 |
Yargıtay içtihatları bölümü
Yargıtay Kararı
T.C.
Y A R G I T A Y
2.HUKUK DAİRESİ
ESAS KARAR
93/8261 93/9437
Özet:Her türkün Türkiyede ikametgahı vardır.Nafakaya yönelit tenfiz
kararı davalının ikametgahı mahkemesince oluşturulabilir.
TEMYİZ EDEN:Davalı
Taraflar arasındaki davanın yapılan muhakemesi sonunda mahalli
mahkemece verilen hüküm temyiz edilmekle, evrak okunup gereği görüşülüp
düşünüldü.
11.1.1973 günlü resmi gazetede yayımlanan çocuklara karşı nafaka
yükümlülüğü konusundaki kararların tanınması ve tenfizine ilişkin sözleşmenin
(La Hayy Sözleşmesi) 6. maddesinde "iş bu sözleşmenin başka bir şekli
öngörmediği hallerde lüzumu tenfiz kararı verilmesine ilişkin usul tenfiz
merciinin mensup olduğu devlet kanununa tabiidir." hükmünü getirmiştir. Türk
mevzuatı bakımından iç hukuk kuralı niteliği kazanan bu sözleşme, Hukuk Usülü
Muhakemeleri Kanununda yer alan kurala nazaran özel kural niteliğinde
olduğundan 7.6.l935 tarihli ve 92/16 sayılı içtihadı birleştirme kararında
belirlenen genel kuralı yabancı nafaka kararlarının tenfizi (2675 sayılı
kanun 38) istemlerinde uygulamak mümkün değildir. Bu gibi hallerde
uygulanacak kural yabancı mahkeme kararlarının tenfizine karar
oluşturulmasına ilişkin 2675 sayılı kanunda belirlenen kurallardır. Söz
konusu kanunun 35. maddesinde " Bu kararlar kendisine karşı tenfiz istenen
kişinin Türkiyedeki ikametgahı, yoksa sakin olduğu yer mahkemesinden,
Türkiyede ikamegahı veya sakin olduğu bir yer mevcut değilse,Ankara, İstanbul
veya İzmir mahkemelerinden birinden istenebilir." hükmü yer almaktadır.
2675 sayılı kanunun 39/l. maddesinde tenfiz istemlerinin basit
yargılama usulüne göre inceleneceği hükm bağlanmıştır. Dava dilekçesi
davalıya 7.5.l992 tarihinde tebliğ edilmiş isede, davalı ilk oturum olan
8.7.l992 tarihinde yetki ilk itirazını ortaya koyduğuna göre itiraz
süresindedir. (HUMK.509 ve 478)
Her Türk vatandaşı Türkiyede ikametgahının veya sonradan ikametgah
edindiği yerin nüfus memurluğuna kendisini yazdırmaya ve bir nüfus cüzdanı
almaya mecburdur. (l587 sayılı Nüfus Kanunu 4) Bir kimsenin nüfus siciline
kayıtlı bulunduğu yer ikametgah bakımından karine sayılır. Şu halde aksi
isbatlanmadıkça her Türkün Türkiyede ikametgahının olduğunu kabul etmek
zorunludur.
Davalı Ayancık ilçesi Dedeağaç köyünde nüfus siciline kayıtlıdır. Şu
halde aksi isbat edilinceye kadar ikametgahının Ayancıkta olduğunu kabul
etmek gerekir. Davalı yetki itirazında da aynı yönde iddiada bulunmuştur.
Davacı aksi yönde bir iddia ortaya atmadığı gibi davalının ikametgahının
Küçükçekmece de olduğunu kabule elverişli bir delilde ortaya koymamıştır.
Davalının yetki itirazının kabulü gerekirken hiç bir gerekçe
gösterilmeden davalıın yetki itirazının 28.l2.l992 tarihli oturumda reddi ile
işin esası hakkında karar verilmesi doğru bulunmamıştır.
SONUÇ : Davalının temyiz itirazının bu sebeple kabulü ile hükmün
BOZULMASINA, bozma sebebine göre diğer yönlerin şimdilik incelenmesine yer
olmadığına, temyiz peşin harcının yatırana geri verilmesine oyçokluğuyla
karar verildi. 18.10.1993
BAŞKAN ÜYE ÜYE ÜYE ÜYE
Tahir Alp Nedim Turhan Ş.D.Kabukçuoğlu Özcan Aksoy A.İ.Özuğur
(Muhalif) (Muhalif)
MUHALEFET ŞERHİ
Boşanma kararı ile veya boşanmadan önce ve sonra ortak çocukların
kişisel ve ekonomik durumlarını ilgilendiren konuları kapsayan kararlar nihai
ve kesin hüküm niteliği taşıyan hükümlerden değildir. Hakim yeni durumlara
göre bu önlemleri doğrudan veya ilgililerden birinin isteği üzerine
değiştirebilir. Kaldırabilir veya bir başka önleme dönüştürebilir.
(M.K.m.l49) Medeni Kanunun l49 maddesiyle öngörülen yeni olaylar sınırlayıcı
değildir. Maddede "gibi bir halin" sözleriyle yeni olaylara birer örnek
verilmiş, bunların dışında oluşacak olaylar içinde önlem alma olanağı
tanınmıştır.
Çocukların nafakası barınmaları, velayetleri ve ana-babanın çıcuklarla
olan kişisel ilişkilerini kurma-düzenleme hakime doğrudan verilen
görevlerdir. (M.K.m.l37-l48-l49-l6l)
Medeni Kanunun hakime biri evlilik devam ederken (M.K.m.l37-l6l vs.)
diğeri ise evlilik sona erdikten sonra olmak üzere (M.K.l48-l49 ve M.K.m.272,
273,274,275) aileyi ve özellikle onun bireylerini oluşturan çocuklara yönelik
önlem olmak üzere görev vermiştir. Anne, babanın görevlerine uygun şekilde
yapmadıklarının anlaşılması halinde hakime koruma önlemleri almak üzere
doğrudan müdahale etme yetkisi ve görevi verilmiştir.
Medeni Kanunun çocuklarla ilgili önlemlerin hakim tarafından
alınacağını açıklamış isede bu yetkinin veya görevin hangi hakime ait
olduğunu açıkca belirtmemiştir. Buna karşılık Hukuk Usulü Muhakemeleri
Kanununun l0l/3-4 ve l04 maddeleriyle olaya açıklık getirmiştir. Belirtilen
usul ve hükümlerine göre hakim boşanma veya evlilik birliğini ilgilendiren
davalardan önce veya sonra Medeni Kanun ile belirli hallerde nafaka
alınmasına, ayrılık veya boşanma davası üzerine Medeni Kanunun gerektirdiği
geçici önlemleri alır. Bu önlemleri, en az gider ve en çabuk nerede yerine
getirilmesi mümkün ise o yer hakimi tarafından alır. (HUMK.m.l04) O halde
usul hükümlerine göre evlilik birliğinin korunması için alınacak önlemler de
belirli bir yer mahkemesinin yetkisinden söz edilemez. (Bak.7.6.l935 gün
92/l6 sayılı Y.İ.B.K.) Bu yetki olaya çocuklara en yakın olan hakim
tarafından alınması gerekir. Yetki ile ilgili genel kurallar uygulanmaz.
Medeni Kanunun l37. madde ile boşanma davası süresindce l48 madde ile
boşanmadan sonra hakim eşin ve çocukların barınması, nafakası, kar-koca ve
çocuk mallarıyla ilgili önlemler boşanmadan sonrada, velayetin ve buna bağlı
kişisel ilişkinin çocuk kendisine verilmemiş olan tarafın çocuğun
yetirtirilmesi, bakımı, okuma vs. giderleri için yapacağı katkının miktarını
belirler. Görüldüğü gibi gerek boşanma davası devam ederken ve gerekse bu
davanın boşanma ile sonuçlanması halinde gerekli önlemleri alma yetkisi
boşanma davasına bakan hakime verilmiştir. Medeni Kanunun l49 madde ile de
"Ana-babanın başkasıyla evlenmesi, başka bir yere gitmesi, ölümü gibi bir
halin oluşmasında hakim doğrudan veya ana-babanın isteği üzerine olayın
gerektirdiği önlemleri alır." hükmüne yer verilmiştir. Üzerinde durulması
gereken husus durumun değişmesi ile yeniden ve uygun önlemleri almaya yetkili
olacak hakimin belirlenmesidir. Zira yasa hangi hakime görev verdiğini
açıklamamıştır. Ana-babanın görevlerini yapmamaları halinde de gerekli
önlemleri doğrudan alacak olan hakimin hangi hakim olacağına (M.K.m.272 vs.)
dair yasada bir açıklama bulunmamaktadır. O halde görevli ve yetkili hakimin
belirlenmesi yorum yolu ile bulunacaktır.
Bir hukuki olayın ve bir yasal kuralın yorumunda öncelikle yasa metni
ve karar başlığı içinde yer aldığı bölüm, yasanın ruhu ve gayesi ve son
olarak olayın tarihi kökleri dikkate alınır. Birde yasal düzenlemede
uyuşmazlığa uygulanacak hukuk kuralının bulunmaması vardır ki, buna yasa
boşluğu denilmektedir. Yasal boşluklar hakim tarafından Medeni Kanunun
l.madesiyle öngörülen kurallar çerçevesirned kanun koyucunun yerine geçerek
doldurur. Ancak bir konuda yasa bilerekte susmuş olabilir. İşte bu durumlarda
hakim yorum yolu ile uygun kuralı bulup uygulamakla yükümlüdür. Hakimin bir
metod kullanarak yorum yapması da zorunludur. Bu metoda başvurulduğunda
maddesiyle öngörülen hukuk yapmada kullanılacak ilkelerle birlikte kıyas yolu
ile sonuca oluşmayıda gözardı edilmemelidir. Yasal boşlukla karşılaşan yargıç
bu kuralın benzeri için konulmuş başka bir kural bulunup bulunmadğını
araştıracaktır. Zira kıyas yolu ile kural koyma yasa tarfından düzenlenmemiş
bir husus hakkında buna esaslı yakınlık gösteren fakat değişik bir durum için
konulmuş olan kuraldan yararlanma ve onu uygulamaktır. Yorumla kural koymada
yararlanılması gereken bir diğer durumu hukukun genel kurallarıdır. Örnek
Medeni Kanunun 245 çocukla beraber mirascı olan veya çocuğn varlığı yüzünden
mirascı olma özelliğini yitiren kişilere nesebin reddi davası açma hakkı
verildiği halde çocuğun da nesebin reddi davası açabileceği konusunda bir
hüküm koymamıştır. İşte burada kıyas metodu uygulanarak 2.derecedeki hak
sahiplerine dava hakkı tanındığına göre l.derecede etkilenecek çocuğada bu
hakkın verilmiş sayılması gerektiği şeklinde bir kuralın konulması gerekir.
Yine Medeni Kanunun 292.maddeye göre, fücür mahsulü (evlenme yasağı
bulunanlardan doğan çocuk evlilik dışı çocuğun tanınmasına olanak vermediği
halde, tüm sonuçlarıyla babalığa hüküm olunması için açılacak davanın
koşullarını düzenleyen Medeni Kanunun 310 da bu kurala yer verilmemiştir.
Burada da örtülü bir boşluk vardır. Nitekim Anayasa Mahkemesi erkek yönünden
292 madde ile konulan yasağı iptal etmiştir. Bu iptal hükmüne göre babalığa
hüküm imkan dahiline girmiştir. Ancak iptalden önce de yorum yolu ile bu ilke
kabul edilmiştir.
Belirtilen genel bilgiler ışığında boşanmadan sonra henüz sezgin
olmayan çocuklarla ilgili gerekli önlemlerin alınmasında görevli ve yetkili
hakimin tesbiti gerekir. Gerek Medeni Kanunun l49 ve gerekse 271-272 vs.
maddelerinde bu konuda yasa boşluğu bulunmaktadır. Sayın çoğunluk burada
yasanın suskunluğunu kabul ederek genel kuralların uygulanmasıyla olaya çözüm
bulmuştur. Bu şekildeki bir yaklaşım ise aldatıcıdır. Zira aynı konuyu çok
yakından ilgilendiren bir başka benzer konuda yasa bağlayıcı kurallar
koymuştur. Medeni Kanunun l37 ve l48 maddesi ailenin korunmasını ilgilendiren
önlemlerin boşanma davasına bakan hakim tarafından alınacağını, Hukuk Usulü
Muhakemeleri Kanununun l0l/3-4 maddeleri korumayı ilgilendiren önlemlerin
tedbir niteliğinde bulunduğunu, bu gibi isteklerin en az gider ve en çabuk
yerine getirilmesini sağlayacak mahkemede de dava edilebileceğini
öngörmüştür. Yasanın bu kuralı 7.6.l935 gün 92/l6 sayılı Y.İ.B.K.ile de aile
birliğinin korunmasına yönelik önlemlerin alınmasında yetkinin söz konusu
olmayacağı belirtilmekle, güçlendirilmiştir.
İştirak Nafakasının hukuki niteliği;
Çocukların velayet hakkı eşlerden birine verilmiş ise; diğer eşin
sadece mali yükümlülüğü söz konusu olur. (M.K.m.l48/2) Çocuğun
yetiştirilmesi, temsili, bakım ve gözetimi ilk planda velayet hakkını alan
eşe aittir. Diğer eş hakimin takdir edeceğioranda giderlere katılmakla
yükümlüdür. Bu nafakaya iştirak nafakası denilmesinin nedeni de budur.
Boşanma kararıyla, velayetin düzenlenmesi, kişisel ilişki kurulması, bir
miktar nafakaya hüküm edilmiş olmasının kesin ve nihai bir hukuki durum
oluşturmayacağı yukarıda açıklanmıştır. Zirahakim çocukla ilgili bu önlemleri
değişen koşullara göre her zaman değiştirebilir. (M.K.m.l49, 272, 274)
Ana-babanın veya diğer ilgililerin önlem almak üzere, hakime başvurmaları bir
dava olmayıp, hakimi gerekli önlemleri almaya yönelten bir uyarıdır. Hakim bu
itibarla tarafların önerileriyle arzu ve istekleriyle arzu ve istekleriyle
bağlı değildir. Yasal düzenleme bu konuda kamu yararına öncelik vermiştir. O
halde adı iştirak olarak tanımlanan nafaka gerçekte evlilik birliğinin ürünü
olan çocukların korunmasını sağlayan bir tedbirdir. Bir farkla baba tedbir
nafakasının tümü ile sorumlu iken, evlilik birliği sona ermekle hakimin
hakimin belirleyeceği katkı oranında sorumluluk taşımaktadır. Tedbir ve
iştirak nafakası arasında başka bir farklılık yoktur. Avuç içi kadar olan ve
ulaşım sorunu bulunmayan İsviçre'de olaya genel kurallar açısından
yaklaşılması, koşulları çok değişim bulunan ülkemizde ülkemizde de olaya aynı
yönde yaklaşılmasını gerektirmez. Edirne'de bulunan annenin l00.000 Tl.
iştirak nafakası için Ardahan'a gidip dava açması orada icra takibi
yaptırması makul bir çözüm olarak kabul edilemez.
Tedbir nafakası için kabul edilen yetki kuralı onun davası olan ve
aynı nitelikte bulunan iştirak nafakası içinde kabul edilmesini engelleyen
yasal bir kural bulunmamaktadır. Yasa iştirak nafakası için bir yetki
belirlemesi yapmadığına ve bu konuda hakime doğrudan hareket edebilme imkanı
tanıdığına göre, yetkili mahkemenin yararının korunması esas olan çocuğa en
yakın olan en çabuk, en kolay ulaşabilecek hakimin yetkisini kabulü, yasanın
özüne uygun olan bir yorum olur. Bu hakim davalının bulunduğu yer hakimi
olabileceği gibi, davacının bulunduğu yer hakimide olabilir, velayet yerine
vesayet durumunda vesayet dairesinin bulunduğu yer hakimi de olabilmelidir.
Olaya Medeni Kanunun l36. maddesi yönünden yaklaşıldığında da aynı
sonuca ulaşmak mümkündür.
Yardım nafakası dışında kalan tüm nafakalar boşanmanın eki (fer'i)
niteliğinde olan istekler olup usul kuralları yönünden esas davayı oluşturan
boşanma davasının kurallarına tabidir. Gerek Medeni Kanunun m.l37 öngörülen
tedbir gerek iştirak ve gerekse yoksulluk nafakası sebep-sonuç bakımından
boşanma davasıyla sıkı sıkıya bağımlıdır. Ayrı ve bağımsız bir dava olarak
kabulleri mümkün değildir. Boşanmada yetkili kılınan mahkeme davacının
ikametgahı mahkemesidir. Evlilik devam ettiği sürece, kadının ikametgahı
kocanın; ana ve babanın ikametgahı ise velayetleri altında bulunan çocukların
da ikametgahıdır. (M.K.m.21) Ancak boşanma ile, kadının kocaya olan bu
bağımlılığı ortadan kalkmaktadır. Kadın kendisine yeni bir ikametgah edinme
hakkına sahip olmaktadır. Bu ikametgah velayeti altında bulunan çocuğunda
ikametgahı durumuna girmektedir. O halde velayet hakkı sahibi eşin edindiği
bu ikametgah Medeni Kanunun m.l36 ile belirlenen kurala göre yetkili
mahkemeyi de belirlemektedir. Bu yönü ile de davanın davacının ikametgahının
bulunduğu yer mahkemesinde görülmesi mümkündür.
Sonuç olarak: İştirak nafakası evlilik birliğinin korunmasının
devamını oluşturan hakimin doğrudan yapacağı kamu düzenini ilgilendiren
tedbir niteliğinde bir önlemdir. Hakimin doğrudan müdahalesini gerektiren ve
kamu düzeniyle yakından ilgili olan böyle bir önlemin doğrudan veya
alakalıların isteği üzerine alacak hakimin davalının ikametgahı hakimi
olacağını kabul etmenin pratik ve hukuki bir izahı yoktur.
Belirtilen gerekçeler doğrultusunda hakimin bu olayda kendisini
yetkili görmesinde yasa kurallara aykırılık bulunmamaktadır. Hükmün onanması
gerekir. Olaya değişik açıdan yaklaşan sayın çoğunluğun görüşlerine
katılmıyorum.
ÜYE
Nedim Turhan
MUHALEFET ŞERHİ
Hukuk Usulü Muhakemeleri Kanununun l0l/4. maddesi nafaka ve ayrılık,
boşanma davası sonucu, Medeni Kanunda belirtilen boşanmanın eki niteliğindeki
önlemleri ihtiyati tedbir olarak nitelendirmiştir. Aynı yasanın l04. maddesi
ise isteklerin en az giderle ve en çabuk yerine getirilmesini sağlayacak
mahkemeden istenebileceğini öngörmüştür.
Yine 7.6.l935 gün ve 92/16 sayılı İçtihadı Birleştirme Kararında da,
aile birliğinin korunması için gereken önlemlerin alınmasında yetkinin söz
konusu olamıyacağını vurgulamıştır. Türklerin kişi hallerine ilişkin
uyuşmazlıklarda Türk hukuku uygulanır. O halde temyizi istenen nafaka ilamı
yönündende yetki söz konusu olamaz. Bu nedenle hükmün yetki yönünden
bozulması gerekmediği esas yönden incelenmesine geçilmesi kanaati ile değerli
çoğunluk görüşüne katılmıyorum.
ÜYE
Ali İhsan Özuğur
|