 |
Yargıtay içtihatları bölümü
Yargıtay Kararı
T.C
Y A R G I T A Y
Ceza Genel Kurulu
E. 1993/6-62
K. 1993/94
T. 12.4.1993
* ZORUNLU MÜDAFİLİK SİSTEMİ
* DERHAL UYGULAMA
ÖZET : Hüküm kurulduktan sonra 1.12.1992 tarihinde yürürlüğe giren 3842 sayılı
Yasa ile CMUK.nun 138. maddesi değiştirilerek 18 yaşından küçük sanıklara
zorunlu müdafilik sistemi benimsenmiştir.
Ancak bu kural yasanın yürürlüğe girdiği 1.12.1992 tarihinden sonrası için
hüküm ifade edebilir. Bu tarihten önce 18 yaşından küçük olan ve müdafii
bulunmayan sanıklar hakkında kurulan hükümlerin sırf bu nedenle bozulması
veya barodan müdafi tayini istenmesi, muhakeme kanunlarının derhal uygulanma
ilkesi uyarınca olanaklı değildir.
Kanun yolu aşamasında inceleme, duruşmalı olarak yapılsaydı; bu durumda
bulunan sanığa zorunlu müdafi tayini için gerekli usuli işlemlerin Yargıtay
Özel Dairesince yerine getirilmesi gerekecekti.
(1412 s. CMUK. m. 138)
Gasp suçundan sanık Yıldırım'ın TCK.nun 497/1, 80, 55/3 ve 59. maddeleri
uyarınca sonuçta 9 sene 8 ay 20 gün ağır hapis cezasıyla cezalandırılmasına
ilişkin (Tarsus Ağır Ceza Mahkemesi)nce verilen 20.10.1992 gün ve 102/130
sayılı hükmün sanık tarafından temyizi üzerine dosyayı inceleyen Yargıtay 6.
Ceza Dairesi 29.1.1993 gün ve 424/579 sayı ile kararı onamıştır.
Bu karara karşı 4.3.1993 gün ve 98159 sayı ile itiraz yoluna başvuran C.
Başsavcılığı;
"İtirazın konusunu CMUK.nun 3842 sayılı Yasa ile değişik 138. maddesi uyarınca
18 yaşını halende bitirmemiş bulunan sanığa müdafi tayini gerekip gerekmediği
oluşturmaktadır.
Tebliğnamemizdeki görüşe aykırı olarak sanık hakkındaki hüküm onanmıştır.
Oysa;
1- CMUK.nun 138. maddesinde "Yakalanan kişi ve sanık "...tan sözedilmektedir.
2- Sanıklık sıfatının son kararın (Hükmün) kesinleşmesine kadar sürdüğü
bilinmektedir. Yine soruşturmanın sürdüğü de açıktır. Kanun yolu davasının
açılması üzerine kollektif olan muhakeme faaliyeti yapılacağından muhakeme
devam etmektedir. Kanun yolu olağan ise yani kesinleşmemiş karara karşı
açılmışsa devam aralıksızdır.
3- 3842 sayılı Yasa meclise sunulurken Adalet Komisyonu raporunu da içeren
tasarının 17. maddesinde "tasarı ile soruşturmanın her safhasında kişiye
yanında müdafii bulundurma, onunla görüşme ve hukuki yardımdan yararlanma
hakkı tanınmış belirli haller için mecburi müdafilik sistemine geçilmiştir".
İfadelerine gerekçe olarak yer verilmiştir.
Savunma hakkıyla yakından ilgili olan bu hükmün Yargıtay için emredici ve
geçerli olmadığını düşünmek mümkün değildir.
4- İnceleme konumuzla doğrudan olmasa da dolayısıyla ilgili olduğundan;
a) Geçiş döneminden sonra duruşma sırasında isteğe rağmen ya da zorunlu olduğu
halde müdafii için harekete geçmeyen mahkeme kararları bozulmayacak mıdır?
b) Müdafii olmayan bir kişi Yargıtay'a yazdığı dilekçede müdafii tayini
isterse ne yapılacaktır? Bundan sonraki dönemlerde bununla karşılaşılacaktır.
Bu gibilere Baroya başvurması söylenebilecekse de, CMUK.nun 138/2. maddesinde
sayılan kimseler için kendiliğinden harekete geçmek gerekecektir.
5- Derhal uygulanırlık ilkesi mahkemeler için geçerli olduğu kadar Yargıtay
içinde geçerlidir. Yargıtay'daki duruşmalı incelemelerde maddeyi uygularken
duruşmasız işlerde uygulamamak bir çelişkidir.
Ancak, 138. maddenin emredici hükmü karşısında Yargıtay'ın nasıl bir işlem
yapması gerektiği düşünüldüğünde akla şu seçenekler gelmektedir.
a) Derhal uygulanırlık ilkesine uyup lafzi yoruma bağlı kalarak dosya C.
Savcılığında ise, bizzat bulunduğu yer barosuna yazılarak müdafii tayin
edilip dosyanın incelenerek hukuki yardımı içeren layihasının dosyaya
konulmasını isteyebilir.
b) Aynı işlem Yargıtay Özel Daireleri ile Ceza Genel Kurulunda yapılabilir.
c) Karar, Mahkemece müdafii tayin edilerek hukuki yardımın sağlanması için
bozulabilir.
d) Sanığa Baroya başvurması için uyarı yapılabilir. Ancak, bu durum 138/2.
maddede sayılanlar için sözkonusu olmaz.
Bu seçeneklerden hükmün bozulması yolu savunma hakkının en iyi şekilde
kullanılmasına olanak sağladığından tercih edilmelidir.
Yukarıda açıklanan seçeneklerden her hangi biri veya bir başka yol
benimsenmeden isteyenlere veya 138/2. maddede yazılı olanlara müdafi tayini
için gerekli işlemler yapılmadan dosyaları inceleyip karara bağlamak yasaya
aykırıdır, görüşüyle Özel Daire onama kararının kaldırılarak Yerel Mahkeme
hükmünün bozulmasına veya barodan müdafi tayin edilmesi gerektiğine karar
verilmesini istemiştir.
Dosya Birinci Başkanlığa gönderilmekle, Ceza Genel Kurulunca okundu gereği
konuşulup düşünüldü:
Çözülmenecek sorun 1.12.1992 gün ve 3842 sayılı Yasanın 15. maddesi ile
değiştirilen CMUK.nun 138. maddesi hükmü karşısında temyiz incelemesi
sırasında 18 yaşını doldurmamış ve müdafii de bulunmayan sanık hakkındaki
hükmün sair yönleri incelenmeksizin bu nedenle bozulmasına veya barodan
müdafii tayin edilmesine gerek bulunup bulunmadığına ilişkindir.
Ceza Yargılaması suç işlendikten sonra başlar, çoğu zaman hemen sonuçlanmaz.
Ceza Yargılamasının sonuçlanması önemli bir zaman diliminin geçmesini
gerektirebilir. Ceza Yargılamasının başlamasıyla sonuçlanması arasında yeni
yasalar yürürlüğe girerek muhakeme kanununda değişiklik yapılabilir. İşte bu
gibi hallerde yargılamanın başladığı zaman yürürlükte olan yasa mı yoksa
yargılama sürerken daha sonra yürürlüğe giren yasa mı uygulanacaktır.
Usul hukukunda genel ilke olay ve işlemlerin o sırada yürürlükte bulunan hukuk
kurallarına tabi olmasıdır. Bir usul işlemine o sırada yürürlükte olan hukuk
kurallarının uygulanmasına "hemen uygulama" (derhal uygulama) ilkesi
denilmektedir. Bir olay veya işleme daha sonra yürürlüğe giren bir hukuk
kuralının uygulanması ise istisnayı oluşturur. Sonradan yürürlüğe giren
kuralın uygulanmasına ise "geçmişe yürüme" ilkesi denilmektedir.
Geçmişe yürüme esasen bir istisnadır. Ceza yasası veya Ceza hükmü taşıyan özel
yasalarda yapılan değişiklikler eğer sanık lehine iseler TCK. nun 2/2.
maddesi uyarınca yeni yasa uygulanacaktır. Muhakeme Kanunlarında yapılan
değişiklikler ise derhal uygulanmaya başlarlar. Bu değişikliklerin sanık
lehine olup olmaması önemli değildir. Esasen derhal uygulama ilkesi yeni
yasanın eskisinden daha mükemmel olması ve ülkede aynı anda iki muhakeme
kanununun uygulanması ve kanunların yürürlükte bulundukları süre içinde
düzenlendikleri sahalarda uygulanması gerektiği ilkesine dayanmaktadır.
Böylece muhakeme kanunlarında derhal uygulama ilkesinin duraksamaya yer
vermeyecek biçimde geçerli olduğu belirlenmiş bulunmaktadır. Bu ilkeye bağlı
kalınarak eski muhakeme kanunu zamanındaki işlemler eski kanuna göre
sonuçlandırılmalıdır. Yeni kanun ise, yürürlüğe girdikten sonraki işlemleri
uyglanmalıdır. Böylece yeni kanunun geçmişe yürümeyeceği kabul edilmelidir.
Yeni kanunun geçmişe yürümeyeceği ilkesinin doğal sonucu olarak eski kanun
zamanında yapılıp tamamlanmış işlemler geçerliliklerini korumakta ve
yenilenmemektedir.
O halde derhal uygulama ilkesinin sonucu olarak;
a) Usul işlemlerinin mutlaka yürürlükteki muhakeme kanunlarına göre
yapılacağı,
b) Yürürlükteki muhakeme kanununa uygun olarak yapılan işlemlerin sonradan
değiştirilen muhakeme kanunu uyarınca geçerliliğini kaybetmeyeceği,
c) Yeni muhakeme kanununun yürürlüğe girmesinden sonra yapılması gereken usul
işlemlerinin yeni kanuna tabi olacağı,
d) Yeni muhakeme kanununun uygulanmasında yeni düzenlemelerin sanığın leh veya
aleyhinde olmasına bakılmayacığı,... sonuçları çıkar.
Ancak, derhal uygulama ilkesinin geçerli olmadığı hallerin varlığı da
sözkonusu olabilmektedir. Şöyleki; sırf üst dereceli mahkemenin iş
yoğunluğunu azaltmak için kabul olunan görev normlarının üst dereceli
mahkemede açılmış davalarda hatta duruşma başlamadan da olsa derhal
uygulanmaması yürürlükten kalkan normun uygulanmasına devam edilmesi
uygulamanın devamlı olmayacağı ve görevsizlik kararlarıyla işler uzayacağı
için geçici maddelerle kabul olunabilir. Örneğin, 2248 sayılı Yasanın geçici
1. maddesile bu yol izlenmiştir.
Keza; derhal uygulama ilkesi bazen haksız sonuçların doğmasına da yol
açabilir. Mesela eski kanuna göre kanun yoluna başvuran için daha uzun bir
süre tanınmış iken yeni kanun bu süreyi kısaltmış olabilir. Yeni kanunun,
kanun yoluna başvuru için öngörülen süreyi kısaltması durumunda eski kanunun
zamanında daha süresi olduğu düşüncesiyle bekleyip kanun yoluna başvurmamış
olanlara uygulayarak önceki kanuna göre düşmemiş olan "kanun yoluna başvurma
hakkını bu gibi kimselere tanımamak haksızlık olacağından yeni kanunu derhal
uygulamamak gerekir. Bu gibi durumlar yeni kanunun derhal uygulanması
ilkesinin istisnalarını oluşturur.
Ancak eski kanunun bir usul işleminin yapılması için öngördüğü süreden fazla
bir süre aynı usul işlemi için yeni kanunda benimsendiği takdirde durum yeni
kanunun derhal uygulanırlığı ilkesine göre çözümlenmelidir. Şöyle ki; eski
kanun zamanında o usul işlemi için bir haftalık süre öngörmüş iken bu süre
içerisinde usul işlemi yerine getirilmemişse yeni kanun bunu 15 güne çıkarmış
olsa bile yeni kanuna göre yapılacak bir işlem kalmamıştır. O usul işlemi ile
ilgili iş eski kanuna göre ölmüştür. Yeni kanun onu diriltmez, ancak eski
kanunda öngörülen bir haftalık süre dolmadan yeni kanun yürürlüğe girseydi
ilgili kişi 15 günlük süreden yararlanabilecekti. Eğer eski kanun 15 gün süre
vermişken yeni kanun bunu bir haftaya indirseydi sürenin başlangıcından
itibaren bir hafta geçmemişse işlem yeni kanuna tabi olacak sürenin
başlangıcından itibaren bir hafta geçmişse yeni kanun uyarınca işlem
yapılamaz hale girecektir.
Demek ki derhal uygulanırlık ilke olmakla beraber bu ilkenin haksızlıklara
sebebiyet vermesi halinde kabul edilebilen istisnaları vardır.
İnceleme konusu olayda 3842 sayılı Yasa ile değişiklik yapılmadan önceki
dönemde CMUK.nun 138. maddesi 18 yaşından küçük olan sanığa zorunlu müdafii
atanması sistemini benimsemiyordu. Bu nedenle değişiklikten önceki muhakeme
kanunu uyarınca Yerel Mahkeme müdafi bulunmayan 18 yaşından küçük olan sanık
hakkında yargılamayı sürdürerek hüküm kurmuş ve bu hüküm sanık tarafından
duruşmasız olarak temyiz edilmiştir.
O halde, önceki yasanın (138. md.) yürürlükte olduğu dönemde yasaya uygun
biçimde yapılan usuli işlemler ve yargılama yasaya uygundur. Geçerliliği
sürer ve tartışılamaz. Hüküm kurulduktan sonra 1.12.1992 tarihinde yürürlüğe
giren 3842 sayılı Yasa ile CMUK.nun 138. maddesi değiştirilerek 18 yaşından
küçük sanıklara zorunlu müdafilik sistemi benimsenmiştir. Ancak bu kural
Yasanın yürürlüğe girdiği 1.12.1992 tarihinden sonrası için hüküm ifade
edebilir. Bu tarihten önce 18 yaşından küçük olan ve müdafii bulunmayan
sanıklar hakkında kurulan hükümlerin sırf bu nedenle bozulması veya barodan
müdafii tayini istenmesi, muhakeme kanunlarının derhal uygulanma ilkesi
uyarınca olanaklı değildir.
Ancak kanun yolu aşamasında inceleme duruşmalı olarak yapılsaydı bu durumda
bulunan sanığa zorunlu müdafii tayini için gerekli usuli işlemlerin Yargıtay
Özel Dairesince yerine getirilmesi gerekecekti. Halbuki inceleme konusu
olayda temyiz incelemesi dosya üzerinde yapılmaktadır. Sanık 3842 sayılı Yasa
yürürlüğe girmeden önce yürürlükte bulunan yargılama yasasına uygun biçimde
yasal süresinde temyiz ederken duruşma isteminde bulunmamıştır. O halde, sırf
müdafi bulunmaması hükmün bozulmasını gerektirmeyeceği gibi ayrıca bu aşamada
müdafi tayini de gerekmez. Bu durum yargılama yasalarının derhal uygulama
ilkesine uygundur. Aksini kabul ve uygulama; muhakeme kanununun geriye
yürümesi sonucunu doğuracağı gibi temyiz incelemesi aşamasındaki bir davanın
duruşma ve hatta hazırlık aşamasına geri dönmesi durumunu yaratır ki, buna
usul hukukunun ana kuralları ve genel yapısı müsait değildir ve müsade etmez.
Bu nedenle C. Başsavcılığı itirazının reddine karar verilmelidir.
S o n u ç : Yukarıda açıklanan nedenlerle C. Başsavcılığı itirazının
(REDDİNE), 12.4.1993 günü oybirliğiyle karar verildi.
|