtilen Asliye Hukuk
Mahkemesinin 1964/73 sayılı dosya içerisinde bulunan ve katılanın dayanağını
teşkil eden satış senetleri 9.3.1950 ve 29.9.1951 tarihlerinde düzenlenmiş
bulunmaktadır. Bu haliyle satış ve tesbit tarihleri arasından on yıllık süre
geçtiği gibi satış tarihinden tesbit tarihine kadar geçen sürede Mükerrem ve
katılan oğlu Abdülkadir'in taşınmazda zilyet bulunduklarında bilirkişi ve
tanıklarca haber verilmiştir. Ne varki, Eşref oğlu Ali tapu kaydına dayanarak
14.2.1958 tarihinde Mükerrem aleyhine elatmanın önlenmesi davası açması
yanında sahip olduğu 2/6 payının Ocak 1960 tarih, 1 nolu tapu ile kayden
Akif'e satmıştır. Hal böyle olunca gerek tesbitin yapıldığı 1990 ve gerekse
Kadastro Yasasının bölgede yürürlüğe girdiği 1986 tarihleri itibariyle tapu
dışı satış bozulmuş ve geçerliliğini kaybetmiş olduğundan katılan ve miras
bırakanı yararına Kadastro Yasasının 13/B-b maddesi koşullarının oluştuğundan
sözetme olanağı kalmamıştır. Bu bakımdan Horasan Asliye Hukuk Mahkemesi'nce
verilip henüz kesinlik kazanmayan ve içeriği itibariyle de infazda tereddüt
doğurur nitelikte olan 1976/64-1981/126 sayılı kararı sonuca etkili
görülmemiştir. Bu durumda, taşınmazın payları oranında tapu kayıt malikleri
adına tescile karar verilmiş olmasında yasaya aykırı bir yön bulunmamaktadır.
Bu nedenlere ve kararda yazılı diğer gerekçelere göre katılan Abdülkadir ve
davalılardan İbrahim Hakkı'nın yerinde görülmeyen temyiz itirazlarının reddi
ile usul ve yasaya uygun olan hükmün (ONANMASINA), 12.000 TL. fazla alınan
harcın istek halinde temyiz edene geri verilmesine ve 492 sayılı Harçlar
Yasasının 13/J maddesi uyarınca Hazineden harç alınmamasına, 30.11.1993
gününde oybirliğiyle karar verildi.
|