Hukuki.NET


Yargıtay içtihatları bölümü

Yargıtay Kararı

 



     T.C.
Y A R G I T A Y
2.HUKUK DAİRESİ

     SAYI 
 ESAS     KARAR
93/5814  93/6502

	Özet:Feragatla sonuçlanan dava dayanak yapılarak M.K.134/4 uyarınca
 boşanma istenemez.
	TEMYİZ EDEN:Davalı

       Taraflar arasındaki davanın yapılan muhakemesi sonunda mahalli
 mahkemece verilen hüküm temyiz edilmekle, evrak okunup gereği görüşülüp
 düşünüldü.
       Dosyadaki yazılara, kararın dayandığı delillerle kanuna uygun sebeplere
 ve özellikle delillerin takdirinde bir yanlışlık görülmemesine göre yerinde
 bulunmayan bütün temyiz isteğinin reddiyle usul ve kanuna uygun olan hükmün
 ONANMASINA ve aşağıda yazılı onama harcının temyiz edene yükletilmesine,
 peşin alınan harcın mahsubuna oyçokluğuyla 24.6.l993 tarihinde karar verildi.


BAŞKAN           ÜYE           ÜYE          ÜYE            ÜYE    
Tahir Alp  Nedim Turhan  Ş.D.Kabukçuoğlu  F.Kıbrıscıklı Özcan Aksoy
	   (muhalif)

l9.000 Tl.İlam harcı
l9.000 Tl.Peşin harcı
 
	 	 MUHALEFET ŞERHİ
        	 	        
       1- Davacı, davalı eşin 20-30 yıllık beraberlikten sonra sosyal yaşantı
 yönü ile kendisine ayak uyduramadığını, bu itibarla evlilik birliğinin
 temelinden sarsılmış bulunduğunu belirterek boşanma isteğinde bulunmuş,
 yargılamanın ilk oturumunda davasını ispat edecek delillerinin bulunmadığını
 belirterek davasından feragat ettiğini açıklamış, dava vazgeçme nedeniyle red
 edilmiş, davalının birlikte olma isteği red edilerek üç yılın geçmesi
 beklenmiş ve Medeni Kanunun l34/son maddesine dayalı bu dava açılmıştır.
       Davalı, bu dava içinde ve feragatla sonuçlanan önceke davada kusursuz
 bulunduğunu, davacının bir başka kadınla ilişkiye girerek evlilik birliğini
 kesintiye uğrattığını ve tüm çabalarına karşın yeniden birlikte olmayı kabul
 ettiremediğini, davacının kusurlu olduğunu, feragatle sonuçlanan davayı
 Medeni Kanunun l34/4. maddesine dayanak olmak üzere kötü niyeli açtığını, iyi
 niyete dayanmayan hakların ise yasal koruma dışında kalması gerektigini
 savunmuştur.
       Davacı kocanın bir başka kadınla nikahsız olarak karı-koca gibi
 yaşadığı bu ilişkiden 5.l.l99l doğumlu bir çocuğun bulunduğu, feragatle
 sonuçlanan dava sırasında da bu kadınla yaşadığında çekişme bulunmamaktadır.
       Dairenin ve Hukuk Genel Kurulunun kararlık kazanan uygulamaları ile
 kusurlu eşin bir kusuru olmayan eşe karşı açtığı boşanma davasının
 dinlenebilirliğinin bulunmadığı yönündedir. Bir başka anlatımla kusurlu eşin
 kusursuz eşe karşı açtığı boşanma davasında Medeni Kanunun 3444 sayılı yasa
 ile değişik l34/l. maddesinde yararlanamıyacağını belirlemiştir. Gerek daire
 gerekse Hukuk Genel Kurulu bu gibi davalarda şu gerekçeye dayanmaktadır. "..
 tek tarafli bir irade ile sistememize aykırı bir boşanma olgusunu ortaya
 çıkarır. Boşanmayı elde etmek isteyen kişi karşı tarafın hiçbir işlem ve
 davranışı söz konusu olmadan evlilik birliğinin devamı beklenmeyecek derecede
 temelinden sarsar sonrada mademki birlik artık sarsılmış diyerekten boşanma
 doğrultusunda hüküm kurulmasını talep edebilir. Böyle bir düşünce, kimsenin
 kendi eylemine ve tamamen kendi kusuruna dayanarak bir hak elde edemiyecegi
 yönündeki temel hukuk ilkesine aykırı düşer. Yasalar ne kadar ayrıntılı ve
 geniş tutulursa tutulsun, her hakkın kullanılmasında ve borcun yerine
 getirilmesinde uyulması gereken kuralları eksiksiz tesbit edemez. İşte bu
 düşünce yasal düzenlemelerde genel kuralların konulması gereğini ortaya
 çıkarmıştır. Her olay için uyulması gereken hareket biçimlerini ayrı ayrı
 tesbit etmeye olanak bulunmadığından bunların hepsini içine alan yalnız
 Medeni Kanun ilişkileri için değil bütün özel hukuk -hatta kamu hukuku-
 alanlarında kullanılmak üzere çok genel kurallara gereksinme duyulmuştur.
 Medeni Kanunun ikinci maddesiyle düzenlenen hüsnüniyet (doğruluk kuralı) bu
 ihtiyaçtan kaynaklanmıştır. Bu nedenledir ki Alman ve Fransız Medeni
 Kanunlarındadaki gibi doğruluk kuralı yalnız sözleşme ve borç ilişkileri için
 değil genel olarak hakların kullanılmasında ve borçların yerine
 getirilmesinde Hakimi yönlendiren rehberlik yapan bağlayıcı bir kural olarak
 düzenlenmiştir. Doğruluk kuralı yasal düzenlemeleri hak ve adalet duyguları
 içinde uygulamak olanağını sağlar.      
	Yasada veya sözleşmede bulunan özel kuralların doğrulukla bağdaşıp
 bağdaşmadığı daima ön planda düşünülmesi gereken bir husustur (1) .
       Bu kuralın iradelerin açıklanmasında yasaların yorumunda mutlaka
 dikkate alınması gerekir. Zira hakkın kullanılmasının bir tarafında daima
 karşı tarafın, üçüncü bir kişinin veya kamu düzeninin yararı vardır. O halde
 yasal yorumların nesnel doğruluk kurallarına göre yapılması gerekir. Örnek:
 Ana-babanın çocuk üzerinde tedip (terbiye) hakkı vardır. Bu hakkın kapsamı
 doğruluk kurallarıyla belirlenecektir. Bir şeye sahip olan kimse o şeye yasal
 sınırlar içinde dilediği gibi kullanma hakkına sahiptir. Burada da dilediği
 gibi kullanmanın yasal sınır içinde kalıp kalmadığı doğruluk kurallarıyla
 belirlenecektir. Hukuk toplumsal ve ahlaki kuralları içeren bir oluşumdur. Bu
 itibarla kullanılan bir hakkın korunması için o hakkın hukuken korunan veya
 tanınan amacına uygun olması gerekir. Böylece kullanılan hak iyiye, bu amaç
 aşıldığında ise kötüye kullanılmış sayılır. Kötüye kullanılan hak ise yasal
 amacını aşan bir hak olacağı için yasal korumanın dışında tutulmaktadır.
       Yasal kurallarına uygunluk adil olma ile her zaman eş anlamlı değildir.
 "aşırı giden hak adaletsizlik olur. Voltaire-" sahibi benim diye başkasının
 kuyusundaki suyun seviyesini düşürmeye neden olabilecek şekilde
 gereksinmeleri dışında kendi kuyusunun suyunu boşa akıtma hakkın aşırı
 derecede kullanılması olacağından yasaca korunmaz. Bunun gibi evin seçimi
 hakkına sahip olan kocanın genel ev sokağında ev tutması hakkın aşırı
 derecete kötüye kullanılmasıdır. Bu durumda boşanmaya esas olacak uyarı
 geçerli kabul edilemez ve uyarıya dayanılarak boşanma isteğinde bulunulmaz.
       Haklar başkasını zararlandırma amacı altında kullanılamaz. Bir kimsenin
 yararına hukuki bir durumun doğması için iyi niyetin (doğruluk) varlığı
 zorunludur. Aksi halde hukuken korunması gereken bir hak doğmaz. Yasalara
 karşı hile, güvenin kötüye kullanılması doğruluk ilkesine sahip çıkmakla
 önlenebilir. Hakkın kötüye kullanılmasına uygulamadaki bazı örnekler.
       1- Şuf'a davası açıldıktan sonra, alıcının aldığı payı oğluna daha
 fazla bir değerle devir etmesi, böylece şuf'a karşılığını artırmak
 istemesini,
       2- Babalık davası için öngörülen hak düşürücü süreyi oyalama ile
 geçirten kişinin bunu def'i olarak kullanmasını, -1- Velidedeoğlu, H.V.
 Medeni Kanun Genel Hükümler cilt 1.
       3- Evli bir kimsenin neden olduğu geçimsizliğe dayanarak verilen
 ayrılık kararını esas tutarak boşanma isteğinde bulunması (M.K.md.l40) hakkın
 kötüye kullanılması olarak değerlendirilmiştir.
       Hakkın kötüye kullanılmış sayılmasının koşulları;      
       a) Kural olarak eylem hukuka uygun olmalı başka anlatımla yasaların
 tanıdıgı bir hakkın kullanılmış olması,
        b) Bu hakkın kullanılması bir başkasına zarar vermeli veya zarar verme
 tehlikesi yaratmalı,
	c) Buna karşılık hukuka uygun görünen hakkın kullanılmasıyla hak
 sahibine sağladığı yarar ile başkası için oluşturduğu zarar arasındaki
 dengenin nesnel ölçülere göre hakkı kullananın yararına hukukun üstün
 sayacağı bir yararın bulunmaması gerekir (H.V.Velidedeoğlu age 349)
        Aile hukuku, ailenin devamlılığını, korunmasını ön planda tutmuş,
 devamlılığı sağlama yönünden Devlete ve hakime görev verilmiştir (Anayasa
 m.41-M.K.md.l6l-l62 vd.).
        Davacının ben bir başka kadınla yaşıyorum bu nedenle beni boşayın
 şeklindeki bir isteği redde mahkumdur. Zira burada bir boşanma nedeni yoktur.
 Koca kendi kusurlu davranışıyla yarattığı fiili durumdan yararlanarak yasal
 korunma isteyemez (H.G.K.25.l2.l99l gün 2/543-663 ve H.G.K. l8.3.l993 gün
 2/65-l89). Bu nedenle boşanma sebebinin varlığından söz edilebilmesi için
 Medeni Kanunda sınırlı olarak belirtilen boşanma nedenlerinden birine
 dayanılmış sayılması için tarafların en azından eşit veya eşite yakın
 sayılacak kadar veya davalının daha çok kusurlu bulunduğunun tesbit edilmiş
 olması gerekir. O halde kusursuz eşe karşı açılan boşanma davasınında kocanın
 dayanabildiği bir boşanma sebebinin varlığından söz edilemez. Zira boşanma
 sebebinin maddi alanda varlığının gerçekleşmesi zorunluluğu vardır. Bu
 sebebin varlığı öznel (subjektif) verilere göre değil nesnel (objektif)
 verilere göre değerlendirilir.
       Hakimin geçimsizliğin varlığını kabulle beraber boşanma yerine ayrılığa
 karar vermesi ve belirlenen ayrılık süresi içinde beklenen birleşmenin
 gerçekleşmemesi halinde, Ancak ayrılık kararına esas alınan olaylar, tamamen
 boşanmak isteyenin aleyhine bulunmadıkça eşlerden hangisi tarafından
 istenirse istensin boşanmaya karar verilir (M.K.m.l40/1). Medeni Kanun bu
 hükümle kusurlu eşe ayrılık süresi sonunda boşanma kararı verilmesini isteme
 hakkı tanımamıştır. Ayrılık kararının boşanmaya dönüştürülmesini kusursuz eş
 isteyebilir. Bu hak  ancak kusursuz eş ortak hayata dönmekten kaçınmışsa
 (M.K.l40/2) tanınmıştır.
       Yasal düzenlemelerin yorumunda öncelikle benzer yasal kurallardan
 yararlanılır. Benzer kural (M.K.m.l40) bu durumda  ve eylemli ayrılığa dayalı
 davada ( Medeni Kanunun l32. maddesi) kusurlu eşe uyarıda bulunma ve boşanma
 isteme hakkı tanımamıştır.
       Medeni Kanunun genel anlayışı karşısında 3444 sayalı yasa ile değişik
 l34/son maddenin tam kusurlu eşe (M.K.l34/1,l40. maddelerinin düzenlenmesi
 karşısında hukuken korunması gereken bir hak tanımış olabileceği kabul
 edilemez. Medeni Kanunun l34/son maddesinden yararlanmak için hazırlık dava
 niteliğinde açılan davada davacı hukukun korunması dışında tutulmaktadır.
 Belirlenen yasaya aykırılık 3 yıllık beklemeden sonra yasal bir hakka
 dönüşmesinin kabulü ise hukukun ana ilkesiyle bağdaşmaz. Zira hakkın kötüye
 kullanılması hukuka ve ahlaka aykırı bir davranıştır. Zamanla veya yorumla
 hukukilik kazanamaz.
       2- Olayın davadan feragat edilmiş olması yönünden değerlendirilmesine
 gelince ;
       " Davadan feragat, iki taraftan birinin (davacının) istek sonucundan
 vaz geçmesidir. İstek ise; davacının neye karar verilmesini belirliyen (neye
 mahkum olunmasını) açıklamasıdır. (Kuru, Baki, Arslan Ramazan, Yılmaz Güder
 Medeni Usul Hukuku Ders kitabı l989 Sh.377)
       Davacı davasından feragat etmekle hem davasını geri almakta ve hemde
 dava konusu yaptığı haktan vaz geçmektedir(Kuru, Baki age Sh.377. Ustundağ
 -Saim-Medeni Yargılama Hukuku 4.bası sh.473). Davadan feragat daha azı ifade
 eden davanın geri alınması isteğini de içerir Bu ise daha önce görülmüş ve
 redle sonuçlanmış bir davanın bulunmadığı anlamındadır. Bu sebeple feragatle
 sonuçlanan davalarda l34/son maddesinin koşullarının gerçekleşmiş olacağı
 düşünülemez. Zira ilgili hüküm gerçek anlamda bir boşanma sebebine dayalı
 davanın red edilmiş olmasını davanın dinlenebilirlik koşulu olarak
 aramaktadır.
       3- Olayın daha önce açılıp boşanma nedeni bulunmadığından red edilen
 davanın bir boşanma nedenine dayalı dava olarak kabul edilebilirliği
 açısından değerlendirilmesi,
       Medeni Kanunun 3444 sayılı yasa ile değişik l34/1. maddesi kusursuz
 eşede boşanma davası açma olanağı tanımış ise de, bunu ikinci fıkra ile
 sınırlı tutmuştur. Bu sınırlamaya göre, " davacının kusuru daha ağır ise,
 davalının açılan davaya itiraz hakkı varedır". Yasanın öngördüğü itiraz hakkı
 daha az kusurlu eşe aittir. Bilindiği gibi, itiraz dayanılan hakkın yokluğunu
 ifade eder. Bu itibarla itirazın kabulüyle dayanılan hakkın yokluğu kabul
 edilmiş olacaktir. O halde itiraz sonucu red edilen davanın bir boşanma
 nedenine dayalı olduğunun kabulü olarak düşünülemez. Ancak az kusurlu eş
 itiraz hakkını kötüye kullanmış ve buna ilave olarak evlilik birliğinin
 devamında davalı ve çocuklar bakımından korunmaya değer bir yarar kalmamışsa
 boşanmaya karar verilir. Yasanın bu hükemünün koşulları varsa o zaman kusurlu
 eşin davasının bir boşanma sebebine dayalı olduğu kabul edilir. Bu durumda
 dava boşanma ile sonuçlanacağından ikinci bir davanın açılmasına (m:k:l34/son
 maddesine dayalı) gerek olmayacaktır.
       Bu açıklamaların ışıgı altında önceki davanın bir boşanma sebebine
 dayalı olduğunun kabulü için davalı tarafından azda olsa kusurlu olması,
 ancak bu kusurun boşanmayı sağlayacak düzeyde ağırlıklı olmaması gerekir.
 İşte böyle bir davanın red edilmiş olması halinde bir boşanma sebebine
 dayanan davanın varlığından söz edilebilir.
       Somut olayımızda:
       1- Redle sonuçlanan önceki davada davalıya yöneli bir kusurun varlığı
 tesbit edilmemiş, buna karşılık sadakatsiz davranışlarıyla davacının tam
 kusurlu olduğu, evlilik birligini bu kusurlu davranışıyla tatil ettiği,
 davalıya birliğe dönme olanağı tanımadığı gerçekleşmiştir. Bu durumda
 davacının hakkını doğruluk kurallarına uygun olarak kullandığından söz
 edilemiyeceğinden hukuken korunması da istenemez
       2- Davacı davasından feragat etmekle " netice-i talebinden"
 vazgeçmiştir. Bu davayı geri almayı da içeren bir irade açıklamasıdır.
 Feragat isteği ve davacı ortadan kaldıran kesin sonuçlu hukuki bir işlemdir.
 Bu nedenle feragat edilmiş dava hiç açılmamış hükmündedir. Hal böyle olunca
 bir boşanma nedenine dayalı olarak açıp red edilmiş dava olarak nitelenemez.
       Sonuç Olarak: Haklı bir nedene dayanmayan Medeni Kanunun l34/son
 maddesinden yararlanmaya hazırlık olmak üzere doğruluk kuralları dışında
 açılıp red edilmiş veya feragatla sonuçlanmış bir davanın, bir boşanma
 nedenine dayalı dava olarak kabulü düşünülemez. Böyle bir düşünce hukukun
 genel kuralları ve adalet duygularıyla bağdaşmaz. Kötü niyete, kötü davranışa
 ödün verilmiş olur.
       Açıklanan nedenlerle koşulları oluşmayan davanın reddi yerine kabulünü
 onaylayan sayın çoğunluğun görüşlerine katılmıyorum.  

	       ÜYE
     Nedim Turhan
    
İçtihat:
Hukuk Forumlarından Seçmeler
  • [Sorumluluk hukuku] Dijital Sağlık ve Yasal Düzenlemeler: Bitkisel Ürünlerin Online Satışı 
  • 01.05.2025 13:12
  • 2. küçük dairemde kira artış anlaşmazlığı 
  • 29.04.2025 15:42
  • Sözleşmede anarak whatsapp yazışmalarının yasal bildirim kanalı ilan edilmesi. 
  • 29.04.2025 00:17
  • Sözleşmedeki "görüş alınarak" ifadesi, görüşü alınan tarafa eylemi engelleme hakkı verir mi? 
  • 29.04.2025 00:03
  • [Babalık davaları] Evlat edinilen çocukların eski baba adı değişimi hk. 
  • 27.04.2025 11:06


    Yeni Mevzuat

  • KDV Filo Kiralama Şirketleri (Fleetcorp) Borçlarını Devir ALan Varlık Yönetim Şirketleri 

  • Filo Kiralama Şirketlerinin Borçlarının Varlık Yönetim Şirketlerine Devri Halinde KDV 

  • Trafik kazasında kusuru olmayan alkollü sürücüye kasko hasarı ödenir 

  • Keşide tarihinin tahrif edildiği ve ibraz sürelerinin geçtiği çekler Borçlu olunmadığının Tespiti 

  • İkinci Nesil İnternet Sitelerinin Hukuki Statüsü 




  • YARGITAY KARARLARI :
    İçtihat Arama motoru anasayfa   2007   2006   2005   2004   2003    2002    2001    2000   1999    1998    1997    1996   1995   1994   1993    1992    1991    1990    1989    1988    1987    1986    1985    1984    1983    1982    1981    1980    1979    1978    1977    1976    1975    1974    1973    1927-1972

    Diğer Bölümlerimiz +
    Tüm Hukuki NET forumları + Hukuki Portal + Hukuk Haberleri + Sözleşme ve dilekçe örnekleri + Mevzuat ve bilimsel incelemeler + Hukukçu Blogları + Avukat ilanları + Videolar + Linkler + Ansiklopedi ve Sözlük +

    İçtihat Arşivi  Eski içtihat dizini